Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '19

 
Kategori
Özel Günler
 

30 Ağustos 1922 Büyük Zafer

23 Ağustos – 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı’yla Yunan orduları gerilemek zorunda kaldı. TBMM tarafından Sakarya Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal’e mareşal ve gazi unvanları verildi. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordularının bu topraktan atılma kararı alınır. Sad  Planı adı verilen taarruz planı ocak ve nisan aylarında iki kez ertelenir. Taarruzun hazırlıkları tam anlamıyla ağustos ayında tamamlanır. Batı Cephesi’nin kuzeyindeki ve güney cephesindeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırıldı. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane gizlice Anadolu ‘ya getirtildi. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz duruma getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taarruz eğitimi yaptırıldı. Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Birkaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar tutsak alındı. Tutsaklar arasında Yunan Başkomutanı Trikopis ve Diyanis de vardı. Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiş oldu.

Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra Eskişehir-Afyon doğusu hattına çekilen Yunan Ordusu, tuttuğu mevzileri yaklaşık bir sene boyunca tahkim etti. “Aşılmaz, geçilmez” şeklinde değerlendirilen bir savunma mevzi meydana getirdi. Bu arada Türk Ordusu da Yunan’ı Anadolu’dan temizlemek için vurulması gereken son darbenin hazırlıklarını yaptı. Taarruz için geceli gündüzlü çalıştı. Düşmana hiç beklemediği bir yerden, Afyon güneybatısındaki sarp dağlık bölgeden, kuvvetinin büyük kısmıyla taarruz etmeye karar verdi. Bu bölgeye 1 İnci Ordunun 1 inci, 2 inci ve 4 cü Kolordularına bağlı 11 tümenle bir bağımsız tümen, 5 inci Süvari Kolordusuna bağlı tümen getirildi. Bu kuvvetler kuzeye doğru taarruzla, düşmanın gerisine düşecek ve batıya doğru çekilmesine fırsat vermeden, imha edecekti. Afyon’dan Eskişehir’e kadar uzayan 130 km.lik cephe kısmına ise büyük bir cesaretle 7 tümen ayrıldı. Bu kuvvetin de ağırlık merkezi Afyon kuzeyi bölgesinde tesis edildi; Eskişehir bölgesi hemen hemen boş denecek kadar zayıf tutuldu.

Hazırlanan taarruz planına göre 1 inci Ordu kuvvetleri Afyon batısından kuzeye doğru taarruza geçtiklerinde, Afyon doğusu ve kuzeyinde bulunan 2 inci Ordu kuvvetleri de taarruzla düşmanın, kesin sonuç almak istediğimiz 1 inci Ordu bölgesine kuvvet kaydırmasına engel olacak ve Diğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını kendi üzerine çekmeğe çalışacak ve Süvari Kolordusu da Ahır Dağları’ndan aşarak düşman yan ve gerilerine saldıracaktı.

8 Temmuz 1919’da ordudaki görevinden ayrılan Mustafa Kemal,23 Temmuz 1919’da Erzurum,4 Eylül 1919’da da Sivas Kongrelerini toplayarak ülkemizi düşmandan temizlemenin planını, kongre üyelerine anlatır. Bu kongrelerde, ABD’ye ya da başka bir devletin egemenliğine sığınmak isteyenler vardır. Mustafa Kemal, bağımsızlıktan yanaydı. Sivas ve Erzurum Kongreleri’nin amacı, ulusu kadercilikten kurtarmak, düşmana karşı savaşma bilincini aşılayarak; özgürlük, bağımsızlık yolunu açmaktı. Çünkü Mustafa Kemal, tutsaklığın Türklüğün yapısına aykırı olduğunun bilincindedir. İnsanca yaşmak için yapılır İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınarlar... Anadolu insanı, tüm varlığını ortaya koyarak 30 Ağustos 1922’de zaferin yolunu açar. Bir İstanbullu anı defterine şunları yazdı:‘Hastalık, parasızlık, acı düşmanlık, gelecek kaygısı, her şey, her şey unutuldu. Her yer çılgınca sevinen mutlu insanlarla dolu.’  (Turgut Özakman,Cumhuriyet, s.15)

Büyük Zafer öncesi, Ankara’da, sessiz ama derin bir çalışma vardır.  Rusya’dan, İstanbul’dan, Doğu ve Güney cephelerinden gelen ve kaçırılan silahlar, askeri mühimmat ve gereçler yavaş ancak kesintisiz olarak Ankara ve Batı Cephesi’ne akmaya devam ediyordu. Bu gizli çalışmalardan birinde her olasılık dikkate alınarak bir “Batı Cephesi Taarruz Planı” taslağı hazırlandı ve Fevzi Paşa’ya gönderildi. Fevzi Paşa plana baktı, gülümsedi ve bu planın adı ‘kurt kapanı’ olsun” dedi.

