Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '19

 
Kategori
İnançlar
 

2. Mektup (Deizme Kaymadan Evvel)

Maalesef müslüman olarak dünyaya gelen bazı kardeşlerimizin dinimizin hak din olduğuna, Kuran'ın hak kitap olduğuna dair dellileri bilmediklerinden dolayı basit sebeplerle deizme kaydıklarını çokça işitmekteyim. Sadece bu dünyayı değil, ahiretteki ebedi saadeti de tehlikeye atan bu duruma karşı onlara destek olmak için öğrendiğim bütün dellilleri bu platformada sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
1. Delil: Kuran-ı Kerimin Belağatı
Kuranı Kerim’de insanlar ve cinler biraraya gelseler dahi Kuran’ın bir benzerini asla yazamayacaklarını belirten ayetler vardır. (Isra/88, Bakara/23-24, Hud/13) 
 
Dönemin en iyi şairleri bile, Arap edebiyatının tarihte tüm zamanların en yüksek noktasına ulaştığı Peygamber Efendimizin dönemi olan 7. asırda böyle bir meydan okumaya cesaret edemezdi.
 
Arap edipleri her an Kuranı Kerimi oluşturan 6236 ayeti eleştirebilir, edebi açıdan yanlışlarını bulabilir, şöyle olsa daha iyi olurdu diye tenkid edebilirlerdi. Ve böyle bir şey, Rasulun bütün davasını tek bir cümleyle çürütebilirdi. O tek kişiydi, bu iddiası ile karşısına zamanın en iyi Arap ediplerini alıyordu. Onların her biri tek tek, ya da hepsi biraraya gelerek, daha önce hiçbir şekilde şairlik yapmamış bu Mekke yetimini (o yetime canlar feda olsun) tek celsede mat etmeleri içten bile değildi. 
 
Ayrıca, eğer ki o Allah’ın hak peygemberi değil de, sadece haşa risalet iddiasi ile ortaya çıkmış erdemli bir insan olsaydı (artık erdem ile Allah'a yalan iddia etmek nasıl birarada bulunacaksa), bu meydan okuma kesinlikle almasına gerek olmayan bir risk olurdu. Çünkü böyle bir kişinin en büyük davası, insanlar arası adalet, sosyal barış, insan hakları gibi konular olmalıydı. Oysa o edebi anlamda büyük bir meydan okumayla ortaya çıkıyordu. Bir insanın bu kadar büyük bir riski alabilmesi için, göklerden haber alması, geleceği bilmesi ve bütün mahlukatı geride bırakan bir edebi yeteneğe sahip olması gerekirdi. Oysa onda bunlardan hiçbiri yoktu; o Allah’ın hak peygamberiydi. 
 
“Gerçekten de kitleleri arkasından sürükleyen birçok şâir, edib ve söz üstâdı yeryer kafa kafaya verip düşünüyor; Kur'ân'ı bir kalıba yerleştirmek, bir şeye benzetmek ve ne olursa olsun mutlaka hakkından gelmek istiyorlardı. Hatta, zaman zaman Hristiyan ve Yahudi âlimleriyle de görüşüyor, onların düşüncelerini alıyorlardı . Ne pahasına olursa olsun Kur'ân çağlayanını durdurmak ve kurutmak için akıllarına gelen her şeyi yapma kararındaydılar. Bütün bu engellere ve engellemelere, akla hayâle gelmedik karşı koymalara aldırmadan yoluna devam eden Hz. Muhammed (asm), bilumum inkârlara, ilhadlara karşı sadece ve sadece Kur'ân'la muâraza ediyor ve mücadelesini de zaferle noktalıyordu. Hem de bunca hasıma rağmen. Evet, o gün, Hristiyan ve Yahudi ulemasıyla beraber, belâğatın dev temsilcileri, tek cebhe olup etrafı velveleye verdikleri bir dönemde, Kur'ân o üstün ifade gücü, o büyüleyici beyanı, o başdöndürücü üslûbu, o insanın içini ürperten ledünniliği ve ruhâniliğiyle muhatablarının gönlüne girdi; arşı, ferşi çınlatacak bir ses, bir soluk oldu yükseldi.. bir mübâriz gibi hasımlarını muârazaya çağırdı, tehdit etti, meydan okudu: "Siz de Kur'ân'a benzer bir kitap, hiç olmazsa onun bir suresine denk bir şey, daha da olmazsa aynı ağırlıkta bir âyet ortaya koyun; yoksa savulun gidin!.." dediği ve o günden bugüne de ayetleriyle aynı şeyleri tekrar edip durduğu halde, bir-iki hezeyanın dışında, Kur'ân'ın bu meydan okuyuşuna cevab verilmemesi, onun kaynağının beşerî olmadığını gösterir.
 
