Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

17 Ağustos 1999 depremine dair küçük şeyler ..

17 Ağustos 1999 depremine dair küçük şeyler ..
 

17 AĞUSTOSA AİT STANDART BİR GÖRÜNÜM



MİÇO …

O gece ev halkı yattıktan sonra ben o saatlere kadar hala mutfakla uğraşıyordum . Gündüz Bayramoğlu’ nda bir tanıdığa konuk gitmiş ve denize girmiştik. Dolayısı ile döndükten sonra yapacak bir dolu şey vardı. Gece çok sıcaktı hava. 2, 30 civarı işim bitti. Salonda 3 lü koltuğa geldim oturdum . Akşamdan kalma bayat çayı da ısıtıp bir fincan almıştım. Şöyle bir yorgunluk çayı..

Daha ayağımı sehpaya uzatmıştım ki Miço geldi . Simsiyah, orta boy kurt .. En nazik haliyle patisini dizime dayayıp mızıldanıyordu . “ Git başımdan, yoruldum zaten “ diye terslendim.

Gitmedi. Ben patisini iteledikçe yeniden koyuyordu. Gözümün içine bakıyor, mızıldanıyordu. “Bu saatte seni bahçeye indiremem “ dedim. 12. katta oturuyorduk. Sandım ki Ay Işığını dolaştırmaya çıkardılar, kokusunu aldı, onun için huzursuzlaştı. Balkon kapısını açtım, “Gel bakalım, Ay Işığı buralarda mı ? “ diye balkona çağırdım. Ay Işığı onun büyük aşkıydı. Uzun tüylü bembeyaz bir Sibirya Kurdu..Fakat fayda etmedi. Miço benim peşimdeydi..

Tekrar oturdum . Birkaç dakika geçti geçmedi ki sallanmaya başladık . O an en önemli şey elimdeki çay fincanının dökülmemesiymiş gibi itina ile sehpaya koyduğumu ve fırladığımı hatırlıyorum. Eşime sesleniyordum, kalkması için. Aynı anda da kızımın odasına koşuyordum .. Miço da yanımda. Kızımı yorganı ile kucakladım . O arada eşim de geldi .Oda kapısına çömeldik. Durmuyor. !

Yok yok bu bildiğimiz İstanbul depremlerinden değil.!

İstanbul ve Deprem sempozyumuna emek verenlerden olduğumuz için az buçuk bir şeyler kalmış aklımızda.
İsmail’ de ben de aynı anda “ Bu Büyük İstanbul Depremi !.. “ dedik. O arada ışıklar sönmüştü. Karanlıktaydık .. Bir ara durur gibi oldu. Ben aydınlatma için bir şey bulmak maksadı ile ayağa kalktığım anda kendimi tekrar yerde buldum .. Sonunda durdu.!

Hemen çıkmamız gerektiğini biliyorduk . Kızıma ters de olsa ayakkabı giydirdim, yanımıza su aldık . fırladık . 11 normal kat, bir de zemin 12 kat .. İn in bitmiyor. Komşulardan bazıları da çıkmaya başlamıştı .Karanlıkta , bazen bir kibrit ışığında inmeye çalışıyorduk. Kızım benim kucağımda. Eşim de 6. katta artık dayanamadı Miço’ yu kucakladı . Kocaman hayvan tirtir titriyordu . Sonunda bahçeye çıkmayı başardık ..

6. katta komşular balkondan yarı bellerine kadar sarkmış, “ Ayol korkacak bir şey yok, geçti geçti .” Diye bağrışıyorlardı. Zor bela bağıra çağıra dışarı çıkmaya ikna ettik. Binanın dibinde durmamalarını sağladık. Bahçe duvarının önüne dizildik, beklemeye başladık. Miço’ nun korkusu biraz geçmişti, artık titremiyordu. Ama zaman zaman gözleri kocaman kocaman oluyor, ağlar gibi sesler çıkarıyordu. Meğer artçılarmış, biz dışarıda pek hissetmiyorduk . Yorulunca arabaya geçtik. Sadece arabanın radyosu çalışıyordu . Ama onlar da bilmiyordu ki ne haber versinler. Carrefour’ a kadar giden biri geri dönmüştü. E - 5 kitlendi , adım atılmıyor diye. O arada kardeşim zor bela bir taksiyle bizi görmeye gelmiş , karanlıkta bulamamış ama bina sağlam diye sevinmiş dönmüş..

