Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '14

 
Kategori
Dünya
 

20 Ocak; Azerbaycan Türkünün şan ve şeref günü

20 Ocak; Azerbaycan Türkünün şan ve şeref günü
 

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev Bakü Şehitliğini (Şehitler Hiyabanı) ziyaret ederken


Rauf Aliyev Kengerli, Azerbaycan’da yayınlanan Halk Gazetesi'nin yazarı

Od düştüğü yeri yakar derler. Felaket dolu o gün Bakü’de 130’dan fazla ailenin ocağına od düşmüştü, kimisi hunharca katledilmiş, kimisi şehitlerimize ağıt yakmış, kimisi de bir ömür sakat kalmışdı. Şehit olanlarda, haps edilerek nereye götürüldükleri belli olmayanlar da, sakat bırakılanlar da AzerbaycanTürkleriydi.

Yıl 20 Ocak 1990. Azerbaycan’ın  şanlı tarihinde ve hatıralarımızda  hem zafer günü olarak, hem de hiçbir  zaman sağalmayacak yara, facia günü gibi kaldı. Bugüne zafer günü diyoruz, çünkü; silahsız olan Vatan evlatları, sivil halk büyük bir Rus İmparatorluğu ordularına  karşı koydu, direndi. Bir zamanlar Anadolu’dan yükselen özgürlük mücadilesi bu kez Kafkazlarda Azerbaycan’da çılgınca devam ediyordu.

Azerbaycan Türkü adete kükremiş sel gibi Sovyetler Birliği’nin istilacı yasaklarını çiğniyor, korkmadan, cesaretle tüm Dünyaya “özgürlük” diyerek haykırıyordu. Adeta milli şairimiz Mehmet Akif Ersoyun Vatan sevgisiyle, yürek yanğısıyla kaleme aldığı şiirindeki gibi;

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
 

20 Ocak tarihine hem de Azerbaycan Türkünün facia günü diyoruz. Çünkü o müthiş gecede yüzlerce suçsuz Azerbaycan Türkü katledildi.

Azerbaycan halkı o günleri Sovyetlerin son başkanı Mihail Qarbaçov’un Türk düşmanlığı politikasının sonuçlarını bir daha gördü. SSCB’nin gerçekten vahşi bir imparatorluk olduğunu bir daha anladı. Bakü’de yaşanan trajediden önce Kazakistan’da ve Gürcistan’da masum insanların katledilmesi de bu gerçeği kanıtlıyordu. Bu, Rus İmparatorluğu’nun esaretinde tuttuğu milletleri korkutma politikasının ta kendisiydi. Katliamlar bizim ve gelecek nesillerin hafızasında rusların en büyük zalimliği olarak kalacaktı.

Aslında olaylarsa böyle gelişmişti; 1989 yılında şu anda benim çalıştığım Halk Gazetesi’nde Karabağda’kı Tophane ağaçlıklarının Ermeniler tarafından yok edilmeye çalışıldığına ilişkin  haberler yayınlandı. İlginçtir; SSCB’nin sansürden sorumlu birimleri resmi gazette niteliğindeki bu gazetedeki haberi sansüre tabi tutamamışlardı. İşte bu haberin etkisi ile öfkelenen Azerbaycan Türkleri  Bakü’de protesto gösterileri yapmaya başladılar. Aynı günlerde gazeteciler de protestocularla beraberdi. Her gün gazetelerde bu konuda haberler yayınlanıyordu. Bazen sansürlenen gazeteler gizlice basılıyor Bakü’nün merkezindeki  “Azatlık” (Özgürlük) Meydanı’na toplanan protestoculara dağıtılyordu.

1990. yıl Ocak ayı ortalarından başlayarak gösterilerde dönemin Azerbaycan yönetiminin istifası isteniyordu. Bir sure sonar talep daha “yakından duyulsun” diye mitingin yeri de değiştirilmiş, protestocular artık Başkanlık Sarayına kadar gelmişlerdi. Gerçekten toplumda gerginlik her geçen gün artıyor, protestocular daha sert konuşmaya başlıyorlardı. Sovyet İmparatorluğu’na lanet okunuyordu.

