Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '09

 
Kategori
Edebiyat
 

13. Eon Kutsal Soy Bölüm VI: Yeni Görev

13. Eon Kutsal Soy Bölüm VI: Yeni Görev
 

Sıcak çöl rüzgarı vurdukça yüzünü yakıyordu, fakat aldırmıyor, iki aydan fazla bir süredir görmediği güneşin tadını çıkarıyordu. Bir daha ne zaman böyle bir fırsatın eline geçebileceğini kestirmesi zordu, bu yüzden şansı varken olabildiğince hissetmek istiyordu o kavurucu sıcağı. Hangarların, binaların ve araçların uzağında, üssün bir köşesine yakın büyük bir taşın üzerine oturmuş sessiz çölü seyrediyordu. On beş dakikada bir havalanarak kısa sortiler yapıp geri dönen ve üzerlerinde hangi orduya veya hangi birime ait olduklarına dair hiçbir yazı veya sembol bulunmayan F-16A'ların seslerinden başka bir ses yoktu. Beş metre kadar önünde bir kertenkele bir taşın üzerinde öylece duruyor, belli ki zaten bulunması zor olan suyu hareket ederek kaybetmek istemiyordu. Elektrik verilmiş olan tel örgüleri nasıl geçmiş ve içeri girmiş olabileceğini düşündü Nikolai, ve eğer fark etseydi, yirmi metre kadar gerisinde yedi metre yüksekliğindeki duvarın üzerinde sabahtan beri nöbet tutan askerin onu da vurup vurmayacağını düşünerek kendi kendine gülümsüyordu. Burası yerin üstündeki yüzüyle 51. Bölge'nin batısında küçük bir üsmüş gibi görünse de daha sıkı korunuyordu. Giren ve çıkan her şey dikkatle aranıyordu. Üssün çevresini yedi metre yüksekliğinde ve üç metre genişliğinde, üzerlerinde yirmi dört saat boyunca ağır donanımlı ve özel eğitimli askerlerin nöbet tuttuğu duvarlar çeviriyor, duvarların otuz metre ötesini ise sürekli elektrik verilen teller sarıyordu. Bu otuz metrelik bölümde bazen hafif tanklar da dolaşırdı fakat bugün böyle bir durum yoktu, en azından şimdilik. Ayrıca sürekli sorti yapıp duran F-16lar da silah donanımları yüklü olarak havalanırlardı ve herhangi bir tehdit olduğunu düşündüklerinde gerekirse uyarı bile yapmadan vurma yetkisine sahiplerdi fakat neyse ki şu ana kadar böyle bir durum olmamıştı. En azından Nikolai'ın bildiği bir durum yoktu.

Tesis çalışanları yukarı, yerin üzerine çıktıklarında duvarların dışına kadar çıkmalarına izin veriliyordu fakat tellerin dışına izni olmadan çıkmaya kalkanlar dışarı adımını atar atmaz vuruluyordu. Burada yaşamanın hemen hepsine işkence gibi geldiği anlar olmuştu fakat burada çalışmayı, gizliliği ve koşulları kendileri kabul etmişlerdi. Pandora projesinin sona erdirilmesinin üzerinden on yedi gün geçmişti ve hala yeni bir görev verilmemişti kendisine ve buraya geldiğinden beri ilk kez bu kadar uzun süre çalışmıyordu.

Güneş tam tepe noktasına varırken Nikolai da artık sıcağa dayanamaz hale geldi fakat bir süre daha yerinde oturdu ve etrafı seyretmeye devam etti. Bir süre sonra ileride muhtemelen bir iki kilometre ileride bulutsuz gökyüzünde siyah bir nokta fark etti, bir araç üsse yaklaşıyor olmalıydı fakat yabancı bir araç olamazdı çünkü üsten güvenlik amaçlı bir tepki gelmemişti, sorti sırasında çıkan bir arıza nedeniyle geri dönen bir uçak olabilir diye düşündü fakat uçakların o kulakları tırmalayan sesi yoktu, duyduğu bir helikopter sesiydi. Nikolai yerinden kalktı ve içeri girmek üzere personelin girip çıktığı başında yine özel eğitimli iki askerin beklediği küçük güney kapısına ilerledi. Kapının önündeki askere kimliğini gösterdi ve önce dikkatle kimliğe bakan ve sonra üzerini arayan asker ''iyi günler profesör Kuszniev'' dedi ve çelik kapıya iki kez vurdu. Biraz sonra kapıdan gelen soğuk metal sesi ile açılan kilidin ardından kapı da ağır ağır açılıp girdikten sonra hemen tekrar kapandı. Tesisin doğu kanadındaki girişine gidiyordu ki doğu kanadındaki heliport etrafındaki hareketlenmeyi fark etti ve seyre koyuldu. Heliporta gelenler üste bulunan bazı subaylardı ve silah donanımlı hiçbir araç veya asker dışarı çıkmıyor, bir tehlike olabileceğini gösterir bir durum olduğuna dair bir izlenim oluşturacak bir şey olmuyordu. Nikolai'ın merakı iyice artmıştı. Birkaç dakika sonra üst düzey birkaç subay alanın etrafına dizilmiş bekliyordu ve helikopter etrafı toza boğan pervanesinin gürültüsü içinde alana indi. Pilotun yanında kara subay üniforması giymiş fakat üzerinde hiçbir rütbe bulunmayan biri oturuyordu ve ayrıca arka tarafta ise helikopterin açık kapısından dışarı doğru sabitlenmiş ağır makinalı tüfeği kullanan bir asker vardı. Gelen önemli biri olmalı diye düşündü Nikolai. Subaylardan biri hızla inen helikoptere doğru koştu ve kapıyı açtı. Rütbesiz asker araçtan inerken sıradaki subaylardan yüzbaşı James Ballard'ın dikkat diye bağırmasıyla diğer subaylar da onunla birlikte selam durdular. Asker de karşılarına ağır adımlarla gelerek rahat diye seslendi ve Ballard'ın elini sıktı ve birlikte komuta binasına doğru yürürlerken Nikolai da neler döndüğünü merak ederek tesis girişinin yolunu tuttu.