Sabah oldu. Ne yapacağız ?. Binada göçme görünmüyor ama girmeye korkuyor insan elbette .Bir de çocuk var. Rezil durum .ihtiyaçlar var. Kardeşim, Kızıltoprak’ ta 1. normal katta oturuyordu. Bize göre alçak katlı tabii. Ona gittik . Ben kızla beraber uyuyakalmışım. Onlar bir haber alabilir miyiz diye daha önce çıkmışlar, Öğlende de biz çıktık . Küçükyalı’ da o zaman kardeşimin işlettiği kafeye gidiyoruz. Sokakta gördüğüm polis arabasındakilere sordum, neler olduğunu.. Bir tanesi dedi ki “ Biz de bilmiyoruz, ama Çınarcık yerle bir olmuş, anons geçtiler. “
O zaman dank etti asıl Marmara depremi olduğu …

Daha sonra binayı kontrol ettim.. Zemin katta ve en üst katta yani bizim katta kolon perdelerde çatlak vardı. Ama kararsız denge hali sürüyordu.

Sonrası herkes gibi .. Asıl yıkımın güney Marmara’ da olduğunu öğrendik. İstanbul Avcılar’ ın mahvolduğunu .. Günlerce telefonla karşıda gördüğümüz sahile ulaşamadık . Yol tıkalıydı, haber alamadık . Yaralılar apar topar panik halinde getiriliyordu . Kayıtlar yetersizmiş, kimin nereye sevk edildiği pek belli değilmiş. Onca kayıp çocuk hatta yetişkin o kargaşanın sonucuydu ... Bir gece sahilde yatmaya gittik. Rutubet , soğuk , çocuk . olmadı. Geri döndük.

Evde kalmaya başladık … Hep beraber, aynı yatakta, yanımızda pet şişelerde su..Uzun zaman öyle yattık …Komşular daha da abartmıştı işi. Hepsinin boynunda ipe bağlanmış düdükler vardı (!)

Önceleri zaman zaman havlamasından yakındıkları Miço şimdi kurtarıcı olmuştu. En çok da geceleri telefon edip soruyorlardı :” Miço tavanlara bakıyor mu ? “ diye

ÇOCUKLARLA GÖREVE !

İnşaat Mühendisleri Odası yardım isteyen kurum ve kişilere yardımcı olmamız için bizleri göndermeye başladı . Önceleri “ Binaya girilebilir mi ? diye ilk acil kontroldü yapılan.. Daha sonra dayanım durumunu belirlemek amacıyla biraz daha kapsamlı kontroller için gidiyorduk .Nereye gitti isem kızım da yanımda geldi elbet . Nereye bıkacaktım ki ? Öğrenmişti.. Ses kontrolü yapmak için kullandığım çekici alır, duvara kolona vururdu .” Dolu, Boş.. “ diye.

Belediyedeki mühendis arkadaşlar çocuklarını işe getiriyordu. Adliyede çalışanlar.. Kapıda görevli bayan polis bile günlerce küçük kızı ile geldi işe ..

O ŞARKI …

Deprem sonrası 10. gün falandı . Adapazarı, Gölcük, Değirmendere’ ye gittik.

Anlatılmazdı görülenler.

Biz gittiğimizde artık canlı aranmasına son verilmiş, iş makineleri enkazlara girmeye başlamıştı. Adapazarı’ nda her yerde ki o “ koku “ .. Bunca yıl sonra bile anlatmaktan aciz hissediyorum kendimi..

Gölcük’ te bir grup insanın yanında barınmaya çabalayan kemikleri çıkmış beyaz yavru kediyi de ..

Ama Değirmendere’ de dinlediğimiz şarkıyı anlatabilirim .

