Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '10

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

1950'den beri ulusal irade adına yapılan anlaşma ve satışlar yok hükmündedir

1950'den beri ulusal irade adına yapılan anlaşma ve satışlar yok hükmündedir
 

1920’lerde Türkiye’nin, Mustafa Kemal ve kurmaylarının kurtulmak için savaştığı emperyalistlere – ki bu savaşın adı da Kurtuluş Savaşı’dır- , bu ülkenin ordusu 1950’li yıllarda emperyalizmin ordusuna dahil olmuştu. Bu çok büyük bir çelişkidir. Türkiye Cumhuriyeti ordusu, emperyalizmin ordusuyla boş verin mücadele etmeyi bu orduya katılarak gücüne güç katmıştı. 30 yıl önce biz kiminle savaşmıştık. Neden o yokluklar içinde bu mücadeleyi vermişti dedelerimiz? Atatürk’ün çocukları nasıl böyle bir hata yapardı. Yaptılar işte. Nasıl mı?

Toplum mühendisliği işte budur.

Küresel sermaye demokrasi sloganını çok sever ama kamuoyunu çeşitli propagandalarla da mengene altına almayı da çok iyi bilir. Bu demokrasi denen mereti de bir türlü yaşayamaz halkımız nedense.

Aslında kapitalizm sempatik ama çok vahşi/ acımasız yüzüyle hep tartışıla gelmiştir. Ama ekonomi politiği ve felsefesi insan ihtiras ve doğasına uygun olduğundan ayakta kalmayı başarmıştır. Vaat ettiği zenginlik ise onun en çekici tarafıdır.

Kapitalizmin her türlü uygulamasına zenginlik uğrana göz yumanlar hala yoksulluklarla kıvranmaktadırlar.

Dünyanın doğal kaynaklarına, teknolojinin ve emeğin artı değerlerine sürekli olarak el koyanların sistemi olduğu, kitlelerin sistemi olmadığı, aslında küresel bir organizasyonun sistemi olduğunu sürekli onların asimetrik zenginleşmesinden çok net anlıyoruz. Bütün bu değerlere el koyanlar, değerlerine el koydukları dünya halklarının bunu fark etmesi, örgütlenmesi ve düzene el koymasından çok korkmaktadırlar. Onlar için en büyük tehlike budur. Bu nedenle onların en büyük korkusu hala komünizmdir. Ya da benzeri birşey.. Kitlesel tepkilerin organize dışavurulması çok konkunç bir sondur. Gerçekleri sadece ve sadece marjinaller söylemelidir. Geniş kitle örgütleri ve siyasi partiler söylerse işler sarpa sardı demektir. O örgüt anında marjinelleştirilir hatta anarşistlikle itham edilir.

Onları asla halkın içinde göremezsiniz, çocuklarını bizler gibi sokağa salamazlar, onların çocuklarını kitlelerin okullarına göndermezler hatta hiç tanınmayacakları yurtdışında okuturlar, bizle aynı restoranda yemek yemezler, kalabalıkların olduğu yerde asla bulunmazlar, hep bir şoför şekilli korumalarla gezerler. Kitleler tehlike demektir onlar için. Çünkü yığınlarla aralarında çok dramatik ve asimetrik bir varlık çelişkisi vardır. Bundan rahatsız olanların hukuksuzluklarından korkarlar.

Unutmamak lazım, onların en büyük korkusu bu kitlelerin bu durumu fark edip, örgütlenerek onların devletini, hukukunu, üretim ve mülkiyet ilişkilerini kökten değiştirmek isteyecekleri gerçeğidir.

Bu korku bu efendilerin uluslar arası boyutunu da organize etmeleri ihtiyacı doğurmuştur. Güçleri globalken yerel kalması söz konusu olamazdı.

Liberal efendiler” Halkın iradesi = demokrasi” diye haykırır. Demokrasiyi bize “Seçim” diye yutturup dururlar. Öyledir ancak özgür ve katılımcı halkın iradesi demokratiktir.

Hukuksal olarak; korku, baskı ve yalanlarla alınmış irade beyan geçersizdir. Bu halkların beyanları da bu tür kandırmacalarla alınmıştır. Çeşitli travmalarla bu halk sürekli olarak korku ve dehşete düşürülmüş ve iradeleri bu ortam üzerinden alınmıştır.

