Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '14

 
Kategori
Özel Günler
 

19 Mayıs'ın anlam ve önemi

19 Mayıs'ın anlam ve önemi
 

19 Mayıs ve Mustafa Kemal Atatürk


Bugün 19 MayısBayramı, Gençleri görüyorum alanda
Tümü gürbüz ve şen sanki Atatürk konuşuyor karşılarında.

Büyük Atatürk oturmuş onur köşesine onları seyrediyor
Gençlere gülümseyip “Gelecek daima sizlerindir” diyor.

O yılları düşünün ne boşuna savaşlar, ne umutsuz yıllar
O umutsuz yıllarda Mehmetler cephelerde ölüp kalırlar.

İstanbul teslim olmuş, Padişah onursuz bir barıştan yana
Bütün yurtta Türk ulusu ayakta, haykırıyor yana yakıla

İstanbul’daki hainler öyle seyreder, yüreğine iner milletin
Ne hain basın, ne de hain adamlar tokadını yememiş zilletin.

Padişah penceresinden düşman zırhlılarını seyredip gülümser
Keyfinden değil ama yine şaşkınlığından milletine zulmeder.

Memleket paylaşılmış bize bir tek Ankara çevresi kalmış
Maraşı, G.Antep’i, Urfa’yı Fransızlar’la İngilizler almış

Düşmanın acıması yok paylaşıyor burası benin, şurası senin
İzmir’i işgal etti Yunan, gerisini düşünmüyor her şeyden emin.

Atatürk, arkadaşlarıyla vedalaştı, İstanbul’a son bir kez baktı
Anadolu’ya gitmek için Bandırma vapuruna ilk adımını attı.

Gemi Boğaz’dan çıktı arkasında takipçisi nice hain zırhlılar
Bandırma aman vermez onlara, misafirini koynunda saklar.

Nice kötü saatler geçti, Karadeniz ölümüne salladı durdu
Bandırma gemisinin yolculuğu Samsun önünde son buldu.

19 Mayıs Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı şanlı tarih
Türkün tarihinin değiştiği, düşmanın şaştığı tarihte sarih.

Herkes bu yolculuğu yüreğinde hissetti, onu bağrına bastı
Bütün umutların tükendiği günde o Anadolu’ya adım attı.

Umudaydı bu yolculuk, Anadolu’nun bağrına hızlı koşu
Atatürk aşacaktı yolları, Havza, Erzurum, Sivas’ın yokuşu.

19 Mayıs 1919' da Samsun’dan yakılan özgürlük ateşi
Havza’da, Erzurum’da, Sivas’ta oldu bir hayat meşalesi.

Dostları onu yalnız komadı, nice kongrede onlar vardı
Milletin kararı kesindi, sonunda İstiklal kazanılacaktı.

Fakat Padişah arkasından Atatürk’e hemen ölüm buyurdu
Bunu telgraflarla bütün Anadolu Vilayetlerine duyurdu.

Atatürk uçar gibi bütün yolları alacak, bütün yurdu uyaracak
Bu ülke teslim olmaz, eninde sonunda herkes özgür olacak.

Atatürk’ün yolu Ankara’ya, Ankara onu bağrına basacak
Ankara kalesindeki al yıldızlı bayrak ilelebet dalgalanacak.

Atatürk, 19 Mayıs’ı nice umutlarla gençlere armağan eder
Bu armağanı alan gençlere ise nice büyük görevler düşer.

Büyük özverilerle kurula bu Cumhuriyet sizlere emanettir.
Cumhuriyete yapılacak her sataşma belli ki kötü bir ihanettir.

Bu emaneti korumak ve kollamak Atadan kutsal bir görev
Bunu bilerek yaşamak ve Cumhuriyeti yüceltmekse bir ödev

Bu duygularla, her yıl Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz
Gençleri bağrımıza basıp, yurttaşlara saygılarımızı sunuyoruz.

