- Kategori
- Tarih
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi
Yeter mi benim kalemim? Yeter mi kelimelerim, cümlelerim?… Nasıl anlatırım ki, o destanla ilgili düşüncelerimi, duygularımı, hissettiklerimi?…Tarihe sığmayan o şanlı zaferi, tarih kitaplarının sayfalarından okuyabilmiştim sadece. Bir de, yaşadığım kentin şehitliklerinde görüp hissettiklerim vardı… Rahmetli İstiklal Gazisi dedemden dinlediklerim; rengini şehit kanlarından almış gelincik tarlaları, zaferin nasıl kazanıldığını anlatmaya yeter mi?… Bir adım önünde şehit olan arkadaşının ardı sıra, öleceğini bile bile düşmana karşı mücadelesini cesaretle sürdüren onlarca şehidin; kahramanlık destanlarını tören konuşmalarında dinledikçe tüylerim ürperir, duygulanıp ağlarım sadece…
Her 18 MART sabahı, havanın soğuğunu iliklerime kadar duyarım. Hissetmeye çalışırım cephenin ayazını. Ayaz, mermi, barut, ateş, kan ve ölüm!... Ve ölümün kucağına koşmak! Vatanı kurtarmak uğruna…Ruhuma bir tokat gibi çarpan kavram: Vatanı uğruna ölmek, şehitlik mertebesi…
Oysa “ben vatanım için ne yapabildim?... ” diye düşündüğümde 94 yıl sonra; yüzüm kızarık, başım eğik.
Gözlerimde çapak, tavuk karası, katarakt; gözlerim sağır olmuş… Kulaklarım örümcek ağı ile örtülü; kulaklarım kör…Oysa insan; kulaklarıyla görüp; gözleriyle de duyabilmeli... Elbet! Elbet gözlerim açılacak ve duymaya başlayacağım yeniden. Kulaklarım açıldığında da göreceğim… Ve beynimle konuşup; dilimle de düşünebileceğim...
Kanlarını ve canlarını bu vatan uğruna seve seve feda eden KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ...“ Rahat yatın şehitliklerde, ruhunuz incinmesin!...” diye haykırmak geliyor içimden. Bizler; Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün ve sizlerin torunları olarak; hiç tereddütsüz emanetinizi sonsuza kadar koruyacağız...Ve bunun mücadelesini verirken de, muhtaç olduğumuz kudretin; damarlarımızdaki asil kanda mevcut olduğunu biliyoruz...Saygılarımla