Yukarı Karabağ’a Ermeni iddiaları tüm Azerbaycan Türklerinde büyük tepkiye neden olmuştu. Özellikle gençlerimiz gönüllü olarak Ermenilere karşı savaşmak için otobüslerle Karabağ'a gitmek istiyor, savaş çağrılarının sayı her geçen gün artıyordu.

Olaylardan anlaşılan buydu ki SSCB ordusu Bakü’yü tekrar işgal etmek için emir almıştı. Bazı vatanseverler halkı  yeniden işgale gelen Sovyet ordusuna karşı savaş yapmaya, direnmeye sesliyorlardı.

Aslında, Bakü’de birçok kişi  Rusların katliam yapabileceği konusunda aynı görüşleri paylaşıyorlardı. Ama hiç kimse olayları önlemek gücünde değildi. Yollarda barikat kuran  gencleri buraya toplayan yalnız özgürlük arzusuydu. Herkesi Yukarı Karabağ sorunu ve özgürlük sevdası birleştiriyordu.

En önemlisi; protestolara, yürüyüşlere katılan, özgürlük diyerek haykıran  yüzlerce genc silahsızdı. Dünya’nın en güçlü ordularından biri olan SSCB ordusuna nasıl karşıkoyulacaktı, hiçkimse bunu düşünmüyordu.  Yani çok sivilin, Vatan, millet fedaisi olan genclerimizin şehit olacağı adeta kaçılmazdı. Ama onlar  hiçbir şeyden  korkmuyor, ölüme gülerek gidiyorlardı.

19 Ocak 1990. Elektrikler kesilmiş, sokaklar karanlığa bürünmüştü. Gece geç saatlerde Bakü semasında ani bir aydınlanma oldu. O gün yakınlıktadakı gençlerden biri yüksek sesle “Sovyet ordusu saldırıya geçti. Ateş çemberinde kalabilirsiniz, hazır olun, kendinizi kollayın!”  diyerek bağırmıştı.  Evet, karanlıktan faydalanan Rus ve Ermenilerden oluşan 26 binlik SSCB  ordusu  Bakü’ye saldırıyordu.

Askerlere sadece makineli tüfekler değil, tanklardan da ateş emri verilmişti.  Sovyet tankı sokakta toplanan gençlere hızla yaklaşıyordu. Beklenmedik bir anda bir grup genç Rus tanklarına doğru yönelmeye başlamıştı bile. Omuz omuza veren gencler insandan bir siper oluşturdular. Her halde tank duracak, genclere dokunmayacak zannettmiştiler. Maalesef olmadı. Hain makine tırtıllarıyla onları ezip geçti. Bu arada tankın üzerindeki iriçaplı makineli tüfekten de etrafdakı insanlara kurşun yağdırılıyordu.

Şehirde patlayan bombaların etkisiyle hava aniden aydınlanıyor ve yine karanlık çöküyordu.  Bakü savaş alanını dönmüştü. Sovyet  özel birlikleri önüne gelen herkesi katle yetiriyordu. Sanki askerlerde acımı duygusu denilen hiçbirşey  yoktu. Hayret, sülh ordusu gibi bizlere anlatılan “Altın ordu” katliam yapıyordu. Her taraftan feryat sesleri yükseliyordu. Bayanlar “Yardım edecek bir kimse yok mu?!” diyerek çığlık atıyorlardı.   

Sokaktakı  birkaç bazı gençler ve yaşlılar yaralıları güvenli bir yere götürmeye çalışıyorlardı,  onların sızlamaları  aydınca duyuluyordu. Bunu gören askerler yaralıları da onları götürmeye çalışanları da kurşuna dizdiler. Yardıma gelen ambulansları Rus tankı ezdi geçti…

Rus ve Ermeniler'den oluşan ordu birlikleri önlerine çıkan her kesi ya kurşuna diziyor, ya da tankların paletlerinin altına atarak hunharca katlediyorlardı. Sokaktan topladıkları insan cesedlerini bir birinin üzerine yığıyor ve bundan sonra tanklar cesetlerin üzerinde kayak yapar gibi hareketler yaptırıyorlardı. Ve sanki bundan neşeleniyorlardı.