Erdal Ceyhan (Milliyet Blog)

19 Mayıs 1919 Öncesi

Birinci Dünya Savaşı’nda bir yanda Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın oluşturduğu İttifak cephesi, öbür yanda Fransa, Rusya ve İngiltere’nin oluşturduğu İtilaf (Anlaşma) cephesi. Savaş, 28 Temmuz 1914’te başladı. 11 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti, Almanların yanında savaşa katıldı. 7 Kasım 1917’de Rusya’da Bolşevikler yaptıkları darbeyle iktidara gelirler. 15 Aralık 1917’de İttifak Devletleri’yle anlaşma yaparak savaştan çekilirler. 6 Mart 1917’de ABD İtilaf (Anlaşma) Devletleri’nin tarafında yer alır.

Almanlar ve Avusturyalılar, Avrupa’daki cephelerin yükünün hafiflemesi için, Osmanlı’nın bir an taarruza geçmesini istediler. Enver Paşa, bu yardımı sağlamak için Doğu Anadolu’da Ruslara karşı Sarıkamış, İngilizlere karşı da Kanal harekâtını planladı. Sarıkamış harekâtı,10 Ocak 1915’de fiyaskoyla sonuçlandı. Osmanlı Ordusu, 60 000’den az olmadığı tahmin edilen şehit verdi.

İtilaf donanmasının denizden Çanakkale’ye girişimi başarısızlığa uğradı. İtilaf kuvvetleri Ocak 1916’da Gelibolu’dan çekilmek zorunda kaldılar. Özellikle Ağustos 1915’te Anafartalar’da gösterdiği parlak ve yürekli komutanlıkla,Miralay (Albay) Mustafa Kemal, İstanbul’u kurtaran komutan olarak tanındı. ( Akşın ve diğerleri,Yakınçağ Türkiye Tarihi, s.53–61

Wilson İlkeleri ve Osmanlı İmparatorluğu

1918 yılının başında, tüm uluslarda savaşa karşı bıkkınlık ve barış özlemleri açıkça görülüyordu. Milyonlarca insan ölmüş, açlık ve sefalet tüm Avrupa'yı etkilemişti.1. Dünya Savaşı'nda ise hangi tarafın kazandığı kesin belli olmamakla beraber, savaş uzadıkça İtilaf Devletleri'nin kazanacağı görülüyordu.1917 yılında Almanya ve Avusturya'nın barış girişimleri ile İtilaf Devletleri'nin barış koşullarını ağırlaştırmak istemeleri yüzünden başarılamamıştı. İşte bu ortam içerisinde Başkan Wilson(Wilson), barışın esaslarını saptayan "14. Madde" sini açıkladı.

Wilson(Wilson) ilkelerine göre Boğazlar bütün ulusların ticaret gemilerine açık olacak.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Türklerin oturduğu bölgelerin egemenliği sağlanacak; diğer bölgelerdeki uluslara da kendilerini geliştirme hakkı verilecektir. Osmanlı Devletinin devam edeceği, fakat parçalanacağı vurgulanmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Anadolu’da başlayan işgallerin hukuk dışı; bu durum karşısında Türk Kurtuluş Savaşı’nın ise hukuka uygun olduğunu gösterir. Bu madde azınlıklar için ilham kaynağı olmuştur.

1919’lardan geri gidildiğinde görülür ki, kendi ulusundan kopmuş ve her şeyi yabancıların insafına bağlamış olan iktidarlar, düşmandan bile yardım bekleyebilmektedir. Mustafa Kemal, bunlara ilişkin olarak şöyle demektedirler:

“ ‘Wilson (Wilson) ,ilkelerinden gereği gibi yararlanılarak, Osmanlı Devleti’nin, birlik halinde ve padişahına bağlı bağımsız bir devlet olarak yaşatılması için girişimden geri durulmayacaktır… Büyük devletlerin adalet duyguları ve gerçekten belirmekte olan Avrupa ve Amerika kamuoyunun ılımlı davranma isteği, bu konuda güven vermektedir.’Bu bildiriler yayımlamanın amacı, ulusu aldatmak ve uyuşukluğa sürüklemek değil midir? Hangi adaletten söz ediliyor? Hangi ılımlı davranma isteğinden dem vuruluyor? Bunların asılları var mıdır? Yurdun merkezinden başlayarak, her yerde yabancıların davranışları, gerçekte bunun tersini ispat edecek açık ve seçik kanıtlar değil miydi? Gerçekte Wilson ilkeleriyle, ortadan çekilmiş Osmanlı, ülkesine; Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta, İzmir’de, Adana’da ve her yerde, düşmanların girişine ilgisiz bulunmuyor muydu? ? (Söylev, s.156–157;Nutuk, s.228–229)

