Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '12

 
Kategori
Dünya
 

2012 İran’a operasyon yılı olacak mı ?

İran ile batı arasındaki ilişkilerin bozuk oluşu zaten uzun yıllardır herkesin malumu. Şahın devrilmesi sonrası yıldızı batıyla bir türlü barışmayan İran, demeç savaşları ile bu mücadeleyi canlı tutuyordu. Yavaş yavaş dünyanında alışmaya başladığı bu atışmalar farklı yönlere evrilmeye başladı. Geçtiğimiz yıl ve içerisine girdiğimiz 2012’de de gergin olan ilişkileri İran’ın Hürmüz Boğazını kapatma kartını ortaya atması, ABD’nin bu restin üzerine bir adım ileri giderek; ‘’Bu durumda ABD hürmüz boğazını açacaktır.’’ şeklinde okunabilecek açıklaması gerilime yenibir boyut kazandırdı. İsrail tarafından gelen operasyon yanlısı tavır ABD’yi bu operasyon için daha da yüreklendirirken 2012’nin Amerikan başkanlık seçimlerinin yapılacağı yıl olması, 2012’yi ABD nin nispeten daha çok iç meselelerine yoğunlaşacağı bir yıl olarak gösteriyor.

11 Eylül ile birlikte ilan edilen şer eksenindeki ülkelerin kaba bir ifade ile sahipsiz olanları ya da dünya kamuoyu tarafından gözden düşmüş rejimlere sahip olanları Bush döneminde bertaraf edildi. Tabii ki bu operasyonların getirdiği mali yük ve kayıplar Amerikan halkında hoşnutsuzluk yaratınca Bush hükümetince başlanılan proje: ‘küresel terörle savaş’ projesi yeni başkan Obama tarafından seçim malzemesi edilecekti. Obama’nın gelişi ile dünyada esen umut rüzgarları yerini yeni Amerikan başkanı da nihayetinde bir Amerikan başkanı düşüncesine bıraktı. Beklentilerin büyüklüğünün tam karşılığı olmasada Irak’tan çekilmenin yaşanması Usema Bin Ladin’in Pakistan’da bir operasyonla öldürülmesi sonrası Afganistanda alınan insiyatifin azaltılması bir dönem kapanıyor mu hissini beraberinde getirdi. Tam da bunlar gündemdeyken İran’da yaşanan hareketlilik öteden beri alışılmış ABD İran anlaşmazlığına dikkatleri çekti. İnsansız hava aracının etkisiz hale getirilmesi olayı, Hürmüz Boğazının kapatılabileceği iddiası, olası bir müdehalede Türkiye üzerine konuşlandırılacak olan Füze Kalkanı’nın hedef alınabileceği açıklaması gözlerin İran’a yönelmesine sebep oldu. Obama hükümeti de bu zamana kadar gösterdiği reflekslerden daha sert sayılabilecek bir tepki ile körfezde böyle bir harekete izin verilmeyeceğini ilan etti. ABD-İran arasında restleşmeler yaşanırken Rusya da bölgede çatışma ve kaos istemedikleri olası müdehalenin akıllıca olmayacağı ve sonucunun nerelere varacağını önceden kestirmenin mümkün olmayacağını belirterek belkide post modern bir soğuk savaş tavrı ortaya koydu. Amerikanın ortadoğu politikalarının şekillenmesinde fiilen veya resmen etkide bulunan İsrail ise İran’dan algıladığı yoğun tehdit algısının ve Hamas’a destek olunması ve benzeri durumların verdiği geriliminde etkisiyle müdehaleden yana bir tavır gösterdiği bilinen bir gerçek. Peşpeşe gelen açıklamalarla gerginliğin çatışmaya doğru olgunlaştığını düşünmek mümkün olsada devreye giren diğer dinamikler de  ABD’nin iradesine etkide bulunacak gibi görünüyor. Özellikle Avrupalı müttefiklerin gündeminin ana maddesinin ‘’Euro’nun Kurtarılması’’ olması ABD’nin elini zayıflatan diğer etkenlerden. Avrupalılar Euro krizi, peşpeşe çöken ekonomiler, kredi notları düşen büyük AB ülkeleri, Arap Baharı’na verilen destek, Libya’ya yapılan operasyon ile yoğun ve yorucu bir yıl geçirdiler. İtalyada Berlusconi nin gidişinin ardından göreve gelen teknokratlar hükümeti, Fransa’da seçim yılı oluşu, Almanya’da Merkel’in mesaisini euro bölgesinin kurtuluşuna harcayacak olması; İran’da olası kaosun pekte karlı bir iş olmayacağı hatta zararlarını şimdiden kestirmenin güç olduğu düşüncesini hakim kılacak gibi. Diğer taraftan 2008 krizi ile ortaya çıkan kaos ortamı herkesi daha temkinli olmaya ve pozisyonunu korumaya iterken, 2011 in Kuzey Afrika ve Orta Doğuda rejimlerin yeniden dizayn edilmesi dönemi olması gerçekten de beklenmeyen bir gelişme oldu. İçinde olduğumuz yüzyılın gerçeklerini yansıtmayan yönetimler ile yönetilen ülkelerde olan gelişmeler,  bir diğer deyişle halk ayaklanmaları; AB’nin büyük üyeleri ve Türkiye’yi pasif kalanın kaybedeceği en azından kazanamayacağı bir konjonktüre yöneltti. Arap baharında yıkılan rejimlerin yeniden şekillenmesi, yeni rejimlerin göreve geldiği ülkelerdeki yeni rantların paylaşımı, mali krizin atlatılması sonrası AB’nin ilk gündemi olacaktır. İran’da sürüklenilecek maceraya göre karlılığı tartışmasız olan Kuzey Afrika; birincil gündem olurken özellikle Fransa Kaddafi’nin gidişi sırasında üstlendiği rolün yani ‘’yatırımının’’ karşılığını almak isteyecektir.

