Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '17

 
Kategori
Sosyoloji
 

25 Eylül Referandumu: Kürdistan Planı Nedir?

25 Eylül Referandumu: Kürdistan Planı Nedir?
 

25 eylül 2017 de Mesut Barzani bir referandum yapma kararı aldı. Referandumda bağımsız bir Kürt devleti kurmak istediğini belirtti. Peki dünya ne tepki verdi?

Türkiye karşı çıktı. İran, Irak, ülke içindeki hemen hemen tüöm etnik ve dini gruplar karşı çıktı. Hatta ve hatta ABD bile karşı çıktı (sözde). Dünyada sadece iki devlet tam destek vereceğini açıkladı. İsrail ve ordusu ağzına kadar ABD subaylarıyla dolu, ordusunun parasını ABD'nin verdiği Mısır...

Peki bu ne anlama geliyor? Barzani İsrailve Mısır dışında cümle alemin karşı çıkmasına rağmen, hatta ve hatta ABD'nin karşı çıkmasına rağmen böyle bir bağımsızlık girişiminde bulunulabilir mi? Irak denilen ülkenin %65'i fiilen İran'ın etkisi altındayken bu mümkün mü? 

Sözde ABD'nin karşı çıkmasına rağmen bu mümkün mü? Zira ABD askerleri ve onun PKK'sı ülkenin her yerinde cirit atıyorken... Bu işteki bit yeniği nedir?

Televizyon programlarında birçok analist ABD'nin karşı çıkışının zamanlamaya olduğunu söylüyorlar. Peki işin aslı nedir?

Biraz mantık konuşturalım. Bir kere Barzani ABD'nin istemediği bir şeyi değil yapmak, ağzına alma lüksüne dahi sahip değil. Dolayısıyla sanki böyle bir ihtimal varmış gibi haber yapılması zırvadır. Referandumun zamanlaması da tam ABD'nin kendisine emrettiği tarihte yapılacaktır.

Peki neden 25 eylül? O tarihlerde Türkiye muhtemelen Afrin operasyonuna başlamayı planlamaktadır. Tam o sırada PKK, Suriye'de Rakka tiyatrosunu sonlandırmış olmasa da büyük ölçüde nihayete yaklaşmış olacaktır. Yani ABD'nin verdiği yüzlerce tırlık silah Türkiye'ye doğrulacaktır.

Tüm bunlarla eş zamanlı olarak İdlib El Kaidesi olan HTŞ denilen CIA emrindeki gruba yönelik olarak sözde ABD-PKK müdahale-tiyatrosu sahneye konulacaktır.

Peki Kürdistan bu referandumla mı kurulacaktır? İşte orası son derece acıklı olacaktır. ABD çok büyük ihtimalle ikinci bir 11 eylül planlamaktadır. Tüm ülkeler bu tiyatroya karşı çıkmışken referandum sonuçlarının ardından ABD'nin Irak ordusunun içine doldurduğu adamları büyük bir Arap-Kürt-Şii çatışması başlatacaklardır.

Muhtemel senaryoya göre Kürtler yine büyük bir kıyımdan geçirilmek istenecektir. İngiliz ve ABD'nin Kürtlere biçmiş oldukları senaryoya göre Kürtler bir kez daha büyük bir mağduriyet psikolojsine sokularak binlercesi bir çeşit Neo-Işid benzeri bir katliamdan geçirilecektir. Sonuç olarak Kürtler ABD eliyle bir kez daha Türk sınırına sürülmek istenecektir.

İşte işin burası tam bir ketenperedir. Türk sınırına mağdur rolüyle sürülecek olanların önemli bir kısmı sivil görünümlü PKK'lılar olacaktır. Yani Türkiye'nin kendi eliyle PKK'lıları sınırından içeri alması istenecektir. Türkiye bunu yaparsa ABD içeri soktuğu teröristlerle büyük bir kaos ve işgal planının düğmesine fiilen basacaktır.

Sonrasında tartışmalı bölgelere el konulması söz konusu olacaktır. Bunlar Musul ve Kerkük'tür. Bu bölgelerde hala yok edilemeyen son Türkmen ve Arapların bu karışıklıklarda ABD askerleri ve PKK'lılar tarafından yok edilmesi planlanmaktadır. Böylece etnik kıyımla sorun ortadan kaldırılacaktır.

Son aşamada PKK'nın Suriye'de Türkiye'ye taarruza kalkması, Suriye'deki Türk bölgesine girmeye çalışması ve ABD'nin Nusra'ya verdiği talimatla İdlib'i Türk ve Rus savunmasınıu atlatıp PKK'ya vermesi bulunmaktadır. Türkiye Afrin'e girmişken PKK'nin Türkleri oyalaması ABD için yeterlidir.

Bu karışıklığın sonunda çok büyük bir kan banyosu bölgeyi beklemektedir. Bu noktadan sonra Rusya ve İran'ın kendi dibine İran büyüklüğünde bir ABD-İsrail üssü kurulmasına sessiz kalması pek makul görünmemektedir. Zira bir sonraki adımın kendileri olacağı çok açıktır.

