Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '17

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

15 Aralık 2008 “abla” grubunun uçağı karlı And Dağları’nı aşar, Şili’nin başkenti Santiago’ya konar.

Aralarında, doktorlar, işadamları, kıdemli bankacılar, TV program yapımcısı, pedagog, öğretmen, saygın kişilerin bulunduğu grup, ekstralara giydirilen “kriz farkları” üzerine soruşturmaya başlar ve ilk elde İguaçu’daki Rafain yemekli gösterisinin, kendilerine, diğer turistlere satıldığı fiyatın yaklaşık üç katına pazarlandığını görürler. Bu, acenteye bayram tatili nedeniyle ulaşamadığını iddia eden rehber ile grup arasındaki çekişmenin zirvesidir. İzleyen günlerde, kalınan otelden tur alarak, bağımsız programlar yaparak gezenlere –protesto etkili olur, daha sonra katılımcılara, cüzi de olsa, bir miktar geri ödeme yapılır-, Arjantin’den Türkiye’ye dönecek çift de eklendiğinde grup, sadece, bir ülkeden bir diğerine geçerken bir araya gelir.

15 Aralık sabahı, Buenos Aires’te pek çok büyük taşıtta gördükleri, her tekerleğin jantına bağlı antenle sürekli hava basıncı kontrolünün yapıldığı otobüse tam kadro binerek, Şili Santiago’ya gitmek üzere, havaalanına yollanırlar. Rehber, gruba -önemini daha sonra anlayacakları-, Şili’lilerin, ambalajsız yiyecek, et ve süt ürünleri konusunda çok titiz olduklarını, ahşap hediyelik vs. için de mutlaka beyanda bulunmamız gerektiğini, sabırla uzun uzun anlatır.

9:10’da havalanan uçak, “abla”ya, ‘70’li yıllarda gördüğü, yaşanmış bir olayı anlatan, düşen uçaktan sağ çıkıp, hayatta kalmak için ölenleri yeme/yememe kararı vermeleri ve uygulamaları üzerine çok sert filmi hatırlatan, küçük kız kardeşin hayranlıkla fotoğrafladığı karlı And Dağları üzerinden geçerek Şili’nin başkenti Santiago’ya konar.

X-Ray’den geçen “abla”nın bavulu açtırılır, içindeki bir kavanoz –kapalı- karamelli, sütlü tatlı ile çantasındaki –beyan ettiği- ahşap hediyelik, güler yüzlü bir gümrük görevlisince kontrol edilir. Grubun tümü, rehberin bir keresinde bir elma için ceza ödedim dediği “özen”den nasibini alır. Ardından, didiklenme travmasını atlatırlar ve saatlerini 1 saat daha geri alırlar.

Yerel rehber Merlyn Hanım’la tanışan grup, serin ve kapalı havada otobüse yerleşip kente yollanır. Rehberin anlattıkları; “1 USD, 600 peso, asgari ücret 300 USD… Rakım 500 m., iklim kara iklimi özellikleri gösteriyor, Şili nüfusu 15 milyon, 6 milyonu Santiago ve çevresinde oturuyor, yüzölçümü 748 bin kilometrekare, Türkiye gibi… Kuzeydeki Atacama Çölü Dünyanın gerçek anlamda kuru tek çölü… Güneyde fiyordlar var. Yerleşim ülkenin orta kesiminde… Tarım önemli, Santiago’nun kuzey ve güneyinde tarım alanları, İsviçre gibi çok yeşil, modern, turistik kasabalar var… Patagonya “büyük ayaklılar ülkesi” demek, İspanyollara bu ismi takıyorlar… En güney Ateş Toprakları… Şili adı İspanyolların verdiği Chilipepper’dan geliyor, uzun ince şekli nedeniyle… İspanyollar geldiğinde deri ve mum üretimi var, yoksullar, sonraları nitrat, demir, bakır, altın yanı sıra ormancılık, birinci kalite meyve, sebze, koyun, yengeç bacağı türünden deniz ürünleri hatta bilgisayar programcılığı ihraç eder olmuşlar. Gümrükteki titizliklerinin temelinde bu var… And Dağları’nın Şili’deki en yüksek tepesi 6000 metre, ülkenin kuzeyden güneye uzunluğu 6000 km.”

Şehir turunda ilk durak, Başkanlık Sarayı olmadan önceki işleviyle anılan, 1780’lerde bozuk paranın basıldığı yer, darphane anlamında La Casa Moneda; “abla”nın evde hüzünle yaşanan anılarında, içinde, solcu, idealist başkan Salvador Allende ile, top ateşine tutulan bina! Allende, 1971’de başa gelir, ilk işlerinden biri Amerika denetimindeki madenleri kamulaştırmak olur. 1974’te Pinoche başkanlığındaki Cunta, içinde Devlet Başkanı ile Başkanlık Sarayı’nı, -Merlyn Hanım’ın demesine göre- 20 dakika süreyle, -eliyle göstererek- sol taraftan top ateşine tutar, -yine Merlyn Hanım’ın, Şili’de kimsenin inanmadığını söylediği- Allende’nin baskın sırasındaki intiharından sonra Pinoche burayı kullanmaz. 16 yıl iktidarda kalan diktatör Pinoche, aklî dengesi yerinde değil denilerek hiçbir zaman yargılanmadı, Aralık 2006’da 91 yaşında öldü.