ABD MÜTTEFİKLERİ İNGİLTERE İSRAİL ve TÜRKİYE’NİN TAVRI

ABD’nin diğer müttefikleri İngiltere (AB üyesi olmasına rağmen Kıta Avrupası’ndan kısmen bağımsız politikalar izlediği için ayrı inceledim.) İsrail ve Türkiye’nin alacağı pozisyonlar da İran’a yapılacak olası operasyon için belirleyici önemdedir. Türkiye’nin İran politikası son yıllarda yakınlaşma ve iş birliği yönünde gelişim göstermekteydi. Buna en yakın örnek İran’a ekonomik yaptırımlarda Birleşmiş Milletlerde hayır oyu verilmesi ve nükleer takas anlaşması sırasında Brezilya ile arabuluculuk yapılması gösterilebilir. Fakat İran’ın Orta Doğu’yu uzun füze menzili ve nükleer içeriği ile tehdit altına alabilecek bir ‘’süper güç’’ olabileceği senaryosu Türkiye açısından pekte hoş karşılanamayacak bir senaryo. Bu tarz senaryoları dikkate alan sünni Arap ülkelerinde yıllardır İran ilişkilerine kuşkulu bakılmaktadır. Türkiye Arap coğrafyasının aksine, büyük bir devlet olmanın ve çevre ülkeler ile iş birliği içinde olmanın sağlayacağı faydanın verdiği cesaretle İran’a yaklaşmayı denemiştir. Yüzü Batıya dönük Batı ile işbirliği içinde(ekonomik ve savunma) ve laik bir müslüman ülke olarak da başarılı olmuş sayılabilir. 2011 yılı İran-Türkiye ilişkilerinde hızlı bir gerilemeye sahne olmuştur. Özellikle Füze Kalkanı’nın Türkiye’ye yapılacak olması Türkiye’den yana İran’daki çatışmacı algıyı artırmış ilişkileri geriletmiştir. NATO’nun veya ABD’nin dayatması ya da ‘’kapı komşusunun bir nükleer dev olmasını istemeyen bir Türkiye’nin gözdağı’’ olarakta algılanabilecek ‘’Füze Kalkanı’’ projesi nerdeyse ABD-İran geriliminde Türkiye’yi taraf konumuna sokmuştur. Füze Kalkanının açıklanmasından sonra tehditkar yaklaşan İran’la ilişkilerini düzeltme yoluna giden Türkiye, ABD’nin kendisine teklif edebileceği olası bir kara operasyonu tezkeresini kabul etmeyecek gibi gözükmektedir. Deniz aşırı ABD’nin kaygılarının dışında sınır komşusu olduğu büyük bir ülke ile doğrudan düşmanca bir tutum içine girmek Türkiye açısından rasyonel bir tavır olmayacaktır. Türkiye’nin lojistik ve operasyonel destek sağlaması ise olası görünmemektedir.

İngiltere ve İsrail’in olası İran operasyonundaki tutumları ise büyük olasılıkla ABD eksenli olacaktır. Üçlü koalisyon halinde davranmaları beklenebilir çünkü ABD ile olan ortak çıkarları ya da ABD ekseninden ayrıldıklarında kaybedecekleri bu iki devletin davranış biçimlerini büyük oranda ortaya koyar.

2012’de ABD-İran ilişkilerinde olacaklar da bu soruların cevaplarıda belirleyici olacaktır:

1- Seçimler sonrası Obama göreve devam edecek mi? (ABD politikaları devamlılık arzetsede başkanda önemli bir faktördür.)

2- ABD’ye kendisine operasyonel destek vermesi pek mutemel gözükmeyen müttefiklerinin yetersiz desteği ABD’nin kararlılığını etkileyecek mi? 

3- ABD’nin İran operasyonunu kendi başına yönlendirmesi ve sonuca ulaştırması mümkün mü? Birleşmiş milletler güvenlik konseyinden çıkarılacak bir kararla olası operasyon meşru hale getirilebilecek mi?

4- 11 Eylül’den bu yana yaşanan ABD operasyonlarında belirleyici bir tepki göstermeyen Rusya ve Çin etkin bir politika izleyecekler mi? (Rusya için Gürcistan ve Suriye konusundaki politikalarını dışarda tutmak gerekir.)

İlk bakışta 2012’nin bir operasyon yılı olacağına, gerilimlerin savaş ortamını olgunlaştırdığına dair görüş olay çok boyutlu düşünüldüğünde yoğunluğunu kaybetmektedir. İran’daki durumu Libya Irak ve Afganistan örneklerinden yola çıkarak açıklamak  ise çok anlamlı değildir. Orta Asya enerji merkezlerine yakın oluşu, başlı başına doğal kaynak zenginliğine sahip bir ülke olması ve bu zenginliğini diğer ülkelerden farklı olarak uzak doğu pazarına satıyor olması, bu zenginliğin batılılarca ele geçirilmesi ile dünya üzerindeki dengeleri büyük ölçüde değiştirebilecek olması Rusya’nın kendisine coğrafi açıdan yakın olan bir ülkeye bu tarz bir operasyondan duyacağı rahatsızlık İran’a önem atfeden unsurlardan sadece birkaçıdır.       

 

 
Toplam blog
: 10
: 306
Kayıt tarihi
: 03.03.12
 
 

Uludağ Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 3. sınıf öğre..