Mustafa Kemal, “Fevzi Paşa, taarruz planını özetlesin sonra detayları konuşuruz” dedi.

Fevzi Paşa haritanın başına geçti. “Aylardır üzerinde çalışılan planın esası, silah ve sayıca bizden üstün olan düşmanı bir darbede çökertmektir. Bunu da ancak bir baskınla sağlayabiliriz. Bunun için kuvvetlerimizin büyük kısmını, tam bir gizlilik içinde, Afyon’un güneyinde toplayacağız. Afyon ile 40 km batısındaki Çiğiltepe asıl taarruz cephesidir. Burada düşmandan 3 misli fazla kuvvet toplayacağız”   diyerek planı anlattı.

Plan son derece sade, oldukça etkili ancak riskliydi. Her zaman fazlaca ihtiyatı ile ün salan, birçok subayın öğretmenliğini yapmış olan Yakup Şevki Paşa “hayal görmeyindedi. “Ben Afyon’u da düşman mevzilerini de gördüm, orası öyle bir, iki günde geçilebilecek bir yer değil. Ayağı çarıklı askerle o sarp kayalık ve vahşi arazide elimizdekini de kaybederiz”.

Mustafa Kemal Paşa sakince“tavsiyeniz nedir Paşam” diye sordu.

“Elimizdeki kuvvetlerle uygun bir cepheden taarruz ederiz, eşit olarak savaşırız, geri çekilirlerse takip ederiz”.

“Bu tarz bir savaş ile kesin sonuç alabilir miyiz?” diye sordu Mustafa Kemal.

“Alınamaz; ama yenilsek bile ordu elimizde kalır, bütün varımız, bu”.

Mustafa Kemal:

 “Bütün varımız bundan ibaretse, kesin sonucu bununla almak zorundayız.”

Batı Cephesi komutanları Akşehir’de toplanmak için güzel bir bahane buldular. Cephe Karargâhı ile Kolordu karması, 28 Temmuz günü bir futbol karşılaşması yapacaktı. Olay basına bildirildi. Çoğunluğun ilk defa izleyecekleri futbol maçının izleyicileri arasında birinci tribünde Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Şevki Paşa, Nurettin Paşa, hemen arkalarında da Kolordu komutanları Albay Asım Gündüz, İzzettin Bey, Kemalettin Bey ve üst düzey bazı subaylar vardı. Yoksul vatanın umutlu evlatları, filesiz kaleli toprak sahaya uzun şortlarla çıktılar. Bulabildikleri kırmızı ve beyaz sözde formalar giymişlerdi. Kalecilerin dizleri sargı beziyle sarılmıştı.

İngiliz ve Yunan istihbaratına göre Yunan mevzilerini yarmak olanaksızdı. Zaten Türklerin kıpırdayacak durumu yoktu. General Hacianestis ve İngiliz komutanlar cepheyi teftişe geldiklerinde ordu ve savunma mevzilerini çok beğenmişlerdi. İzmir’e döndüklerinde Hacianestis gazetecilere “Bütün cepheyi gezdim Mustafa Kemal adında bir komutana rastlamadım” şeklinde bir demeç vermişti. (Kaya Boztepe,1.Ağustos 2017,Bütün Dünya, s.5)

Büyük Zafer’e gelinceye değin “25 Ağustos akşamı her türlü haberleşmeye son verilecek. Limanlara giriş çıkışlar, İstanbul, İzmit arası kara ve demiryolu ulaşımı kesilecek. Yani biz işi bitirene kadar dünyanın Anadolu’dan haberi olmayacak. Yeteri kadar uçağımız var, çocuklar düşmanın hava keşfi yapmalarını önlesinler”.

