Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

18 Mart Pazar

18 Mart Pazar
 

Evde köpek mahkemesi (Akşam)
EVDE NANCY DURUŞMASI (Güneş)

Haber : İzmir’in Hatay semtinde bulunan Deniz apartmanı, dün eşine rastlanmamış bir olaya ev sahipliği yaptı. Nancy isimli Golden Retriever cinsi köpek, geçen eylül, apartman yönetimi tarafından "daireden çıkartılması" istemiyle mahkemeye verilmişti. Apartman dün adliye vazifesi gördü, Kayalar ailesi ve Nancy’nin oturduğu 8 no’lu daire de duruşma salonu...

11. Sulh Hukuk Mahkemesi hakimi, bir katip ve mübaşirle birlikte Nancy’nin yaşadığı daireye geldi. 10 aylık köpeğin, çalan kapı ziline havlamadığı ve eve gelen misafirlere saldırgan davranmadığı tespit edilerek tutanaklardaki yerini aldı. "Köpeğin evden uzaklaştırılması" davasının, veteriner bilirkişi eşliğinde yapılan keşfi sonrası Nancy, mahkeme heyetini kapıya kadar uğurladı.

Apartman yöneticisi Celal Duran, apartmanda oturanların çoğunluğunun köpek beslenmemesi konusunda hemfikir olduğunu belirterek, "Bizim Kayalar ailesi ile bir sorunumuz yok. Onların gitmesini istemeyiz. Ancak köpek daireden çıkmalı. Aile değil, köpek taşınmalı. Bu nedenle köpeğin tahliyesi talebiyle mahkemeye başvurduk" dedi.

Duran açıklamaları yaptığı sırada Kayalar ailesinin kızı Aylin Eryalçın, kucağında 3 yaşındaki kızı ile yöneticinin yanına geldi. Köpeklerinin kimseye zararı olmadığını anlatan Eryalçın ile Duran ve apartman sakinleri arasında yaşanan tartışma daha sonra yatıştırıldı.

Yorum : Hayvan sevgisi bir insan için güzel bir duygu. Gülü seven dikenini katlanır misali, hayvan besleyenler de onun eziyetine elbette katlanacaklar. Ancak bu arada başkalarının hakkına tecavüz etmeye hayır… Ben de hayvanları severim. Ama gecenin bir yarısı köpek havlamasını duymak istemem.

Çoğu köpek sahibi (haberde de olduğu gibi) hayvanlarının havlamadığını söyler. Belki de öyle zanneder kim bilir. Oysa havlamayan köpek de köpek sayılmaz ki… Sonuç olarak ben apartmanda köpek beslenmesini doğru bulmuyorum. Komşuları bir tarafa bırakın, besleyen açısından da, hayvan açısından da…

ÇANAKKALEYE AKIN (Bugün)

Çanakkale Zaferi’ni yazan kahramanlarımızı bugün bir kere daha 7’den 70’e milletçe minnet ve saygıyla anacağız. Destan şehri, her yıl olduğu gibi yine dört bir yandan gelen vatandaşların akınına uğradı

Dünyaya "Çanakkale geçilmez" dedirten Mehmetçiğin kanıyla yazdığı Çanakkale Deniz Zaferi'nin 92. yıldönümü bugün tüm yurtta düzenlenecek etkinliklerle kutlanacak. 18 Mart 1915'te boğazımıza dayanan tarihin o güne kadar gördüğü en büyük donanmanın savurduğu güllelere, Türk-Kürt demeden göğsünü siper ederek mağrur düşmana yenilgi acısı tattıran yiğitlerin huzurunda aynı birlik ruhuyla eğilerek ruhlarını şad edeceğiz. Birliğimize göz dikenlere, "etle-tırnak ayrılmaz" mesajı vereceğiz.

Belindeki rahatsızlık nedeniyle hafta içi programlarını iptal eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk askerinin kahramanlık destanları yazdığı, Atatürk'ün askeri deha olarak tarihteki yerini aldığı, Türkler'in mertliğini tüm dünyanın yakından tanıdığı Çanakkale Savaşları'nın kutlama törenleri için dün bu kente giderken, kendisine Devlet Bakanları Beşir Atalay ve Kürşad Tüzmen, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Kültür ve Turizm Atilla Koç da eşlik etti. Destan şehri, bu yıl da şehitlerimizin ruhlarına Fatiha okumak için dört yandan gelen binlerce vatandaşın akınına uğrarken, haftalar öncesinde başlayan etkinlikler dün de yurdun çeşitli yerlerinde devam etti. Türkiye Kamu-Sen Gaziantep İl Temsilciliği, Çanakkale Şehitlerini Anma ve Şehitleri Günü kapsamında, "Şehide Sahip Çık" adı altında yürüyüş düzenledi. Ulu Cami'de şehitlerin gıyabında cenaze namazı kılındıktan sonra başlayan yürüyüş, Şehitler Abidesi'ne kadar devam etti. Tekbirler getirip, sloganlar atan grup, Şehitler Abidesi önünde İstiklal Marşı okudu. Şiirler okuyan grup, şehitlere dua ettikten sonra dağıldı. Siirt Merkez Abdulkerim Sancak Camii'nde ise Çanakkale Şehitleri için Mevlid-i Şerif okutuldu. Siirt İl Müftülüğü tarafından tertiplenen programda hafızlar Kur'an-ı Kerim, bir grup görevli de ilahi okudu.

Kırıkkale Özel Kızılırmak İlköğretim Okulu'nda okuyan bir grup öğrenci, biriktirdikleri harçlıklarıyla Çanakkale Savaşı'nın canlı şahidi 116 yaşındaki asırlık nine Tayiş Ediz'e, tek isteği olan tekerlekli sandalye alarak hediye etti. Çocukları karşısında görüp duygulanan Tayiş Nine, "Aç kalın, fakat topraklarınızı kimseye kaptırmayın" dedi. Çanakkale Savaşı'nda askere erzak taşıdığını anlatan 116'lık nine, "Erkekler akın akın düşmanla savaşmak için Çanakkale'ye gidiyorlardı. Çoğunun üstü başı perişandı. Ama kalplerinde vatan sevgisi vardı. Ben, o zaman genç bir kızdım. Herkes vatan için bir şeyler yapmak için çırpınıyordu. Biz kadınlar da askere erzak taşıdık" diye konuştu.

