Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '10

 
Kategori
İnançlar
 

1400. Yıl ve Kutlu Doğum Haftası III

Kutlu Doğum Haftası, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılında ihdas edilmişti. Bu yıl 21. kez kutlanan haftaya sayın Baykal’ın ilk kez katılması olay olmuş ve konuşması uzun süre gündemi işgal etmişti.

Hatırlanacağı gibi, önceleri 20-26 Nisan tarihleri arasında kutlanan haftanın, bazı çevreler tarafından 23 Nisan’ın alternatifi gibi gösterilmesi üzerine tarih değiştirilmiş ve 16-20 Nisan’a çekilmişti.

Kutlu Doğum Haftasının amacı, doğum yıldönümü vesilesiyle Hz. Muhammed’i, onun bize bildirdiği Kur’an’ı ve bu ikisinin temel taşı olan İslâm Dini’ni daha iyi anlamamızı ve öğrenmemizi temin etmektir.

Bilindiği gibi insan, hem iyilik hem kötülük yapabilecek özelliklerde yaratılmış bir varlıktır. Başka hiçbir canlıda olmayan akıl, eğer iyiye kullanılırsa insanların ve toplumların mutluluğunu sağlayan, kötüye kullanıldığında da felâketine zemin hazırlayan müthiş bir güçtür.

En güncel şekliyle, bir kısım insanların hırsızlık yapabilmek için ne akla hayale gelmez cinlikler düşündüklerini, bir kısmının da bunları etkisiz hale getirmek için ne muazzam koruma tedbirleri aldığını biliyoruz, görüyoruz.

Yirmi birinci yüzyılda insanlığı âdeta akıl ötesi boyutlara taşıyan ve çok kolay şekilde kısa zamanda bizi bilgi birikimleriyle baş başa bırakan bilgisayar, insan aklının bir başarısı olarak gözümüzün önünde en inandırıcı örnek olarak dururken, bazıları da bu güzellikleri anında yok etmeyi başaran muzırlıklarını yine akıl sayesinde yapmaktadırlar.

Sonuç olarak insanın aklını iyiye veya kötüye eşit derecede kullanabilme yeteneğine sahip olduğunda şüphe yok. Hem yaratıcımız, hem de bilim adamları bunu böyle açıklıyor.

Basit bir benzetmeyle insanı son model bir otomobil olarak düşünürsek her konfora sahip bu araç bizi sürücümüzün marifetine ve becerisine bağlı olarak, süratle ve emniyetle istediğimiz yere ulaştırabileceği gibi, bir duvara çarparak bir şarampola yuvarlanarak mahvımıza da sebep olabilir.

Otomobili imal edenler biliyorsunuz artık araçlara sadece fren tertibatı koymakla kalmıyorlar, olası bir kaza anında hava yastıkları gibi koruyucu ekstra önlemler almaktan da geri durmuyorlar.

İnsandaki akıl sayesinde bir otomobil yapımcısı bunları düşünebiliyorsa, herhalde bu akıllı varlık olan insanı yaratan Allah, bu aklın nasıl kullanılması gerektiği konusunda kullarına yol gösterecektir, değil mi?

İşte din, insanın kendi kendini idare etme sanatının kurallarından ibarettir. İnsanın önce kendisine, sonra yakınlarına, diğer insanlara ve bütün çevreye karşı davranışlarını düzenleyen bu olguya din diyoruz.

Dolayısıyla o dışarıdan istenirse alınabilen veya alınmayan somut bir cisim, bir yardım malzemesi değil, insanın içinde, özünde, yaratılışında, tabiatında var olan bir özelliktir.

Kimi yeterince, kimi, gereğince, kimi fazlasıyla kullanır, kimi de kendi bildiği gibi hareket edip hiç kullanmaz. Bu tamamen kendine kalmış bir seçimdir. Çünkü sonuçta bu yüzden mükâfatlandırılacak veya cezalandırılacaktır.

*****

Peki insanın doğasında olan bir duygunun tanıtılmasına, öğretilmesine, hatta gerekirse reklamının yapılmasına gerek var mıdır? Tabii ki…

Önce insanın içindeki doğal bir sanat yeteneğini düşünelim. Bunu geliştirilmesi, eğitimle desteklenmesi gerekmez mi?

Ayrıca dünyanın en mükemmel otomobilinin X marka olduğunu varsayalım. O hiç reklam yapmaz mı?

Şunu unutmamalıyız ki, dünyadaki her şeyin merkezi insandır. Dolayısıyla olayları yaratanlar ve yönlendirenler de insanlardır.

Herkesin dürüst, ahlâklı, erdemli, tok gözlü, iyi niyetli olduğu bir şehir bir kasaba düşünelim. Kimsenin kimseye zarar vermeye niyeti yok. Dolayısıyla kapılar pencereler açık, her şey ortada.

Bu rahat, bu serbest ortam, hırsızlığın kolayca yapılabileceğini düşünen kötü niyetli birinin iştahını kabartabilir mi? Elbette… İşte kötü niyetin ayaklanmasına fırsat vermemek için yine de insanların tedbirli davranması, normal olarak yapılması gereken neyse onu yapması lazımdır.

İşte bu sebeple dinin insanlara öğretilmesi, anlatılması gereklidir. Kaldı ki, insanlık her gün yenilenen bir kurumdur. Her gün pek çok insan ölür, yerine pek çok bebek doğar. Açıkçası insanlık sürekli bir gelişim içindedir. Bu yüzden dinin, İslâm’ın, Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in sürekli tanıtılması, anlatılması ve öğretilmesi gerekmektedir.

Kutlu Doğum Haftasını, bu bağlamda toplumumuzun bu konuya karşı duyarlı olmasını sağlayacak önemli bir etkinlik mevsimi olarak düşünmek mümkündür.

*****

Bu konuda bugüne kadar yapılanlar, bunun da ötesinde asıl yapılması gerekenler konusunu da bir sonraki yazımızda ele alacağız. (Devam edecek)

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..