Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

2900 yıl öncesinin bayramı...

2900 yıl öncesinin bayramı...
 

Tapınak yazıtlarını okuyamıyoruz. (Sabahattin Gencal)


Yaygın bir deyiş vardır, hatırlayacaksınız: “Bir kitap okudum, hayatım değişti.” Öylesine hayatı değiştirecek, kutsal kitaplardan başka kitap ne okudum, ne de duydum. Ne var ki bir kitabı daha çok beğenebilirsiniz; o kitaptan daha çok yararlanabilirsiniz. Bazı yazılar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Bazı yazılar daha çok, yani diğer yazılardan daha çok etkilerler insanı. Etkilerler de ne olur? Hayatımız mı değişir? Öyle bir yazıyla hayatımız değişseydi… 

Güzel bulduğum, okumaya değer bulduğum yazıları saklarım. Bunları zaman zaman da okuduğum olur. Her okuyuşta başka başka yönleri dikkatimi çeker. Aslını ararsanız, sadece seçili yazılar değil her yazı değişik zamanlarda okunduğunda da değişik anlamlar verebilir. Bu sadece yazılardan kaynaklanmaz. Okuyan kişinin farklı duygu ve düşüncelerle okumasından da kaynaklanabilir. 

Kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum, bir düşünür yüz eser okumaktansa bir eseri yüz defa okumayı tercih ediyor. Bu tercih tartışılır elbet. Ama bu sözün, hiç değilse bazıları için doğru tarafı vardır. Onun için bazı yazıları birkaç kez okumak gerekir. Ben, nedense şimdiye kadar aynı yazıyı, aynı eseri ikinci defa, üçüncü defa okumamışımdır. Şimdi şimdi okuyorum; Ama sanki yeni okumuş gibi oluyorum. Neden derseniz okuduklarımı unutmuşum. Yanı bir emekli olmam dolayısıyla fazla kitap alacak kadar da param yok. Ne yapıyorum. Kütüphanemdeki kitapları tekrar tekrar okuyorum. Cümlemize dikkat ediyorsunuz değil mi? Fazla kitap almadığımı söylüyorum. Kitap alınmaz mı? 

Daha önce, okuma hastası olduğumu belirtmiş miydim? Belirtmişsem kötü bir okuyucu olduğumu da belirtmişimdir. Evet, elime ne geçerse okurum. Böyle de olmaz ki, insan seçici olmalı biraz. Kendi yanlışlarımdan dersler alarak herkese seçici olmayı tavsiye ederim. Okuyacağımız kitapları da seçelim, okuyacağımız yazıları da. Bu suretle hem zaman kazanmış oluruz, hem de yararlanılabilecek yazı okumuş oluruz. Faydasız şeylerle vakit öldürmek iyi değildir. 

Alt tarafı bir yazı okumanızı tavsiye edecektim. Böyle uzun uzun yazmama ne gerek vardı değil mi? 900 yıldır okunan bir yazının bizim tavsiyemize mi ihtiyacı olur. İşte o yazı demem daha doğru olurdu. Doğruları yapmak için vakit henüz geçmiş sayılmaz. 

2899 yıl öncesinin bayramı...

Milat'tan 900 yıl önce yani bundan 2899(2900) yıl evvel insanlar bir tapınağa aşağıdaki yazıyı asarlar.
Sıraya girip okurlar...
Sonra...
Birbirlerine sarılır....
Bayramlarını kutlarlardı.
İşte o yazı: 


"Gürültü patırtının ortasında sesizce, sükunetle dolaş; sesizliğin içinde huzur var. Sakın bunu unutma.
Herkesle dost olmaya çalış.
Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık: unutmak olsun.
Bağışla ve unut...
Ama kimseye teslim olma...
İçten ol;

Telaşsız anlat...
Kısa, açık ve net konuş...
Başkalarına da kulak ver...
Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
***
Yalnız...
Yaptığın plânların değil...
Başardıklarının da...
Tadını çıkar...

Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen. Hayattaki dayanağın işindir, unutma. Sevebileceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın...

Olduğun gibi görün...
Ve göründüğün gibi ol....

Sevmiyorsan eğer...
Sever gibi yapma...

Çevrene, tanıdıklarına...
Önerilerde bulun...
Fakat asla hükmetmeye kalkma. 


İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın sevgi konusunda yüzyıllardır öğrenebildiği bir kumsaldaki kum taneciği bile değildir.

Aşka sakın burun kıvırma...
Aşk nedir?
Çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir... O bahçeye bakmayı hak etmiş bir bahçevan olmak için her bitkinin sürekli ilgiye, yardıma, bakıma, sevgiye ihtiyacı olduğunu da unutma.

Hayatta kaybedebilirsin...
Kaybetmeyi...
Ahlaksızca bir kazanca tercih et.
Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki; o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.


Yıllar geçiyor, geçecek....
Yılların geçmesine öfkelenme...

Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü...
Değiştiremiyorsan....
Yelkenlerini...
Rüzgara göre ayarla...
Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.

Arasıra...
Kendini tutamayabilirsin...
Yüreğini isyana kaptırabilirsin...
Fakat unutma:
Evreni yargılamak imkansızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol...


Annenin seni doğurduğu...
Saatleri hatırlıyor musun?
Sen ağlarken...
Herkes sevinçle gülüyordu...
Öyle bir ömür geçir ki, sen öldüğünde herkes ağlasın.

Sabırlı, sevecen ol..
Erdemini yitirme...

Önünde sonunda sahip olduğun tek servet yine kendinsin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.

(Xsentos İsa'dan Önce 9. Yüzyıl) 

İnternet ortamından çıkardığım bu yazının aslını astarını bulamadım. Umarım siz bulursunuz. Yine umarım ki bu yazıyı da zaman zaman okur ve yararlanırsınız. 

Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 24. 08. 2011 

 

 

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..