Kimliğini okutarak kapıdan içeri adımını atmıştı ki Benett'ın da dışarı çıkmak için kapıya doğru geldiğini gördü. Hızlı adımlarla ve yüzünde belli belirsiz bir tebessüm ile yürümek ile koşmak arasında bir tempoyla ve ''Selam Nick'' diyerek karşılık bile beklemeden Nikolai'ın yanından geçti, kapıdan da dışarı adımını atar atmaz o da komuta binasına doğru koşmaya başladı. Pandora projesinin durdurulmasından bu yana ilk defa hafif de olsa bir gülümseme görüyordu yüzünde Profesör Benett'ın ve bu da merakını iyice arttırıyordu. B2 katına indiğinde bu sefer de Arthur'un aceleyle asansörlere doğru geldiğini görünce artık dayanamayarak neler olduğunu sordu. Arthur da neler olduğunu bilmiyordu, sadece komuta binasına çağırıldığı ve hemen orada olmasının söylendiği cevabını vererek hızla asansöre bindi, yüzünde Benett'ın aksine endişeli bir ifade vardı, raporlarını çok önce teslim etmişti fakat yine de pandora projesindeki başarısızlığının konuyla ilgisi olduğundan korkuyordu. Aynı şey odasına doğru ilerlerken Nikolai'ın aklından da geçiyordu ki odaya varmasına birkaç adım kala kalın ve emredici bir tonla birinin ''Doktor Kuszniev!'' diye seslendiğini duydu. Dönüp baktığında Çavuş Rodney'in Tim'in odasından beraber çıktıklarını gördü. ''Bir şey mi var Çavuş?'' diye sordu Nikolai, Rodney ona doğru gelirken. Tim ise odasının önünde bekliyordu.

-Ben de tam sizi bulmak için dışarı çıkacaktım, Doktor Carpenter dışarıda olduğunuzu söylemişti.

-Öyleydim fakat şimdi odama dönüyordum. Beni aramanızın sebebi nedir Çavuş?

-Acilen komuta binasına beklendiğinizi iletmem istendi, ben de bu haberi vermek için arıyordum sizi.

-Peki Çavuş hemen gidiyorum fakat neden çağırıldığım hakkında bir bilginiz var mı?

-Hayır Doktor, sadece size bunu iletmem söylendi o kadar.

-Anlıyorum. Diyerek odasına uğramadan tekrar koridordan asansörlere doğru yürümeye başladı Nikolai. Tim hâlâ odasının kapısında duruyordu ve Nikolai gelirken ''Komuta Binası!?'' dedi. Onaylar gibi başını salladı ve beraber yukarı çıkmak için asansöre bindiler. Artık konunun ne olduğuna ikisi de neredeyse emindi ve belli etmemeye çalışsalar da gergindiler. Nikolai bir yandan da helikopter ile gelen askerin, kim olduğunu ve olup bitenle bir alakası olup olmadığını düşünüyordu. Asansör yukarı çıkarken acaba, sence, belki gibi kelimerle başlayan varsayımlar etrafında dönen merak ve endişe içinde bir sohbete başladılar ve bina dışına çıkana kadar da devam ettiler. Eğer sona erdirilen projenin başarısızlığından sorumlu tutuluyorlar ise bedeli ağır olabilir, hapis cezası bile alabilirlerdi. Komuta binasına doğru ilerlerken az önce inen helikopterin gürültüyle havayı yaran pervaneleri artık durmuş, pilotu ise hemen yanında bir sigara yakmış etrafı seyrediyordu. Sessizce binaya doğru ilerlediler, burası üsse göre geniş sayılabilecek bir alana yayılmış olan iki katlı ve üssün bazı üst rütbeli askerlerinin oluşturduğu yönetim kadrosunun olduğu binaydı. Beyaz dış duvarlarının içinde her odayı ayrı birer kafes gibi saran kalın çelik bloklar ve kurşun geçirmez camlarıyla güvenli sayılabilecek bir binaydı. Her zamanki gibi kapıda yine iki asker bekliyordu. Tim ve Nikolai kapıya yaklaşınca biri onları durdurdu ve kimliklerini göstermelerini istedi. Kimliklerini gösterdikten sonra asker belinde asılı duran telsizi alıp ''Carpenter ve Kuszniev geldiler, tamam!'' diyerek kenara çekildi ve eliyle beklemelerini işaret etti. Yine kurşun geçirmez olan cam kapıdan görünen koridorun sağ tarafındaki ilk kapıdan bir teğmen çıktı ve kapıya doğru geldi, iç taraftaki panele bir kart okuttu ve geniş, cam kapı iki tarafa doğru açıldı.

''Bay Kuszniev, Bay Carpenter...'' diye selam verdikten sonra kendisini takip etmelerini istedi ve askerin peşinden içeri girdiler. Geniş koridorda hızlı adımlarla ilerleyen teğmeni takip ediyor loş aydınlatma ve boş koridorda yankılanan ayak sesleri arasında yürüyorlardı. Koridorun iki yanındaki kapıların tamamı kapalıydı, odalarda neler veya kimler olduğunu merak ediyor fakat bazen içeride birileri olduğunu gösteren, pencerelerden odalara ve kapıların altından koridora sızan güneş ışığını yaran gölgelerden başka bir şey ne görüyor ne de duyabiliyorlardı. Bu sırada uzakta bir telefon ayak seslerini bastıran ince bir tonla çalmaya başladı, koridorda ilerlerken ses gittikçe yükseliyordu ve tam telefonun çaldığı odanın önünden geçerlerken durdu. Koridorun sonuna geldiklerinde hemen solda bulunan merdivenlerden yukarı çıkmaya koyuldular. Bu sırada bir subay da aceleyle aşağı iniyordu, yanlarındaki askere selam vererek devam etti ve bu sırada o kulak tırmalayan ses yine başladı. Yukarı çıktıklarında bu sefer merdivenin sağındaki koridora dönmeyip direk karşısındaki koridorda hızla ilerlemeye devam ettiler, bu sırada alt kattan da bir kapının hızla açılıp kapanış sesi koridorda yankılandı ve hemen ardından telefonun sesi de kesildi. Yine sadece kendi ayak sesleri arasında ilerliyorlardı ve her adımda Tim ve Nikolai'ın heyecanı artıyor, kalpleri daha hızlı çarpıyordu. Kafalarında farklı senaryolar kuruyorlar, en kötüyü düşünüyor ve bir yandan da mümkün olabilecek en iyiyi umuyorlardı. Artık koridorun en sonunda, tam karşılarında duran odanın kapısının önündeydiler. Heyecandan hızla atan kalpleri göğüslerinden fırlayıp odaya onlardan önce giriverecekmiş gibi geliyordu. Teğmen eliyle beklemelerini işaret ettikten sonra kapıya iki defa vurdu ve gir cevabının gelmesiyle kapıyı aralayarak içeri bir adım attı. Selam verdikten sonra '' doktor Kuszniev ve Carpenter efendim'' dedi. İçeriden bir cevap duyulmadı fakat girebilecekleri yönünde olmalıydı ki teğmen tekrar dışarı adım atarken kapıyı da tamamen açarak Tim ve Nikolai'ı içeri buyur etti. Odaya girer girmez Nikolai'ın ilk dikkatini çeken, kapının hemen karşısındaki büyük masanın başında ayakta duran askerdi. Arkasındaki pencereden gelen güneş ışığının etkisiyle uzun boyu ve sağlam yapısının oluşturduğu silueti gayet heybetli duruyordu.

