Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '17

 
Kategori
Anılar
 

1963 Seçimlerinde Muş/Varto, Alagöz Köyü'nde, Şeyh Sait İsyanı'na katılan bir Kürt Ağası'nın Evinde

1963 Seçimlerinde Muş/Varto, Alagöz Köyü'nde, Şeyh Sait İsyanı'na katılan bir Kürt Ağası'nın Evinde
 

Şeyh Sait


1963 Seçimlerinde Muş/Varto Alagöz Köyü’nde Şeyh Sait İsyanı’na Katılan Bir Kürt Ağası’nın evinde yattım.

1963’te Bursa Eğitim Enstitüsü’nden mezun olunca Gazi Eğitim Enstitüsü’nde kura çekmek için Ankara’ya geldim.Gazi Eğitim Enstitüsü salonunda tüm mezunlar toplandık.1963’te Türkiye genelinde beş eğitim enstitüsü vardı. Toplam, edebiyat grubu mezunu 200 kişiydik. Aramızdan biri çıktı; hepimiz adına kuraları çekti. İlk kurayı çekti; Hüseyin Başdoğan, Muş/Varto deyince salondan bir alkış tufanı koptu. Bu alkış, nasıl olsa Muş/Varto çıtı; biz kurtulduk. Kurada; Ayvalık, Bandırma, Biga, Silifke… gibi sahil beldeleri vardı. Kendimi, dışarı attım; Beşevler’de, Bahçelievler’de dolaştım. Bahçelievler’deki evlere imrenerek baktım. O yıllarda, Bahçelievler ilk yapılışındaki özelliğini taşıyan evler, daha çoktu. Bu evlerde yaşayanlar kimler, ne mutlu insanlar diyordum, içimden.

Acıpayam Lisesi’nden MEB’ğı merkez örgütüne atamam yapılınca eşimin yeğeni oturduğu 37.Sokaktaki teras katını boşaltınca, oraya kapağı attık. Fazla bir ev eşyamız yoktu. Öyle ki bir süre yer yatağında yattık. Aylarca sonra 1500 TL’ye bir formika karyola aldık. 1973’ten bugüne değin aynı karyolada yatıyoruz. Teras katının kullanım alanı 40-50 metrekare kadardı. İki çocuğumuzla bu katta sıkıştık.1986’da 40.Sokak’ta daha geniş bir ev aldık da rahatladık; ama çocuklar o teras katının, 37.Sokağın özlemini çekerler. Sokağı, kestane, ıhlamur, çınar ağaçları süsler.

1973’ten beri Ankara’nın bu seçkin, güzel semtinde oturuyoruz; ne var ki yaşlandık. Gençliğimizdeki cevher, canlılık kalmadı. Hastalıkların pençesinden kurtulamıyoruz. Çocuklar da yuvadan uçtu.

Bahçelievlerin, Muş/Varto’yla ne ilgisi var, diyeceksiniz. Kurada, Muş/Varto’yu çekince rahatlamak için dolaştım; Ankara’nın bu oldukça düzenli, memur, emekli semtini. Yerleşeceğimi, aklımın köşesinden bile geçirmemiştim.

Arapgir’e, oradan da Muş/Varto’ya gitmek için Ankara’dan ayrıldım. O yıllarda, kara taşımacılığı yaygın olmadığından, Malatya’dan trene bindim. Kendime, bir kompartıman bularak yerleştim. Tren düdüğünü uzun uzun çaldı; göndermeye gelenler, trenden ayrılınca kompartımanlar daha da rahatladı.ReşatNuri Güntekin“Trende” gezi notlarında, trende iken en çok istenilenin vagonda tek başına olmak olmasıdır. Yazar, vagonda tek başına kalabilmek için, gelen yolcuya: “Burada biri var.”, “Kantine gitti.” gibisinden açıklamalar yaparak vagonda tek başına yolculuk etmek ister. Bazen de uğurlamak için gelen yolcuları yanına oturtmak tren hareket edinceye kadar orada oturmasını sağlamaktır.

Gar görevlisi trenin hareketine izin verince ”Uzayıp giden tren yolları” türküsü, dillerdeydi. Bu uzayıp giden tren yolları bitmiyor; tren bir tünelden çıkıp diğerine giriyordu. Pencereler kapanmazsa kömür dumanı içeriye doluyor. Bu duman, burna, boğaza doluyor; nefes almayı zorlaştırıyor. Muş’ta trenden indiğimde, kömür ocağından çıkmış gibi yüzüm gözüm siyahlaşmış; giysiler, renk değiştirmişti.

Varto’ya gitmek için otobüs, dolmuş ardım, bulamadım. Gerçi o yıllarda diğer kentlerde de bu taşıma araçları yoktu. Bir ciple Varto yolunu tuttuk. Sürücü,Varto’ya dek Nuri Sesigüzel ’in kasetlerini dinletti, bana. Zorunlu dinledim; ama uzun süre Nuri Sesigüzel, dinlemek, istemedim.

O yıllarda Varto, dağlık bir alanda kurulmuş küçük bir belde. Birkaç dükkân, bir hükümet binası, askerlik şubesi, belediye binası, Kızılay evleri, halkın toprak damlı evleri; kavak, söğüt ağaçları, birkaç çam, ardıç ağacı.

Şair Eşref, Acıpayam için şöyle diyor:

Acıpayam dedikleri iki dükkân bir fırın

Peynir ekmek yemekten ne ağız kaldı, ne burun!