Allende’nin heykelinin de bulunduğu, büyük, güzel binalarla, Postane, Tarih Müzesi, Belediye Sarayı, Başkanlık Sarayı ile çevrili, bir köşesinde bez afişlerle etkinlik gösteren bir grubun imza topladığı hareketli meydan Plaza de Armas’ın diğer kenarında, Marco Polo’da bol taze sebze yiyerek, günlerdir yenen bol baharatlı etin yıkımını onarma çabaları, bedenlerce memnuniyetle karşılanır. Tura devam etmek üzere toplanma zamanına kadar, “abla”nın küçük kız kardeşi fotoğraf çekerken, yanlarına yaklaşan ufak tefek göbekli bir adam, makineyi işaret ederek, “kapıp kaçma” beden diliyle, tehlikeye karşı onları uyarır.

Santiago’yu tepeden görme niyetiyle San Cristobal Tepesi’ne tırmanan yola sardıklarında rehberin anlattıkları “İspanyol olup burada doğanlara criollo diyorlar, İspanyolcayı köylü şivesiyle konuşuyorlar… Gelir dağılımı Brezilya’daki gibi, farkı, çok fakirlerin de okul, hastane gibi olanaklara sahip olmaları… Daha yoksul Bolivya, Peru, Ekvador’dan gelenler burada hizmetçi olarak çalışıyorlar. Oldukça tutucular, 2004’e kadar boşanmak, kürtaj halâ yasakken, Cumhurbaşkanları, bekâr, bir kız çocuk annesi Michele Bachelet; nasıl seçilebilmiş, babası Pinoche döneminde işkence altında ölmüş… halk için çok iyi işler yapıyor, tutuyorlar…”

Kirli, puslu havada, kentte belli belirsiz seçilen –gruptaki inşaatçıları görüş ayrılığına düşüren- çelik konstrüksiyon, Merlyn Hanım’a göre, bitirildiğinde 70 katla, Güney Amerika’nın en yüksek binası olacakmış. Teleferik, havuzlar, Japon Bahçesi vs. ile geniş bir alanı kaplayan parktan geçerek balkonları botanik bahçelerini aratmayan apartmanların arasından Apoquindo Caddesi’ndeki Atatürk Anıtı’na ulaşan grup otobüsten iner. Ankara, Kavaklıdere’deki Şili Meydanı ve okuluyla karşılık verilen, ortasında şıkır şıkır bir fıskiyenin kristal damlalar saçtığı, bakımlı, çiçekli bahçenin önünde, granit blok üzerinde bir Atatürk rölyefi. Plakette ise “Mustafa Kemal Atatürk, eşsiz kurucu, vatanının sadık hizmetkârı, inancını kendi halkıyla paylaşmıştır, onun kendisini halkına nasıl adadığını, biz de bu anıtı buraya koyarak gösteriyoruz…” şeklinde çevrilen bir ithaf!

Rehber, Şili bayrağındaki kırmızının şehit kanını, beyazın buzulları, mavi zemindeki yıldızın da inanılmaz güzellikteki yıldızlı Şili göklerini simgelediğini anlatırken, Alman Çeşmesi yanından, İtalyan Alanı’ndan geçerek otele varan grup oda dağılımı yapılırken, “abla”nın, vitrinlerdeki mavi taşlı mücevherlere bakarak vardığı sonuç, -Afganistan dışında- Güney Amerika’da Şili, lapis lazulinin vatanı… Odalarına eşyalarını bırakıp keşfe çıkan dörtlü, dönüşte, hoş geldiniz! kokteylinin adını öğrenmek ister; barmen Florindo, büyük zarafetle bundan fazlasını yapar, –sonradan rehberin tercüme ettiği- Pisco Sour tarifini “abla”nın küçük defterine yazar: yarım limon suyu, iki kaşık toz şeker, bir yumurta akı, beyaz şarap ve buz, blender’da çırpılacak…

Aralarında, bildiğimiz yemeklerle El Mezon del Sultan isimli Türk Lokantası‘nın da bulunduğu, kaldırımlara yayılmış –daha çok- birahaneleriyle Bohem semt Bellavista’da küçük bir tur atıp Los Adobes de Argomeda’ya giden grup, pisco sour ikramı ardından avokadolu karides, somon, meyve kokteylli dondurma, kendi ürünleri nefis beyaz şarap ve kahveden oluşan yemeklerini yerken, kırmalı kabarık elbiseli dansçılara, def, akordeon, iki boy gitar, flüt ile eşlik eden hasır şapkalı, pançolu müzisyenlerin –And Dağları- melodilerini, Brezilya ve Arjantin folklöründen farklı bulan “abla” için gecenin sürprizi, Şili’den 3500 km. uzakta, Pasifik Okyanusu’nda yer alan, Easter ya da Paskalya, yerli dilindeki adıyla Rapa Nui yerlilerinin, çıplak ayak, saz etek yaptıkları danslar!

İlk olarak, anne babasının kitaplığında Norveçli denizci Thor Heyerdahl’ın salla yaptığı okyanus yolculuğunu anlatan (“abla”nın daha sonra İskandinavya gezisi sırasında karşılaşacağı) Kon-Tiki isimli kitapta, daha sonra, E. von Daniken’in, Yıldızlara Dönüş, Tanrıların Şoku ve Yüce Tanrı’nın İzinde kitaplarında adına rastladığı, bir kısmının yüzleri denize dönükken, bir kısmının sırtı dönük, kırmızı şapkalı, parlak gözlü yaklaşık 600 adet, tonlarca ağırlıktaki heykelle, esrarengiz volkanik Rapa Nui Adası yerlileri, çok da hareketli, güzelim müzik eşliğinde sahnede dans etmekte!

 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..