Mustafa Kemal Paşa çalışma odasında derin düşüncelerle bir haritayı incelemekteydi. Fethi Okyar içeri girince gülümsedi, ayağa kalktı ve hiç giriş yapmadan “Fethi Bey biz Ağustos’ta taarruz etmeye karar verdik” dedi.

Fethi Bey’in gözleri büyüdü “ne diyorsunuz”!

“Bunu bilen beşinci kişisiniz, eski hiç bir ordumuza benzemeyen, çok güçlü ve bilinçli bir ordumuz oldu. En geç iki gün içerisinde Yunan cephesini yararız. Sonrası Yunanlılar için felaket olacaktır.”

Sonra İsmet Paşa’ya döndü.

“Ordulara yazılı emri geçiniz, 26 Ağustos Cumartesi sabahı düşmana tearuz edeceğiz”.

Tam tamına 300 yıldır duyulmamış bir emirdi bu. Bu emirle ordunun moral gücü en üst düzeye çıkmış; yıldırım gibi düşman üzerine yürümüş, altı ayda yarılmaz denilen düşman Cephesi, dört günde dağılmış. 30 Ağustos’ta 1922’de savaş Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı.

“Bilmeyen kalmamıştır ki: Ulusumuz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi. Bu kararını başarıya ulaştırabilmek için kendine bir toplu davranış, bir belirli erek seçmesi gerekiyordu. Ulusun bütün varlığı ile bütün inanıyla, canını dişine takarak o yolda birlikte yürümesi ve er geç başarıya ulaşması gerekti. İşte baylar o erek bu yerdi, burasıydı. Umulan ve istenen başarı, işte burada kazanılan zaferdi.” (Atatürk’ün 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Zafer’in 2. yıldönümünde 1924 yılında Dumlupınar’da yaptığı konuşmadan alıntı)

Türklüğün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş zaferini,  Andrew Mango “Atatürk” adlı yapıtında şöyle dile getirir:Anadolu’daki Türk ve Yunan ordularının gücü hemen hemen eşitti. Yunanlılar 225.000 askerine karşılık Türk ordusunda 208.000 asker bulunuyordu. Ama Yunanlılar daha iyi donanımlıydı. Türk ordusunun ise iki avantajı vardı; ağır silahlarının sayısı fazlaydı ve süvari birlikleri Yunanlılara oranla daha güçlüydü. Yunan ordusu Marmara Denizi kıyısında Gemlik’ten başlayıp Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar ’daki mevzilere kadar uzanan, oradan da güneybatıya dönüp Ege Denizi’ne doğru Menderes Irmağı boyunca ilerleyen böylelikle Kuzeybatı Anadolu’nun tümünü çevreleyen 400 mil uzunluğundaki bir cepheyi savunmaya çalışacaktı.General Hacianestis, üç kolorduya ayrılan Yunan ordusuna İzmir limanında demirli bir savaş gemisindeki karargâhından komuta etmekteydi. İsmet Paşa’nın Batı Cephesi karargâhında hazırlanan plan, Afyon yöresini tutan Yunan güçlerine güneyden saldırarak, büyük bölümünün birbiriyle temasını kesmeyi amaçlıyordu Türkler,2000 metre yüksekliğindeki Kocatepe’yi tutmuşlardı. Yunan cephesinin en güçlü noktasına yapılacak saldırı için son derece cesur bir plan hazırlanmıştı. Öne sürülecek olan Nurettin Paşa’nın 1.Ordusu, daha kuzeydeki Yakup Şevki Paşa’nın 2.Ordusundan takviye edilecekti.       

Mustafa Kemal,17/18 Ağustos gecesi yola çıktı,20 Ağustos’ta Akşehir’deki karargâhına ulaştı. Yolculuk, gizli tutuldu.21 Ağustos’ta başkomutanın Çankaya’daki evinde bir çay partisi düzenleneceği ilan edilmiş, Konya’daki postaneye kesin sansür uygulanmaya başlanmış; ordunun tüm hareketleri gece karanlığına alınmış ve kazanılacak başarıların pek fazla vurgulanmamasına karar verilmişti.( Andrew Mango,Atatürk, s.328-330)

TBMM Hükümeti Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’in(Tengirşenk) Şubat 1922'deki Londra ve Paris ziyaretlerinden sonra, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri Mart 1922'de Paris'te toplanarak Sevr Antlaşması’nda bazı değişiklikler yapmayı, önerdiler. Fakat Ankara Hükümeti, öncelikle Yunan ordusunun Anadolu’dan kuvvetlerini geri çekmesinde ısrar edince anlaşma sağlanamaz

Genel taarruz hazırlıkları Haziran 1922’de başlatıldı.6 Haziran 1922’de orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. Mustafa Kemal Akşehir'de komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon’ un güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak ve sonra da meydan savaşına dönüştürülerek düşman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti. Türk ordusu Yunan cephesinin en güçlü direnen kesimine saldıracaktı.

