Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

2018 Ruhu

Toplumsal duyarlılıklarımızda açılan yaralar artık kabuk bile bağlamadan kendini yeniden yaratma kabiliyetine sahip.
 
Kız çocuklarının evlenmesinde ve dahi pedofilinin her türünde, kadına, engelliye, hayvana şiddette, rüşvetin, zimmete para geçirmenin ve dahi yalan dolanın tümünde bir beis görmeyen, dinine de vicdanına da uydurabilen toplumsal varlığımız 'güçlünün haklı olduğu' inancına öyle bir secde eder hale geldi ki, tüm değerlerimizi ve duyarlılıklarımızı kaybettik sanki.
 
Kendimizi dışında tutabileceğimiz 'ama' sınırlarını çoktan aştık.
Şiddete dair ne varsa içselleştirebileceğimizi tasavvur edemeden yaşadık belki de ilk aşklarımızı. Çok yakınımızdaki şehirler bombalanırken bile film izler gibi izleyebileceğimizi bilmeden, çocuklarımıza oyuncak silahlar alabilmiştik. Anahaber bültenlerinde ölenlerin rol icabı ölmediğini anlamak için yakınlarımızı kaybetmenin acısını yaşamamız gerekti çoğu zaman. Bebek cesetlerinin sahile vurması bile insanlığımızı yüzümüze yeterince vuramamış olsa ki, medyalarımızdan o sahilde tatil yaptığımızı ojeli ayak fotoğraflarıyla ima edebildik.
 
Zayıf olduğu artık tescillenmiş olan toplumsal hafızaya dahildik zaten de, duyguların körleşmesini toplumsal hale getirebileceğimize inanmazdık.
 
İyi de tüm dünya, güçlü bir animasyon karakter tarafından yönetilmediğine göre, toplumsal duyarsızlıkların artmasının hafızayla bir ilgisi olmalı değil mi? İnsan, duyarlılığı ancak, hissedebilirse, hissettiğini hatırlayabilirse gösterebilir.
 
Bu soruya cevabı; hafıza üzerine dünyadaki ilk çalışmaları yapan Hermann Ebbinghaus, 123 yıl öncesinden vermiş. Kendini de denek olarak kullandığı çalışmalarında Ebbinghaus, unutmanın en hızlı ilk 9 saatte gerçekleştiğini, üzerinde çok durulan, aşırı öğrenilenin daha uzun süre hatırlandığını ve anlamlı şeylerin sıradan anlamsız şeylerden 10 kat daha uzun süre hatırlandığını bilimsel olarak ortaya koymuş.
 
Türkiye'nin ve dünyanın son 1 yıldaki gündemini şöyle bir gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Çok hızlı bir akış var değil mi ekranda?
 
Ne diyordu Ebbinghaus? İlk 9 saatte unutma başlıyor, bu gündem içerisinde üzerinde yoğunlaşabildiklerimiz hatırlanma konusunda bir nebze daha şanslı ve en önemlisi "anlamsız şeyler, anlamlı olanlara göre 10 kat daha hızlı unutuluyor"
 
Bir de geriye doğru ket vurma diye bir şey var. Sonradan öğrendiğin birçok şey öncekileri unutmanı sağlıyor.
 
Bu koşullarda, yaşanan olumsuz gündemleri unutmak çok kolay.
 
Yine de masum değiliz hiçbirimiz. Öyle bilimsel araştırmalara sığınıp da, suçu 'hafıza'ya yükleyip, sıyrılamayız bunca acıdan, kötülükten. Vicdan diye bir şey var ve vicdan unutmaz.
 
Sen mesela, bu kadar alışveriş yapmanın, bu kadar uyumanın ya da hiç uyuyamamanın, sürekli yemek yemenin ya da yediklerini sürekli kusarak çıkarmanın, takıntılı bir şekilde spor yapmanın, günübirlik ilişkilerin, her gece alkol almanın veya hiç almamanın, bağımlılıkların, içinden çıkamadığın tüm çelişkilerin var ya, işte onlar acıları unutmanın veya umursamamanın bedelleri...
 
Serbest piyasanın sana sunduklarından haz alarak yaşadığını sanıyorsun, ama uzun bir işkenceyle intihar ettiğini farkedemiyorsun...
 
Peki ne yapmalı?
Beynimizin hatırladıklarıyla duyarlılıklarımızı sosyal medyalarımızdan yayınlamak iyi fikir. Ama yetmez. Yetmediği ortada, etkisiz ve çok bireysel, üstelik çözüm odaklı değil.
 
Bir seçenek daha var:
Değerler sistemimizi yeniden yaratmak.
Önce kişisel olarak, sonra kendi küçük çevremizde ve sonra halka halka tüm toplumda insani değerlerimizi yeniden inşa etmekten sözediyorum.
68 ruhu gibi ...
 
Hatırlayın, dünyayı değiştirme iddiasında bir nesil vardı ... Biz sadece kendi küçük dünyalarımızı değiştirmeyi iddia edelim yeter.
 
2. Dünya Savaşı sonrasında sokaklara dökülmüş isyancı gençler vardı. Sokakların etkisi de geçtiğimiz yüzyılda kaldı. Artık, dijital meydanlar var. İletişimin de isyanın da dili çok değişti.
Türkiye'de de 68 ruhunun enerjisi çok yüksekti. Ama enerjinin evrilmemesi ve hedefinden sapmaması lazım.
 
Bu sapmayı da yine tüm dünya vatandaşları olarak 68'de deneyimledik ve değişim isteğinin yarattığı heyecan dalgası, evrildiği için büyük acılara da tanıklık etmek zorunda kaldık.
 
Siyaseten bakmak zorunda mıyız? İlla çözümü sokaklarda mı aramak zorundayız? Slogan atmadan değişim olmaz mı?
Kendi evimizi, sokağımızı güzelleştirmek için izin mi almalıyız?
 
Ben diyorum ki; duyarsızlıklarımız bizi artık utandırıyorsa, bir gün diğerlerinin duyarsızlık göstereceği bir olayın başkahramanı olma ihtimali bizi korkutuyorsa, unutarak yaşamak insanca gelmiyorsa ve haklı olanın güçlü olduğu bir gelecek özlemimiz varsa, iletişimimizin de isyanımızın da dilini değiştirelim.
 
Dijital çağla birlikte, bireyler eskiye göre çok daha güçlü. Bu gücü kitlelerin bilgeliğine dönüştürelim.
Değerler sistemimizi yeniden oluşturmak için biz de 2018 ruhunu yaratabiliriz belki... Neden olmasın?
 
 
Toplam blog
: 17
: 98
Kayıt tarihi
: 22.12.14
 
 

1995 yılından bu yana yerel ve ulusal medyada çeşitli pozisyonlarda çalıştı, 1997 yılında kendi t..