Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

29 Ekim '06

 
Kategori
Tarih
 

22 Gün..

22 Gün..
 

Bayramlar gönül almanın, kalpleri görmenin “ an ” larıyla yüklüdür. Kalpler yumuşar, gönül kapıları açılır.

Ramazan bayramını uğurladıktan sonra ulusumuzun batı uygarlıklarına karşı ayakta ve bağımsız olmasının resmi mühürü olan Cumhuriyet bayramını kutluyoruz.

Peki bu bayramın özünde ne kadar varız?

“Öz”, evrenler toplamının bir saç telinin ağırlığında olacağını söylemek için olanları bilmek gerekli.

Cumhuriyet nasıl kuruldu?

Mustafa KEMAL’i kendi dilinden anlatmak için büyük düşünür ve aydın sayın Hıfzı Veldet velidedeoğlu’nun söylev kitabı bu konuda okunabilecek kitapların içinde en iyisi olduğunu düşünüyorum. Üstada saygıyla...

(Konuyu olayların ilk filizlenmeye başladığı yerden alacağım).

22 gün…

Sayın Velidedeoğlu’nun en iyi saptamalarından biridir bu konu.26 temmuz 1919 ile 17 ağustos 1919 tarihleri arasındaki geçen 22 gün, Atatürk’ün dehasını ortaya koyan olaylarla yüklüdür. Hem Erzurum kongresiyle uğraşıp; Sivas kongresinin daha toplanmadığı bu tarihler arasında henüz ortada düzenli ordu yokken, verdiği inanılmaz mücadelede tam bağımsızlık düşüncesinden en küçük bir ödün bile vermemiştir. 11 telgrafın içeriği tarihimizdeki en önemli belgelerdendir.

Samsun öncesi Mustafa KEMAL’i İstanbul dan uzaklaştırmak isteyen başta padişah ve İngiliz muhipler cemiyetidir.

Kimlerdir cemiyetin üyeleri?

Başta padişah olmak üzere, damat Ferit, içişleri bakanı Ali Kemal, Adil bey, Mehmet Ali bey ve Sait molla bulunuyordu. Başlarında da George Lloyd’a çalışan Frew adında İngiliz bir rahip.

Samsun’a "güvenliği sağlama" adına yola çıkmadan önce zekice bir tavırla talimatnameyi kendisi bizzat kaleme alarak milli savunma bakanı Şakir paşanın şaşkınlığı içinde kendisine imzalatır.

Rauf bey, Mustafa KEMAL’in evine gelerek vapurun yolda batırılacağı duyumu aldığını söyler.

Yanıtı cesurca "İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa denizde boğulmayı tercih ederim" olur.

Mustafa KEMAL,Rauf beyin kendisiyle gelmesini teklif etmesine rağmen Rauf bey kabul etmez ve daha sonra İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldığında da Atatürk’ün yanına gitmekten ise Manisa’ya gitmeyi tercih eder. Bu konu O nun mücadeleye ne denli yalnız başladığının bir göstergesidir.

Büyük Önderin en önemli özelliği aşırı zeki olması ve bu zekasını disipline edebilmesinde saklıdır. Zamanı saniyelere bölerek kullanma yetisi; düşmanlarının akıl edemediği bir yetiydi.

O günleri anlamak için 23 haziran 1919 günü Mustafa KEMAL’e iç işleri bakanı Ali Kemal’ in şifreli gönderdiği mesajı iyi anlamak gerekir; şöyle yazmış:

“....bu korkulu günlerde her osmanlıya düşen en büyük ödev, barış konferansınca yazgımız üzerine karar verilirken ve beş yıldır yaptığımız deliliklerin hesapları görülürken, artık akılımızı başımıza devşirdiğimizi göstermek; parti ,mezhep, ırk ayrımı gözetilmeksizin herkesin yaşamını, malını, ırzını korumakla uygarlık dünyası karşısında bu yurdu bir daha lekelememek değil midir?”

Bu telgrafı yazdıranı tahmin etmişsinizdir: şekspirsever rahip Frew!

Sait molla daha sonra rahip Frew’e, “emirlerine tam olarak uyulacağı” konusunda telgraf gönderiyor.

Samsuna ulaştıktan bir süre sonra , Anadolu’da ki ordularla şifreli haberleşerek düşüncelerini güvendiği komutanlara açar, artık harekete geçme zamanının geldiğini söyler Mustafa KEMAL.