Yorum : Çanakkale zaferi, aslında kaybedilen I. Dünya Savaşı’nın kazanılan bir muharebesidir. 250 bin evlâdımızı şehit bıraktığımız Çanakkale’de yedi düvelden oluşan düşmanı geri püskürtmemize rağmen, savaş sonunda biz yenik sayıldık. Yurdumuz düşman askerleri tarafından işgal edildi.

Ne var ki herkesin her şey bitti zannettiği bir zamanda, Mustafa Kemal kurtuluş Savaşı’nı başlattı ve bu topraklar üzerinde yeniden cumhuriyetimizi kurduk, yurdu düşmanlardan temizleyerek bağımsız bir ülke olarak bayrağımızı dalgalandırdık.

Birçok insan, Çanakkale’yi Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası zanneder. Fakat bence Çanakkale kurtuluş Savaşı’mızın gerçekten bir parçasıdır, hem de temelidir. Eğer Çanakkale’de bu zaferi kazanamasaydık, Kurtuluş Savaşı’nı başlatacak ne gücümüz, ne güvenimiz, ne inancımız kalırdı.

Bütün şehitlerimizi, rahmetle, minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

DÜNYA SAVAŞA KARŞI (Birgün)

Haber : Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) tarafından düzenlenen "Savaşa ve İşgale karşı 17 Mart Küresel Eylem Günü Yürüyüşü ve Mitingi" renkli görüntülere sahne oldu. Savaş karşıtı binlerce kişi hep bir ağızdan ABD'nin işgal topraklarındaki politikalarını kınadı. Her kesimden binlerce kişiyi biraraya getiren mitingde 'Irak halkının yanındayız' dendi.

Irak'taki işgalin yıl dönümünde dün İstanbul Kadıköy İskelesi'nde bir araya gelen savaş karşıtları Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanarak yürüyüşe başladı. Mitinge katılan sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları tarafından işgal topraklarındaki ABD politikaları protesto edilerek, ölümlere son verilmesi istendi.

Mitingte Avukat Nermin Kaplan, sanatçı Mehmet Ali Alabora, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul, Hava-İş Başkanı Atilay Ayçin ve BAK adına Şenol Karakaş konuşma yaptılar ve işgal güçlerinin Irak'taki varlığını kınadılar. Binlerce Iraklı'nın hayatını kaybettiğini vurgulayan konuşmacılar, Irak'taki halkın çoğunun göç ederek yıllardır yaşadıkları topraklardan uzaklaştıklarını ifade ettiler. Konuşmacılar, Irak' halkının' yanında olduklarını söyleyerek savaşa karşı ses çıkarılmasının önemine değindiler. Mitingte Bulutsuzluk Özlemi de bir konser verdi.

Yorum : Aklı başında hiçbir insanın savaştan yana olmasını düşünemiyorum. İnsanı bir nevi öldürme ve yok etme sanatı olarak tanımlayabileceğimiz savaşı çıkaranlar, ya kafalarındaki delice fikirleri kabul ettirmek için gözünü karartan caniler, ya da çıkarlarını her şeyin üstünde tutan ruh hastaları…

Savaş karşıtı göstericilerin ortak noktasını ise biraz ABD düşmanlığı oluşturuyor gibi. Savaş Amerika tarafından yapılmadığı zaman da kötü bir eylem. Ayrıca savaşa karşı olanları, herhangi bir kutlamada veya protesto gösterisinde bile, savaşır gibi kavga ederken, birilerine saldırırken, cam çerçeve indirirken, polisle çatışırken görüyoruz? Bu bir çelişki değil mi?

ATAMA, ÖRGÜTLÜ SUÇ KAPSAMINDA (Cumhuriyet)

Haber : Emekli Anayasa Mahkemesi başkan vekili Güven Dinçer, lise mezunu olan sabıkalı Maksut Serim’in başbakanlık baş müşaviri olarak 1. derece 6400 ek göstergeli bir kadroda çalıştırılmasının görevi kötüye kullanma ve örgütlü suç kapsamına girdiği yorumunda bulunda. İstisnai kadroda olsa bile bir memur atanırken mutlaka sicil dosyasına bakılması gerektiğini söyleyen Dinçer, bir hükümlüyü, memur olamayacak bir kişiyi memur olarak atamak görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur, dedi.

Sistematik olarak yapılmış bir yolsuzluktan yargılanan bir kişinin örtülü ödenek ile ilgili sorumlu bir makama getirilmesinin dikkat çekici olduğunu söyleyen Dinçer, oraya resmi evrakta sahtecilikten hükümlü bir kişinin bilerek getirilmesi, ve aynı kişinin birtakım yolsuzluklara karışmış olması aynı türde yolsuzlukların o makamda da devam ettirilmesi amacının varlığı anlamına gelebilir. Bu durum örgütlü suç kapsamına girer.

Yorum : Söylenenler doğruysa bunun ispatı kolay olacaktır. Ama değilse izlerini kaybettimek çok zor…

GEL ELELE VERELİM İKTİDARA GİDELİM (Gözcü)

Haber : DSP lideri Zeki Sezer Baykal’a yaptığı çağrıda, benim hiçbir koltuk ihtirasım yok. Tek amacım Demokratik solu iktidar yapıp Türkiye’yi kurtarmaktır. Ülkeyi selamete kavuşturmak için size elimi uzatıyorum. Bu iktidara karşı güç birliği öneriyorum.

Partisinin Aydın il kongresinde konuşan Zeki Sezer, ülkenin bu iktidardan kurtulması için solun güç birliği yapması gerektiğini söyledi. CHP lideri Baykal’a çağrıda bulunan Sezer, partini kapatmadan arkadaşlarını yanına al, DSP’yle elele solun iktidar yolunu açalım dedi.