General Hacianestis, Yunan Küçük Asya Ordusu’nun başına getirildiğinde Büyük Taarruz kaderini etkileyecek iki karar aldı. Bunlardan ilki, 1. Kolordu komutanına, yedekteki 2. Kolordu'ya savaş durumunda emir verme yetkisini kaldırması; diğeri ise 1.Kolordu'nun normal düzeninde kendi yedeğinde olan tümenleri de cephe hattına yayarak Trikoupis'i tamamen desteksiz bırakmasıydı... Savaş durumunda iletişim yetersizliği ve zamanın sınırlılığı da düşünüldüğünde çok yanlış bir karar olduğu daha sonra açığa çıkacaktı.

“Türk topçularının isabetli atışları Mustafa Kemal’i sevindirdi. Akşama doğru Türk birlikleri önemli kazançlar elde etmişler, ama Yunan hatları yarılmamıştı.Mustafa Kemal,57.Tümen Çiğiltepe’yi alamayınca tümen komutanı Albay Reşat’tan bir açıklama istedi.Reşat, yarım saat içinde tepeyi ele geçirmeye söz verdi.Mustafa Kemal, tümen karargâhını ikinci kez aradığında,Reşat’ın intihar notu kendisine iletildi.”Yarım saatte size o mevzii almak için söz verdiğim halde, sözümü yapmamış olduğumdan yaşayamam”(Andrew Mango,Atatürk, s.329) Yarım saat sonra mevzii ele geçmiş; ama komutanına verdiği sözü yerine getiremediği için canına kıyan Reşat Çiğiltepe yoktu artık. Bu ülke, ülkesi için canını vermekten çekinmeyen askerlerin kararlı, cesur davranışlarıyla düşmandan temizlenerek bağımsızlığına kavuştu. Bizler, Reşat Çiğiltepeleri unutursak bu ülkede huzurlu, mutlu, özgür yaşama gücünü kendimizde bulamayız.

Türk 2. Kolordusu’nun 26 Ağustos sabaha karşı 4.30 da başlaması planlanan taarruzu, sis nedeniyle ancak 5.30 da başlayabilmiş, yarım saat süren çok yoğun bir bombardıman ile Yunan ön hat mevzileri büyük yıkıma uğratılmış, topçu gözetlemesi ve makineli tüfek mevzileri iş göremez duruma getirilmiştir. 6.00 da başlayan piyade taarruzu, kısa sürede gelişmiş, Tınaztepe, Belentepe, Kalecik Sivrisi’nin ele geçirilmesi ile sonuçlanmıştır. Öte yandan yarma bölgesinin batısında Türk Kolordusu’nun, düşmanın İzmir-Uşak bağlantısını kesmesi, cephe gerisinde büyük kargaşaya yol açmıştır.

Çarpışmanın ikinci günü,27 Ağustos’ta durum tümüyle değişmiş, Albay Kemalettin Sami komutasındaki 1.Ordun’un 4.Kolordusu Yunan hatlarını yarıp Erkmentepe’yi ele geçirmiştir. Aynı zamanda Fahrettin Paşa’nın süvarileri, dağların arkasından bir yol bulup Yunanlılar’ ın gerisine ulaşmasıyla Trikoupis komutasındaki Yunan 1.Kolordusu Afyon’a doğru kaçmak zorunda kalmış; kaçarken malzemelerinin büyük bir bölümünü de geride bırakmıştır.