İzmir’in İşgali

“İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği, o gün kentte duyulmuştu. Halk kuşkulu ve şaşkın bir durumdaydı. Ne yazık ki, İzmir’de halka yol gösterecek güçlü, yetkin bir yönetici yoktu. Bir süre önce Hükümet, İzmir’deki 17.Kolordu Kumandanı ve Vali Vekili Nurettin Paşa’yı geri çekerek “Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensubu Kambur İzzet’i valiliğe, Ali Nadir Paşa’yı da Kolordu Kumandanlığı’na tayin etmişti. İkisi de kişiliksiz, duygusuz, aciz, uyuşuktu. İzmir’in işgal edileceği kentte yayılınca Vali, soranlara “yalandır” diyor ve işgali halktan gizlemeye çalışıyordu.

15 Mayıs 1919 günü saat 02.00’de, Midilli’nin Yero Limanı ‘ndan hareket Yunan çıkarma birlikleri saat 07.00 ‘da İzmir önlerine gelmiş, 08.00’da da çıkarma, İzmir’in Pasaport ve Alsancak İskelesi’nden başlamıştır. On binlerce yerli Rum tüm Kordonboyu ’nu doldurmuş, gelenleri karşılıyor, Yunan bayrakları sallıyor; çiçekler, alkışlar ve zito (yaşa) sesleri arasında Yunan askerlerini selamlıyordu.

Yürüyüş halindeki Yunan taburuna tabancasını ateşleyen Hasan Tahsin adında bir gazeteciydi. Yunan taburu paniğe kapılarak geldikleri yönde kaçmaya başlamıştı. Saat kulesi hizasında toparlanan Yunan birlikleri, kışlayı ateş altına aldı. Daha sonra da süngü takıp kışlaya girdi. Yerli Rumlar da Yunan askerleriyle birlikteydi. Yunanlılar, Türk subaylarını yere yıkarak soyuyor, üstlerinde başlarında ne varsa alıyorlardı. Elinde bir beyaz bayrak olduğu halde Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa’yı, Yunan subayı tokatlamıştı. Askerlik Dairesi Başkanı Albay Fethi,”Zito Venizelos” diye bağırmaya zorlayan bir Yunan subayı tarafından şehit edilmişti. Kolordu Başhekimi Yarbay Şükrü, birçok subay, er de şehit edilerek denize atılmıştı. Bazı Rumlar da sokaktan geçen Türk erkeklerine ve kadınlarına tabancalarıyla ateş edip eğleniyorlardı.(Selek,Ulusal Kurtuluş Savaşı,2011,s.65–68)

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a Çıkar

Mustafa Kemal,19 Mayıs 1919’da emperyalizmin ağlarını yırtarak Samsun’a çıkar. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da bir kıvılcım çakar. Meşale olur, tüm Anadolu’yu aydınlatır. Bu meşalenin ışığında Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı başlatır. Anadolu aydınlanır. Anadolu insanı tutsaklıktan kurtulmanın yollarını arar. Kurtuluşa, Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’in izinden giderek ulaşacağına inanır; çünkü Mustafa Kemal’e güvenmektedir. Hamit Naci Selekler, bu durumu dizelere dökmüş; şöyle diyor:

 

19 Mayıs bugün tek parça yurdun günü,

O günden sonra yazdı takvim öbür günleri

O günden sonra İzmir, Lozan, Sivas... İleri,

Ve daima ileri, Gaziye varmak için!

Bu günlerden geçerek Gazi’ye erişirsin,

 Gazi ki, bir hakikat, erişemez her insan,

 Evreni anlarsın Gazi’yi anlıyorsan.

Gazi’yi anlayanlar, evreni, evrendeki gelişmeleri de onun açtığı aydınlık yoldan giderek anlamaya çalışmışlardır.                                

Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığı günlerdeki durumunu söyle anlatıyor:

“19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Genel manzara şöyleydi: Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ ında yenik düşmüş; Osmanlı Ordusu her tarafta ezilmiş, koşulları ağır bir ateşkes imzalanmış. Savaşlardan, ulus yorgun ve yoksul düşmüş. Ulusu ve ülkeyi, Birinci Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, ülkeden kaçmışlardır. Padişah Vahdettin, tahtını korumak için önlemler araştırmakta. Damat Ferit başkanlığındaki hükümet; güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişaha bağlı ve onunla birlikte kendilerini kurtaracak herhangi bir duruma razı.”(Nutuk, cilt:1,s.1,”Kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir.”)

Yunan ileri harekâtı başlarken 17 nci Kolordu; bağlı birlikleri,56 ncı ve 57 nci tümenler ile İzmir Müstahkem Mevkiinden kuruluydu. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, aynı zamanda Müstahkem Mevki komutanıydı. Kolordu, Müstahkem Mevki ve 56 ncı Tümen karargâhları esir olduktan ve tümen (172 nci alay hariç) dağıldıktan sonra, kolordu bölgesindeki diğer kıtalar başsız kalmış, emir ve komuta felç olmuştu.”(Türk İstiklâl Harbi, Batı Cephesi,1963,s.73)

Türkiye’yi, İstanbul’dan kurtarmak artık olanaksızdı. Anadolu, sömürgeci Avrupalılar ve onların yardakçıları Ermeniler, Rumlar tarafından yutulmayı bekliyordu. Anadolu güçsüz, çaresiz, kaderine bırakılmıştı. Anadolu, ancak güvenlik sorunlarıyla anımsanıyordu. 

Ülkenin en huzursuz bölgesi de Samsun yöresiydi. Pontusçu Rumlar, bölge halkına baskı yapıyorlar, halkı huzursuz ediyorlardı. Diğer taraftan da Türklerden şikâyetçiydiler. Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre ülkenin güvenliğinden İstanbul Hükümeti sorumluydu. Ateşkes Antlaşması’ nn 5.maddesine göre İstanbul Hükümeti, sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için gerekli görülecek askerden fazlasını terhis edecekti. İtilaf (Anlaşma) güçleri, güvenliklerini tehlikede gördükleri yerleri, Antlaşma ‘nın 7.maddesine dayanarak işgal edebileceklerdi.(Selek, Anadolu İhtilali I,1963,s.34,35)

Samsun strateji bakımından da önemliydi. Karadeniz Bölgesi’nin Orta Anadolu’ya açılan kapısıydı. İngilizler, güvenliğin sağlanması için İstanbul Hükümeti’ne baskı yapıyorlardı. Samsun olaylarının soruşturulması, güvenliğin sağlanması amacıyla 9.Ordu Müfettişliği’ne Mustafa Kemal seçilir. Amaç,Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmak değildir.Mustafa Kemal için de böyle bir görev fırsattır. O da Anadolu’ya geçmek istemektedir. Böyle bir görev için Genelkurmay, Harbiye Bakanlığı, Sadrazam ve Hükümet, Padişah, işgal kuvvetleri kumandanlığının onayı gerekmektedir.

“Mustafa Kemal’in hareketinden önce Sadrazamla vedalaşması, Teşvikiye’deki Sadrazam Konağı’nda soğuk, tatsız bir akşam yemeği karşılaması şeklinde oldu. Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa (Çobanlı) da gelir. O gecenin en önemli konuşması, Mustafa Kemal’le Cevat Paşa arasında geçer. Cevat Paşa, Mustafa Kemal’e sorar:                                                                     

__Bir şey mi yapacaksın Kemal?                                                                                       

  __Evet, Paşam, bir şey yapacağım…                                                                                            

  __Allah muvaffak etsin…                                                                                                   

__Mutlaka muvaffak olacağız!

(Şevket Süreyya Aydemir,Tek Adam I,s.388)