Sezer’in çağrısını değerlendiren siyasi çevreler, Eğer Baykal bu ülkeyi seviyorsa, halkın bu iktidardan kurtulmasını istiyorsa, bu çağrıyı hemen değerlendirir. Bu birleşik sol için tarihi fırsattır, yorumunu yaptılar.

Yorum : Solun toplam oyu hiçbir zaman toplam seçmen oyunun yarısını geçemedi. Gene geçebileceğini sanmıyorum. Ancak daha güçlü bir muhalefet meydana getirebilirler. Fakat geçmişte bu tür birleşme ve ittifaklardan olumlu hiçbir sonuç alınamadı. Gerçekleşmesi zor bir biriliktelik…

BAZDAN PORNO BULAŞIR MI (Hürriyet)

Haber : Londra’nın kuzeyindeki Chingford’da St. Peter ve St. Paul kiliseleri, baz istasyonu taktırmak için Essex’teki Chelmsford Kilise Mahkemesi’ne başvurdu. Kilise mahkemesi, söz konusu istasyonların "internetten pornografik içerikli bilgilere ulaşılmasında yardımcı olduğu için yasaklanması gerektiği"ni bildirdi. Karar en üst merci olan Archer Kilise Mahkemesi tarafından da onaylandığı takdirde, ülke genelindeki bütün kilise ve katedrallerde bulunan baz istasyonu antenlerinin sökülmesi gündeme gelecek. Chelmsford Kilise Mahkemesi’nin yargıcı George Pulman, "Maddi gelir sağlıyor diye porno yayının ulaştırılmasına izin veremeyiz" diye konuştu.

İngiltere’de merkezi konumlarından ve yüksek olmalarından dolayı yüzlerce kilisede baz istasyonları bulunuyor. Bir kilise, yılda yaklaşık olarak bir baz istasyonundan 10 bin sterlin (27 bin YTL) para kazanıyor. Bu istasyonların kimileri görüntüyü bozmaması için yapıların içine gizleniyor ya da heykellere entegre ediliyor. Cep telefonu şirketleri, baz istasyonlarının görünüşünü gizlemek için birçok yöntem ve teknik geliştiriyor. Çarmıh biçiminde istasyonların üzerine bazen Hz. İsa figürü bile konuyor.

2002 yılında Başpiskoposlar Konseyi, "QS4" cep telefonu operatörüyle ulusal bazda bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşma çerçevesinde birçok kiliseye baz istasyonu antenleri kurulmuştu. Kimi kiliseler ise kár amacı güttüğü için baz istasyonu kurma kararını yerel halka bırakmıştı.

Yerel halk, sağlık gerekçesiyle bu istasyonların kurulmasına karşı çıkmıştı. Ancak teknolojik ilerleme sonucu internete bağlanabilen üçüncü jenerasyon telefonlardan internetten film indirip seyredebilme ve kumar oynama imkanlarının ortaya çıkması, kiliseyi dolaylı olarak ahlak boyutu olan bu işe alet ediyor.

Yorum : Çok dolambaçlı bir yol aslında. Ama samimi bir inanç sahibinin sadece para karşılığı böyle bir yola başvurmaması gerekir. Hani “takva” denilen şey var ya, işte takva sahibinin bunu yapmaması gerekir. Ancak günümüzde her kapıyı açan, ya da kapatan para, burada da neden olmasın ki” mantığıyla sanki inancın önüne geçiyor. Büyüklerimiz herhalde daha iyisini bilirler.

HER YER ÇANAKKALE (Milli Gazete)

Haber : Dün Çanakkale’yi geçmek isteyenler bugün Irak’ta, Çeçenistan’da, Filistin’de, Afganistan’da ve daha birçok İslâm diyarında en olmadık acımasızlıklar sergileyip ümmete kan kusturuyorlar. Çanakkale’de sergilenen birliktelik ruhu ise, ümmetin önünde tek kurtuluş yolu olarak duruyor.

Çanakkale Zaferi’nin 92’nci yıldönümü kutlanırken, İslâm dünyasının içinde bulunduğu acı tablo yürek burkuyor. İşgal, kan, gözyaşı, yağmalamalar, işkenceler ve değerlerin yok edilmesi karşısında ihtiyaç duyulan ruh, bundan 92 yıl önce, Bağdat’tan, Selanik’ten, Mekke’den, Filipinler’den, Bakü’den, Süleymaniye’den, Tunus’tan ve daha birçok İslâm diyarından gelen dedelerimizin sergiledikleri Çanakkale Ruhu’dur.

Hıristiyan Batı dünyasının elindeki bütün gücü kullanarak saldırıya geçtiği İslâm dünyasının bugün Çanakkale ruhuna her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.

Yorum : Gerçekten öyle. O ruha çok ihtiyacımız var. Ancak ihtiyaç olması onu elde etmeye yetmiyor. Hepimizin paraya ihtiyacı var. Kimimizin çok paraya, kimimizin de en azından karnını doyuracak kadar… Ama ihtiyacımız var diye para kendiliğinden gelmiyor. Çalışmakla da kazanılamıyor. Kimse kimseye de durduk yerde bedavadan beş kuruş vermiyor.

Önce Çanakkale’deki ruhu nasıl kaybettiğimizi, niye kaybettiğimizi çok iyi anlamalıyız. Sonra da onu nasıl kazanacağımızın hesabını çok iyi yapmalıyız. İyi niyet ve samimiyet olmadan, hiçbir manevi değeri elde edemeyiz. İyi niyetli bir insan olacağız önce, sonra da gayret edeceğiz. İnsanlık hasletlerini yeniden kazanmaya gayret edeceğiz. Başka çaresi yok.