Sivas’a gitmeyi planlarken iç işleri bakanının aleyhinde yazdığı telgrafa istinaden Ali Galip Sivas’a gelir.

Ali Kemal’in İstanbul’dan Elazığ valisi olarak gönderdiği kurmay albay Ali Galip’in, 10 adamıyla birlikte devletin görevlilerini de örgütleyerek Sivas’ta kendisine pusu için hazırlık yaptığını öğrenir ama O Sivas’a gitmek zorundadır.

Evet şimdi soru; siz olsaydınız aynı koşullarda ne yapardınız?

Müthiş bir plan yapar ve önce “haberleşme ağını” kontrol altında tutarak 26 haziran1919 da Amasya’dan güneye doğru hareket eder. Yola çıktıktan 6 saat sonra Sivas’a telgrafın yeni çıkmış gibi çekilmesini ister. Amacı yol boyunca uğrayabilecekleri saldırılardan korunmaktır. Sivas’ın girişinde kendisini vali karşılar. Sivas’ta henüz karar verememiş bir devlet erkanı vardır. Tutuklamak mı yoksa karşılamak mı?

Mustafa KEMAL, istediği şartlar oluştuğunu fark edince hızla Sivas’a hareket eder.

Ali Galip karşısında Mustafa Kemal’i görünce şaşkınlıktan dona kalır. Korkusuzluğunu zaten Çanakkale’den bilen Mehmetçik derhal Komutanına selam durur.

Birinci aşama artık bitmiştir.

Sivas’tan Erzurum’a bir hafta boyunca zorlu bir yolculuktan sonra varırlar. Aslında Erzurum’a daha önce varabilecekken Mustafa KEMAL , nutukta bahsi geçmeyen yol boyunca kürt ve alevi aşiret liderleriyle görüşür. Tabi Erzurum’daki ortamın da olgunlaşması önemlidir.

Bu arada bir çok sıkıntıyla uğraşırken birde padişah ve damat Ferit’in aldatıcı telgraflarıyla uğraşmaktadır. İstanbul’a gelmesi istenmektedir. 3 temmuzda Erzurum’a gelmesine rağmen 10 temmuzda gerekli delegeler hala gelmemişlerdir.

8 temmuz gecesi padişah net konuşur: ”İstanbul a gel!” Mustafa KEMAL in yanıtı da kesin ve nettir: ”GELMEM!”.

İpler kopmuştur.

Artık ne askerdir nede görevli. Erzurum da yalnızca tam bağımsızlığa inanan gerçek bir vatansever vardır o kadar. (Mustafa KEMAL in hiçbir zaman yalanlara sarılmadığını bilir misiniz? İşte en zorlu günlerde padişahla arasında geçen bu yazışmayı Erzurum’da çevresindekilere anlatmaktan çekinmez).

23 temmuzda 1919 da Erzurum kongresi yıkık dökük bir okul binasında toplanır. Aradaki bu süre içerisinde önceleri tutucu delegeler toplantıya girmesini bile istemezler. Kazım Karabekir’in de etkisiyle kongrenin başkanı olarak toplantıyı açar.

Ne kadar dahi iseniz; o denli cesur ve doğru olursunuz.Bir dahi tehlikenin nereden geleceğini bilir; korkmaz. Korkusuz adam yalan söylemeye de gereksinim duymaz!

Kongrede alınan kararlara baktığımızda Mustafa KEMAL’in hiç aceleci ve maceraperest gibi davranmadığını anlarız. Çünkü İstanbul hükümetinin eksik kaldığı anlarda devreye girilecektir. 24 ağustosta bildiriye imza atan 8 kişi aslında hiçbir zaman bir araya gelmemiştir. İnanılmaz değil mi? Örneğin mutki aşiretinin lideri hacı Musa bey, bildiriyi daha önce imzalamış ve dağlara geri dönmüştür.

Bu imzalı belge çok önemlidir çünkü Sivas’ta toplanacak kongreye delege toplamak adına ciddiyeti temsil etmektedir. Trabzon temsilcisi erken ayrılır ve gittikler yerlerde yanlış söylenceleri nedeniyle Sivas’ta toplanması gereken delegeler çelişki içine girer.Erzurum’daki delegelerden Sivas’a gelmesi istenenler cayarak gelmekten vaz geçerler. Üstelik 30 temmuzda Refet beyle birlikte Mustafa KEMAL için İstanbul hükümeti tutuklama emri de çıkarmıştır.

