Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '19

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

3,5 Yaştan Bildiriyorum!

4 yaşa az kala...…

Baş döndüren bir hızla adapte oluyoruz hayata, zamana, her duruma.

Hayatımın en uykusuz  3.5 yılını geçirdim, bir ara hiç iyi değildim. Artık nasılsın diye sorduklarında şimdi daha iyiyim diyorum. Çocuklarımın arasındaki yaş farkının çok olmasından ve 40’ından sonra yeniden anne olmamdan mütevellit  başa dönmekte biraz zorlandım kabul.  Oysa tecrübeli anneyim ne var ki, ben bu ikizleri elimin tersiye büyütürüm diyordum, büyük konuşmuşum.  Büyük hataymış, böyle söyleyenlerin ağzına biber sürmeli.

Çok yıprandık bu süreçte,  zaman zaman gerildik,  geceleri kaç defa kalktım, kalktım mı, kalkmadım mı sayamadığım günler geceler oldu bu süreçte.

Ama geçti.

Büyüyorlar şükür. Büyüdükçe birbirimizi anlıyoruz ve anladıkça daha kolaylaşıyor ikizlerle hayat.  Dertlerini anlatabilmeleri, bizi anlayabilmeleri gerçekten paha biçilemez. Sözlü iletişimi keşfettiler şükür. Üstelik birlikte kek çırpıp içeceklerimizle oturup iki lafın belini kıracak kıvama bile geldik…

Kavgaları, inatlaşmaları, tutturmaları yok mu? Oooo çifter çifter var hemde. Sanırım yaşımdan dolayı biraz daha sabırlıyım bu kuzularda, daha sakin sakin anlatıp sakinleşmelerini bekliyorum sabırla. Arada bir cinnet durumunua  geliyorum ama olacak o kadar insanız sonuçta:)

Başımı yastığa koymaya korktuğum günler geçti.( öyleydi, gerçekten başımı yastığa koyar koymaz ikizlerden biri bağırıyordu. Onu sakinleştirip yatmaya çalışırken diğeri bağırıyordu, defalarca tekrarlardı bu sahneler geceler boyu)

Ve ben her sabah sevinir,  yaşasın derdim kendi kendime, kuzular bir gün daha büyüdüler, deliksiz uyuyacağım günlere bir gün daha yaklaştım derdim.

Hiç geçmeyecek zannettiğim günler geçti.

Ev gezmelerine tövbe ettiğim günler geçti.  Ay  niye gideyim, hiç oturamıyordum ki gittiğim yerde, bir sürü yorgunluk,  bir sürü eşya taşıma, yok kıyafetleri yok yiyecekleri, yok oyuncakları… bir de aman bir şey mi döktüler, bir şey mi kırdılar diye stres  olmak da cabasıyken, evi evsahibinin başına yıkmasalar diye ecel terleri dökerken  gidilir mi hiç, ama birkaç defa gittim sonra tövbelemiştim büyüyene kadar gitmeyeceğim diye. Not:Eve dönünce pasiflorayı tepeme dikesim geliyordu:)

Neredeyse 4 yıl…

Sayısız hezeyan, heyecan, mutluluk

Arada bir sinir krizlerim, biraz depresyon, ayda bir küçülen ayakkabılar, 3 defa giyemedikleri kıyafetleri, kilolarca süt. Bütçe sarsan mevsim geçişleri, çöpe giden oyuncaklar, yığınla atık bez, uç uca eklendiğinde dünyayı 3-5 defa dolanacak kadar ıslak mendil, ocağımıza incir ağacı dikecek kadar muz, ilk adımlar, ilk dişler, ilk kelimeler, yıllarca uyutacak kadar uykusuz geceler, amip gibi çoğalan ev işleri derken yıkılmadım ayaktayım. 

Doğumdan sonra bir türlü toparlayamadığım, sarkmış göbeğim, morarmış gözaltlarım, şiş gözkapaklarım, aynaya baktığımda “ay bu kim” dediğim günler, ağlama krizlerim, öfke patlamalarım, geçmeyecek zannettiğim zaman, kusmuk lekelerim, aldığım kilolar, dalgalı hem de dev dalgalı halet-i ruhiyem, o kalabalığın içinde yalnızlığım… hepsi geçti. Emek emek geldim bu günlere, hepsinin üzerine birer çizgi çektim   şükür.

İkiz olmalarından mütevellit, ne sıkıldılar evde kaldıkları sürece, ne bir arkadaşa ihtiyaç duydular. Çok da sosyaller, hatta aşırı sosyal de denebilir bence. Herkesi seviyorlar, hiç tanımadıkları insanlara büyük-küçük farketmeksizin  ""merabaaa" deyip muhabbete başlıyorlar. Hatta bazen biraz daha ileri gidip karşılarındakinin zorla ellerini öpüp “bayramın kutlu olsun, şeker verele” bile diyorlar arsızca.

Gün geldi güne gülümseyerek başlama sebebim oldular. Bazen koyun koyuna fosur fosur uykuda yakalıyorum onları. Akşam ayrı yatmalarına rağmen ne zaman birleşiyorlar bilmiyorum.