ASKER KARIŞMAZ (Milliyet)

Haber : Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, önceki gün Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Ankara Temsilcisi Fikret Bila ve gazetenin dış politika yazarı Semih İdiz'i kabul ederek yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi ve güncel dış politika konuları hakkında sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanlığı seçimini konu alan söyleşinin ilk bölümünde Abdullah Gül sorularımıza özetle şu yanıtları verdi:

Ne olursa olsun Türkiye'de istikrarsızlık söz konusu olmayacak. Bunu vurgulamak isterim. Buna kimsenin hakkı yok. Siyasetçiler olarak da hakkımız yok, siyasetçilerin dışında da hiç kimsenin hakkı yok.
Türkiye uzun yıllardır aradığı istikrarı bulmuşken ve istikrarın ne olduğunu, faydasını elle gözle görür hale gelmişken, buna hiç kimsenin hakkı yok. Bu Türkiye'ye yapılabilecek en büyük hata olur... Tarih unutmaz böyle bir hatayı.

Türkiye'de şu anda olumlu ne varsa, bunun altındaki en büyük sebep istikrardır. Dolayısıyla bu istikrarı hep beraber sonuna kadar götüreceğiz.
Demokrasilerde fert fert herkesin görüşleri vardır. Tabii ki herkesin ülkesiyle, yurduyla ilgili görüşleri olabilir. Bunlar muhakkak paylaşılır. edilir, bu ayrı bir mevzudur.

Türkiye'nin o kadar hayati meseleleri var ki... Bunlarla uğraşıyoruz.

Fert başına gelirde on bin dolara ulaştığımızda Türkiye'de birçok sorun, sorun olmaktan çıkacak. Ne terördü, ne Kürttü, ne şuydu ne buydu, ne laiklikti... Bu sorunların hepsi aşılacak. Bir on bin doları aşalım, o zaman kendimize gelen özgüveni görelim demiyor muyuz? Türkiye bunun yarısını yakaladı. Bir dönem daha, inşallah halk verirse, o dönemin sonunda 10 bin doları yakalayacaktır. Bunun önünde kimse duramaz. Herkesin sorumluluğu çok büyük.
"Türkiye'nin geldiği nokta farklı" derken bunu söylüyorum. Askerler bu tip şeylerin sorumluluğunu çok daha iyi biliyor. Ama bazen öyle siviller vardır ki... Türkiye'nin geldiği bu noktayı hazmedemeyip kapalı ya da açık bu tip kışkırtmalar içine girenler var.

Yorum : Demokrasinin zedelenmesi pahasına askeri sivil hayatın içine çekenler var gerçekten. 27 Mayıs’tan beri böyle bir çarpıklık yaşanıyor maalesef ülkemizde.

Abdullah Gül, bugünkü geldiğimiz noktada ve 2007 yılında demokrasiyi yeniden tanımlamaya ve artık bu tür müdahalelere gerek kalmadığını söylemeye çalışıyor.

Neden pekiyi? Daha doğrusu Milliyet’in Gül’le böyle bir söyleşi yapmasının sebebi ne? CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın önsezilerine dayanarak “Erdoğan’ın adaylığını engellemek için Genelkurmay devreye girebilir” demesi. Burada açıkça halktan aldığı siyasi güçle önüne geçemediği bir olaya ille de müdahil olabilmek için sayın Baykal demokratik kuralları ihlal edip askere bir hatırlatmada bulunuyor.

Kurallar hepimiz için geçerlidir, öyle olmalıdır. Sadece işimize geldiği veya yaradığı zaman değil…

KADERE BAK (Posta)

Haber : Bir binanın çatısına çıkıp intihar etmeye kalkışan bir adama yardıma giden itfaiye aracı bir faciaya sebep oldu. Geçiş üstünlüğü olduğu için kırmızı ışıkta durmayan itfaiye aracı, motosikletiyle anneannesine giden İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencisi bir gence çarptı. Kazada 25 yaşındaki Faruk Göllüce komaya girdi. İntihara kalkışan vatandaşsa vazgeçirildi.

Yorum : Kazanın ve Kaderin ne zaman nerede, nasıl karşımıza çıkacağı belli değil. İnananlar için bu böyle… İnanmayanlar için de pek değişen bir şey yok.

SOL İÇİN İLGİNÇ BİR ÖNERİ (Radikal)

Haber : CHP'nin tutumu yüzünden demokrat seçmen kitlesi seçimlerde ne yapacağını bilemiyor. CHP dışındaki sol partiler seçimde birleşse bile yüzde 10'luk ülke barajı yüzünden parlamentoya temsilci sokamayacak, solun inandırıcılığı yine darbe yiyecek.

Bağımsız adaylar için yasal bir barajın olmaması azınlık görüşlerin temsili için önemli bir fırsat yaratıyor. İyi organize edildiği takdirde ülke genelinde yüzde 10'un hayli altında oy desteğine sahip görüşler, gösterecekleri adayların seçilmesini sağlayabilir.

Bunun için yedi ve üzerinde vekil çıkaran seçim çevrelerinin bir bölümünde uygun adaylar üzerinde anlaşılmalı. 2002 verilerine göre İstanbul'da 55-60, Ankara'da 53-58, İzmir, Kocaeli ve Gaziantep'te ise 47 bin civarında oyla seçilebilmek mümkün.

Yorum : Elbette güzel bir yol. Peki partilerin anlaşamadığı bir ortamda, bağımsız adaylarda nasıl anlaşılacak? Bütün sol tandasların üzerinde ittifak ettiği isimler varsa bu mümkün. Partiler arası anlaşmazlığın kaynağı zaten kişisel anlaşmazlıklar değil mi? Neyse uygulansın da bir görelim.

SAHTE ŞEHİDE ANIT MEZAR (Sabah)

Haber : İgdaş'ın yaptırdığı ve geçen hafta büyük bir törenle açılan İstanbul Kasımpaşa'daki "Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey" anıt mezarı sahte çıktı. İşte Çanakkale Zaferi'nin 92'nci yıldönümünde ortaya çıkan skandalın öyküsü:

Bir aile 1935'te ölen dedeleri "Armatör İsmail Hakkı"nın, Nusret mayın gemisinin süvarisi olduğunu iddia etti. Yetkililer inandı, İGDAŞ milyarları bastırdı ve anıt mezar kameralar önünde Çanakkale destanlarıyla açıldı!