Mustafa KEMAL ,16 ağastosta damat Ferit’e çok uzun bir telgraf çeker ve meclisi mebusanın toplanmasını ister ve başlatılan hareketin niteliğini ayrıntılı alarak anlatır.

Sivas kongresinin hazırlıkları sürerken İstanbul delege göndermeyeceğini beyan eder.Gerekçeleri çok ilginçtir: ”yol yorucu ve uzaktır, çok para gidecektir,değmez” denilir.

29 ağostos 1919 da Erzurum’dan Sivas’a doğru yola çıkarlar. Erzincan’da bir geçit vardır, gidenler bilirler; Sakaltutan geçidi. Erzincan’da görev yaptığım yıllarda pkk’lılar bu boğazı kesip yolcu otobüslerini yakıyorlardı. Ne ilginç, yine aynı boğazda Dersim Kürtlerinin pusu kurdukları haberi gelir. İki araba ile geçeceklerdir yolu. Mustafa KEMAL kararını verir ve derki; “bu padişahın son numarası, basıp geçeceğiz”. Önlem olarak silahlarını hazırlarlar diğer arabayı öne alırlar ve geçerler.

Mustafa KEMAL in acele etmesinde çok önemli gerekçeleri vardır. Çünkü Sivas’ta kulisler oluşmuştur. Nitekim 2 eylülde Sivas’a vardıklarında Bekir Sami’nin evinde toplanan gurup sözcü olarak Hüsrev Sami beyi görevlendirerek, kongrede başkan olmamasını isterler. O nu en çok üzen en yakın arkadaşı Rauf beyinde aynı görüşte olmasıdır.

Kongre başladığında bu konu etraflıca tartışılır, açık oylamada çoğunlukla reddedilir. Gizli oylama önerir sadece 3 delege red oyu verir ve büyük bir çoğunlukla başkanlığı kabul edilir.

Sivas kongresinde alınan kararların en önemlisi Erzurum kongresinde alınan kararların genişletilmesi olmuştur. Yurdumuzun işgalinin Ermeni ve Rum örgütlerinin kurulmasını sağlama amacı taşıdığı ibaresi yerine işgal teması netleştirilmiş ve “direnilecek” mesajı verilmiştir. Büyük Önder in en önemli vurgusu, azınlıklara ve hristiyanlara “baba şefkati” ile yaklaşması olmuştur. Kongrelerde alınan kararlarda bu açıkça görülür. ”Büyük yürüyüş planının” aslında çok önce başlamış olduğunu anlamak zor değildir.

Bütün bu yaşanılan zorluklar yetmiyormuş gibi bir de İstanbul’daki aydınların Abd mandacılığını kurtuluş olarak görmeleri ve bunu her fırsatta haykırmalarıdır.

İstanbul aydınları oturdukları yerden telgraflar yollayarak (Halide edip gibi) Abd mandacılığını en iyi çıkış yolu olarak görmeleri ve giderek sanki islamın kurutuşuna işi dökmeleri çok acınası. Üstelik 10 ağustosta Mustafa KEMAL’e gönderdiği uzun mesajda Halide Edip, İngiltere’nin dediğini yazmış: ”Türkiye’yi bütün olarak İngiltere alabilse , kafasını kolunu koparır ,birkaç yılda kendisine bağlı sömürge durumuna getirir.Buna en başta yurdumuzdaki din adamları çok isteklidir.”

Sivas kongresinde de çok uzun tartışmalar yaşanıyor. devletin 500 milyon lira borcu olduğunu yıllık gelirin 15 milyonla zaten bu borcun ödenemeyeceğini, Abd’ye yaklaşmanın hayırlı olacağını, çünkü Abd’lilerin dine saygı gösterdiklerini söylerler.(Türkiye 1954 e kadar batıya Osmanlının tüm borcunu ödemiştir ama Yunanistan ödememiştir)

Üstelik Abd esaretinden daha sonra –nasıl olacaksa- kurtulmak için hal çare aranacağını da eklediler.

Ehveni şer diyorlar ve ekliyorlar “Abd bizi alsın sonra güçlenince boşanırız.”

.........

Bayramımız kutlu olsun.

..Türkiye Cumhuriyetinin temeli kütürdür.

sağlıcakla.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..