Bu dizeler, asıl Varto için söylenmeli.

Varto Ortaokul’u Müdürü Hüsnü Özer, beni gökten inmiş gibi karşıladı. Günlerce iki öğretmenin çay, yemek parasını ödedi. Bizlere, kol kanat gerdi. Çok rahat çalıştık. Halktan sevgi saygı gördük. Hüsnü Özer’le, ailesiyle Ankara’da da görüştük. Yaşantısını, ailesini “Kalem Kalem” adlı yapıtında anlattı. Çocukları, damatları, gelinleri, torunları ondan övgüyle söz ediyorlar. O’nun nasıl bir eğitimci olduğunu torunu Prof. Dr.İlter Özer, bir tümceyle özetlemiş. “O, bir eğitim abidesiydi.”diyor.

1963 seçimlerinde, bana Alagöz Köyü, sandık kurulu başkanlığı verildi. Varto’ya yakın bir köydü. Köyün ileri gelenlerinden Sever ailesinin konuğu oldum. Yattığım döşek, döşemelik kumaştandı. Ballı, kaymaklı, peynirli, zeytinli kahvaltıya diyecek yoktu. Aileden Ahmet Sever, öğrencim oldu. Çok zeki bir çocuktu. Doktor olmuş. Bir öğrencimden rahmetli olduğunu duyunca üzüldüm. Bu aileden M. Emin Sever, Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olduktan sonra tıp fakültesini başarıyla bitirerek doktor olmuş; Ankara Gülhane Askeri Hastanesi’nde operatör doktor olarak çalışmış. Bir dönem Muş milletvekili seçilmiş.(Hüsnü Özer, Kalem Kalem, s.74,75)

Ben, bu ailenin Alagöz Köyü’ndeki evlerine, sandık başkanı olarak konuk oldum. Akşam oldu; Kürtçe haber veren bir radyo kanalı açıldı. Ev sahibine, ben Kürtçe bilmiyorum; Ankara Radyosu’nu açar mısınız, dediğimde:

Ben, kimliğimi söylersem sen bu evde yatamazsın, demez mi? İrkildim; ama ben de Doğuluyum bu bölgenin töre ve geleneklerini bilirim. Ben, sizin konuğunuzum, deyince şöyle dedi:

Ben, Şeyh Sait İsyanına katıldım; İsyan, başarısız olunca 300 atlıyla Mardin Eşiği’nden Suriye’ye kaçtım. Aftan yararlanıp Türkiye’ye döndüğümüzde Elazığ Valisi,”Bu millet, sizi unutmayacak”,dedi. Ben de isyan etmişsiniz, kim isyan etse adı geçen vali, aynı şeyi söylerdi, dedim. Gençtim, deneyimsizdim. Şimdi olsa aynı cesareti gösterebilir miyim, bilmiyorum. Belki de ailenin anlayışına, konukseverliğine güvendim.

Okurlar, rahat uyudun mu, dediklerini, duyar gibiyim. O kuştüyü yataklarda, çok rahat uyudum. Güvenli yıllardı; terör yoktu. Her yerde, devletin gücünü arkamızda hissediyorduk.

Şeyh Sait kimdir, neden isyan etmiştir? “Cumhuriyet’in ilk yıllarında Doğu Anadolu’da çıkan ayaklanma (1 Şubat-15 Nisan 1925). Doğu Anadolu Bölgesi’nde Cumhuriyet yönetiminin uygulamalarına karşı çeşitli muhalefet hareketleri gelişmişti. Bu muhalefetin en önemli merkezlerinden biri, Kürt İstiklal Komitesi’ adi. Bu örgütün çalışmaları açığa çıkarılmış, ama daha önce yaptığı çalışmaların bir sonucu olarak çeşitli yerlerde ayaklanmalar başlamıştı. Ayaklanmanın önderi Nakşibendi şeyhi Şeyh Said’ in adamları jandarma birlikleriyle Elazığ’ın Piran köyünde girdiği çatışma, kısa sürede birçok yere yayıldı. Ayaklanmacılar, Genç, Maden, Siverek, Varto, Elazığ gibi yerleri ele geçirdi. Bu arada, ayaklanmanın başlamasından birkaç gün sonra Fethi Bey (Okyar) istifa etti ve yerine İsmet Paşa (İnönü) yeni bir hükümet kurdu. Meclis, hükümete olağanüstü yetkiler tanıyan Takriri Sükûn Kanunu’nu çıkardı. Ankara ve Diyarbakır’da İstiklâl Mahkemeleri kuruldu. Şeyh Said kuvvetleri 7 Mart'ta Diyarbakır’ı kuşattıysa da şehre giremedi. Bölgeye yeni askeri birliklerin sevk edilmesinden sonra, 26 Mart'ta saldırıya geçen hükümet kuvvetleri, kısa sürede bölgede denetimi sağladı. Ayaklanmanın lideri Şeyh Said ve 28 ayaklanma önderi hakkında idam kararı verildi ve ertesi gün infaz edildi (29 haziran).”“(AXİS 2000 ANSİKLOPEDİK SÖZLÜK)

***

“Yunanlar önemli bir zafer kazanırsa, Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir biçimde tehdit edebilir, ancak Batı’daki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler ellerindeki yarım düzine yetenekli liderlerden biriyle Kürt sorunlarına son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler, gene de Kürt durumuyla meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.” Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları,s.160)Şeyh Said ’in İngilizlerin adamı bir vatan haini olduğu belgeleriyle kanıtlanmıştır.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..