Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '11

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

18-19.Haziran.2011.Milliyet Blog Büyükada Toplantısı (40 Kısım Tekmili birden, III.Kısım)

18-19.Haziran.2011.Milliyet Blog Büyükada Toplantısı (40 Kısım Tekmili birden, III.Kısım)
 

Büyükada Macerası (Kapalı Çarşıda...) 


Gele gele geldik buracığa, dahi gönlüm nereciğe… 

İstanbul mu; İslambol mu? Bir zamanlar da bunun tartışmasını yaptılar… Bana göre turistlerin miktarı bizimkileri aşmış..! Bizi ancak Arap turistler kurtarır… Başka türlü İslambol olamayız… İmkanı yok..! 

Öf be… Bayazıt’a bakın; Ne yapsak.. Her zaman yaptığımız gibi , gençlikte Edebiyat eleştirileri yaptığımız “Bayazıt Çınaraltı”na gidip çay içip, o günleri mi anlatmalıyız ? Yoksa ne? 

Bayazıt’da şöyle durup bir bakındık… Ne yöne gideceğiz? Ya Ordu Caddesinden aşağı doğru fırlayıp, Yeniçeriler Caddesini , Yeniçeriler misali arşınlayıp; metro yolunu izleyip Ayasofya’nın önüne çıkarsın… Veya Kapalıçarşı’nın sokaklarında kaybolup, yandım Allah diyene kadar aşağı, yukarı… sağa , sola arşınlayıp durursun…Biz Kapalı çarşı’ya daldık… 

Kapalı Çarşı’da ne kadar kaybolursan kaybol , bir yerden sonra kendini Mahmutpaşa yokuşunun başında bulursun… Ondan sonra kendini koyver gitsin… Adımların seni taa Mısır Çarşısının önüne kadar götürür… Mahmutpaşa her zaman aynı teranededir… Bağrışlar , çığrışlar … “Gel..gel…gel.. Gel vatandaş gel...!” sesleriyle inim inim iniler… Ne kadar o sesleri kesmeye çalıştılarsa da… Hiçbir hükümet bunu beceremedi… Valla İstanbul’da, Mahmutpaşa’nın sesi herkesten fazla çıkar; kim ne derse desin…. Sonunda Mahmutpaşa’ya daldım… (Tabii, hanımı bu arada üç beş kez vitrinlerin önünde unutmak pahasına…) 

Hiçbir şey almak istemesen de Mahmutpaşa’da adama mutlaka bir şeyler gagalarlar… Ben de bir şapkacıya takıldım… Beş kağıt verip , güneşe karşı bir kep aldım , Hanım yakıştığını söyledi… Yalnız içindeki etiketi çıkart, dedi. Etikete bir baktım (Made in China) yazıyor … Çinliler , bana inanın ki çok yakında hepimizin dişimizi sökecekler arkadaşlar…Ne demek Türkiye’gibi bir yerde , benim gibi bir adama Çin işi bir şapkayı beş kağıda yutturmak… Olur mu olur… Biraz sonra , geniş beden fanila almak istedim (Affedersiniz, biraz iri bedenliyimdir de!) Çamaşır satan bir tuhafiyeci çeşit çeşit fanilalar çıkarttı… Bu on lira, bu yirmi lira, bu yirmibeş lira… İstemem istemem… Deyince , adam , “Bu da 5 TLsı..” deyince, ben hemen üzerine atladım… Geniş güzel.. Tam istediğim gibi… On kağıdı bayıla bayıla verdim, bir tane daha aldım… Adam , tam fanilaları paketleyecek… “Şunların markalarına bir bakayım, “ dedim. Bakmaz olaydım…(Made in China) Biliniz ki , küçük-büyük adamlar bizimle çok yakından ilgileniyorlar. Haydi hayırlısı… 

Oradan kendimizi Mısır Çarşısı’nın içinde bulduk, kısa bir turdan sonra, karnımız acıktı. Yapacak iki şey var… Bir, bizim ciğerci Şükrü’yü bulup, beş kağıda doyasıya, o lezzetli Arnavut ciğerinden yemek…(Seyyar meyyar ama, Vallahi İstanbul da birinci…O tat , o lezzet…?) Veya , biraz daha fedakarlık yapıp, “Namlı”nın Şarküteri’ndeki lokantaya çöküp, hem dinlenmek, hem de nefis körletmek… Biz bu kez ikinciyi tercih ettik; çünkü Namlı’nın yeri klimalı olup, insanı yeteri kadar dinlendiriyor… Namlı’daki sandviç çeşitleri de İstanbul’da başka hiçbir yerde yoktur… Ye yiyebildiğin kadar… 

Bu arada telefonla; Büyükada, Yörükali Tesisleri’nde Sema Şener Hanımefendi’yi aradım… “Yolda olduğumuzu ; kendisini nasıl bulabileceğimizi, ” sordum.. O da , “Geldiğimize sevindiğini; Büyükada’ya gelince, Yörükali motorlarına binecek olursak, onların bizi doğrudan Toplantı yerine getireceğini , ” söyledi… Böylece Sema hanımla, telefonla ikinci konuşmamızı yaptık… 

Namlı seferi bitti, epey dinlendik…Tekrar Mısır Çarşısı’na dalıp satıcılarla gülüştük… Hepsinden de Almanca, Rusça, İngilizce küfürler yedik … (Bir şey aldın aldın, almazsan.. İyi şeyler söylemiyorlar abi..!) 

Mısır Çarşısı’ aradığın, aramadığın her şey var… Burası bir Gayya Kuyusu, bir giren pişman bir de girmeyen… Sağ sol öyle değişik şeylerle dolu ki… 

Benim Pastırmacı’ya bakalım dedik… Güzel pastırma satar… Bıçakaltı pastırmaları da 24 TLsından verirdi… Kaç yıldır fiyatlar değişmemişti. Biz bu pastırmadan 200 gr.alır bir güzel pastırmalı fasulye pişirirdik… Ya Allah diye, Dükkana daldım… Gözlerime inanamadım… Bizim kıytırık Pastırmanın fiyatı 44 TL.sı olmuşşş … “Niye böyle oldu…” diye sordum… “Eee abi, etin fiyatına baksana sen…” dediler, lafı ağzıma soktular… Bu memleket böyle nereye gidiyor? Ağız tadıyla bir pastırmalı kuru fasulye yiyemiyecek miyiz? Hay Allah … Sayın Başbakanla bu işleri konuşmalıyım..! 

(Üçüncü Bölümün sonu… Devamı Bakalım …!) 

 

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..