Oysa, Nusret'in komutanının gerçek adı İsmail değil İbrahim Hakkı'ydı. 1915'te ölmüştü ve mezarı da kayıptı. Düzmece anıt mezar yapılırken eski mezar taşlarının üzerindeki tarihler bile değiştirildi!

Eski mezar taşında "Armatör İsmail Hakkı Bey"in 1875'te doğup 1933'te öldüğü görülüyor. Anıt mezarda İsmail Hakkı Bey, Nusret'ın komutanı oluveriyor ve 1876- 1915 arası yaşadığına dikkat çekiliyor.

Yorum : Bu kadar uyanıklık biraz fazla değil mi? Yetkililerin bu tuzağa düşmesi de ayrı bir konu. Gerçekten durum böyleyse, iki tarafa da yazık..

MİLLİ UYANIZZZ (Star)

Haber : Ulusalcı gruplar Milli Uyanış ve Güç Birliği Platformu çatısı altında birleşti. Düşük katılımlı ilk toplantıda davetlilerin uykulu hali dikkat çekti.

Başkent Ankara, dün ilginç bir güç birliği toplantısına ev sahipliği yaptı. Aralarında emekli generallerin, bürokratların ve siyasilerin de bulunduğu yeni bir ulusalcı ‘çatı örgüt’ doğdu: Milli Uyanış ve Güç Birliği Platformu.

Yükseliş İktisadi ve Stratejik Araştırmalar Vakfı öncülüğünde ATO Toplantı Salonu’nda düzenlenen toplantıya Susurluk Davası’ndan hüküm giyen emekli yarbay Korkut Eken ve eski Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin’in yanı sıra çok sayıda davetlinin katılacağı duyuruldu. Ancak beklenen olmadı. Salonda yaklaşık 200 kişinin bulunması dikkat çekti. Toplantıda bir konuşma yapan emekli orgeneral Hurşit Tolon, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Silahlı Kuvvetler’in etkisiz kılınmak istendiğini söyledi. Tolon ‘Birileri köşe tutmak gayreti içerisinde, yatıp kalkıp orduyla uğraşmaktadırlar. Silahlı Kuvvetleri etkisiz kılmak, yapabilirlerse, halkın gönlündeki güveni kırmak için içeriden dışarıdan uğraşıyorlar. Kiralık aydınlarıyla uğraşıyorlar. Holdingci medyası ile uğraşıyorlar’ diye konuştu. Emekli Orgeneral, ‘İstedikleri kadar uğraşsınlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün nitelikleri şartlar ne olursa olsun bizler, sizler tarafından korunacaktır’ ifadesini kullandı.

Yorum : Demokratik ortamda, herkes düşüncesini açıklamakta serbesttir. Kimseye hakaret etmeden, kişilik haklarına saldırıda bulunmadan ve eylem tarzında bir hareket yapmadan fikir belirtmek, demokrasinin gereğidir. Henüz alışkın olmadığımız için tahammülsüzlük gösterdiğimiz oluyor bazen ama bunlara alışacağız.

CANAVAR AĞAÇTA (Takvim)

Haber : Bu dehşet tablosu ilk bakışta sürrealist ressam Salvador Dali'nin eserlerine benziyor. Ama gerçeğin ta kendisi... Tablo, trafik kazaları açısından en sakin haftada bile 53 kişinin öldüğü Türkiye'den... Burdur'un Bucak ilçesinde, Adem Tuğlu yönetimindeki otomobil virajı alamadı. Taklalar atarak 100 metre sürüklendi ve elma ağacı ile bütünleşti... Kazayı gerçeküstü kılan tek şey ise araçtaki 3 kişinin yaralı kurtulması oldu.

Burdur Bucak'tan Antalya'ya giden Adem Tuğlu (23) yönetimindeki otomobil, virajı alamayarak karşı şeride geçti. Ters yönde 100 metre giden otomobil, takla atıp yolun kenarındaki elma ağaçlarına çarparak durabildi. Görenleri hayretler içinde bırakan kazadan; Adem Tuğlu hafif, kardeşi Mehmet Tuğlu (22) ve Osman Bilgin (24) ise ağır yaralı olarak kurtuldu. Hurdaya dönen araçtan sağ çıkan Adem Tuğlu, "Yaşadığımıza inanamıyoruz. Kendimizi bir anda ağaçta bulduk" dedi.

Yorum : Hatasız kul olmaz. Ama aynı hatayı işleyen devamlı işleyen insan da olmaz, olmamalı. Trafik kurallarının amacı, yalnızca insan hayatını korumaktır. Neden ısrarla kural dışı hareketler yapmaya devam ediyoruz? Sürat, hatalı sollama ve alkollü araç kullanma, trafik kazasına davetiye çıkarmakla eş anlamlı. Hâlâ bunu anlamak istemeyenler var.

İSTİKRAR ZİRVESİ (Türkiye)

Haber : Başbakan Erdoğan’ın yurt dışına sık sık iş adamları ordusu ile gitmesinin olumlu sonuçlarından birisi daha yaşandı. Dünya Odalar Federasyonu’nun her iki yılda bir başka ülkede yaptığı zirvenin ev sahipliğini Türkiye kazandı. Monaco ve Bratislava ile çekişen İstanbul, 4-6 Temmuzda 140 ülkeden bin 500 iş adamına ev sahipliği yapma hakkını elde etti. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı, zirvenin İstanbul’a alınmasının Türkiye’ye duyulan güvenden kaynaklandığını söyledi. İş dünyası ve ekonomi çevreleri Başbakan’ın yoğun dış programının meyvelerini almaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın 3 Kasım 2002’den Aralık 2006’ya kadar 73 ülkeye yaptığı 150 seyahat ile ‘yurt dışına en çok çıkan başbakan’ ünvanını aldığı görüşmelerin yansımaları ticari gelişmelerde ortaya çıkmaya başladı. 140 ülkeden sanayi ve ticaret odalarının üyesi bulunduğu Dünya Odalar Federasyonu’nun (WCF) bu yıl 5’incisi yapılacak toplantısı TOBB’un ev sahipliğinde 4-6 Temmuz tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek. Toplantıya bin 500 iş adamının katılması bekleniyor. Aralarında İngiltere Başbakanı Tony Blair, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel, eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Nobel Barış Ödülü sahibi Muhammed Yunus başta olmak üzere dünyanın önde gelen liderlerine de gönderilen davetiyelerin teyitleri alınıyor.