ABD'nin bu süreçte Rusya'ya ve İran'a minik birer havuç olarak karlı görünebilecek bir rüşvet önererek Türkiye'nin elini bağlamaya çalışacağı da çok açıktır. Ancak bunun çok kolay olacağını kimse söyleyemez. Bu rüşvetin kabulü için İran ve Rusya'nın tamamen gerizekalılar tarafından yönetildiği varsayımının kabul edilmesi gerekmektedir.

Yani ABD bu denemeyle "Sana sıra gelene kadar şu rüşvetle idare et. Bunu alıp sevin. Sıra sana gelince de ahmaklığının bedelini öde" mesajı verecektir ki bunu kabul edeceklerini düşünmüyorum.

Bu noktada Suriye'nin ne yapacağı da bir merak konusudur. Rusya'dan habersiz nefes almaları pek mümkün olmasa da ABD'nin PKK aracılığıyla ilişki kurduğu Suriye'lilere "Bize engel olmayın size Hatay'ı verelim gibi son derece akılsızca bir rüşvete fit olmaları" gerizekalıca olmakla birlikte son derece olasıdır. 

Kendi ülkesinin üçte birini kaybetmişken nüfus olarak kontrol etmesi tam olarak imkansız olan bir başka toprak parçasını almaya çalışarak mutluluk vaad eedilen Suriyelilerin ülke topraklarının üçte birini çatışmasız şekilde ABD'ye bırakması saçma olmakla birlikte maalesef olasıdır. Bu noktada asıl önemli olan yine Rusya ve İran'dır.

Son tahlilde bir kez daha Türkiye ile Suriye'nin sadece ABD ve İsrail'in işine yarayan şu "Katil Esed-Emperyalist Erdoğan" siyasetini bir an evvel bırakıp bir şekilde ortaklık kurarak ABD'nin bu tekerine süratle çomak sokması gerekmektedir.

Bu çomağın sokulması Rusya ve İran'ın da Türkiye'ye yardımını kolaylaştıracak, bir yandan da ABD'nin elini çıkmaza sokabilecektir. Hatta Türkiye'nin gerek Fırat Kalkanı bölgesinde, gerekse İdlib'te ABD'den emir almayan ÖSO güçleriyle Suriye ordusu arasında bir ateşkes ve ittifak anlaşması organize etmesiyle bu konuyu tamamen kendi lehine döndürmesi mümkündür.

Burada yapılması gereken tek şey iki tarafın da şu yıkıcı dili terk etmesidir. Bunu Erdoğan da Esad da isterse yapabilirler... En azından ikisi de çıkıp "Karşımızdakinin yaptıklarının onaylamıyoruz ama öncelik Suriye'ni toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır" diyebilirler. Ne şiş yanar ne kebap...

Dah fazla Suriye'li ölmeden, daha fazla Kürt katledilmeden, daha fazla Arapla Türkmen yok edilmeden, daha fazla sünni ve şii bir katliam planında piyona dönüşmeden ve daha fazla insan sırf ABD-İsrail istiyor diye kendi topraklarından bir yerlere sürülmeden, en nihayetinde ortadoğuda daha fazla devlet bu plandan zarar görmeden önce birilerinin bu plana çomak sokması gerekiyor.

ABD ve İsrail bölgede Rusya-İran ve Türkiye'ye tam anlamıyla "ŞAH" demeye hazırlanıyor. Bu üç devletin de bir sonraki hamleyi düşünmek için en fazla bir ayı var. Bir an evvel bu hamleyi durduramazlarsa, dahası çok yaratıcı bir hamleyle bu çemberi kırarak karşı tarafı savunmaya geçmeye zorlayamazlarsa Rusya'nın bölgedeki gücüne, Suriye'nin bütünlüğüne, Türkiye ve İran'ın binlerce yıldır bölgedeki sarsılmaz gücüne veda tehdidine hoşgeldin diyebiliriz.

Eğer bu tehdit bertaraf edilemezse birçoğunun düşündüğü gibi Türkiye'ye karşı taarruz ve işgal hareketini elleri ceplerinde keyifle izleyecek olan insanlar 2030 yılında CNN'de şu haberi göreceklerdir. "ABD birliklerinin Tahran'ıa yürüttüğü ağır bombardıman 20.gününü dolduruyor"

2050 yılında Urumiye bölgesindeki bir ABD üssünden Rusya'nın arka bahçesi olan Gürcistan'a fırlatılan füzeler bir fantezi olmayacaktır. 2070 yılında Gürcistan'dan kafkasya'ya fırlatılacak füzelerin ardından Rusya ABD işgalini kendi topraklarında karşılamak zorunda kalacaktır. 

Özetle Rusya için bu hamle ya hep ya hiç anlamına çok rahatlıkla gelebilir...

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..