Masanın hemen önünde, sağ ve sol tarafında yan yana duran ikişer koltuk bulunuyor ve bunların masaya yakın olanlarında Profesör Benett ve Arthur karşılıklı oturuyor, masanın sol yanında ise yine bir subay ayakta duruyordu. Arthur içeri giren Tim ve Nikolai'a baktı, onun da endişe ve merak içinde olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Benett ise hiç oralı değilmiş gibi odaya göz gezdiriyordu. Oda geniş sayılırdı, kapının hemen karşısında bulunan masanın sol arka yanında, kısa bir direkte amerikan bayrağı vardı. Soldaki duvarda bir pano ve üzerinde notlar, bültenler ve fotoğraflar, panonun hemen yanında ise basit bir ABD haritası asılıydı. Sağ tarafta ise büyükçe bir dosya dolabı kilitli duruyor hemen yanındaki askıda bir subay üniformasının ceketi duruyordu. Bu, camın önünde duran ve belli ki sıcaktan bunalmış askerden başkasının değildi. Nikolai masaya yaklaştıkça siması iyice netleşen kişinin heybetli siluetinin oluşturduğu izlenimin aksine, genç değil en az altmışlarında biri olduğunu fark etti. Kısa saçlarının bir kısmı ağarmış, yüzü az da olsa solmaya başlamış bu adamın donuk ve sert yüz ifadesi pek de hayra alamet gibi gelmiyordu. Nikolai ve Tim de Benett ve Arthur'un yanına oturduklarında askıda bulunan ceketi fark etti. Ceketin üzerinde bir çok nişanlar, sırmalar ve bunun gibi yüksek rütbeli asker üniformalarında bulunabilecek her şey olmasına rağmen bir tek eksik dikkatini çekti; üzerinde hiçbir bilindik rütbe emaresi yoktu. Böylece karşılarındakinin biraz önce helikopterden inerken gördüğü kişi olduğunu anladı.

Halen kapı ağzında duran teğmene kesin bir tonla ''siz çıkabilirsiniz teğmen'' dedi ve bunun üzerine o da selam verdikten sora odadan ayrıldı. Masanın yanında ayakta duran askere ''artık başlayalım mı albay?'' diye sordu fakat bunun gerçekten de bir soru olmadığı malumdu. Masanın yanında ayakta duran ve ''elbette efendim'' diye cevap veren, odanın sahibi ve üssün bir numaralı adamı olan albay Roy Campton'dan başkası değildi. Belli ki bu her kim ise Campton'dan daha yüksek rütbeli biri olmalıydı. Campton elinde tuttuğu evrak çantasından bir dosya çıkartarak üstüne uzattı. O da dosyayı aldı ve hafifçe masaya atarmış gibi bıraktı.

-Beyler, neden burada olduğumuzu sanırım tahmin ediyorsunuz!?

Kimse cevap vermedi. Tabii ki tahminlerde bulunuyorlardı fakat kimse tahminlerini beyan etme cesaretinde bulunamıyordu. Nikolai, Tim ve Arthur birbirlerine bakıp kısa bir bakıştan sonra hemen gözlerini kaçırıyor ve konuşmuyorlardı. Benett ise yine tepki vermedi, sanki bir şeyleri önceden biliyor gibi geldi Nikolai'a. Kısa süren sessizlikten sonra kimliği meçhul asker yine sessizliği bozan kişi oldu:

-Uzun süredir ordunun büyük bir kaynak harcadığı bir projede çalışıyorsunuz.

Tahminleri doğru gibiydi fakat projede sadece üçü bulunmuyordu, Ellie, Park, Anna ve Robert'ın neden orada olmadığını merak ediyorlardı şimdi de. Yavaşça masaya oturan asker elini az önce masaya bıraktığı dosyanın üzerine koydu ve devam etti:

-Profesör Benett'ın raporlarını okudum. Her şey gayet iyi gitmiş... Birkaç ufak pürüz dışında...

Şimdi o donuk ve sert ifadeli yüz Tim ve Arthur'a bakıyordu. ''Bilgisayar sistemlerinde sözde bazı sorunlarla karşılaşılmış.'' Yine bir cevap gelmedi fakat herkesin gerginliği artıyordu. Nikolai başını öne eğmiş sessizce dinliyor, Arthur ellerini dizlerinin arasında kavuşturmuş gerginlikten parmaklarını birbirine vurup duruyor, Tim'in ise kalp atışları sanki diğerleri tarafından bile duyuluyor gibiydi. Benett ise hala oralı bile olmuyordu ve bu şaşkınlık vericiydi çünkü bir suçlama varsa ekip lideri olarak büyük ihtimalle o da sorumlu tutulabilirdi.

-Lafı uzatmaya gerek yok, detayları sizler kadar ben de biliyorum fakat beyler; amerikan ordusu bu iş için büyük paralar harcadı ve bir sonuç alınamamış olması tahmin edersiniz ki bazılarının pek hoşuna gitmeyecektir!

Nikolai artık dayanamayarak ''Zaten burada olma sebebiniz durumun o bazılarının hoşuna gitmemesi değil mi?'' diye araya girdi. Şimdi bütün gözler ona dönmüştü. Tim ve Arthur şaşkındı, Benett ise bıyık altından tebessüm ediyordu.

-Öyle mi dersiniz bay Kuszniev? Seninki pek de zeki çıkmadı Ramzey. Sakın pişman olmayasın!

-Bugüne kadar hiç pişman olduğumu gördün mü Slyer?

-Belki bu ilk olur ne dersin?

Şimdi Benett da en azından adının Slyer olduğunu öğrenebildikleri asker de alenen gülümsüyorlardı ve onların bu diyaloglarına hiçbiri anlam veremiyordu. Slyer devam etti:

-Bay Gale, Bay Carpenter, projenin başarısızlığında asıl rol size ait ve amerikan hükümeti bu kadar para yatırılan bir işten sonuç alamazsa sorumluların sonu pek iyi olmaz...

Arthur artık başının dertte olduğundan neredeyse emindi, heyecan ve korkudan artık ne yaptığını, etrafında neler olduğunu bile zorlukla algılar olmuştu ki Nikolai'ın çıkışından feyz almış olsa gerek ''fakat'' diye çıkıştı. Şimdi de herkes ona bakıyordu. Tim yerinde oturmuş dehşet içinde olan biteni izliyor bir yandan da olacakları düşünüyordu, artık bu odadan çıktıktan sonra odasının kapısını bile bir kez daha göremeyecek olabilir, dışarıdaki helikoptere zorla bindirilerek ömrünün kalanını bir askeri hapishanede geçirebilirdi. Slyer sözünü kesen Arthur'a, Nikolai'a olduğu kadar ılımlı tepki vermedi, sert ifadesiyle Arthur'a öyle bir bakıyordu ki bakışlarıyla alnının ortasına bir kurşun deliği açacakmış gibi geldi Arthur'a ve sözünü devam ettirmeye cesaret edemedi. ''Fakat'' diye devam etti Slyer oldukça vurgulu bir tonla...

