- Kategori
- Blog
250. Blog'dan Okuyan ve Yazanlara Teşekkürler
Her şey yerli yerine oturacak, ülkemizde de MB'da da... Zamanla...
Okumakla başlar hayat... Yüzyılar boyu , duvara asıp, yemin etmek için üç kere öpüp başımıza koyup tekrar duvara astığımız yüce dinimizin kitabı Kur'an'da da, iniş sırasına göre ilk ayette "OKU"diyor Yaradan... Sonraki ayetlerde de"anlayarak okumamız " buyruluyor.
İlk kez, yan yana gelmiş sözcükleri cümlelere dönüştürüp okuduğumuzda, ne çok sevinir anneler, babalar. Daha sonraları da kitap,dergi okurken gördükleri çocukları ile o gururla karışık sevinci duyarlar. Okuyor; ilerde hayatı da okuyacak böyle, okuyor; zararlı uğraşlardan uzak duruyor, okuyor; çevresinde parmakla gösterilenlerden olacak, okuyor; kendisine, ailesine, topluma yararlı bir birey olacak diye düşünür onu dünyaya getiren iki çift göz, tabii bunları öngörebilecek bilince sahip iseler...
Tahsil düzeyi ne olursa olsun okuyan, okuduğunu bildiğimiz insanlar saygı görürler toplumda, hangi ideoloji veya yolda olursa olsun. Halk arasında bir söz vardır : "Cahil dostun olacağına, okumuş düşmanın olsun" diye... Neden? Okumuş insandan zarar gelmez ama dostun cahilse, gün gelir nefsine yenik düşer,senin düşmanın oluverir...
Toplum olarak okumayı sevmediğimiz için bugün bu durumdayız. Elin oğlu, trende,durakta, güneşlenirken...Her yerde okuyor. Ders kitaplarının içine koyduğumuz fotoroman ,tommiks kitapları bile okumamız için bir vesileydi bizim zamanımızda. O kadar okumaya yabancı ve okumayı hafife alan bir toplumuz ki, birçok "okumuş" larımız dahi bilerek bilmeyerek çocuklarını da kendileri gibi okul bitirmiş ama okumayan insan modeli haline getiriyorlar. Bu konu ile ilgili zaman zaman buruk bir duygu ile anımsadığım bir anımı paylaşmak istiyorum. Orta okul sıralarında bir çok klasiği ve Türk romanlarını okuyordum.Evdeki, ağabeyimin kitaplarını okumuştum,arkadaşlarla değişerek okuduğum kitapları da bitirmiş, yeni bir kitap için komşumuzun kitaplığında bir kitap beğenmiştim. Adını hatırlamıyorum ama sakıncalı olsaydı, öğretmen olan komşumuz onu oraya koymazdı. "Onu okuyabilir miyim? " dediğimde, enstitü bitirmiş kızından şöyle bir cevap aldım:"Hiç yakıştıramadım sana , sen derslerine çalışsana onu okuyacağına" ... O zamanki bilinçle, kendi kendime herhalde yanlış bir şey söyledim diye kızardığımı,utandığımı anımsıyorum.
MB için "emekli veya memur sitesi" yakıştırmasını yapanlar acaba bütün yazanları incelemişler , buna dayanarak istatistiki verilere mi ulaşmışlardır. Yoksa öne çıkan çok tıklanan ve yorum alanları baz alarak mı bu kanıya varmışlardır bilemiyorum. Benim gözlemlerime göre gençler,çalışanlar,öğrenciler de çok sayıda ve onlar da beğeni ile okunuyorlar. Okumakla beyin hücrelerinin ölümü azalıyormuş. Sadece bu sebep bile; sözü dinlenmeyen, ciddiye alınmayan, etrafında yeterince saygı görmeyen yaşlılardan olmamıza engel olacağından , ölünceye kadar okumamız gerekir...
MB'daki yazılar genelde kısa olduğu için insanlar sıkılmadan okuyabiliyorlar.Olaylara değişik açıdan bakan insanların beyin enerjilerinden sentezler yapıp sonrasında da, kendi birikimlerini de katarak analizler yapabiliyorlar. Genci ile yaşlısı ile hepimiz yararlanıyoruz bu siteden. Bu vesile ile MB'u düşünen, uygulayan, emeği geçen tüm yönetici ve editörlere teşekkür borçluyuz...
Yazmak, okumanın bir sonraki ve daha emekli ve daha zevkli aşaması. Yalnız o da okumak gibi insanda bağımlılık derecesinde alışkanlık yapıyor. Sanırım burada yazanlar da benimle hemfikir. Ayrılanlar, bir müddet sonra bu nedenle geri dönüyorlar ... Gün içinde ilginç bir olay olduğunda veya irdelenmesi önemli görünen bir haber duyduğumda "Bugün bunu yazmalıyım mutlaka "diyorum. Sanki yazmazsak, söylenmek istenip de bir türlü sözcüklere dökemediğimiz kafamızın bir köşesinde sürekli bizi huzursuz eden düşünceler misali, rahatsızlık duyacakmışız izlenimi oluyor çoğumuzda. Biliyorum, çünkü yazmayı alışkanlık haline getirenlerde, böyle bir duygunun olması gerekir.
Altı buçuk yılda sadece 250 blog yazabilmişim... Torunlarıma , ilerdeki okuma sevdalılarına benden; minik bir noktacık kadar da olsa, bir ses olsun diye düşünüyorum ve sanırım onulmaz bir alışkanlık sebebiyle de olsa, yazma sevdasına kendini kaptırmış tüm bloggerler(ben bu kelimeye nedense ısınamadım, bunun yerine "yazan veya yazar demeyi daha uygun görüyorum) de aynı düşüncedelerdir ...
Ben isim yazmayı sevmiyorum... Yazılarımı beğenen, beğenmeyen, yorumlarıyla katkıda bulunan, ben kendisine yorum yazdığım halde tenezzül buyurup bir tane bile yazmayan:) tüm okuyanlara selam olsun... Herkese gönül dolusu teşekkürler...
NOT--- Benim de okunma sayımda inmeler çıkmalar oldu. Hangisi doğru bilmiyorum. Boş vaktim olsa hesaplayacağım da... Ne gerek var, bir kişi bile, bin kişidir bazen... Bunu en iyi, biz öğretmenler biliriz...