Küresel sermaye medyanın-medya onların reklamlarından beslendiği için onların talimatlarından da çıkamaz- gücünü kullanarak insanlara zenginlik ve refahın adresini gösterir. Bu adres küresel sermayenin işbirlikçisi olmaya aday zihniyetin siyasi oluşumudur. Bu siyasi oluşum genellikle çok katı ve oligarşiktir.

Bu efendiler, halkın iradesini buna yönlendirerek o istenen kişileri -bunlar birkaç iyi /sadık adamdır- iktidara getirirler. Sonra halkın iradesi olarak lanse edilen bu oligarşik grupla Türkiye Cumhuriyeti adına sözleşmeler, anlaşmalar yapar. Küresel sermayenin istediği politikalar doğrultusunda bu iradeye yasalar çıkarttırır. Sonra bu çıkartılan yasa ve ihale şartları ile bu ülkenin stratejik değerlerine sahip olunur. Bu, dünyanın her yerinde uygulanmaktadır.

Türkiye; demokrasi, halk iradesi, özgürlük, hak, hukuk, bireycilik söylemleriyle kandırılarak inanılmaz bir liberalizm kıskacına sokulmuştur. Türk halkı bu söylemlerden ne demokrasiye, ne halk iradesine, ne özgürlüğe, ne hakka, ne hukuka, ne de bireyciliğe sahip olabilmiştir. Sadece liberal olarak ortada kalakalmıştır.

Topla, böl, çarp, çıkar; elde var liberalizm.

Türkiye’de dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek şekilde ateşli liberalizm aşkı vardır. Örneğin Türkiye öyle liberal hale gelmiştir ki, Türkiye’de bugün bir yabancı onlarca köyü dahi satın alabilir. Bu dünyanın hiçbir liberal ülkesinde yoktur. En liberal ülke gösterilen ABD’de dahi yabancı olarak bir evden daha fazla mülke sahip olmazsınız. Bundan fazlasını satın alabilmek için o ülkenin vatandaşı olmak zorundasınızdır.

Vatandaş olmadan AB’nin herhangi bir yerinden bir daire bile alamazken Türkiye’nin bir kentini bir yabancı komple satın alabilir. Böyle bir liberallik de görülmemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ordusu da bu yöntemle emperyalizmin ordusuna dahil edilir. Onlarla omuz omuza savaş vermeye başlar. Ne adına? Emperyalizm adına. Kimlere karşı? Emperyalizme karşı direnen yoksul halklara karşı.

Emperyalistlerle stratejik ortak olur. Kimlere karşı stratejik ortak? Ezilmiş halklara karşı. Hem de sömürülen kaynaklardan hiçbir pay almadan. Buna nasıl ikna edilmiştir bu halk ?Pay alsa dahi böyle bir edepsizliğin içinde nasıl olur Atatürk’ün çocukları? Bu ne büyük bir kandırmacadır.

Yoksul halkların doğal kaynaklarına ve haklarına el koyma savaşında nasıl zalimlerin yanında olabilir Hz. Muhammed’in ümmeti? Kimlerin yanındayız? Firavundan yana mı olmalıydık yoksa Musa ve halkından yana mı? Biz kimiz Allah aşkına?

Aynı irade gaspıyla küresel sermaye maden sahaları, araziler, KİT’lerine çöreklenir. Bu anlaşmalar da resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhuru, yani halkıyla yapılmış anlaşmalar ve satışlarmış gibi meşruluk kazanır. Halka direk olarak bu satışların ve anlaşmaların hiçbiri sorulmamışken onların iradesine ipotek koyanlar bunlara sahip olmuştur.

Hukuksal olarak 1950’den beri yapılan satış ve anlaşmaların hepsi yok hükmündedir. Çünkü özgür irade beyanı ile bunlar yapılmamıştır ve halk adına bunu yapanların vekaleti hükümsüzdür. Halk çeşitli ekonomik, sosyal ve küresel korkularla bu irade gasp edilmiştir.

Özgür olmayan iradeyle verilen icazetler hukuken geçersizdir.

 
Toplam blog
: 105
: 3914
Kayıt tarihi
: 05.11.08
 
 

İ. Ü. İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler 1989 mezunuyum. 1993'ten beri uluslararası fındık ..