-Fakat, bay Gale, fakat elimizdeki adamların en iyisisiniz ve ben ne kadar kendisine katılmasam da Profesör Benett size ikinci bir şans vermemizde ısrarcı!

Şimdi Arthur da Tim de birden yerlerinde gevşeyiverdiler, sanki koltuklarında biri onları sıkıca tutuyordu da bu sözler üzerine bırakıvermişlerdi. Bu arada Nikolai ise söylenenleri dinliyor, anlam vermeye çalışıyordu ve neden konuya dahil kişiler arasında olmadığını, değil ise de neden orada olduğunu merak ediyordu, ne kadar bunu hemen öğrenmek istese de sessizce dinlemeye devam etti.

-Benett'ın isteği üzerine projenin ilerlemesine yardımcı olabilecek bir teklif üstlerime sunuldu. Bu zaten üstlerimden bazılarının üzerine düşündüğü bir şey olmasına rağmen pek de onaylanmıyordu fakat profesörün raporu onları ikna etmeyi başarmış olmalı ki ben de sizlerle konuşmak için buradayım.

''Başka yollar'' diye homurdandı Nikolai varla yok arası bir sesle fakat duymuş olmalı ki Benett yüzünde hafif bir tebessümle gözlerini ona çevirmişti fakat Slyer duymamış olmalıydı ki tepki vermeden sözlerine devam etti.

-Yeni program hakkında detaylı bilgiyi profesör Benett'dan alacaksınız fakat bu gizliliği en yüksek derecede bir çalışma olacak, bu yüzden program boyunca asla dışarı çıkamazsınız program boyunca ve sonrasında amerikan hükümeti izin vermedikçe bir kelime bile edemezsiniz!

-Peki programa iştirak etmeyi reddedersek? Arthur sorduğu sorunun cevabını aslında tahmin edebiliyordu. Bu sefer Slyer gayet sakin ve birazda alaycı bir tonla koltuğunda arkasına yaslanarak cevap verdi;

-O zaman askeri mahkeme size yeni bir program ayarlar bay Gale ve inanın bana daha hoş bir program olur sizin için!

Aldığı cevap kendisini pek de şaşırtmamıştı ve Slyer ise artık Arthur ve Tim'e büyük soruyu yöneltti:

-Ne diyorsunuz beyler? Projeyi bitirmek üzere devam mı? Yoksa hemen dışarıdaki helikoptere atlamak mı istersiniz?

Arthur ve Tim hemen cevap veremediler, ikisi de düşünüyordu. Bu arada Nikolai artık dayanamayıp ''peki ben neden buradayım?'' diye sordu.

-Bay Kuszniev! Sizin burada olmanızın sebebi de farklı değil fakat sizin durumunuz biraz farklı. Profesör Benett özellikle sizin kendisiyle birlikte bu projenin başında bulunmanızı talep etti! Kararı siz vereceksiniz fakat profesör sizden umutlu!

Nikolai şaşkınlıktan bir süre cevap vermekten ziyade hareket bile edememişti. Böyle genç bir yaşta her ne kadar ne olduğunu bilmese de böyle önemli bir projenin başında bulunması isteniyordu ve mantıken hiç düşünmeden kabul etmesi gerektiğini biliyordu. Bu arada Arthur ve Tim ise derin düşüncelere dalmışlardı ya burada çalışmaya devam edecekler, bir yandan da bir tutsak gibi yaşayacak, zaten sınırlı özgürlükleri daha da sınırlanacaktı veya askeri mahkemede kimsenin haberi bile olmadan yargılanacaklar, büyük ihtimalle ömürlerinin kalanını tek kişilik hücrelerde ölümü bekleyerek geçirecekler ve hatta belki de işkenceye maruz kalacaklardı. Aslında birinci seçenek daha iyi gibi görünse de projenin yeniden başarısız olması onlara tekrar mahkeme yolunu gösterir, o zaman çıkacak karar şimdikinden kat be kat daha ağır olurdu fakat başarı durumunda ise getirisinin de çok büyük olacağına şüphe yoktu, aslında göze almaya değer bir riskti bu.

Uzun süren sessizliğin ardından Slyer yerinden kalkarak ''evet beyler, ne diyorsunuz?'' diye sessizliği bozdu.

-Bay Carpenter?

Tim duyulması gayet güç ve çatallaşmış bir sesle ''varım'' diyebildi.

-Güzel. Bay Gale?

-Devam ediyorum.

Slyer son olarak Nikolai'a döndü.

-Bay Kuszniev? Unutmayın ki bu programa girdikten sonra geri dönüşünüz yok fakat iştirak mecburiyetiniz de yok! Karar sizin!

Nikolai önce Benett'a baktı. Belli ki kendisine inanıyordu fakat programın başarısızlığının bu kez doğuracağı sonuçlar onu da endişelendiriyordu. Bu büyük bir fırsattı aslında ve iyi bir sonuç ile çok şeyler kazanabilirdi, ayrıca ona inanan Benett'ı da hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu ve ''ben de varım'' diye cevap vermesine rağmen hala biraz da şüphe duymuyor değildi. Şimdi Slyer'ın yüzünde hafif bir memnuniyet ifadesi vardı;

-Programa dahil olmasını uygun gördüğü diğer kişileri Profesör Benett seçecek.

Ve kapıyı eliyle işaret ederek;

-Beyler, sizinle görüşmemiz sona erdi, Benett size daha sonra detaylı bilgi verecek. Artık çıkabilirsiniz.

Bunun üzerine Tim, Arthur ve Nikolai odadan başlarıyla hafifçe selam vererek ayrıldılar fakat Benett odada kaldı ve onlar ayrılırken de odada bulundukları süre boyunca ağzını açmayan albay Campton onların kalktığı yere oturdu.

Binadan ayrılırken hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu, sadece girişte onları alarak Campton'ın odasına götüren teğmen ile karşılaştıklarında kendilerine iyi günler dilemesi üzerine ona karşılık verdiler ve sessizce yollarına devam ettiler. Hala içeride olanların muhasebesini yapıyorlardı. Tim ve Arthur içinde bulundukları vahim durumun yarattığı karamsarlık içinde buraya adım attıkları anın pişmanlığı ile içten içe lanet okuyorlardı. Nikolai ise çok başka düşünceler içindeydi. Elindeki büyük bir fırsattı fakat çok kötü sonuçlar da doğurabilirdi. Yine de Nikolai bu fırsatı değerlendirmesi gerektiğini düşünüyordu, her ne yapması gerekecek ise elinden gelenin en iyisini yapacağını ve başarılı olacağını söylüyordu kendi kendine.

