Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '16

 
Kategori
Anılar
 

1952 İstanbul Depremi

1952 İstanbul Depremi
 

Şimdi nereden çıktı yıllar önce gerçekleşmiş bir deprem diye düşünen kişiler olabilir.

Ben anlatayım da nereden çıktığını siz anlarsınız. 

Yıl 1952.Sanırım aylardan ekim veya kasım. İlk okula gidiyorum. Babamın işten gelişini dört gözle beklemişim. Her akşamdan daha heyacanlıyım. Babam okuldan verilen dergilerimi ciltlettirmeye götürmüş bir kaç gün önce. Bu akşam dergilerim gelecek ciltçiden. Nitekim de geliyor dergiler. Siyah cilt yapılmış, köşesine de ismimin baş harfleri yazılmış altın yaldızla. 6 yaşındaki bir çocuk için ne büyük bir şeref. Diğer arkadaşlarım yırtık pırtık dergi taşırlarken çantalarında ben sıramın üstüne bu harika cildi koyacağım. Forsu düşünün. Bu arada bütün dergileri bir arada taşımanın ağırlığını saymıyorum.

Dergilerimle birlikte bir de harika kalemtraş almış babam bana. Bu kalemtraşla da arkadaşlarıma çok hava atacağım. Ciltli dergilerimi ve yeni kalemtraşımı yanıma alıp oturuyorum akşam yemek masasına. Bir yandan annemin yaptığı nefis yemekleri yerken yan gözle de bu havalı ders araçlarıma bakıyorum.

Sofrada annem, babam bir de 2 yaşlarında mama sandalyesinde oturan kardeşim var. Kardeşim huysuz bu gece. Sürekli vızlayıp duruyor. Oysa her gece ne kadar mutlu gözükürdü yemek masamızda. Sanki bir kaç dakika sonra olacakların farkına varmıiş gibi. Birden bir sallantı oluyor. Yemek  masasının karşısındaki büfenin üstünde içi çiçeklerle dolu vazonun büfenin öbür ucuna doğru gidip geldiğini görüyorum. Annem deprem oluyor diye bağırıyor. Babam bir hamlede beni ve kardeşimi kucağına alıp annemi de kolundan çekip merdivenlere sürüklüyor. Kendimizi bir kaç saniye içinde sokakta buluyoruz. Aslan babam benim ne de kuvvetli. Tevekkeli ona delikanlılığında Kuzguncuk'ta Boksör Orhan dememişler.

Bütün komşular bizim gibi sokağa dökülmüş. Herkes endişe dolu gözlerle birbirine bakıyor. Onlar deprem derdinde ben ise evden kaçarken masanın üstünde bırakmak zorunda olduğum yeni ciltli dergi ve kalemtraşımın derdindeyim. Ya eve bir şey olur da o harika şeyleri alamazsam evden diye düşünüyorum. 

Annem ise gecenin ayazında sıcak evden üstündeki ince kıyafetle dışarı çıkmak zorunda kalan küçük kardeşimin üşüyeceği derdinde. Bu arada ben ev kıyafetimle dişarı çıkmak zorunda olduğum için çok utanıyorum. Keşke deprem öncesi pilili eteğimle kırmızı kazağımı giyseydim. Nitekim deprem endişesi geçip eve geri girince ilk işim yeni pilili eteğimle kazağımı giymek ve bütün geceyi onlarla geçirmek oluyor.

Annemin kardeşim üşüyecek endişesine çok üzülen babam eve doğru yöneliyor bir battaniye almak için. Arkasından annem ve komşular bağırıyor. İçeri girme diye. ben ise dergimi, kalemtraşımı da al baba diye bağırıyorum. Biliyorum kararlı ve cesur babam bütün bağırmalara karşın eve girecek ve kardeşime battaniye alacak. 

Eve giren babam bir kaç dakika sonra elinde bir battaniye, benim dergilerim ve kalemtraşım ile geliyor. Oh kurtuldu benim harika eşyalarım.

O geceyi hiç unutmam. Deprem ve yangın durumundaki evlere girip birilerini ve birşeylerini kurtaran cesur insanlara hep hayranımdır o günden beri.

Şimdi neden mı anlattım bu deprem öyküsünü.17 Ağustos depremı mı geldi aklıma nedir...

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..