Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '11

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

2011'e başlarken Türkiye ekonomisi

2011'e başlarken Türkiye ekonomisi
 

2011 bilmecesi


Türkiye ekonomisi, bu yıl al seneye öde kampanyaları ile otomobil sektöründe (zorlama) rekorlarla kapanırken, ekonominin bir bütününü özetle gözden geçirmeye çalıştım ve Türkiye ekonomisinin problemlerini, klasik deyimle yapılması gereken düzenlemelerin özetini paylaşıyorum.

Türkiye 2010 yılını ekonomisinin, borçlanma potansiyeli ile borç yönetiminin iyi programlanmasıyla ekonominin duraksamadan (istihdam artırmadan ama) kapasite kullanım artışı ile iktisadi büyüme yakalamış şekilde kapatırken birçok probleminin yerli yerinde durduğunu göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü tatlı rüyadan (ismi gibi rüya ise ve devletlerin ölümü mümkün değilse) bir gün mutlaka uyanılacak ve yaşamın gerçeğiyle yüzleşilecektir. İşte bu acıdan bakarak gözden geçirmenin faydası inkâr edilebilir mi? edilemez diye düşünerek düşüncelerimin özetini sırayla paylaşıyorum.

1-Dış borç, cari açık, döviz kuru, faiz düzeyi:

2-Bütçe açığı, vergi oranları, vergi alacakları ve kayıt dışı ekonomi

3-İşsizlik, ücret ve istihdam politikası, emeğin niteliksizliği, eğitimlilerin işsizliği

4-Refah düzeyinin temeli ve geliştirilme imkânları

5-Geliştirilmesi gereken sektörler Daha birçok madde sıralamak mümkün ancak konuyu dağıtmadan makro ekonominin temel başlıklarını irdelemekle yetinmek gerektiğini düşünerek 5 maddeye ilişkin özet düşüncelerimi sunuyorum.

1-Sıcak para baskısıyla düşürülen döviz kurunun yükseltilmesine çözüm bulamayan veya bulmak istemeyen para yönetiminin oluşturduğu politikayla ihracatçılar pazarlarında rekabet gücünü yitirmekte, ithalatçıların fırsatları devam etmekte böylece cari açık devam ederek dış borç (bilindiği kadarıyla aslında yabancı bankalarda mevduatı olan ithalatçılara borçlanılarak) artmaktadır. Özetle bir kesim iş adamı hem ithalatçı hem de yurt içinde sıcak para diye ifade edilen vadesiz dış borcun alacaklısı durumda olduğu konuşulmaktadır. Zaten öyle olmasa bu düzenleri de yürümez.

Sıcak para döviz kurunu düşürmekte, düşük kur ihracatı zorlaştırırken ithalatı kolaylaştırmakta ve hem dış borcun hem de işsizliğin artmasının temelini oluşturmaktadır. Garabet kavram olan bu sıcak para Türkiye ekonomisinin belkemiğinin kıran balyoz durumundadır. Ancak anlaşılan o ki emeklilik maaşlarını 30.000 TL nin üstüne çıkarma yollarını bilen beceren TCMB yönetimi bu konuya çözüm bulamazken skandala rağmen görevden ayrılmayı da düşünmemektedir.

Oysa faiz, kur ve borçlanma tekniğinin çözemeyeceği bir problemin olacağını sanmıyorum ve sorumlular oluşan bu durumun faydasını savunacak bir söylem de üretememektedirler. Buna karşılık devletlerarası mukayesede Türkiye’nin borçlanma potansiyelinin olması, finans piyasalarından kaynak bulunabilmesi ve hazinenin borç yönetimini dengeleyebilmesi doğrultusunda ekonomide mevcut şartlara göre dengeler oluşturulmuştur. Bu durum büyük başarı olarak görülmektedir.

2-Vergi ve SG yönetimine baktığımızda; imkân bulan piyasalar belgesiz işlem ve kayıtsız istihdama oturmuş, eğer bu eksik şartlara uymayıp kanunları uygulamaya kalkışan firmalarında (maruz kalacakları devlet eliyle oluşturulan) haksız piyasa şartlarında kalma şansları sıfırlanacağından, kriz döneminde ekonomiyi ayakta tutan kayıt dışıdır denmeye başlandı. Bu durum kayıt dışına meşruiyet kazandıran mantığın temelini oluşturmaktadır.

