Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '18

 
Kategori
Sinema
 

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali Altıncı Günü "Abla"nın Gördüğü Filmler: Martin Frost'un...

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali Altıncı Günü "Abla"nın Gördüğü Filmler: Martin Frost'un...
 

Cedric Klapisch, Paris, film afişi


27. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin altıncı günü; damat bilgisayarı bugün de işe götüreceğinden "abla" erkenden kalkar, bizi uyandır! saati gelmeden makineyi açar, posta kutusunu temizler, kahvaltıyı hazırlar, koridora seslenir; "çayları koyuyorum!"

Harbiye'de Radyoevi önüne dek yürüyüp onca yol boyu olağandışı bir şey görmeyen "abla"yı eğlendiren manzara; ikisi kadın, biri erkek minik turist grubu yerlere kapaklanmış ellerinde fotoğraf makineleri, biri kırmızı diğeri beyaz birer öbek lalenin resmini çekmekte...

Martin Frost'un İç Dünyası: Katalogdaki tanıtım satırları, yönetmenle ilgili "...ünlü Amerikalı yazar Paul Auster bu filmle sinemada da rüştünü ispat ediyor..." diye sona ermekte. "Abla" Paul Auster'in bir kitabını okuyup okumadığından emin değil. Filmi izledikten sonra, kitaplarının Bestseller listelerinde olduğunu kızkardeşinden öğrenen "abla", filmi daha sonra izleyecek kardeş bu konuda konuşmak istemediğinden, "Paul Auster'in kitap yazmaya devam etmesinin daha iyi olacağını düşündüğünü" söylemekle yetinir. Uyanıp yatağında bulduğu kimliği olmayan, boyutlararası ilham perisi güzel İrene Jacob'a aşık olan yazarla ilgili bir öykü, bir fantezi... "Abla" yine de yazarın sevdiği kadını geri alma uğruna 35-40 sayfalık başarılı yapıtından vazgeçmesini yeni ve güzel bulur.

Paris, festival izleyicisinin tanıyıp sevdiği yönetmen Cedric Klapisch'ten; Abla Juliette Binoche, kalbi işe yaramayan erkek kardeşi Romain Duris ölüme yaklaşırken yanında olmak için üç çocuğunu alıp yanına yerleşir, karşı apartmandaki kızla çöpünü çatmaya çalışır, belki bir daha hiç sevişemeyeceğini söyleyen genç adama arkadaşını ayarlar... Mekân "abla"nın yıllar önce gezmeye gidip sevdiği, memlekete dönme zamanı geldiğinde kendini sınırdışı ediliyormuş hissettiği güzelim Paris! Ölmekte gencin balkonundan izlediği mahallede, çevrede, birbirine geçmiş hikâyelerde ölümler doğumlar olur, hayat sürer... "Abla" Erik Satie'nin, çok sevdiği 1 No.lu Gymnopedie*si eşliğinde genç ölüme hüzünlenir.

Kadının Adı Var bölümünden Matahariler, bir İspanyol filmi, yönetmeni tanıdık Iciar Bollain; Üç kadın hafiyenin kendi hayatlarını da gözetleyip kararlar almaları üzerine içten bir film.

Çıkışta Zencefil'de peynir, kırmızı ev şarabı eşliğinde, sebzeli mantarlı omlet yemeğe giden kızkardeşler, festival yönetmenleri üzerine söyleşirken "abla"nın aklına düşen: O yıllarda adından yeni yeni söz edilen bir yönetmenden çok hoşlanan arkadaşlarından birini, ite kaka adamın katılacağı kokteyle yollayıp, genç yönetmenle araya sora bulduğu bir telefondan ulaşıp yaptığı arkadaşının kendisinden çok hoşlandığı konuşması! "Abla"nın çöpçatma telefonundan önce bir iki yerde karşılaştıklarından bir altyapısı, sohbet ve birlikte içme âşinalığı bulunan genç kadın, kokteylde genç adamın kendisine yaklaştığını görünce, sonradan bunu güvensizliğine bağlamıştır, arkasını döner, bir aralığa dalar, nereden çıktığı belli olmayan bir kapıyı açar, kaçar!

 

*http://www.youtube.com/watch?v=oYD8GqwQkz0&feature=related

 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..