Askeri alana bitişik kısımda, sokağın bir tarafı askeri alan , diğer tarafında apartmanlar vardı. Sokak denize ulaşıyordu. Ve o kısımda sahilden itibaren geniş bir alan denize doğru kaymış, zemin ötelenmişti Askeriyenin sınır duvarında hiçbir yıkılma olmadan, sanki öyle inşa edilmiş gibi 1, 5 – 2 m. lik bir zigzag çizmişti duvar. Ve zigzagın tam köşesinde bir ağaç.

Sokağın diğer tarafında da bomboş apartmanlar . Akşam üstüydü . Ve o bomboş mahallede, bomboş sokakta inanılması güç bir şarkı sesi yükseliyordu. “ Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’ tan… “

Sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki biraz sonra birilerinin oynayacağı tavla şakırtılarını duyacak, kızarmış balık kokularını içimize çekecektik. Yanlış yer veya zamandaymışız gibi geldi . Heyecanlandık. Acaba kaçamayan, hala orada kalan biri mi vardı ? Apartman dış kapısından başımızı uzattık. Ama sonra vazgeçtik. İçerde merdivenler çökmüştü.

Daha sonra o çevrede görüştüğümüz bir kişi anlattı. Anne baba , Gölcük’ te göçükte kalan subay oğullarını duyunca fırlamış çıkmışlar. Günlerdir de o televizyon elektrik kesintilerine filan aldırmadan, bozulmadan çalışmakta imiş.

Adapazarı’ nda arkadaşım yeni inşa edilen binasının zemin katının tamamen toprağa gömüldüğünü söylemese belki fark etmeyecektim. Öylesine düzgün çökmüştü zemin. Balkonlarda duran saksılar bile devrilmemişti . Arkadaşım belediyenin müdürlerinden olduğu için çok karmakarışık durumdaydı. Hem kendi arkadaşlarını kaybetmişlerdi, hem akrabalarını. Ama sokakta karşılaştığımız vatandaşlardan sitem edenler oluyordu acıyla. Arkadaşım da , sanki o anda bir karar verme gücüm ve yetkim varmış gibi, ısrarla diyordu ki , ” Ama bizim planlar onaylandığında Ankara’ da zemin etütleri istenmemiş. Biz nerden bilelim “ O ses uzun yıllar kulağımda kaldı.

ÇATLAK DEDEKTİFLERİ !

Çoğunlukla biliniyor elbette yaşananlar. İlk zamanlar tümüyle gönüllü olarak ve kamu görevi kabul ederek çabaladık . Genellikle birlikte görevlendirildiğimiz diğer meslektaşım, canım Tevfik Ağabey ile birlikte, şuraya gideceksiniz dendiğinde hemen takardık paltolarımızı sırtımıza . Şamata olsun diye yakalarımızı da kaldırırdım, Mayk Hammer havalarında. “ Çatlak Dedektifleri İş başına marş marş !! “ diye koştururduk .

BİR ŞEY OLMAZ ABLA, SIVA ÇATLAĞI !

İlk 2 – 3 ayın sonunda vatandaş medyadan bilinçlenmişti bile. Yerinde kontrole gittiğim bir binada vatandaş “ Bir şey olmaz abla, sıva çatlağı “ diye ahkam kesti . Oysa binanın elbette her tarafı sıvalıydı ve bizim sıva çatlağı dediğimiz de öyle bir çatlak değildi. Tam kolon kiriş birleşim yerinde , X şeklinde derin çatlaklar vardı ve adam bana akıl veriyordu. Zorla boşalttık binayı .

DEPREM TRAVMASI …

Yüzlerce rapor yazdım . Okullar için, hastaneler için, konutlar için.. Çoğunlukla sonuç alınamadı. İMO okullar için örnek proje çözümleri hazırlatarak Bakanlığa ulaştırdı, ücretsiz. Yavaş yavaş kıpırdanma başladı ama yetersizdi. ..

Ben de çoğu İstanbullu gibi aylarca o travmayı yaşadım . Mühendis olarak gerekeni anlatıyorsun . Ama sen de orada yaşayan bir birey ve annesin aynı zamanda, elbette ayrıca korkuların oluyor. Uzun zaman gece 3 ten önce yatmadığımı fark ettim bir gün.. Sonunda o travmadan mutlaka kurtulmak kararlılığı üste çıktı. Tabii bunda 2001 krizinin de ciddi payı oldu ( ! ) . Artık gelecek deprem afetinden önce ertesi günün ekmek kavgası derdi başlamıştı .

Alışmak zorunda kalıyorsunuz . Yok başka yolu bizim toplumumuz için.

Bu arada ben başka semte taşındım. Artık daha alçak katlı bir binada oturuyorum . 1. Normal kattayım. Daralırsanız aşağı atlayabileceğiniz bir yükseklik. Ama burada da kirişlerde çatlak var. Apartman sakinlerine laf anlatmaktansa öyle oturmayı tercih ediyorum (!) İlk fırsatta taşınacağımı umuyorum .

ŞOFÖRÜN ÖYKÜSÜ !

17 Ağustostan epey sonra arka caddedeki durağın taksilerinden biri ile bir yere gidiyorum . Yolda şoförle laflıyoruz. " Abla, ben o deprem nedeni ile içkiyi bıraktım dedi. “ Hayrola, nasıl oldu bu ? dedim. Deprem gecesi çok içkiliymiş. Durağa gelmiş, beklerken arabanın içinde uyuya kalmış. Artık sarsıntının etkisi ile mi yoksa başka bir nedenle mi bilememekle beraber bir ara uyanmış. "Bir baktım ki abla, bizim bloklar üstüme üstüme geliyor ! Amanın, ben çok sarhoşum , blok apartmanları bile devrilirken görüyorum diye korktum. Çok büyük yemin ettim , bir daha içmeyeceğime dair “ dedi. Depremde salınım yapan blokları sarhoş olduğu için öyle gördüğünü sanarak tövbe etmiş. Böylelikle faydalı bir sonucunu da duymuş oldum depremin .

AYY HATİCE, SİZİN İÇİN ÇOK KORKTUM !

Karşımızdaki apartman bizim binadan bir kat daha yüksekti ve en üst katta oturan hanıma bizim kapıcımızın hanımı temizlik için gitmiş. Kadıncağız Hatice’ye “ Ayy Hatice, sizin için çok korktum o gece.. Sizin bina yere yattı yattı geri kalktı, gitti gitti geri geldi.. Allahtan çökmedi “ demiş. Hatice ‘ de bana koştu geldi. “ Abla , amanın bizi o gece Allah korumuş, biliyor musun ? böyle böyle olmuş “ diye anlattı. Peki dedim, sen o hanıma sorsana, o arada kendi binası ne yapıyormuş ?

Kadıncağız, farkında değil , oturmuş bizim binanın dansını seyrediyor ? Cesarete bak! Oysa kendi binası daha yüksek ve daha fazla salınım yapıyor elbet.. Çok gülmüştük.

DEPREMDEN BU GÜNE..

Medya bilinçlendirdi insanları . Kah doğru, kah yanlış.. Artık kimse o denli bilgisiz değil elbet .

17 Ağustos bir milat oldu .

Yapılaşma düzeni ve koşulları değişti. Kullanıcı / alıcı daha bilinçli. Artık sadece bataryalar ECA ‘ mı diye sormuyor ? Hazır beton ve tor çelik kesinlikle kullanılıyor. Vb.

Yeterli mi ? Elbette hayır. Özellikle devlet kurumları ne yazık ki sınıfta kaldı. Boğaz Köprüsü ve bağlı yollardaki viyadüklerin bakım ve güçlendirmesi bile daha yakın zamanda yapıldı, yapılıyor. Hastanelerin durumu berbat, yeni inşa edilen ve bitmek üzere olan bir iki hastane dışında.

Şu bu, ama en acıklı öyküler Kentsel Dönüşümlerde yaşandı . İyi bir neden kötüye kullanılarak çok kişi mağdur edildi .

Çok istemiyorum deprem hakkında ciddi yazılar yazmayı ve konuşmayı artık . Güçlendirme projesi de yapmıyorum, bıraktım ..

10 yıl !.. Nasıl da geçmiş gitmiş zaman ..

Bu yıl anma törenlerine katılmak için ben de Gölcük’ e gitmek istiyorum ilk kez…

 
Toplam blog
: 61
: 3400
Kayıt tarihi
: 25.12.08
 
 

İnşaat mühendisiyim. İTÜ mezunuyum.   ..