DEİK Başkanı Rona Yırcalı, gelinen noktada Başbakan Erdoğan’ın dış gezilerinin çok etkili olduğunu belirterek, “Sayın Başbakanın yapmış olduğu bu tür görüşmelerin yüzde 90’ına katıldım. DEİK teşkilatı olarak çok faydalandığımızı belirtmek istiyorum. DEİK olarak 2006 yılında 210 etkinliğimiz gerçekleşti. Bu aktivitelerde 3 devlet başkanı, 89 başbakan, 37 bakan ve 10 bin 840 iş adamının katıldığı önemli görüşmeler gerçekleştirdik. Birkaç başbakan ve bakanın bir günde ağırlandığı programlar yaşandı. İran, İsrail, ABD ve Etiyopyalı yetkililerle bir günde bir araya geldiğimiz günler oldu. Sayın Erdoğan başbakan olmadan önce bile bizi pek çok ülkede çok iyi temsil ettiler. Başbakanlığı sırasında da inanılmaz bir performans göstererek ticari ilişkilerin önünü açıyor” diye konuştu. DEİK’in çalışmaları hakkında da bilgi veren Rona Yılcalı, Balıkesir Sanayi Odası Başkanlığı yanında DEİK’te icra kurulu başkanlığı ve Dünya Odalar Federasyonu (WCF) Başkanlığı’nı da beraber yürüttüğünü belirterek, 2004 yılında yeniden ele alınan TOBB Kanunu ile kurumsal bir niteliğe kavuşturulan DEİK’in 9 adet olan kurucu üyesinin 27’ye yükseltildiğini, bu üyelerin hepsinin yurt dışı ile ilişkili kuruluşlardan seçildiğini söyledi. Yırcalı, “Coğrafi olarak 10 bölgeye ayırdığımız dünyayı 76 adet iş konseyi başlığı ile biri Türk, diğeri karşı ülke temsilcilerinden oluşan başkanlar ile minimum 15 üyeli bir yapıda izliyoruz. Meselelelerimizi anlatabilmek için ülkelerin burada kurulu firma temsilcilerini de yurt dışındaki toplantılara yanımızda götürüyoruz. Onların ülkemiz ile ilgili değerlendirmeleri bizim laflarımızdan çok daha fazla tesirli oluyor” diye konuştu.

DEİK olarak Türk Ekonomisi hakkında çeşitli kuruluşlara bilgi vermek, ekonomideki değişiklikleri bildirmek ve iş adamlarımızın ilgilendikleri ülke ekonomileri hakkında bilgilenmelerini temin etmeye, bu arada AB gibi konular ve ABD gibi ülkelerde Türkiye’nin ekonomi konulu lobi faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini belirten Yırcalı, 4-6 Temmuz 2007 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek toplantı ile ilgili şunları söyledi: “Merkezi Paris’teki WCF 140 ülkede 12 bin odayı şemsiyesi altında bulunduruyor. Türkiye 2 yılda bir düzenlenen etkinlik için geçtiğimiz yıl Monaco ve Bratislava ile yarışmıştı. Büyük mücadelenin ardından kongreyi İstanbul’a almayı başardık. Çünkü o tarihlerde dahi İstanbul’un ekonomik ağırlığı hissediliyordu. 1500 delege bekliyoruz. Sayıdan ziyade kendi ülkelerinin başkan veya temsilcilerinin olması sebebiyle dünya ekonomi konularının konuşulacağı İstanbul’daki toplantılara “Gelişme İçin İşbirliği” başlığını uygun bulduk. Doğu ve Batı’yı birleştiren bir ülke olarak amblemini de mozaik olarak düşündük. Orta Doğu’dan katılımın fazlaca olmasını bekliyoruz.

Milletlerarası Ticaret Odası’nın (ICC) şemsiyesi altında faaliyet göstermekte olan Dünya Odalar Federasyonu’nun (WCF) İstanbul’da gerçekleşecek toplantısı bir haftalık etkinliklere sahne olacak. Dünyanın dört bir yanından ticaret ve sanayi odaları ile özel sektör üst kuruluşlarının başkan ve yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirilecek olan kongre, ülkemiz imkanlarının tanıtımı ve dünya ülkeleri ile ekonomik ve ticari alanlarda iş birliği fırsatlarının değerlendirilmesi açısından eşsiz bir platform oluşturacak.
Kongrede ayrıca dünya odalar yarışması da planlanıyor. En iyi sıradışı proje, en iyi KOBİ projesi, en iyi oda yönetimi ve finansmanı projesi, en iyi IT (Bilişim) Projesi kategorilerinde düzenlenen yarışmaya, bütün odalar katılabilmekte. İlki 1999 yılında Marsilya’da düzenlenen toplantının Marsilya Ticaret Odası’nın 400’üncü kuruluş yılına denk getirildiğini bunun da çok anlamlı olduğunu belirten Rona Yırcalı, 1599 yılında Marsilya’daki odanın öncelikli görevinin Osmanlı Devleti ile ticaretin daha iyi yapılabilmesi, Avrupalıların Osmanlı ile ticaret yapma usüllerinin düzenlenmesi gibi konulara hizmet amacıyla kurulduğunu belirtti.

Yorum : Turgut Özal’la başlayan işadamları gezisi projesini sayın Erdoğan devam ettiriyor. Küresel olarak dünya artık ülkelerin birbiriyle iç içe yaşadığı bir platform. Talep yoğun bir ticaret yerine günümüzde arza dnük bir ticaret anlayışı var. Türkiye de bu bağlamda pazarını bulup mallarını satmanın yolunu aramak ve bulmak zorunda. Bu tür organizasyonlar dış ticaret hacmini artırmada ülkeye çok yararlı olacaktır.

