Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

3 Sanatçı 3 İntihar

3 Sanatçı 3 İntihar
 

  Sonu intiharla biten üç sanatçının hikayesi. Bir biyografi üstadı, bir romancı ve diktatör bir ressam. İntihar batı toplumunda olduğu gibi uzak doğu toplumlarında da gerçekleşen bir kültür. Hepiniz dünya savaşları filmlerinde Japonların kılıçla Amerikan askerlerine koştuğu o sahneleri izlemişsinizdir. Evet gerçekten öyle savaşıyorlardı. Hatta Japon bir amiral, gemisi batınca gemisiyle beraber boğulmayı tercih ediyormuş.

  Batı toplumlarında intihar biraz kaçış gibi duruyor. Boks maçının ortasında sahaya beyaz havlu atmak gibi, minderden kaçmak gibi ya da hakeme kızıp sahayı terk etmek gibi. Zweig yahudiydi. Şu an reklam parası harcayıp kendini yazar gibi gösteren kişisel gelişim kitabı yazan burjuvalardan bile daha çok okunuyordu. Düşünün kitabınız yaşadığınız yerde devlet tarafından toplatılıp meydanlarda törenle yakılıyor. Bunu kaldırabilmek kolay değil azizim! Woolf’a gelelim, gelmiş geçmiş en büyük kadın romancılar arasındasınız ama kadın olduğunuz için hak ettiğiniz saygıyı görmüyorsunuz. Erkeklerin dünyasında sürekli dışlanıyorsunuz, hiçbir şeye hakkınız yok, kağıt üstünde var olan haklarınızı da kullanamıyorsunuz. Hitler... Hitler çok ayrı bir vaka. Bazıları Hitler’in sanat okuluna kabul edilmediğini söyler ama gerçek tam olarak öyle değil. Hitler’in çizimleri çok sade bulunduğu için mimari çizimlere yönelmesi gerektiğini söylüyorlar ama Hitler bunu kabul edemiyor. Sigara, alkol kullanmayan nü tablolarına bakamayan bir adam. O da sanatçılıktan dışlanan bir sanatçı, sonunda bütün dünyayı kendi gibi olmaya zorlayarak tarihe adını kara harflerle yazdırıyor. Hitler aslında bize dünyanın ne kadar kötü olabileceğini çizen ressam bir diktatör.

            Aslında Hitler’e şöyle bakabilirsiniz; bombalanan şehirler, yakılan köyler, toplama kampları, V-2 roketleri, ölüm kusan köpek balığı denizaltıları, suda, havada, karada bütün dünyaya cehennemi yaşatan Hitler’in çizdiği en büyük resim tablosu bu dünyaydı. Sadece fırça ve boya yerine kara ceketli SS’lerini, tanklarını, bombardıman uçaklarını kullanıyordu.

            Şimdi beni bir Hitler hayranı ya da sempatizanı olarak görmenizi istemem. Hitler’i desteklemek için akıl hastası olmak lazım. Yüklü miktarda kokain kullanılırsa belki Hitler göze güzel gelebilir ama benim gözümde asla.

            Aslında bu üç insan talihsiz bir devirde doğmuşlar. Bunlar harbin çocuklarıydı. Korkunç bir dünya savaşı görmüşlerdi. Siperlerde, beline kadar çamurun içinde, açlığın, tifüsün ve sıtmanın pençesinde birbirlerini ölesiye boğazlayan genç erkekler. Kayıpları için ağlayan kadınlar, yıkılan evlilikler, dağılan aileler ve daha bir sürü şey. Sokaklarda bacakları, kolları olmayan, şarapnel etkisiyle sarhoş gibi yaşayan çığlıklar atarak uykularından kalkan asker eskileriyle dolu sokaklar. İşsizlik, komünizm, milliyetçilik, monarşi gibi kavramlar arasında birbirini vuran halkların arasında ne kadar yaşayabilirsiniz?

            İntihar, İslam dinine göre haram ve tasvip edilmeye birşey. Çünkü her şeyden önce kendi canına kıymak, Allah’ın verdiği cana kıymaktı. İkincisi insan bedeni bir emanetti ve kendi canına kıymak o emanete bir nevi ihanettir. Şimdi burada insanları yargıladığımı düşünmeyin. Haddim değil! Neyin günah neyin sevap olduğunu Allah bilir, kimseyi günahkar ilan etmiyorum demek istediğim şu; belki kadercilik ve din geleneğinden ötürü intihar bizim gibi toplumlarda fazla gerçekleşen bir şey değil. Doğu toplumlarında intihar yok desek yanlış bir şey söylemiş oluruz. Bizim toplumumuzda da intihar etmiş büyük yazarlar, şairler var. Şu an aklıma Osmanlı’da Beşir Fuad, cumhuriyet döneminden örnek vermemiz gerekirse Nilgün Marmara geliyor.

            Zweig, Woolf ve Hitler yaşadıkları savaş ve yıkım çağının etkisinde kalarak intihara sürüklenmiş ya da sürüklemişlerdir. Peki yaşama hırsımız aslında bir intihar değil mi? Bu çok felsefi bir soru. Aslında çayınıza şeker atarak, Türk kahvesinin üstüne patates kızartması yiyerek sağlığımıza zarar veriyoruz. Üstelik zaman geriye akmıyor ve bir istasyon durağında tren gibi bekliyoruz ölümü ya da bir trenle ona doğru gidiyoruz.Yaşamak hırsı, yaşamak mutluluğu bizi intihardan ayırıyor yani yaşamak için elimizde kalan sebepler. Dursun kaptanın balıkçı teknesi, bir köy öğretmeninin mavi boyalı okulu, Hacıkırı Köyünde Müslüm abinin tren rayları, pamuk şeker satan çocuğun pamuk şekerleri, o baloncunun balonları, Muhittin ustanın kestane tezgahı, Yarbay İhsan’ın tüfeği onun yaşama sebebidir. Onlar orada yaşama mutluluğu içinde yaşama hırsıyla yaşayan adamlardır. Zaten sonu olan bir kitabı erkenden kapatıp bir kenara fırlatmanın bence bir anlamı yok.

            Yaşamla kalın...

            Emre Erden 

 
Toplam blog
: 203
: 322
Kayıt tarihi
: 16.11.13
 
 

1991 İskenderun doğumlu. EMU Mütercim Tercümanlık, Amasya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezun..