25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü

12 Eylül 2010 da yaptığımız mini anayasa değişikliği ile kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü eylemde ‘pozitif ayrımcılık’ yapacağımızı ilan ettik. İlan etmekle kalmayıp, bu insan haklarına aykırı(!) maddeyi anayasamıza bile koyduk.

Netice itibarı ile kimse çocuklara ve kadınlara tanınan pozitif ayrımcılığı takmadı!

Çocuklara yönelik cinsel istismar, şiddet ve emek sömürüsü artarak devam ediyor.

Ya kadınlar? Bu madde ters tepti(!) kadına yönelik şiddet, cinsel istismar katlanarak artmaya başladı. Her gün birkaç kadına yönelik şiddet ve ölüm haberini gazeteler ve televizyonlar boy boy haber haline getirip, ilgilenenlerin bilgisine sunuyor.

Dedik ya kadına ve çocuklara yönelik her türlü eylemi önlemek için anayasamıza madde koyduk diye. Bu yetmedi, bu kez AB’nin kriterlerini, insan hakları kriterlerinden önce alıp, meclisimize onaylattık bile.

Evet, Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni imzalayan ülkeler arasında, parlamentosunda ilk onaylayan ülke oldu.

Ne kadar güzel değil mi? Yaşam hakkı gibi, beslenme hakkı gibi… Sosyal devletin yapması gereken gibi…

Ancak uygulamadaki farklılıkları ne yapacağız?

Bu gün ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ böylesine önemli bir günde meclisimizin bu onayı ile gurur duymamız gerekir değil mi? Ya kadını ikinci sınıf insan olarak görüp, liderinin işareti ile mecliste yerini alan ve birkaç kadını birlikte idare eden milletvekillerine ne demeli?

TBMM Genel Kurulu, '25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü' öncesinde, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısını kabul ederek, yasalaştırdı.

Tasarı, 1 çekimser oya karşın 246 oyla kabul edildi. Dikkatinizi çekerim 550 milletvekilinin bulunduğu bir mecliste, oylamaya sadece 247 milletvekili katılıyor. Geriye kalan 303 milletvekili nerde dersiniz?

Hiç kafa yormayın ben söyleyeyim, bir dahaki seçimlerde yerlerini garantilemek için liderlerine yağ çekmekle ve ikinci eşlerine veya metreslerine şirin görünmek için para harcamakla meşguller!

Gelelim meclis tarafından onaylanan 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzalan sözleşme metnine: Onaylanan sözleşme öncelikle; 'Kadına yönelik şiddet', 'aile içi şiddet', 'Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet', 'kadın' kavramlarını tanımlıyor.

Sözleşme, taraflara, kadın erkek eşitliği, kalıplaştırılmamış toplumsal cinsiyet rolleri, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin öğretim malzemelerinin, resmi müfredat içerisine ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atma yükümlülüğü getiriyor.

Sözleşmeye imza koyan ülkeler, cinsel suç faillerinin tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi programlarını oluşturulması için önlem alacak. Şiddet mağdurlarına, yasal ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim ve iş bulma desteği sağlanacak.

Sözleşme, taraflara, zorla gerçekleştirilen evlilikler, psikolojik şiddet, taciz, fiziksel şiddet, tecavüz dâhil olmak üzere cinsel şiddet, zorla kürtaj ve kısırlaştırma, kadın sünneti, sözde namus adına işlenen suçların cezalandırılmasına yönelik gerekli hukuki ve diğer önlemleri alması konusunda yükümlülük getiriyor.

Sözleşme, uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyor. Sözleşmede, devlet kurumlarının ve görevlilerinin kadına karşı şiddet uygulanmamasını sağlaması, kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesi, cezalandırılması, ulusal düzeyde veri toplanması ve eşgüdümden sorumlu bir resmi kurumun tespit edilmesine yönelik düzenlemeler de bulunuyor.

Sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere bir uluslararası izleme mekanizması (Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Uzmanlar Grubu-GREVIO) oluşturulacak, ulusal düzeyde toplanan veriler bu mekanizma ile paylaşılacak.

Hep birlikte inşallah diyelim mi?