Komuta binasından çıkıp kendi binalarına yöneldiklerinde Tim'in gözü halen heliportta sessizce duran helikoptere takıldı, tam aynı şeyi düşünüyordu ki Arthur ''şimdi onun içinde New Mexico'ya doğru uçuyor olabilirdik'' dedi. Tim helikopteri bir kez daha süzdükten sonra Arthur'a dönüp ''fakat değiliz'' dedi ''olmamalıyız da!'' O da başarısız olmamayı Nikolai gibi kafasına koymuştu anlaşılan. Arthur ise başı ile onayladı ve yollarına devam ettiler. Kendi katlarına indiklerinde üçü de zihnen çok yorgundular, kafalarında onlarca senaryo yazıp oynamışlardı ve sonuç her ne kadar beklediklerinden izafen daha iyi de olsa yorgunluklarını almaya yetmemişti. Böylece biraz dinlenip kafalarını toplamak için odalarına çekildiler. Nikolai heyecandan odasında yerinde duramıyor, dinlenmek istese de bir an önce kapısının çalınıp başında bulunacağı projenin detaylarını öğrenmek istiyordu fakat gelen ne bir kimse ne de bir haber yoktu. Sabırsız bir yorgunluk içinde odada bir süre dolandıktan sonra yatağına uzandı ve biraz ardından da öylece uykuya daldı.

Yaklaşık üç saat kadar üzerinde elbisesi ve ayağında ayakkabılarıyla ara sıra uyanıp tekrar uykuya dalarak yattığı yatağından sonunda kapının vurulmasıyla fırladı ve kapıyı aceleyle açtı. Karşısında duran asker yüzüne bakınca hafif bir tebessüm etti çünkü uyku mahmurluğu ile gözlerinin biri yarı açık biri kapalıydı, uyurken kafasını bileğinin üzerine koymuş ve bileğindeki saatin yüzünde izi çıkmıştı. Buna uyurken ağzının kenarından akan ve aceleyle kapıya giderken silmediği salyaları da eklenince oluşan görüntü gülünmeyecek gibi değildi. Hemen ağzının kenarını eliyle silip ''buyurun teğmen'' dedi ve teğmen de tekrar ciddi ifadesini takınarak devam etti:

-Doktor Kuszniev! Profesör Benett sizi hangar B-5-12de bekliyor.

Bu pandora projesinde çalıştıkları hangardı. B-5 hangarın bulunduğu katı ve 12 ise hangarın bulunduğu kattaki numarasını belirtiyordu. Bu sefer konunun ne olduğu aşikardı. Nikolai başıyla onayladıktan sonra üstüne çeki düzen vererek hemen çıktı ve aşağı inmek için tekrar asansörlere giderken teğmen ise muhtemelen aynı haberi Tim ve Arthur'a vermek üzere ayrıldı. Nikolai çok heyecanlıydı, asansörde yerinde duramıyor, ayaklarını yere vuruyor, ellerini sağa sola sallıyor, göğsünde bağlıyor, bir oraya bir buraya dönüyordu. Körü körüne atıldığı işin tam olarak ne olduğunu artık öğrenecekti.

B-5'e varan asansörden aceleyle indi, koridoru koşar adımlarla aşmaya çalışırken neredeyse laboratuarların birinden elinde tüplerle çıkan bir kadına çarpacaktı ki son anda kıvrak bir hamleyle sıyrılmayı başardı. Hızla koridorun sonundaki kapıyı açıp geçti ve hangara ilerledi. Hangara girdiğinde gördüğü manzaraya şaşırmıştı, buraya son gelişinde konuşurlarken bulduğu Profesör Benett ve Binbaşı Matt Carling yine konuşuyorlardı fakat Nikolai'ı şaşırtan hangardaki eksiklikti. 45 fit genişliğinde, 65 fit uzunluğunda ve 17 fit yüksekliğindeki, arkası yarım daire şeklinde olan, öne doğru geldikçe ise daireselliği azalarak önde sivri bir uçta birleşen, kenarlarından ortaya gittikçe yüksekliği artan büyük metal yığını artık hangarda değildi. Nikolai bir süre önce bu garip taşıtın bulunduğu boşluğa dalmıştı ki Benett onu fark etti ve ''Nikolai, demek geldin'' diyerek eliyle yanlarına gelmesini işaret etti ve o da boşluğa bakmayı bırakıp Benett ve Carling'in yanına gitti. Bu arada Arthur ve hemen ardından da Tim hangara girdiler ve onlar da ortadan kaybolan geminin olması gereken yere bakarak yanlarına geldiler. Tim ''Gemi nerede?'' diye sordu şaşkınlıkla ''çalışmaya devam etmiyor muyuz?'' Aynı şeyi Arthur ve Nikolai da merak ediyordu, eğer çalışmaya devam edecekler ise haliyle üzerinde çalışacakları şeyin de orada olması gerekirdi. Bu sorunun üzerine Benett gülümseyerek ''Hepiniz burada olduğunuza göre artık bu ve kafanızdaki diğer soruları cevaplamanın vakti geldi'' diyerek lafa girdi. Fakat Nikolai ''hepiniz'' sözüne takılmıştı, projeye sadece dördü mü devam edecekti? Slyer projeye dahil olacak diğer kişileri Benett'ın seçeceğini söylemişti, acaba kimseyi seçmemiş miydi? Araya girerek bunu sordu ve bunun üzerine Benett önce bu soruyu cevaplayarak konuşmasına başladı:

-Başkaları da olacak Nikolai, fakat Slyer projede bu sefer askeri kökenli kişilerin de bulunması konusunda ısrar etti, bu yüzden diğer üyeleri asker kökenli araştırmacılardan seçtik ve onlar yeni proje hakkında daha önceden bilgi sahibi olduğundan ben sadece size bilgi vereceğim. Diğer sivil bilim adamımız ise çalışmaya daha önce başladı. Gemiye gelince, çalışmalarımıza artık burada devam etmeyeceğiz bu yüzden gemi de yeni çalışma alanına taşındı. Şimdi asıl konuya gelelim; bildiğiniz gibi eski projemize aynı amaç doğrultusunda devam edeceğiz fakat bu amaç için daha farklı araçlar da kullanacağız. Bilmeniz gereken ise zaten Slyer'ın belirttiğinden farklı değil. Bu projenin devamında başvurulacak yollar ve araçlar çok gizlidir...

-Zaten buradaki hemen her şey değil mi? Diye araya girdi Arthur fakat Benett karşılık vermeden sadece göz ucuyla bir bakarak devam etti.

-Size proje ve yöntemler hakkında çok detaylı bir bilgi veremem fakat bilmeniz gereken, proje süresince çok gizli ve hayatınızı tamamen değiştirebilecek şeylere şahit olabileceğiniz ve bunlardan kimseye, hatta kendinize bile söz edemeyeceğimiz. Aşağıda olan aşağıda kalacak!