BAŞÖRTÜSÜNÜN 100 AKLARI (Vakit)

Haber : 99 haftadır “başörtüsüne özgürlük” diye haykıran İzmitli örtüzedeler, 100. eylemlerini dün gerçekleştirdiler. Örtüzedeler bir kere daha, baş da bizim, örtü de, size ne diye haykırdılar.

Yorum : Yanlış biçimde üzerine gidilen başörtülüler, kendilerine destek olarak dini seçtiler. Dindar oldukları için örtündüklerini söylerken, örtündükleri için de dindar olmaya başladılar. Yanlış biçimde sahiplenilen başörtülüler, başörtüsünü dinin en önemli ve tek unsuru olduğunu sanmaya ve etraflarına da dolaylı olarak böyle anlatmaya başladılar. En azından bazıları bunu böyle anladı ve dinden daha da uzaklaştı.

Amacın ne olduğunu birileri çok iyi tahlil tmeli…

DALGA GEÇİYOR (Vatan)

Haber : Türkiye AB üyeliği için 1963 yılından bu yana mücadele veriyor. AB Komisyonu’nun öngörülerine göre Türkiye’nin 2014 yılından önce tam üye olması beklenmiyor. AB Dönem Başkanı Almanya’nın lideri ise Türkiye’nin ile AB arasındaki bağların 50 yılda ancak güçlenebileceğini açıkladı. Hıristiyan Demokrat cephenin lideri Angela Merkel, bir yandan hükümetinin “ahde vefa” ilkesi çerçevesinde Türkiye’nin tam üye olması yönündeki eski anlaşmalara sadık kalacağını söylüyor; diğer yandan ise Türkiye’ye AB’de tam üyelik verilmemesi gerektiğini savunuyor. Angela Merkel, Fransız Le Figaro ve İtalyan La Repubblica gazetelerine verdiği demeçte, “Avrupa, elli yıl sonra nasıl olacak? Hangi sınırlara sahip olacak?” sorusuna karşılık şu cevabı verdi:

“Açılım, sürekli Avrupa’ya tam üyelik olarak algılanmamalıdır. Ama bu, komşu ülkelere yönelik politikalar açısından da AB’nin kurucu değeri olarak kalmaya devam etmelidir. Türkiye ile gelecekteki bir üyelik için müzakereler yapıyoruz. Bu, ucu açık bir süreç. Her halükarda, 50 yıl sonra Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişkiler bugünkünden daha sıkı olacak” dedi. Merkel, AB’nin genişlemesinin üyeliği gerektirmediğini ve üyeliğin, mutlaka en iyi çözüm olmadığını söyledi.

Merkel, AB’nin Hristiyan değerlere dayandığına ilişkin görüşlerini yineleyerek, “Hepimiz Roma hukukuna, Hristiyan-Yahudi mirasına ve Aydınlanma’ya atıfta bulunuyoruz. Avrupa’nın özü olan bu olgularla hoşgörüyü, özgürlüğü ve demokrasiyi öğrendik. Sorun, bunların siyasi beyanatlara da yansıtılıp yansıtılmayacağıyla ilgilidir” dedi.

Yorum : Merkel’in gönlünde Türkiye’siz bir AB yattığı belli. Ama bizim gönlümüzde ne yattığını biz tam olarak bilmiyoruz. Onlar planlarını yaparlar ve uygularlar. Bizim planımız mı? Eh, Allah kerim…

IRAK BEDİUZZAMAN MODELİNE MUHTAÇ (Yeni Asya)

Haber : Bağdat Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmed Nuri El-Naimî, Irak’ta çıkarılmak istenen Sünnî-Şiî ayrılıkçılığının arkasında Yahudi parmağı olduğunu, Irak Müslümanlarının bu tür oyunlara gelmemek için Bediüzzaman’ın çağın anlayışına uygun metodunu kullanmaları gerektiğini söyledi. Irak’ta yaşanan ayrılıkçı söylemlerin Bediüzzaman’ın eser ve metodlarıyla engellenebileceğine dikkat çeken El-Naimî, “Tahkikî iman eksikliğinin yaşandığı Irak’ta doğru İslâma ihtiyaç var” dedi.

Yeni Asya’ya konuşan Naimi, Irak’taki Sünnî-Şiî ayrımının Amerika işgalinin başladığı 20 Mart 2003’ten önce olmadığını söyledi. Naimî, “Bizler bu Şiî’dir, bu Sünnî’dir diye düşünmezdik. Böyle bir şey yoktu. Bu tür ayrımlar işgalden sonra başladı. Kürtler ayrı bir yerde. Onlar da Müslüman. İslâm parça parça olmaz. Şiî-İslâm, Sünnî-İslâm ayrımı yanlış. İslâm birdir. Bu fikir müsteşriklerindir” dedi.

Mezhepleri tahrik etmek için camilerin hedef seçildiğine dikkat çeken Naimi, “İşgalden evvel Şiî-Sünnî beraber aynı camide namaz kılardık. Şimdi, Şiileri öldürüyorlar, ‘Sünniler yaptı’ diyorlar. Sünnileri öldürüyorlar ‘Şiiler yaptı’ diyorlar. Bütün bunlar Sünnî-Şiî savaşını çıkarmaya dönüktür. Bu olayların arkasında İsrail ve Amerika var” diye konuştu.

Naimî, İşgal sonrası her geçen gün işlerin kötüye gittiğini ve işgal güçlerinin Irak’ın kültürünü de yerle bir ettiğini vurgulayarak şöyle devam etti:

“10 gün evvel Bağdat’ın büyük caddelerinden Mütenevvi Caddesi’nde yer alan kütüphane bombalandı. Şairler, edebiyat adamları, kütüphanenin çayhanesinde bir araya gelirlerdi. Kütüphanede binlerce kitap var. Cuma günü bombalandı. 65 kültür insanı öldü. Kütüphane yandı. Bunu kim yaptı? Kim yapar? Ne Sünnî, ne de Şiî böyle bir şey yapar. Milletin özünü, kültürünü yok etmeye başladılar.

