Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

21 Mart, Baharın Birinci Günü

21 Mart, Baharın Birinci Günü
 

Bellis papatyaları (doğal), Çukurova Üniv Kampüsü, Adana, 13 Mart 2008


Bugün baharın ilk günüdür. 21 Mart, Bahar’ın daha açıkçası İlkbahar’ın birinci günüdür. Bu gün, Kuzey Yarıküre için sıcak gün-tün eşitliği zamanıdır. Yani (ilk)bahar noktasıdır. Bu gün, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Arnavutluk ve daha onlarca ülkede olduğu gibi Türkiye’de de Nevruz’dur. Yani bahardır, yeniden doğuş günüdür. Bu yüzden farklı ülkeler ve toplumlarda değişik biçimlerde kutlanan bir gündür. Örneğin İran ve Bahaî’lerin güneş takviminde yeni yılın başlangıcıdır. Kuzey Yarıküre’nin orta enlemlerinde yer alan birçok doğulu ülkede bir takım tören ve şölenleri ile kutlanan bir bayram günüdür. Nevruz’un Buzul Çağı’nın bitiminden beri onbeşbin yıldır yaşayarak günümüze uzanan, ayinsel farklılıklarla gelişen paganistik bir kültür uzantısı, bir gelenek yığışması olduğu söyleniyor. Aslında, zaman zaman kimileri senin-benim kavgası yapsa da; toplumlar, kahramanlar, isimler, ülkelerde farklılıklar olsa da söylenceler ve ayinsel yorumlar temel olarak aynı denecek kadar benzerlik gösteriyorlar. Hatta günümüzde bir takım siyasi-politik görüşlerin gösteri aracı olarak kullanılıyorsa da Nevruz, Orta Asya’dan Balkanlar’a yüz milyonlarca insan için kutsal bir gündür. Ancak Kuzey Yarıküre’nin tüm insanları için de özel bir gündür.

Çünkü bu gün Kuzey Yarıküre için bahar noktasıdır. Geceleri uzun, soğuğu sert, renkleri beyaz, yolları buzlu ve geçit vermez kılan kış günlerinin bitiş noktasıdır. Bir başka deyişle sıkıntılı günlerin coşkulu günlere geçiş zamanıdır. Bu zamanda, Doğa Ana üşümekten büzüşen insanoğlunu ısıtmak, erzakı tükendiği için acıkan evlatlarını doyurmak zamanı geldiğini bilir. Kucağındaki güzellikleri ve bereketi dağıtmaya başlar. Dört bir yana sayısız renkler serpiştirir. Bulutlardaki kar daneciklerini yağmura çevirir. Yağmur bitkiler için besin, hayvanlara yaşamsal içecek olur. Ardında kalan incecik damlacıkları güneşle buluşup “ebemkuşağı” yani dileklerin simgesi olur. 21 Mart aslında coşkunun ve neşenin gelenekselleşen bir bayramıdır.

Doğa Ana uyanmıştır, bereket dağıtmaya devam eder. Uzayan gün, güneşle ısınan hava kertenkelelerin, yılanların, kaplumbağaların kanını ısıtır, hareketlendirir. Tohumlar çimlenir, büyür, gelişir, çiçeklenir ve ürün olmaya başlar. Ağaçların, çalıların, otsu bitkilerin her yanından çiçekler fışkırır. Kuşlar oraya buraya uçuşarak en güzel şarkılarını söyler. Her canlıdan, tüm evcilden ve yabandan en güzel yavrular doğmaya ve yaşama merhaba demeye başlar. Bahar bu nedenle bahardır. Uyanışın, hareketin, canlılığın, tazelenmenin, yenilenmenin, yinelenmenin zamanıdır.

Ancak, bu zamanın tüm doğumlarını yapan, neşeyi yaratan Doğa Ana üzgün olduğu anlaşılıyor son yıllarda. Çünkü geçen yıl tüm bunları yapmak için beklememişti bahar noktasını. Bu yıl da beklemedi… Çiçekleri daha Şubat başında bezedi her yana. Yağmuru da cömertçe göndermiyor. Artık daha erkenden ısınıyor her yan, kuruyor. Bitkiler alabildiğince, sere serpe gelişmiyor. Yaşamın temel kuralı gereği, artık onlar da yaşamını sürekli kılacak bir oyunun gereği kadar veriyorlar, yani sadece soyunu sürdürmek telaşındalar. Verici cömertlik yok, bereket çekiliyor.