Aşağıda! Bu söz hepsini şaşırttı ve bir o kadar da heyecanlandırdı. B-6 katına daha önce hiçbiri inmemişti. Geminin sadece farklı bir hangara taşındığını düşünmüşlerdi fakat şimdi üssün en gizli işlerinin çevrildiği ve herkesin orada neler olduğunu merak ettiği yere girme şansını yakalamışlardı. Heyecan ve merak içinde Benett'ı dinlemeye devam ettiler.

-Aşağıda olanın aşağıda kalacağı gibi siz de aşağıda kalacaksınız! Üst kattaki odalarınızı boşaltarak aşağı yerleşeceksiniz ve proje tamamlanana veya izin verilene kadar yukarı veya dışarı çıkmayacaksınız!

İşte bu sözler heyecanlarına balta vurmaya yetmişti. Zaten sosyal dünyadan soyutlanmış olan yaşamları eski küçük dünyalarından da tamamen soyutlanacaktı. Arthur ve Tim'in seçme şansı pek olmasa da Nikolai vazgeçebilirdi.

-Projenin ne kadar süreceğini kestirmek güç. Bir yıl ya da yirmi yıl sürebilir fakat şu aşikar ki ordu mümkün olduğunca çabuk sonuç istiyor bu yüzden başarılı veya başarısız çok geç son bulmayacağını sanıyorum. Bu noktada size söyleyebileceklerim bu kadar. Eğer olacak ve olabilecekleri göze alabilecekseniz şimdi çalışma alanınıza ineceksiniz, eğer vazgeçmek istiyorsanız vazgeçebileceğiniz son nokta burası!

Üçü de hala kendilerini neyin beklediğini tam olarak öğrenememişlerdi ve kendilerinden hemen hiçbir şey bilmeden bu yola girmeleri bekleniyor, hatta Tim ve Arthur neredeyse zorlanıyordu. Beklenen cevap hiçbirinden gelmedi, sessizce durmuş etrafı süzüyor fakat ağızlarını açıp bir kelime bile etmiyorlardı. Sonunda binbaşı Carling artık cevap verin der gibi hafifçe boğazını temizledi ve hemen ardından Nikolai söze girdi. Ses tonu gayet ciddiydi.

-Profesör, saygısızlık etmek istemem fakat bizden çok büyük bir kararı bir anda vermemizi istiyorsunuz. Hem de nerdeyse hiçbir şey bilmeden bir işe kalkışmak için! Siz de biliyorsunuz ki bu kararı vermek hiç de kolay değil. En azından bize düşünüp karar vermek için biraz süre vermeniz gerekmez mi?

Benett, konuşan Nikolai'ın yüzüne baktı. Yataktan kalkar kalkmaz düzeltmeye bile uğraşmadan geldiği dağınık açık kahverengi saçları ve uyku mahmurluğuyla şişmiş mavi gözleri ciddi ses tonuyla tezat oluştursa da sözlerinde son derece haklıydı. Zaten akşam da olmak üzereydi ve biraz düşünerek sabah karar vermeleri çok büyük bir vakit kaybına neden olmayacaktı, özellikle şimdiye kadar kaybettikleri vakit göze alınırsa.

-Peki bay Kuszniev, haklısınız! Sanırım size yarın sabaha kadar düşünme şansı vermemiz adil olur. Değil mi binbaşı?

Carling de başıyla hafifçe onaylayarak Benett'a katıldığını belirtti ve böylece üçünü tekrar düşünmek ve karar vermek üzere odalarına gönderdiler. Ertesi gün mesailerinin başlama saatinde yeni göreve iştirak kararı verenler aynı yerde toplanacaklardı. Arthur ve Tim çok iyi biliyorlardı ki bir gece değil bin gece bile düşünseler cevapları Slyer'a da verdikleri gibi olumlu olacaktı ve olmak zorundaydı. Asıl zor karar ise Nikolai'ınki olacaktı. Üçü de hangardan ayrılmak üzereyken Benett ''Bay Kuszniev!'' diye seslendi ve üçü birden durarak Benett'a döndüler. Ağır adımlarla onlara doğru ilerlerken ''Sizinle kısa bir görüşme yapmak istiyorum, lütfen siz kalın.'' diyerek diğerlerine gidebileceklerini söyledi. Nikolai hangarda kalırken Arthur ve Tim ayrılarak odalarına gittiler. ''Evet profesör?'' diyerek söylenecekleri bekledi fakat kendisini ikna etmeye çalışacağını tahmin edebiliyordu. Benett konuya girmeden önce odasına gitmelerinin daha doğru olacağını söyledi ve Carling'e ertesi gün görüşmek üzere iyi bir gün dileyerek Nikolai ile hangardan ayrıldı. Hangar dışında her günkü gibi telaş içinde bir oraya bir buraya giden asker, bilim adamı ve ufak araçlar artık akşamın yaklaşmasıyla biraz daha sakinleşmiş, gün içindeki telaş yerini vardiya bitimini bekleyen bir yorgunluğa bırakmıştı. Nikolai ve Benett meydandan çıkıp uzun koridoru da geçerek asansöre bindiler ve Benett'ın odasının bulunduğu B-3 katına çıktılar. B-3'e çıktıktan sonra bir üst katın aynı olarak planlanan bu katın da uzun koridorunun sonundan sola dönerek birkaç metre ileride soldaki kapıdan içeri girdiler. Benett'ın odası her yüksek dereceli bilim adamı gibi sıradan bilim adamlarınınkinden daha büyüktü, yatağının ve az sayıdaki şahsi eşyalarının bulunduğu odanın ve küçük bir tuvaletin dışında fazladan bir çalışma ofisi ve kendine ait bir banyosu da bulunuyordu. Birlikte çalışma odasına geçtiler ve Benett masasına otururken Nikolai da masanın önündeki iki koltuktan birine oturdu. Benett bu küçük ofiste çok fazla çalışmaz genellikle bu ofisi görüşmelerde kullanırdı, bu yüzden odada pek bir şey yoktu. Masa ve koltukların dışında küçük bir dolap ve masanın üzerinde birkaç dosya, kalem ve bir bilgisayar zaten bu küçük odayı neredeyse doldurmaya yetmişti de. Nikolai lafı dolandırmadan ''evet profesör, benimle konuşmak istediğiniz nedir?'' diye lafa girdi. Benett gayet ciddi bir ifadeyle Nikolai'ın yüzüne baktı ve ellerini masanın üzerinde birleştirerek ''tereddüt etmeni anlıyorum Nik'' dedi. Nikolai anladığından emindi fakat yine de Benett çok şey biliyordu, Nikolai'ın tahmin edemeyeceği kadar çok şey ve bu ne olursa olsun kendini onun yerine koymasını engelliyor olmalıydı. Tereddüt etmesini anlıyor olsa da karar vermekte çok zorlanabileceklerini kestirmesi mümkün değildi çünkü Benett bu tür şeyleri daha önce de görmüş ve bunlara alışmıştı, bu yüzden de onun için böyle bir kararı vermek zor olmazdı. ''Fakat'' diye devam etti Benett ''Bu senin için büyük bir fırsat.''