Bu şartlarda birde kamu yükünü zamanında ödeyen ve ödemeyen kesimler oluşmuştur. Ödeyenler kamu yükünü taşırken ödemeyenler ise belirli periyotlarda af veya kamu borçlarında yeniden yapılanma mantığı ile borçluların yükü minimuma indirildiğinde ortaya devlet eliyle yapılan büyük haksızlık gerçekleşmiş olmaktadır. Kamu yükünü zamanında ödeyenler kamburlaşırken ödemeyenler dimdik yürümeye devam etmektedir. Kamunun alacağının biriktirilip (nasıl adlandırılırsa adlandırılsın af edilerek) telef edileceğine vergi ve sosyal güvenlik primi oranları genelde indirilip belgesiz alışveriş ve kayıt dışı istihdam sıfırlansa hem devlet hem de mükellefler rahatlayacak ama mükellefin derdini dinleyen kim?

Hatta sadece kayıt dışı istihdam önlense onun doğuracağı kazanç ve katma değer vergileri bütçeyi ihya eder ama kur politikasından başlayarak ekonomiyi arz talep dengesine göre yönetemeyen sorumlular Bütçe açığı, kayıt dışı alışveriş, kayıt dışı istihdam ve mükelleflerin kamu yükü adaletsizliği problemlerini de olduğu yerde sürünmeye bırakmakta bir beis görmemektedirler.

3-İşsizler ya niteliksizliktir veya diplomaları ile iş bulamamaktadırlar, her iki durum eğitim politikasının çapraşıklığından kaynaklıdır. Temel eğitimde nitelik kazanmayan sonrasında ne işe yaradığı anlaşılmayan lise eğitimi ve sonrasında ihtiyaca göre planlanmamış üniversite kontenjanları diplomalı ve diplomasız işsizleri çoğalıp durmaktadır ki; diplomalılarda % 25 e ulaştığı, diplomasızlarda da işten umudunu kesenlerin işsiz sayılmadığı konuşulmaktadır.

Özetle işsizlik işsizin kusuru değil de eğitimi ve ekonomiyi yönetenlerin kusuru olduğu açıklıkla görülmektedir.

4-Refah düzeyinin, adam başına düşen yıllık $ le ifade edilmesinin eksikliklerini izlemekteyiz. Hiç sorumlu kişi veya kurum gelişmiş ülkelerle Türkiye arasında bir karşılaştırma analizi yaparak; adam başına düşen; protein, vitamin, karbonhidrat, kalori, tekstil m2 si, ayakkabı, barınma m2 si farklılığına açıklık kazandırmadan, bastırılmış kurla $ bazında hesaplanan ABMG yatıp kalkmaktayız. Oysa Türkiye’de beslenme, giyinme, barınma problemi olanlar araştırılsa işin içinden çıkabilene aşk olsun.

5-Türkiye’de (günlük yaşamı oluşturan) ana sektörler olan; beslenme, giyinme, makine üretimi, toplu ulaşım, eğitim vb sektörler arasında arz talep dengesi gözetilerek piyasalar yönlendirilse oluşacak artı değerle konuta talep oluşturulsa büyümede süreklilik sağlamak mümkün görünmektedir.

Oysa sektörler arası dengeyi gözetlemekten söz edeni duymamaktayız. Ayrıca günlük yaşamın ana sektörlerinin arz talebinde süreklilik sağlayarak inşaat sektörünü canlandırmak ekonomi için çok önemliyken otomobil sektörünün çürüyen demir, tüketilen petrol ile ekonomiye yük olmadığını kim inkâr edebilir. İstihdam yaratmak için çürüyen demiri, ithal edilen petrolü körükleyen sektör neden cazipleştirilir ve engellenmez anlaşılır gibi değil.

Buna karşılık tüm hâsılatı yurtiçi katma değer olan, döviz girdisi çok yüksek olan turizm sektörüne neden gereken önem verilmez anlaşılır gibi değil. Kırk ülkeye ihracat yapan kırk sektörlü (üretimin % 65 inin ithal girdi olan) sanayiye karşılık konaklama ve beslenme sektöründen oluşan ve imalat sanayinden çok fazla döviz girdi potansiyeli olan turizm (dış ticaretten sorumu bakanlık yerine) üvey evlat gibi kültür bakanlığı ile bütünleştirilmiş. Sadece bu konu bile ekonominin imkânlarının yönetilemediğinin (yönetim mantığının eksikliğinin) temel göstergesidir.

Özetle; Kur, Vergi, İstidam, Eğitim, Ana sektör ve Dış ticaret politikalarının kökten düzenlenmesi, refah analizinin reelleştirilmesi gerektiği gözlenmektedir. 

 
Toplam blog
: 617
: 1221
Kayıt tarihi
: 03.12.07
 
 

Her kesimi anlama ve kabullenme bilincimle; her kişinin asgari yaşam şartlarına sahip olabildiği,..