Bu istenmez gidişin adını biliyoruz: “Küresel Isınma”. Küresel ısınmanın niçin olduğunu biliyoruz. Doğa Ana karbon gazlarından dolayı yeterince soğuyamıyor. Fosil yakıtların enerji üretiminde her geçen gün daha da artan kullanımı birikerek dünyayı daha sıcak bir seraya dönüştürüyor. İklim değişiyor. Ilıman iklim kuşağı Akdeniz kuşağı; Akdeniz kuşağı ise Sahra kuşağı gibi davranmaya başlıyor. Bugünden yarına bunu hemen görmek mümkün değil ama durum ne yazık ki böyle. Görünen düzensizlikler de yok değil. Önceleri bir bölgeye tüm yıl boyunca inen yağış yalnızca birkaç defada inerek sel felaketine dönüşüyor sıklıkla.

Doğa Ana şaşırdı sanki. Belki de insanoğlunun bitmez tükenmez sorumsuzlukları bıktırdı onu. Hep yemek için ana kucağına gittik, ama onun şefkatli ellerini öpemedik. Ah insanoğlu, ne kadar da şımarıkça ve umarsız davranıyor. Ömrüne, geleceğine inen bu yıkıcı yıldırım bugün düşmedi ki. Küreyi ısıtan gazlar saklanarak, gizlenerek gelmedi ki...

Doğa Ana üzgün, fakat ana yüreği var onda. Diyor ki, “Alevler düşürdünüz kucağıma, ellerimle dağıttığım bereket tohumlarını ısıttınız, kuruttunuz. Ah yavrularım, bütün yaptıklarınıza karşın sizi düşünmeden edemem. Sizsizliği düşünemem ben. Kucağım, ellerim güçsüzleşse de, bedenim yorulsa da, göğsüm kurusa da doyurmak istiyorum yine de sizleri…”

Ben her bahar dönümünde her insan, her canlı gibi coşkulu olurum. Son yılların bahar dönümlerinde hüzünleniyorum da. Çünkü şunu da düşünüyorum. Dünya güneş etrafında dönecek ve ilk ekinoks yine tam 21 Mart’ta olacak. Ancak, “bahar” her yıl daha erkene, Ocak’a doğru kayacak. Ve bir zaman sonra bazı yerlerde 21 Mart olduğu halde hiç bahar olmayacak, Sahra çöllerindeki gibi. Bu tehlikeye en yakın olanlardan biri de, Grigory Petrov'un "beyaz zambaklar ülkesi"nden daha güzel "kırmızı gelincikler ülkesi", Türkiye’m! Dünyada 3 bini yalnız kendine özgü (endemik) olmak üzere 9 bin civarında bitki türü, benzersiz yer oluşumları nedeniyle yalnız bu güzel ülkeye adanmıştır. Doğa Ana’nın en sevdiği, en cömert olduğu yerlerden biridir Anadolu. Zaten o nedenledir ki, bize göre ana kucağı, batıdaki komşumuza göre doğudaki ülke, yani güneşin doğduğu ülkedir. Ancak küresel ısınma böyle sürerse bu bereket topraklarında yalnızca Afrika-Sahra kuşağının sıcak sevenleri kalacak gibi. İşte bu kısırlık hüzünlendiriyor insanı, duygulandırıyor.

Karşı koymanın ezelden beri toplumsal olduğunda sonuç vereceğini biliyorsunuz. Bireysel çaresizliğin gökyüzünden değil ama gözünüzden düşürdüğü damlalar Doğa Ana’nın kuruyan kucağındaki gerçekliğin üstüne bir iki damla tuz ekliyor sadece. Adana gibi birçok yerde, birkaç gündür bulutlu olmasına karşın bir türlü yağamayan yağmuru beklemeye devam ediyorsunuz hasretle. Belki Nisan’ın herhangi bir gününde gelir diye özlemle bakıyorsunuz gökyüzünün endüstri tozuyla dolu sislerine. Yine de, yol kenarlarında son yağmurun ıslattığı topraktan güvercingözleri, papatyalar, imamkavukları, hindibaların, krepislerin sarı, beyaz, mor ağırlıklı renk denizinden uçuşan mutluluklarla doluyorsunuz. Bahardır bu, mutluluk verecek insana elbette. Fakat bu mutluluğu daim kılmak gerek. Doğa Ana’nın kucağındaki sevgiyi alırken ona gerekli saygıyı göstermemiz, onun bizi koruduğu kadar bizim de onu korumamız gerektiğini unutmamız gerek. “Baharın birinci günü”nü siyasi karmaşalar ve demeçlerle dolu bir korku günü değil, fakat doğal yaşam ve çevre için neler yapabileceğimizi düşündüğümüz; coşku ve berekete dönüşümün teşekkürünü sunduğumuz bir şölen günü olarak anılması ve kutlanması dileğiyle,

Gönlünüz bahar coşkusuyla dolsun, Nevruz kutlu olsun.

Adana, 21 Mart 2008

 
Toplam blog
: 32
: 2489
Kayıt tarihi
: 23.05.07
 
 

çevre ve ekosisteme gönül vermiş, doğada dolaşan, doğayı seven ve doğanın dilini öğrenen ..