- Kategori
- Sinema
12 Eylül'ün beyazperdeye yansıması
Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül Belgeseli
İki gün önce takvimler 12 Eylül'ü gösteriyordu. Türkiye olarak hiç de yabancı olmadığımız bir gün. 29 yıl geçmesine rağmen kimilerinde gözyaşı, kimilerinde öfkeyi hatırlatan bir gün. Yazımın amacı darbenin etkileri veya getiri ve götürülerini tartışmak değil. Bu bir sinema blogu ve beyazperdeye yansıyan ve 12 Eylül döneminden izler taşıyan filmlerin geçmişi ne denli yansıtabildiklerini değerlendirmek amacım.
Acı olayların yaşandığı durumlar her daim sinema sektörünün mutfağında yerini almıştır. Sadece II. Dünya Savaşı ile ilgili bile bir çok film var. Bu durum, her ne kadar çekilen çileleri devamlı olarak sıcak tutmaya sebep olsa da insanlara yapılan hataları ve getirdiği sonuçları göstermesi açısından olumlu bir durumdur. İşte üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen 12 Eylülün izleri hala silinmemişse bunda beyazperdenin büyük rolü vardır. Önce 12 Eylül sonrası vizyona girmiş, bizlere dolaylı ya da dolaysız o günü aktaran filmler hangileri onlara bir göz atalım:
Kimileri bir çocuğun gözünden baktı dünyaya, kimileri içinse çalgıcılıka geçen hayatlarında anlamadıkları olaylar zinciriydi 12 Eylül. Ama hepsinin ortak yanı, hüzün ve gözyaşı olmasıydı. Seyirciye aktarılmak istenen en önemli mesaj, yıllar geçse de 12 Eylülün unutulmayacağıdır. Aslında dönem ile ilgili ilk film olan "Sen Türkülerini Söyle" filminin 1986 yılında yani darbenin 6 yıl sonrasında çekilmiş olması, bize dönemin hoşgörü anlayışını az çok göstermeye yetiyor. Çoğu alanda olduğu gibi sinemada da darbenin etkileri farkedilir oranda hissedildi. Tarık Akan, "Anne Kafamda Bit Var" isimli kitabında film çekiminde yaşadıkları sıkıntıları ve daha sonrasında Almanya'da yaptığı bir konuşmanın ardından nezarette geçen zamanını anlatıyor. Oysa, sanat ve kültüre hiçbir dönemde ve hiç kimse kelepçe vurmamalıydı, ama olmadı malesef. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." cümlesini malesef unuttuğumuz yıllardı.
Aslında Tarık Akan'ın yaşadıklarını paylaşan, çok daha fazlasını yaşamış olan binlerce hikaye var Türkiye'de. 12 Eylül günü yayımlanan gazetelerde o günlerin acılarını yaşamış bir çok insanın anıları yer alıyordu. Okudukça ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Peki beyazperde bunca çekilen acıyı ne denli yansıtabildi. İşte orası büyük bir soru işareti. Elbette hepsi birbirinden kaliteli yapımlar bunlar ama içlerinde bir tanesi de yok ki 12 Eylülle tam olarak hesaplaşmış olsun. Tabi bu da üzerinde düşünülmesi gereken durumlardan birisi. Bunda ya insanların sindirilmiş yapılarının, cesur yapımlar ortaya koymalarını engellediğini düşünebiliriz ya da insanların o günü(!) hayatlarından çıkarmak istemeleri ve bir daha hatırlamak istememeleri olabilir. Ne kadar unutmaya çalışsak da takvimler o günü gösterdiğinde kor gibi bir ateşle uyanacak bedenlerimiz güne. Aslında unutmamalıyız da, Japonya nasıl Nagazaki ve Hiroşima'yı, ABD 11 Eylülü unutmuyorsa biz de unutmamalıyız. Çağan Irmak'ın 2004 yılında yayınlanan "Çemberimde Gül Oya" isimli dizinin bir sahnesi ve sahnede Yurdanur öğretmenin öğrencisine kulaklara küpe olacak sözleriyle bitirmek istiyorum yazımı:
"Büyüyünce bu günleri unutma; kitapların yakıldığı, insanların fikirleriyle suçlandığı bu günleri unutma. Unutma ki anlatabilesin bunları. Türkiye'yi sevmeyi anlat birilerine, birileri bunu hep yanlış anladı çünkü."