Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '10

 
Kategori
Tarih
 

28 Şubat Postmodern Darbesi - II (Son)

28 Şubat Postmodern Darbesi - II (Son)
 

8 Yıllık Kesintisiz Eğitim ve Sonuçları

İlk yazımda tarihi hâfızamızın zayıflığına, 12 Eylül 1980 Darbesi’nin sayısal verilerine, o dönem Refahyol Hükümeti’nin “Refah” kanadına hangi tepkilerin gösterildiğine ve 28 Şubat “Postmodern Darbesi”ne gidilen yolu açan sebeplere değinmiştim.

Aradan geçen 13 yıl sonrasına baktığımızda “28 Şubat mağdurları”nın bir kısmına “iade-i itibar” yapıldı denebilir. Özellikle (Eğitim camiasında bulunduğum için daha net görebildim.) 2002’den sonra eğitimin idarî kadrolarına yapılan atamalara bakıldığında bunu çok bâriz bir şekilde görmek mümkün. Elbette o kadrolara getirilen eğitimcilerin belirli bir bölümü “ehliyet” sahibi de olabilir.

[Dipnot-1: Meseleye genel ölçekte bakıldığında “kadrolaşma”nın (maalesef) her hükümetin el attığı bir alan olduğunu söylemek imkân dahilinde. Üstelik de bunu “sağ” hükümet yapar, “sol” yapmaz, tezi de doğru değil. Her hükümetin üst kadrolarda uyum içinde çalışmak için “eleman” değiştirmesini anlıyor insan ama; bunu tâ ilçe hatta belde seviyesine indirmenin izâhı yok bence. Ben en çok hükümetle gelen ve başka bir hükümetle gidenlere hem gülüyorum hem de çok üzülüyorum: Hükümetle atanan zatın odası ilk günlerde çiçeklerle doluyor. Atanan zat, ziyaretçilerine en kaliteli çikolatalardan sunuyor. Ardından pirinç levhalar vb. Amma zâtın “saltanat”ı gelen başka bir hükümetle sarsıldığında zât, hiç kimselere görünmeden eşyalarını topluyor, kapıdaki pirinç levhayı söküyor ve binadan ayrılıyor. ]

Şimdi geleyim Millî Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A’nın konumuzu ilgilendiren maddesine:

“Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından: a) 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı. b-Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.”

Burada altı çizilmesi gereken 8 yıllık eğitimin “kesintisiz” olması. Bu ne demek? Şu demek:

Bir öğrenci ilk okul 1. sınıftan 8. sınıfa kadar hiçbir sınava girmeyecek ve dolayısıyla da ilk okul 5. sınıfı bitirdiğinde diploma almayacak ve “örgün eğitim”den ayrılamayacak.

Bu durum eğitim seviyesi grafiğinin yükselmesi açısından önemli ve yerinde bir karardı. “Amma” mesele pratikte hiç de öyle olmadı, olamazdı da. Durumun “dinî eğitim” kısmını başka bir yazıya bırakayım. Pratikteki asıl “darbe” (belki de hiç düşünülmeden) eğitimin ve öğrencilerin kalitesine vurulmuştur. Özellikle de Anadolu Liseleri’ne. O Anadolu Liseleri ki vakti zamanında sayısal bölümlerinin Fen Liseleri ile yarıştığı okullardı. Önce siyasilerin, “burunlarını soktuğu için” Anadolu Liseleri’nin sayısının artırılması, Anadolu Liselerine (sınavla) alınan öğrenci kontenjanlarının artırılması bu okulların mâzideki (ÖSS) başarı grafiğini belli oranda zaten düşürmüşken “kesintisiz eğitim”le birlikte bu başarı çıtası daha da aşağılara indi.

Neden mi? Çünkü “kesintisiz eğitim”den önce Anadolu Liseleri’ne öğrenci sınavla ilk okuldan sonra alınıyordu. Dolayısıyla da hem ilk okuldaki öğretmen performansı hem de başarılı öğrencilerin bir araya gelmesi açısından bu önemli bir durumdu. Diğer bir deyişle hem öğrenci daha iyi bir temel alıyordu hem de ilk okuldaki öğretmen daha verimliydi. Böylece milyonlarca lira vererek kolejlere gitmeyen, kazandığı halde gidemeyen, genelinin ekonomik anlamda “orta halli” aile çocuklarının oluşturduğu Anadolu Liseleri hem “devlet okulları”nın itibarını artırıyor hem de 7 yıl boyunca (Hazırlık +6) “seviyeleri” birbirine denk öğrencilerin bir arada bulunması onların eğitimin kalitesini ve ÖSS başarısını yükseltiyordu. Bu liselerin adı gibi “Anadolu”nun başarılı çocukları ÖSS sonucu kazandıkları okulları bitirdiklerinde de “iyi” mesleklere sahip oluyor ve devamında da önemli mevkilere geliyorlardı. Bu uygulama ile bu yolun önü tıkanmasa da daraltıldı.

Konuyu daha da somutlaştırıp yakınlaştırarak ifade edeyim: (Mesela) İlçemizdeki Anadolu Lisesi’ne bir zamanlar sadece 48 öğrenci alınırken daha sonra 72, son yıllarda da 150 öğrenci alındı. 48 öğrenci arasındaki sıralama puanları birbirine yakınken, 72 öğrencinin alındığı yıl başarı bazında bir “üçüncü” sınıfın çıktığını söylemek abartı olmaz. Hele hele 150 öğrenci alınmasından sonra puanlara bakıldığında kendi içinde “seviye sınıfları” çok net görünür oldu.

Hadi şunu da söyleyeyim: İlk okuldan sonra sınavlara giren öğrencilerden Anadolu Lisesi’ni kazanamayan öğrenciler, 8. sınıfta girdikleri “OKS” sonucu, Anadolu Öğretmen Lisesi’ne açık kontenjan kalırsa “ön kayıt” yaptırır ve “kesin kayıt” hakkını kazanmayı beklerlerdi. O yıllarda puan olarak Anadolu Lisesi daha yukarılarda iken “kesintisiz eğitim”in pratiğe dökülmesiyle birlikte bu puan makası Anadolu Öğretmen Lisesi’nin lehine kapanmıştır. Anadolu Öğretmen Lisesi’ne giriş puanı neredeyse “standart” Fen Lisesi giriş puanlarına erişiyorken Anadolu Liseleri’nde giriş puanı da, öğrencinin okuldaki başarı seviyesi de, Anadolu Lisesi’nin ÖSS’deki yüzdesi de “kesintisiz eğitim” sonrası düşmüştür giderek de düşmektedir.

Son söz: Kâğıt üzerinde İmam-Hatipler’in önünü kesme projesi olan kesintisiz eğitim, “Anadolu” fidanlarının kesilmesine sebep olmuştur.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..