Kanlı Ocak gecesinin bilançosu çok ağır oldu; 170’den fazla Azerbaycan Türkü şehit oldu, 700 kişiden bu gün bile haber alınamadı. Onlar şehit mi oldular, yaşıyorlar mı, kimse bilmiyor. Yüzlerle kişi sakat kaldı. Bazısı iki kolunu, bazısı ayaklarını kaybetti, bazısıysa…

O günlerde Azerbaycan yalnız kalmıştı. Kimse bizim derdimize çare olmuyor, kimse Azerbaycan Türkleri'ni desteklemiyordu. Elbette Türkiye’den, Türkhalkından başka…

O dönemde Türkiye'de Azerbaycan Türkleri'ne destek mitingleri yapılıyordu. İşte o günlerde bizim de bir kan kardeşimizin, bir desteğimizin olduğunu anlamıştık. Bu gün biz bir gecede simsiyah saçları beyazlamış kan kardeşlerimizin çok iyi hatırlıyoruz. Türkiye Türkleri'nin  Azerbaycan'ın derdini kendi dertleri bilmeleri, burada bir çoğumuzun acılarını sardı, hayata tutunmamıza neden oldu.

Beklenmedik bir anda KGB'nin tehtitlerine aldırmayan büyük Türk oğlu Haydar Aliyev, imparatorluğun ta başkentinde,  Moskva'da olayları protesto etti. SSCB'nin Bakü’de yaptığı kanlı baskına 21 Ocak tarihinde Azerbaycan’ın Moskova’dakı  konsolosluğunda beyanatla karşı çıkarak, Azerbaycan halkına karşı işlenmiş cinayetin teşkilatçılarının ve faillerinin cezalandırılmasını talep etti. Daha sonra Haydar Aliyev uzun zamandır üyesi olduğuSovyetler Birliği Komünist Partisi’ni de terketti.

Haydar Aliyev doğduğu Nahçıvan’a döndükten ve burada Özerk Cumhuriyyetin Ali Meclisi'nin (Parlamento) Başkanı olduktan sonra 20 Ocak faciası ilk kez Nahçıvan Ali Meclisi tarafından kınandı ve suçluların cezalandırılması talep edildi. 1993 yılında halkın talebiyle tekrar Azerbaycan yönetimine gelen Haydar Aliyev 1994 yılında Azerbaycan Parlamentosu’nun da olayları kınamasına dair karar kabul edilmesini sağladı.

Azerbaycan’da  Kanlı Yanvar Faciası (Kanlı Ocak Faciası) gibi hatırlanan 20 Ocak olayları Azerbaycan’ın özgürlüğü ve toprak bütünlüğü uğruna mücadele tarihinin kahramanlık sayfası oldu. 

Yukarıda değindiğimiz gibi, 20 Ocak, Azerbaycan halkının tarihinde, sadece ağıt ve acı ile hatırlanacak bir gün değil. 20 Ocak hem de halkımızın şan ve şeref günüdür. O gün caddeleri boyamış al şehit kanları bir anlamda milli ülkümüzün uyanan Güneşinin kırmızı şafakını simgeliyordu. Halkımız o gün üstüne saldıran dehşet verici kabusa, Sovyet harbiyesinin korkunç güruhuna karşı direnmeyi, kendi kimliğini ve metanetini korumayı  başardı.

Bugün Bakü'nün en yüksek noktalarından birinde her bir Azerbaycanlı için mukaddes and yerine çevrilmiş bir mekan var. Bu, 20 Ocak kurbanlarının ve Ermenistan'la savaşta helak olanların defnedildiği Şehitler Hıyabanı'dır. Her yıl 20 Ocak'ta binlerce insan burayı ziyaret eder, Vatanın özgürlüğü ve istiklali uğrunda canlarından geçmiş Azerbaycan evlatlarının aziz hatırasını ihtiramla yad ederler.

Evet; yıllar geçecek, nesiller değişecek, Türkiye ve Azerbaycan için canlarını feda eden Vatan evlatlarının hatırası hep yüreklerde yaşayacaktır.

 
Toplam blog
: 43
: 1372
Kayıt tarihi
: 18.06.10
 
 

M.Ü. İletişim Fakültesi 1997 mezunuyum. Şu anda Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyyeti'nd..