Bu tarihte Anadolu insanı, özgürlük ve bağımsızlık bayrağını açar. Bu tarih Anadolu insanının silkinişi, uyanışı, emperyalizme baş kaldırışıdır. 19 Mayıs, bağımsızlığa yönelme; ulusal benliğimizi bulma tarihidir. Türk ulusunu bağımsızlığına götürecek yolu, Mustafa Kemal açar. Yolu aydınlatmak için Mustafa Kemal Samsun’da bir kıvılcım çakar. Meşale olur, tüm Anadolu’yu aydınlatır. Bu meşalenin ışığında Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı başlatır. Anadolu aydınlanır. Anadolu insanı tutsaklıktan kurtulmanın yollarını arar. Kurtuluşa Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’in izinden giderek ulaşacağına inanır; çünkü Mustafa Kemal’e güvenmektedir. Mustafa Kemal da Türk gençliğinin ulusal değerlerimizi kollayıp koruyacağının bilincindeydi. Bu nedenle, bu yurdu, cumhuriyeti sonsuza dek kollamak, korumak görevini de gençlere vermiştir. Atatürk, cumhuriyeti gençlere emanet ederken, kullandığı genç sözüyle, üniversitede, orduda, basında ve iş hayatında yer alan kafası ve ruhu genç tüm yurttaşları amaçlıyordu. Ulusal güçlerin tümü, görevlerinin başında bulundukça cumhuriyet, demokrasi,Atatürk devrimleri ve ilkeleri sarsılmayacaktır. Bu Türk ulusu için bir amaçtır. Bu amaç, ulusal eğitimin ilkelerini de içermelidir. Gençlerin Atatürk devrim ve ilkelerini benimsemeleri, O’nun -Gençliğe Hitabesinde- gençliğe verdiği görevi, gençlerin yerine getirmeleri için, Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihi olan 19 Mayıs 1919 , “Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı” doksan iki yıldır kutlanmaktaydı. Bu kutlamalar, Türk gençliğine canlılık, coşku vermekte; onlara yurt, ulus sevgisini aşılamaktaydı. Kutlamalarda, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar, gösteriler yapılır; şiirler okunurdu. İşte 19 mayış 1919’u, öncesini, sonrasını dile getiren bir şiir:

PAYLAŞILMAZ

19 Mayıs Gençliğine

Düşünmek uzun

Kurtulmanın başını sonunu

O karanlık günler içinde

Bir çürük tekneyle atlamak

19 Mayıs’ta çıkmak karaya.

Bayrak çekip yürümek Ankara’ya.

Meydan okumak günün sultanlarına

Onların ölüm fermanlarına

“Bu millet ölmeyecektir,”diye

Atılmak er meydanlarına.

Cephe kurmak, devlet kurmak

Yepyeni bir inançla

O karışık günler içinde

Tasarlayarak sonunu

Devrimlerin ölçmek

Enini boyunu.

O zorlu işler içinde

O günler unutulamaz.

Ötekiler paylaşılsa da

Bunlar paylaşılamaz.

(Oğuz Kazım Atok, Türk Şiirinde Atatürk, s.466)

Gazi’yi yeterince anlayamadığımız için evrende olanları da inceleyip araştıramadık. Bilimle, sanatla yoğrulamadık. Gençliğimize ulusal bilinci aşılayacak, bilimsel içerikli ders araç ve gereçlerini sunamadığımız içindir ki kütüphanelere, laboratuarlara yöneltemedik. Bu nedenlerle onların da çoğu bilgisayarların internet sitelerindeki oyunlara takılıp kaldıklarından dünyadaki sömürü düzenini algılamakta zorlanıyorlar. Çoğu da geleceğe güvenle bakamıyor.

19 Mayıs 1919 Sonrası

Mustafa Kemal, Bandırma vapuruyla Samsun’a giderken ülke İzmir’in işgali haberiyle çalkalanıyordu. Mustafa Kemal,19 Haziran 1919’da Amasya Toplantısı’nı yapar. Bu toplantıda, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay, 15.Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir,2.Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa da vardı.(Akşin ve diğerleri,Yakınçağ Türkiye Tarihi, s.76)

21 Haziran’da Amasya Kararları oluştu. Kararda özetle şu dile getiriliyordu:

Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir; fakat hükümet sorumluluğunu yerine getirmemektedir. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.

Bu karar, Erzurum ve Sivas Kongreleri ve Kurtuluş Savaşı’nın temelini oluşturur. Bu karar, düşmana ve padişaha başkaldırış; bağımsızlık, özgürlük için yılmadan savaşmayı göze alıştır.

