Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '14

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

1929'dan 2007'ye değişmeyen Finansal Sömürü

1929'dan 2007'ye değişmeyen Finansal Sömürü
 

Ekonomik krizlere olan merakım beni her geçen gün daha fazla araştırma yapmaya itiyor. O yüzden bu yazımda 1929 yılında Amerika'da yaşanan büyük buhrandan 2007 yılındaki Küresel Ekonomik krize kadar ki sürece değineceğim.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 1913 yılında ülkenin en zengin ailelerinin uzun uğraşları sonucunda Amerikan Merkez Bankası ( Federal Rezerve Bank) kuruldu. New York'taki ulusal bankaların sahibi olan Rockefeller, Morgan ve Warburg aileleri bu sayede sadece New York'taki değil tüm Amerika'daki para hacmini kontrol altına aldılar. Para arzını kontrol ederek faiz oranlarını belirleme gücüne sahip oldular. İşçi ücretlerini baskı altına alabildiler. Hükümete yüksek faizden borç vererek vergi mükelleflerinin paralarına el koyma fırsatına sahip oldular. 2.Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Bretton Woods sistemi ile altın-dolar paritesine sahip olarak piyasaya dolar pompalayıp altın rezervlerini FED'in hazinesine doldurma imkanına da sahip oldular.

1929 yılında kriz yaşanmadan önce faiz oranlarının düşmesi ile ihtiyaç kredileri arttı ve tüketim patlaması yaşandı. Artan tüketim halkın refahının artmasına bağlandı o dönem; fakat bu bir yanılsamaydı. Borca dayalı yaratılan zenginlik ekonominin yumuşak karnıydı. Arabaların %60'ı, radyoların %80'i ihtiyaç kredisi ile alınmıştı. Halka arz edilen, tekelleşen firmaların borsada yaptığı spekülasyonlarla yeni zenginler yaratıldı. Tabi saadet zinciri bir yerde kırıldı. Kriz patlak verince, faizler arttı ve ekonomi yerle bir oldu. Çiftçiler üretimi bıraktı, ihtiyaç kredisi alanlar borçlarını ödeyemedi, işsizlik arttı, üretim düzeyi yarı yarıya düştü, gayri safi milli hasıla %25 azaldı. Krizden kazançlı çıkan bir kesim vardı o da tabi ki FED'in başındakilerdi. Morgan ve Rockefeller ailesi hisse senedi fiyatı düşen şirketleri ucuza kapatma fırsatına erişti. Hükümetin yeniden kalkınma hareketine öncülük etti ve vergi mükelleflerinin parasına el koymayı başardı.

Yukarıda anlattıklarım şu an ki Türkiye ekonomisi ile benzerlikleri var biraz. Borca dayalı tüketim, ithal edilen büyüme, reel ekonomi değil finans sektörünün kârlılığı, büyümeye rağmen azalmayan işsizlik, sıcak paraya bağımlı bir ekonomi.

2. Dünya Savaşı'nda sonra doların rezerv para olarak ilan edilmesi ve para arzının altına bağlanması ile 25 yıllık bir refah dönemi yaşandı. Amerika stok fazlası ürünlerini Avrupa'ya ihraç ederek eritti. Dolar almak isteyenlerin FED'den altın karşılığı bunu yapması dünyadaki altın akışını Londra'dan New York'a çevirdi. Şu bir gerçek ki yüzyıllarda geçse altın her zaman en güvenilir değer biriktirme aracı olacaktır. FED'in başındakiler de bunu biliyordu.

1971 yılında Amerikan Başkanı Nixon şunu anladı. Ya değirmen dönmeyi bırakırsa insanlar dolardan vazgeçip altına dönmeye karar verirse ne olacaktı? Çünkü 25 yıl boyunca Amerika dünyanın her yanına dolar dağıtmıştı. Özellikle Japonya, Fransa ve İngiltere'nin elinde ciddi bir dolar rezervi vardı. Eğer bu dolarları altına çevirip sistemden çıkmak isterlerse ciddi bir sorun olabilirdi. Nihayetinde Nixon Altın-Dolar sistemini terk ettiğini açıkladı ve olan dolar biriktiren ülkelere oldu. Buradan birkaç sonuç çıkartabiliriz. Bu kararla FED'in elinde kalan altınlar onların kârı oldu. Böylelikle sınırsız dolar basma yetkisine sahip oldular yani dolar basarak diğer ülkelere enflasyon ihraç edebilecekti. Bu konuyu açmak istiyorum. Şöyle düşünün Türkiye'de 1 dolar=1 Tl olsun ve bu ekonominin istikrarı için bir sınır olsun. Eğer ülkeye dolar girişi olursa arz-talep meselesini hesaba katarsak dolar kuru 1 TL'nin altına düşecektir. Merkez Bankası bu duruma müdahale ederse piyasadan dolar alıp Tl sürecektir. Böylece para arzı artacak ve enflasyon riski ile karşı karşıya kalınabilecektir. Tabi bu bir teori. Fakat dünya genelinde hep böyle olmuştur. Bunun tek istisnası Çin'dir. Çin sıkı dolar kontrolü yaptığından ülkeye giren dolarları üretime aktarıp ihracata dayalı bir büyüme gerçekleştirirken, Türkiye harcamaya dayalı bir büyüme gerçekleştiriyor.