Çünkü, tarih şahitdir ki, Kur'ân'ın muârızları O'na ve O'nun mübelliğine her türlü kötülük yapmayı denedikleri halde, Kur'ân'a nazire yapmayı akıllarından bile geçirmediler. Böyle bir şeye güçleri yetseydi, nazire ile Kur'ân'ın sesini kesecek, tehlikelerle dolu muharebe yoluna girmeyeceklerdi.
 
Evet, o koca belâğat üstadları, şeref, haysiyet hatta ırz, namus gibi en değerli şeylerini tehlikeye atıp muharebe yolunu seçmeleri, Kur'ân'a nazire yapılamamasının en açık delîlidir. Eğer nazire yapmak mümkün olsaydı, münazara yolunu muharebe yoluna tercîh edecek ve geleceklerini katiyyen tehlikeye atmayacaklardı.
 
Arab şâir ve nâşirlerinin, Kur'ân'ın benzerini getirememeleri tahakkuk edince, ona Hristiyan ve Yahudiler arasında menşe' aramak beyhude ve bir çaresizlik ifadesidir. Hem, Hristiyan ve Yahudiler bu muhteva ve bu ifade zenginliğinde bir kitap hazırlayıp ortaya koymaya güçleri yetseydi, ne diye onu başkasına nisbet edeceklerdi; "Biz yaptık!.." der ve onunla övünürlerdi...
 
Kaldı ki, dünden bugüne, dikkatsiz veya garazlı bir iki müsteşrik ve müşrike bedel, bir yığın ilim adamı, araştırmacı ve mütefekkir Kur'ân'ın muhteva zenginliği, ifade gücü karşısında hayranlıklarını gizleyememiş ve onu alkışlamışlardır.
 
Charles Milles; Kur'ân'ın üslubundaki zenginlik itibariyle tanzîr ve tercüme edilmeyecek kadar yüksek bir edâya sahib olduğunu...
 
Victor İmberdes; Kur'an'ın, bütün hukuk esaslarına kaynak olabilecek zengin bir muhtevaya sahib bulunduğunu...
 
Ernest Renan; Kur'ân'ın dînî bir inkılâb kadar edebî bir inkılâb da yaptığını...
 
Gustave Le Bon; Kur'ân'la gelen İslâm'ın en saf, en hâlis bir tevhid anlayışını dünyaya tebliğ ettiğini...
 
CI. Huart; Kur'ân'ın Allah kelâmı olup, vahiy yoluyla Hz. Muhammed'e (asm) tebliğ edildiğini...
 
H. Holman; Hz.Muhammed (asm)'in Allah'ın son peygamberi, İslâmiyetin de vahyedilmiş dinlerin en sonuncusu bulunduğunu...
 
Emile Dermenyhem; Kur'an'ın, Peygamber (asm)'in birinci mucizesi olduğunu, edebî güzelliği itibariyle de erişilmez bir muamma olduğunu...
 
Arthur Bellegri; Hz. Muhammed (asm)'in tebliğ ettiği Kur'ân'ın bizzat Allah'ın eseri olduğunu...
 
Jean Paul Roux; Peygamberimiz (asm)'in en güçlü mucizesinin melek vasıtasıyla gönderilen Kur'ân-ı Kerim olduğunu...
 
Raymond Charles; Kur'ân'ın, hükmü hâlâ devam eden ve Allah'ın bir elçi vasıtasıyla müminlere tebliğ ettiği beyanların en canlısı olduğunu...
 
Dr. Maurice; Kur'an'ın her türlü tenkîdin fevkinde bir mucize, bir harika olduğunu hatta daha da ileri giderek, edebiyatla ilgilenenler için Kur'ân'ın bir edebî kaynak, lisan mütehassısları için lâfızlar hazinesi ve şairler için bir ilham menbaı bulunduğunu... (Maurice Bucaille, The Qur'an and Modern Science, 1981, s. 18)
 
Manuel King; Kur'ân'ın, Peygamberimizin (asm) peygamberliği süresince Allah'dan aldığı emirlerin mecmuu bulunduğunu...
 
Mr. Rodwell; İnsanın Kur'ân'ı okudukça hayretler içinde kaldığını ifâde eder ve onu takdirlerle alkışlarlar. (Rev. J. M. Rodwell, M. A., The Koran, London, 1918, s. 15)
 
Sadece birer cümleciklerini alıp naklettiğimiz bu seçkin ilim adamı ve mütefekkirler gibi, daha yüzlerce düşünür ve araştırmacı bilgilerinin vüs'ati nisbetinde, aynı hakikatlara parmak basmış ve Kur'ân karşısında takdirle iki büklüm olmuşlardır. (https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerimin-bir-benzeri-yazilamaz-sozu-nasil-anlasilmali-buna-imanin-bir-kaidesi-olarak-ayni ”
 
 
 
Toplam blog
: 39
: 757
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Mühendislik eğitimimden sonra (2002), örgütsel davranış alanında yüksek lisans yaptım (2005). 15 ..