“Medeniyetler Çatışması’nın yazarı Samuel Hungtington 1993’te ‘Biz her 50 yılda yeni bir düşman isteriz’ demişti. ABD’nin 1991’e kadar düşmanı Sovyetler Birliği idi. Şimdi Müslümanlar. Müslümanlara terörist diyorlar. Amerika şimdi en az 50 yıl Müslümanlarla uğraşacak. Bunun altında da yine Yahudi parmağı var.”

Irak’ta yaşanan ayrılıkçı söylemlerin “kalbî dostum” dediği Bediüzzaman’ın eser ve metodlarıyla engellenebileceğine dikkat çeken Prof. Ahmed Nuri El-Naimi, “Geçmişte yapılan yanlış uygulamalar ve fikirler, Irak’ta fikir bakımından büyük bir boşluk meydana getirdi. Halkta fikrî şuurlanma yok. Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu tahkiki iman eksikliği var. Irak’ın doğru İslâma ihtiyacı var” dedi.

Naimî, Bediüzzaman ve Risâle-i Nur hareketi ile ilgili bir çok makalesinin bulunduğunu hatırlatarak, “Bediüzzaman Kürt olmasına rağmen talebelerinin çoğu Türklerdendi. Bunu çok güzel bir şekilde gerçekleştirdi. Çünkü Bediüzzaman’ın günümüz insanının en rahat bir şekilde anlayacağı metodu, ırkçılık üzerine değil, İslâm kardeşliği üzerineydi. Türkiye’de Türk-Kürt düşmanlığı olmuyorsa bu metod sayesindedir. Şiî-Sünnî ihtilâfı da ancak böyle önlenebilir. Irak halkının ve âlimlerinin Bediüzzaman’ın bu metoduna şiddetle ihtiyacı var” şeklinde konuştu.

Üniversitede Risâle-i Nur üzerinde tezler hazırlandığını hatırlatan Naimî, Türkiye-Irak Dostluk Derneği’nin genel kuruluna katılmak için Türkiye’de bulunuyor.

Yorum : Dini, yarattığı andan itibaren insanın davranışlarını şekillendirmek için Allah’ın koyduğu kurallar bütünü olarak anlıyor ve algılıyorsak, bu dinin adı İslâm’dır. Bu bağlamda insan ve İslâm en üst kimliktir. İnsanlar bu en doğal yaratılış gerçeğini bile kabullenmeyip, bir biçimde aynı peygambere inandıkları halde kendilerini Şii Sünni diye ayırabiliyorlarsa, onları Bediazzaman’ın birleştirebileceğini düşünmek, ilginç bir ayrıntı mı, bir saplantı mı, karar veremiyorum.

Bu bana, suyun kaynağında birbiriyle kavga edip sonra bir bardak suyla barışanların halini hatırlatıyor. Olur mu? Olabilir… İnsan kadar başka garip mahlûk mu var?

ORADA BİR ŞEYLER OLUYOR (Yeni Şafak)

Haber : Aşkın'ın beraatini isteyen savcı, duruşmadan bir gün önce cep telefonuyla atandı. Yeni savcı, 25 bin sayfalık 50 dosyayı bir gecede okuyup inceledi, mütalaasını hazırladı ve ertesi gün Aşkın'ın beraatini istedi.

Yorum : Bir şeyler olduğu muhakkak da, neler olduğunu da bir öğrenebilsek…

DİYANETTEN ÖZELEŞTİRİ BUGÜNE KADAR ALEVİLİĞİ İHMAL ETTİK (Zaman)

Haber : İstanbul Grand Cevahir Otel'de gerçekleştirilen ve iki gün sürecek toplantının ilk gününde, Diyanet, Alevi camia ve akademisyenlerden oluşan katılımcılar, Aleviliğin Türkiye'nin bir zenginliği olduğu ve sorunlarının çözümü için tarafların ortak çaba sarf etmesi gerektiği üzerinde durdu. Aleviliğin doğru tanıtılmamasında Diyanet'in ihmallerinin bulunduğuna işaret eden Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "Alevilerin isteklerini, şikayet ve taleplerini dinlememiz gerekirdi." diyerek bu ihmale son vereceklerini söyledi. Alevi Vakıflar Federasyon Başkanı Doğan Bermek ise Türkiye'de yapay olarak Alevilik sorunu oluşturulmaya çalışıldığını belirterek, Alevilerin örgütlenebilmesi için siyasilerin çaba göstermesini istedi. En büyük sorunun Aleviliğin Şiilikle karıştırılması olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak da, "Alevilikte Türk kültürüne ait bir bakış açısı vardır. Şiilikte yoktur." ifadesini kullandı.

Eskişehir Hacı Bektaş-ı Veli Vakfı Başkanı İrfan Çetinkaya, cemevlerinin ibadethane ve kültür merkezi olduğunu söyledi. Aleviliğin bu zamana kadar yok sayıldığından şikayet eden Çetinkaya, "Ben Alevi olarak camide namaz da kıldım, Kur'an da okudum." diye konuştu. Doç. Dr. İlyas Üzüm, Aleviliğin Şamanizm ve Zerdüştlükten de etkilendiğine işaret ederek, bunlardan bir tanesini öne çıkararak Alevilik tanımı yapılmasının ise yanlışlığını vurguladı.

Toplantının açılışında konuşan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye'nin değil dünyanın bir gerçeği haline gelen Aleviliği görmezden gelmenin insanî ve İslamî olmayacağını söyledi. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar da herkesin hür ve eşit olduğu bir zeminde farklılıklarla beraber yaşamanın bir zenginlik olduğunu kaydetti.

Yorum : Aleviliği İslâm mezheplerinden biri olarak tanımlayanlar da var, dinsizlik olarak algılayanlar da… Bu geniş yelpazede Diyanet’in Alevileri memnun edebilecek bir çözüm bulabileceğini sanmıyorum.

Çünkü Aleviler’in böyle bir çözüm beklediği de yok. İçlerinde bireysel olarak bunu isteyenler belki vardır ama, örgütsel bazda Alevi derneklerinin isteklerini karşılamak Diyanet için de, Milli Eğitim için de hayli zor.

Umarım başarırlar..

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..