Gülümseyerek uyanmaları,   hangisi önce uyanırsa yattığı yerden diğerini uyandırması, "hadi uyan bak sabak oldu" demeleri, birbirlerine “güyaaadııınnnn değizzzzz, güüüyaaadınn ekinnnn” diye sabah selamlaşmaları, kek çırparken yanıma gelip; beeeede, beeendeee diye her işime minicik burunlarını sokmalarını, kek hamurundan kapta kalanları dolma parmaklarıyla sıyırmalarını seyreyliyorum keyifle, şüküele. Velhasılı evlatlar bir gülüyor, analar şenleniyor dedikleri bu olsa gerek.

Her akşam yıkıyorum bal kuzuları, ve diyorum ki su gibi aziz olsun ömrünüz  evlatlarım.

Dünya kadar oyuncakları olsa da, 4 yaşına da gelmiş olsalar hala en sevdikleri oyuncaklar benim spatulalarım, tencere tavalarım. Yani tencere tava hep aynı hava.

Her ne kadar üçüncü dördüncü anneliğim de olsa arada bir aklım yeni nesil anneciliğe kayıyor, mevzu her ne kadar bir daha tövbe şeklinde sonlanıyorsa da akıllanmıyordum. Şöyle ki; şimdiye kadar denediğim her aktivite önce Deniz’in, onu görünce Ekin’in tepeme çıkmalarıyla son buldu hep. Hem de 3 dakika içinde. Hazırlık aşamasında dikkatlerini çekmeyi, onları yanıma oturtmayı, boya kalemlerini defterleri önlerinde tutmayı başarıyordum ve birlikte boyamaya çizmeye başlıyorduk aslında. Ama nasıl oluyorsa daha 2. Dakikada Deniz olayı farklı bir boyuta saptıryor boya kalemini kulağıma sokmaya çalışıyor, ekin’in yüzünü boyamaya çalışıyor ekin’in de dikkatini dağıtıyordu. Hayır hayır masaya değil, kağıda çizelim, dur dur Ekin’in eline batırma kalemi hayır hayıııırr orası değil, ördeği boyayacağız gibi uyarılar yaparken ben, Deniz’in başıma tırmanışı, onu gören Ekin’in,  in oradan ben çıkacağım demesiyle feryat figan bitiyordu. Bir bakıyordum ki elimde boya kalemleriyle bakışırken yakalıyordum kendimi. En fazla 3 dakika. Bu yazdıklarım 3 dakika içinde olup bitiyordu.

Oyuncaklarla oynarken de aynı manzara. Bazen de birlikte araba sürelim diye oturuyorduk üçümüz başlıyoruz birlikte araba yarıştırmaya, bir bakıyorum ki elimde araba ın ınınnnın ınınnnn diye kendim oynuyorum. Keza oyun hamuru da aynı şekilde sonlanıyordu. Dikkat süreleri topu topuna 3 dakika. 4.dakikaya mümkün değil kalmıyordu. Cinnetin eşiğine gelinen aktiviteyi neyleyeyim dedim ve pes ettim bu konuda, akışına biraktım…

Yarım yamalak konuşmaları beni benden alıyor zaten. Uzmanlar düzeltin yanlış kelimelerini diyorlar ama pek tatlı konuşuyorlar böyle de ya hu. acaba=abaca, şeni şok şeviyoyum, yüya=rüya gibi...

Sıkıntılarımın en iyi antidepresanı 4 kuzum.  iyi ki varlar, iyi ki. (Ve Allah anne olmak  isteyen tüm kadınlara tattırsın analığı inşallah) Aşırı heyecanları, öğrenme teleşları, mutlulukları, minicik şeylere kahkahaları, bir bonibona sevinç çığlıkları…

Bu süreçte en çok karşılaştığım sorulardan birisi” Hiç mi yorulmuyorsun sen, bu güç enerji nereden geliyor?” oldu hep, sık sık karşılaşırım bu ve benzeri sorularla. tabi ki yoruluyorum, kendimi çok güçsüz çaresiz hissettiğim zamanlar çok oluyor, nefes alamadığım zamanlar bile… o anlarda diyorum ki kendime, sakin ol, GEÇECEK. Gerçekten geçecek, yeter ki Allah sağlık güç versin geçecek. Hayatı sorgulamadan yaşamaya çalışıyorum. Başıma ne gelirse, geldiyse Allah’tan geldiğine inandım, inanıyorum, inanacağım. Ve ne gelirse O’ndan başımla beraber. Ağlasam üzülsem de o anları ben yaşayacağım,  sağlıkla nefes aldığım her andan keyif almayı seçiyorum ben. En ufak şeylerden mutlu olmayı biliyorum, yapıcı olmayı seviyorum,  an’ımın kıymetini biliyorum, bildikçe mutlu oluyorum  ve bol bol şükrediyorum. Her şeye. Rabbimin verdiği,  vermediği, vereceği, vermeyeceği her şeye…

Bir ömre ömür katsam sahip olamayacağım mutluluktur çocuklarım, gün ve gün büyüyorlar şükür. Macere dolu, aksiyon, sağlık dolu nice yıllara, sabır, şükür, selametle ve dört nala…

Sevgiyle, sevginizi hak edenle kalın...

 

 
Toplam blog
: 184
: 2109
Kayıt tarihi
: 11.03.07
 
 

1974 Bremen doğumluyum. Hayatın Med-Cezir'lerle dolu olduğuna inanırdım; yaşaya yaşaya anladım ki ö..