-Farkındayım profesör!

-Hayır değilsin! Evet bunun büyük bir fırsat olduğunu biliyorsun fakat ne kadar büyük olduğunu idrak edemiyorsun!

Nikolai durumun gayet de farkındaydı ve Benett sözleriyle onun anlayışını pek bir hafife alıyor gibiydi.

-Proje başarıya ulaşırsa neler elde edebileceğimin farkındayım profesör fakat aksi durumda neler kaybedebileceğimi de biliyorum!

-Nikolai, genç ve saf Nikolai...

Benett'ın alaycı ses tonu Nikolai'ı her ne kadar biraz kızdırsa da belli ki bu girişten sonra söyleyecekleri hafife alınacak şeyler olmayacaktı. Bu yüzden karşılık vermeden dikkatle dinlemeye devam etti.

-Sence bunun benzeri işlerle uğraşan sadece bizler miyiz? Hayır! Bu tür araçlar sadece bizim elimizde bulunmuyor çünkü bunların sahipleri insanlığın başlangıcından beri bizi ziyaret ediyorlar ve bu tür zaiyatları bazen onlar da verebiliyorlar ki sadece bizim elimize geçmiyor bunlar. Bu yüzden de cevap hayır, sadece biz değiliz. Bizim bilgimiz dahilinde bunlarla ilk uğraşan kişi şu an dünyanın pek sevdiği biri olmasa da bizim çalışmalarımıza temel oluşturan planlarını ve çalışma kayıtlarını ikinci dünya savaşının son yıllarında ele geçirdiğimiz biri. Adolf Hitler!

Nikolai duyduğu karşısında şaşırmıştı fakat içinden bir ses daha da çok şaşıracağını söylüyor adeta konuşmak isteyen ağzını dizginliyordu.

-Bu planların bir kısmını Ruslar da ele geçirdi fakat halen süren soğuk savaş boyunca iki taraf da almanlar içerisine bir çok casus yolladıysa da ele geçirilmiş veya kendileri tarafından yapılmış bir gemi izine rastlanamadı. Fakat bu çalışmaların bir bölümü uçak ve roket teknolojisinin gelişiminde temel oldu. Sonra da bildiğin uzay yarışı başladı. Yine de henüz aşağıdaki aracın sahip olduğu teknolojinin yarısına bile ulaşanımız yoktu. Bu teknolojiye ulaşmaya çalışılırken harcanan paranın ve ortaya çıkan başarısızlıkların hesabını bilen azdır fakat daha sonra elimize bu fırsat geçti. Her zaman bir şeyi baştan yapmaktansa hazır yapılmışı toparlamak daha kolaydır. Savaşlarda vurdukları düşman araçlarını tamir ederek kullananlar gibi biz de düşen bu gemiyi kullanılabilir hale getirmek için uğraşmak zorundaydık fakat casuslarımız çok önemli bir bilgiyi daha açığa çıkardılar. Altmışların başında Karadeniz'in kuzey kıyılarına düşen bir gemi üzerinde aynı amaçla Rusların da çalıştığı istihbaratını iki ay kadar önce elde ettik ve bu yüzden çalışmalara hız vermek ve yeni yöntemlere başvurmak kararını aldık. Ruslar bizden daha avantajlı durumda çünkü onların elindeki araç yeni düşmüş bizim elimizdeki ise yapılan testlere göre en azından binlerce yıl önce düşmüş ve onların ellerindeki karaya düştüğü için en azından suyun sebep olabileceği hasarları görmemiş durumda. Fakat yine de durumu lehimize çevirmenin bir yolu var ve sonunda bunu ordu ve hükümete de kabul ettirmeyi başardım, tabi bunda bahsettiğim son haberler de etkili oldu.

Nikolai dinledikçe iki ülke arasındaki rekabetin boyutunun büyüklüğü dışında alan olarak genişliğinin de ne kadar akıl almaz hale geldiğini anlıyor fakat yine de bunların vereceği kararı nasıl etkilemesi gerektiği konusunu çözemiyordu.

-Fakat profesör, bunların benim vereceğim kararla ne ilgisi var? Diye sordu sanki bitmeyecekmiş gibi görünen bu hikayeyi biraz da kısa kesmesi için. Benett koltuğunda derin bir iç çekerek sözlerine devam etti:

-Nikolai, bu projenin sonrası için bana yeni bir görev teklif edildi. Büyük bir görev.

-Tebrikler profesör.

-Hayır Nik, hemen tebrik etme çünkü kabul etmedim.

İşte bu Nikolai'ı şaşırtmıştı. Eğer büyük bir göreve layık görülmüş ise Benett bunu neden reddetmek isterdi? Nikolai'ın tanıdığı kadarıyla ki buraya geldiği ilk günden beri tanırdı, Benett sorumluluktan kaçacak biri kesinlikle değildi. Şimdi Nikolai o şaşkın ifadeyle Benett'ın yüzüne bakıyordu ve ''Neden?'' diye sordu hayret içinde. Benett ise sabah içeri girerken yüzünde gördüğü aynı hafif tebessüm ile cevap verdi:

-Çünkü bunun için yaşlıyım. Canını sıkacağını biliyorum fakat sana yine detaylı bilgi veremem. Biliyorum ki bu işin bitişini görmeme ömrüm ya yetmeyecek yahut yetse de yaşım işe devam etmem için gereken takati benden alıp gitmiş olacak. Bu yüzden yerime bu göreve uygun ve daha genç birini önerdim. Seni!

-Beni mi? Nikolai şimdi çok daha şaşkındı ve sanki yerinden fırlayacakmış gibi hissediyordu.

-Evet seni...

-Fakat neden ben?

-Söylediğim gibi bu zaman ve hem mental hem de fiziksel enerji gerektirecek bir iş ve bunu kaldırabileceğimden pek emin değilim. Seni severim Nikolai bilirsin...