Sivas ve Erzurum Kongreleri’nin amacı, ulusa bağımsızlık, özgürlük düşüncesini aşılamak; kurtuluşun yolunu çizmektir. Mustafa Kemal, tutsaklığın Türk ulusunun yapısına aykırı olduğunun bilincindedir. Anadolu insanına ulus olma bilincini aşılamaya çalışır. (Osmanlı, imparatorluktur. Uluslar vardır. Bu uluslar, imparatorun uyruğudur.) İnsanca yaşamak için yapılır; İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınarlar...30 Ağustos 1922’de mezar olur düşmana Anadolu.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bağımsızlık bayrağı dalgalanır. Tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlet kurulur. Kurulan bu devletin temel ilkeleri cumhuriyetçilik halkçılık, laiklik, ulusçuluk, devrimcilik devletçiliktir. Bunlardan en önemlileri kuşkusuz devrimcilik ve laikliktir. Özellikle bu ilkeler doğrultusunda ulus olma özelliğini kazanmış; teokratik yapıdan demokratik yapıya geçilmiş böylece ekonomik ve politik bağımsızlığa erişilmiştir.

1919 ‘da emperyalizmin ağlarını yırtarak Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, bu tarihte Kurtuluş Savaşı’nın temelini atar. Bu tarih, Anadolu insanının uyanışı, silkinişi, emperyalizme başkaldırışıdır.1919 Anadolu insanına yeni bir yön verme, ulusal benliğimizi bulma tarihidir.

Emperyalizmin olduğu yerde; nemelazımcılık, kadercilik her şeye boyun eğiş vardır. Geniş anlamıyla Atatürk bağımsızlığı; siyasal, mali, ekonomik, adlî, kültürel ve askerî bağımsızlıktır. Bu düşünceyle sömürülen yoksul Doğu insanına, yeni bir ruh, yeni bir biçim, yeni bir yön verilir. İmparatorlukla birlikte, medrese ve ulema düşüncesi de tarihe karışır. Ne yazık ki günümüzde medrese düşüncesi yeniden filizlenmiştir. Genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe doğru kaydırmak isteyenler vardır. Medrese düşüncesinin egemen olduğu kimi çevrelerde Atatürk devrimlerinin yerini nurculuk ilkeleri almaktadır. Böyle yetişen gençler, elbette ekonomik emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığını algılayamayacak, dünyadaki gelişmelerden ve yeni sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini, kalkınmasını bir Orta Çağ görüsü olan ümmetçilikte arayacaktır.

Gençleri, bilimsel veriler ışığında eğittiğimiz söylenemez. Onları, sınavların tutsağı yaptık.19 Mayıs 1919 bilincini yıpratmadan, canlı tutabilseydik; gençlerimizi ruhen ve bedenen daha güçlü yetiştirme fırsatını bulabilecektik. Çünkü eğitim-öğretim izlenceleri daha ulusal, kimliğimize daha uygun olacaktı.

Özetle 19 Mayıs, Türk ulusunun yeniden varoluşu için atılan ilk adımdır. Bağımsızlık ve özgürlük yolu bu ilk adımla açılır; Cumhuriyet’in aydınlığı ufukta gözükür. Cumhuriyet’in aydınlığında Anadolu insanı kölelikten kurtulur, kimliğini bulur. Kimliğini bulmanın, ülkesindeki özgürlüğün sevincini, coşkusunu ulusal bayramlarda yaşar.19 Mayıs, gençliğin ülkesine, Atası’na bağlılığının simgesidir. Bizler,19 Mayıs coşkusunu tüm benliğimizle yaşadık. İstiyoruz ki bizden sonra gelen kuşaklar da ülkenin 19 Mayıs 1919’a nasıl gelindiğinin bilincine varsın. Bu bilince varması için de ulusal bayramlar geçiştirilmeden; sevinçle, coşkuyla, isteyerek kutlansın.

Tüm bu olumsuzluklara karşın Türk gençliğinin ulusunu, ulusal değerlerini geliştirerek koruyacağına –Atatürk’ün de dediği gibi Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet koruyacağına __inanıyorum. Tüm gençliğin “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı”nı kutlarım.

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..