Amerika altın-dolar sistemini terk ettikten sonra dünyayı sömürmenin ve borçlanmaya devam etmenin farklı bir yolunu buldu. Dünya'nın her tarafına dağıttığı dolarları tekrardan ülkeye geri getirmenin yolu basitti. Dünya'nın en büyük 3 kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Moody'S ve Fitch Amerika'nın çıkardığı tahvillere ve bonolara AAA notu vererek tüm yatırımcıların ilgisini çekiyordu. Böylece sorunsuz şekilde borçlanmaya devam ediyordu. Amerika Çin'den mal alıyor, Çin kazandığı dolarları Amerikan tahvillerine yatırıyordu. Hiçbir zaman ödenmeyen ana para sayesinde Amerika cüzi miktarda faiz ödeyerek zenginliğini sürdürmeye devam ediyor.

Son olarak 2007 krizine de değinerek bitirmek istiyorum. Alan Greenspan FED'in 18 yıl başkanlığını yapmış efsane iktisatçı. Onun öncülüğünde Amerika tarihinin en büyük balonları yaratıldı. İlki 1999 yılında patlayan Dot.com kriziydi. Yeni kurulan internet şirketlerine aşırı yatırım yapan yatırımcılar bir süre sonra yatırımların karşılığını alamayınca kriz patladı. Daha sonra Amerikan rüyası adı altında bankalar tüm Amerikalıları ev sahibi yapmak istedi. İnsanların ödeyip ödememesi önemli değildi. Herkese veriliyordu Mortgage kredisi. Çünkü borç veren bankalar ipotekli ev kredisini ambalajlayıp menkulleştirerek borsa da yeniden satışa sunuyordu. Böylece vermiş olduğu krediyi bilançosundan çıkartabiliyordu. Bir süre sonra bir furya oluştu. İnsanlar bankadan kredi çekip evin fiyatı arttığında yüksek fiyattan satıp bankaya olan borcunu kapatıyor. Üste kalan para da kârı oluyordu. Hatta insanlar korkup kaçmasın diye uluslararası derecelendirme kuruluşları ipotekli ev kredilerine AAA kredi notu verecek konuma bile gelmişti.

Sonuç tabi hüsran oldu. Lehman Brothers borçlarını döndüremeyince iflas bayrağını çekti. Peki FED neden kurtarna operasyonu yapmadı. Diyeceksiniz ki yaptılar yapmaz olurlar mı? Kongreden 700 milyar dolarlık kurtarma paketi çıktı. Aslında bu da kirli oyunun bir parçası idi. Amerika'da patlak veren borç krizi dünyaya yayıldı. Sıradan bir Amerikan vatandaşının ipotekli kredisini Alman bankaları dahil birçok Avrupa'lı bankalar aldı. Kriz patlak verince domino etkisi yarattı. Bu krizden sonra Amerika Arap baharına zemin hazırladı, Almanya Euro'nun devaüle edilmesine izin verdi ve Yunanistan'ın batması pahasına ihracatını yapmaya devam etti. Kazan kazan oyunuydu. Amerika Ortadoğu'ya yeni kuklalarını yerleştirme fırsatını buldu. Almanya Euro'yu devaüle ederek ihracatını arttırıp, ithalatını kıstı... Olan sıradan vergi mükelleflerine oldu.

Yazıyı Henry Kissinger'ın sözü ile bitirmek istiyorum: " Petrolü kontrol edersen milletleri kontrol edersin, gıdayı kontrol edersen halkları kontrol edersin, parayı kontrol edersen dünyayı kontrol edersin."

http://muratkochan.blogspot.com/

 
Toplam blog
: 27
: 980
Kayıt tarihi
: 22.05.13
 
 

Cebi delik, gönlü zengin, kahkahası bol, hayatı sıradan ve sade yaşayan bir insan evladı. Ekonomi..