Gerçekten de Benett onu severdi. Bunun sebebi buradaki ilk zamanlarında aldığı annesinin kaybı haberinden sonra yaşadığı zor dönemde onunla ilgilenirken duyduğu acıma hissinin zamanla sempatiye ve sevgiye dönüşmesiydi. Nikolai'ın hikayesi acıklı sayılabilirdi. Anne ve Babası, Khrushchev yönetimindeki Sovyet Rusya'dan annesi Nikolai'a hamileyken kötü ekonomi ve hayat şartları nedeniyle ayrılmış ve büyük umutlarla Amerika'ya iltica etmişlerdi fakat bu sırada geldikleri köhne geminin sağlıksız şartları içinde babası hastalanmış ve buraya geldikten kısa bir süre sonra da hayatını kaybetmişti ve annesi Nikolai'a hamile tek başına kalmıştı ve Nikolai öz babasını hiç görmemiş ve tanımamıştı. Annesi ise o doğduktan kısa bir süre sonra biraz da mecburiyetten Ohio'lu bir işçiyle evlenmişti fakat bu evliliği de kötü kaderini değiştirmemişti. Alkol sorunu olan üvey babası annesine ve kendisine büyük zorluklar yaşatmış, şiddet de uygulamıştı ve zaten sessiz ve pasif bir kadın olan annesi bunlara karşı duramamıştı. Daha altı yaşındayken de babasının ondan kurtulma isteği üzerine Nikolai'ı yatılı okula yollamışlardı ve o zamandan sonra eve hiç dönmedi, kendini başka sarılacak bir şeyi de olmadığını düşündüğünden derslerine vermiş ve sonunda başarılı bir bilim adamı olabilmişti fakat bu süre içinde annesini bir daha görememişti. Evden uzak olduğu sırada sıkça annesiyle telefon ve mektup yoluyla görüşmüş fakat eve dönmemişti, annesinin hala birlikte olduğu üvey babasını görmek istemiyor, ayrıca dile getirmese de kendi evinden uzaklaştırılmasına göz yumduğu için annesine biraz da kızgınlık duyuyordu. Annesinin yüzünü ise sadece mektuplarla birlikte gelen birkaç resimde görmüştü, son gelen resmi hatırlıyordu; odasında, dolabındaki küçük bir kutuda sakladığı resimlerin en üstte duranını, altın sarısı saçlarının bir kısmı ağarmış, yorgunluğu şişmiş ve solgun gözlerinden anlaşılan fakat yine de gülümsemeye çalışan bir kadın. ''Çok iyiyim'' diyordu mektubunda, oğlunun kendisini merak etmemesini söylüyordu fakat birkaç ay sonra gelen ölüm haberi yıkmıştı oğlunu. Ve Nikolai annesinin kaybının üzüntüsü ve geçmişin pişmanlıkları onu yeyip bitirirken Benett hep yanında durmuş ve ona destek olmuştu. Hatta annesinin cenazesinde bulunabilmesi için özel bir izin bile ayarlamış ve cenazeye de hem refakat hem de destek olma amacıyla onunla beraber gitmişti. Nikolai şimdi aklına yeniden düşen o cenazeyi düşünüyordu Benett'ı dinlemek yerine, yalnızca birkaç kişinin üzgün yüzleri ve dua eden bir rahipten başka kimse yoktu, bir de tabi üvey babası; yine dağınık kıyafetleri ve tıraşsız, kırmızı yüzünden akan neredeyse orada sızacakmış gibi ifadesiyle cenazeden önce bile içtiği belli oluyordu. Nikolai'ı görmüş fakat tanıyamamış ve o da kim olduğunu belirtme ihtiyacı duymamıştı. İşte o gün daha da artan annesinin yıllarca o uzaklardayken bu adamdan neler çektiği düşüncesi iyice yıkmıştı Nikolai'ı. O zaman yanında olan Benett şimdi çoktan dalıp gitmiş olan Nikolai'a kafasını tekrar toplaması için sesleniyordu ve o da bir anda tekrar kendine geldi, Benett'ın yüzüne yine o günkü ifadeyle bakıyordu şimdi. ''İyi misin?'' diye soran Benett'a kendini toplayarak ''Evet profesör devam edin.'' diyerek dinlemeye devam etti.

-Peki. Dünya iyi bir geleceğe gitmiyor Nikolai. Gelecek bizler için büyük sıkıntılar getirecek ve bunu engelleyebilecek çok gizli çalışmalar yapılıyor ve benim de bu çalışmalarda daha aktif roller almam istendi fakat söylediğim gibi seni önerdim ve kabul etmeden önce bu projede benimle çalışmanı, böylece seni bir nevi deneyeceklerini söylediler.

-Nasıl sıkıntılardan bahsediyoruz?

-Bunları yarın cevabın evet olursa zaten öğreneceksin, şimdilik kafanı bu kadar yormak yeter. Artık odana dön ve durumu değerlendirip kararını ver... Her ne kadar elinde fazla bir veri olmasa da.

Nikolai kendisini çok şaşırtan şeyler öğrenmiş fakat daha fazla belirsizliklerle de kafası dolmuştu. Profesöre iyi bir akşam dileyip ayağa kalktı. Bu sırada Benett kafasını çok daha fazla yoracak bir söz etti.

-Şunu bilmelisin ki Nik, senin jenerasyonun kıyameti görebilir!

Bu son cümle Nikolai'ı beyninden vurulmuşa döndürdü. Belli ki Benett bunu bilerek sona saklamış, onun zihninde sonraki güne kadar fırtınalar koparacak darbeyi son anda vurmuştu. Söylenen söze verecek cevap bile bulamıyordu, bir şey söylemeden odadan ayrıldı ve kendi odasına gitmek için asansöre bindi. Çalışma saatinin bitimiyle diğer çalışanların da bulunduğu asansör ile kendi katına çıkarak odasına gitti. Burada insanın sıra dışı şeylerle karşılaşması çok da nadir olmayan bir durumdu fakat bu sefer duyduğu bu güne kadarkilerin en tuhafı ve inanılmazıydı. Kendi kuşağının kıyameti görebileceği ifadesine bir türlü anlam veremiyordu. Kıyamet, inançlı kişilerin deyişiyle Tanrı'nın arzusu sonucu tüm insanlığın son bulması ve ahiret hayatının başlaması. Benett inançlı biri değildi, ''Tanrı benden ona inanmamı kendisi rica etmedikçe bunu yapmam, kişisel bir talep için aracı kullanmak pek de nazik bir davranış sayılmaz değil mi?'' derdi inanmak hakkında biraz da şakayla karışık fakat doğrudan dile getirmese de ateist olduğu çevresinde büyük ölçüde biliniyordu. Böyle birinin şimdi kıyametten söz etmesine anlam veremiyor, kıyametin yakın zamanda muhtemel olduğunu söylemesine ise hiç inanamıyordu. Kıyamet ile kastettiği farklı bir şey olabilir mi diye düşünüyordu bir yandan da, belki de muhtemel bir felaketten söz etmek ve Nikolai'ı düşünmeye gark edip, şu an düşüncelerine hakim olan merak, korku ve şaşkınlığın da etkisiyle onu görevi kabule itmek istiyordu. Karışık düşünceler içinde odasına gidip sabaha kadar pek de uyuyamadan saatlerce düşünmesi, kafasında durumu tartıp ne yapması gerektiğini anlamaya çalışması da Benett'ın amacında başarılı olduğunu gösteriyordu...

 
Toplam blog
: 18
: 437
Kayıt tarihi
: 17.03.09
 
 

Yaklaşık 3 yıldır teknoloji sektöründe çalışmaktayım. Basketbol, bilişim teknolojileri, teoloji, mi..