General Trikoupis (Trikopis) ve kurmaylarının bir kısmı ile 10.000 civarında asker Kızıltaş vadisinden gece karanlığında kaçmayı başarmış; ancak 2/3 Eylül’de Murat Dağı’ndan Banaz Ovası’na inen iki Yunan Kolordusu’nun komutanları olan Trikopis ile Diyanis tuzağa düşürüldüklerini fark ederek teslim oldular. Bir Türk yüzbaşı, onları teslim aldı. Bundan sonrasında savaş tamamen bir kaçma kovalamaya dönmüş, 9 Eylül'de Türk Ordusu İzmir’i düşmandan kurtarmış.  ( Türk askeri sırtında çantası, silahıyla, bir taraftan da yoklukla savaşarak on günde İzmir’e girmiştir.) 17 Eylül'de kalan Yunan birliklerinin Bandırma'dan tahliyesiyle savaş son bulmuştur.

26 Ağustos 1922’i sabahı düşman mevzilerini döven topçu ateşiyle Türk’ün Büyük Taarruzu başladı. Düşman neye uğradığını şaşırmıştı. Çünkü Türk’ün taarruzu hiç beklemediği bir zamanda ve hiç beklemediği bir yerden başlamıştı. Kurtuluşun, Türklüğün ve Anadolu’nun düşman çizmesinden kurtarılmasının tek yolunun bu taarruz olduğunu anlamış ve inanmış olan Türk askerinin taarruzları karşısında Yunanlılar tutunamadı. 26 Ağustos günü Yunan ilk mevzileri ele geçirildi. 27Ağustos’ta Türk kuvvetleri düşmanı önüne katarak Sincanlı ve Afyon ovalarına indiler. Afyon kurtarıldı. Darmadağınık olmuş Yunanlılar 27-28 Ağustos günleri Sincanlı Ovası’ndaki tepelerde tekrar savunmaya geçmek istedilerse de başaramadılar. Dumlupınar-Uşak doğrultusunda canlarını kurtarmak için kaçan Yunanlıların büyük kısmı güneyden 1 inci Ordu, kuzeyden de 2 İnci Ordu birliklerinin saldırısı sonucu Aslıhanlar bölgesinde sıkıştırıldı ve kuşatıldı. 30 Ağustos günü Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa’nın, muharebe sahasının içinde bulunan Zafer Tepe’den yönettiği taarruz sonucunda bu kuvvetlerin büyük kısmı imha edildi. Başkumandanlık Meydan Savaşı adı verilen bu muharebeden kurtulan ve arta kalan Yunanlılar, vahşi ve insana yaraşmayacak davranışlar içinde, önüne gelen masum Türk’ün köyünü, evini barkını yakarak, daha doğrusu kendi ırkına özgü imzasını geçtiği yerlere atarak, İzmir’e doğru kaçmaya başladı. Türk Ordusu, düşmanı kovalayarak 9 Eylül’de İzmir’e ulaştı ve Anadolu’yu Yunan’dan temizledi.

Türk ulusu, 30 Ağustos 1922’de elde etiği zafer, yalnız bizim tarihimizde değil, dünya tarihinde de az görülen bir zaferdir. Bu zafer, bir ulusun dirilişi; dünya ulusları arasında onurlu yerini alışıdır. Bu zaferle Türk ulusu, kısıtlamasız, koşulsuz; egemenliğine kavuşmuştur. Bu zaferle Türk ulusu, ezilmişlikten; emperyalist güçlerin baskısından kurtulmuş; özgür ve gönenç içinde yaşamanın yolunu aralamıştır.

Savaşın Sonuçları

1.İzmir’e girişimiz, zaferin çabukluğu, geniş ve kesin neticeleri bütün dünyada büyük hayret, psikolojik ortam yaratmıştır.(İnönü’nün Hatıraları,1998,s.13)

Bu savaşta Yunan Ordusu 70.000 ‘den fazla askerini kaybetmiştir. Türkler, 13 000 civarında şehit,35 000 yaralıydı .(Özakman,464–5)Her iki tarafın sivil kayıpları üzerinde herhangi bir istatistik bulunmamakla birlikte Batı Anadolu'nun büyük ölçüde harap olması maddi kayıplar hakkında bir fikir verebilir.

2.Meydan savaşından sonra, çevreyi gezen Mustafa Kemal Paşa, düşmanın ağır yenilgisini, savaş alanında bıraktığı silah, cephane ve savaş malzemesini, ölülerini, sürü sürü tutsağın kafilelerle geriye götürülmesini gördükten sonra çok duygulanmış ve yanındakilere,"Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir" demiştir.

3.Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu hareketi üzerindeki önderliği bu zaferle pekişmiş, böylece zaferden sonra kurulacak olan siyasi düzenin temelleri atılmıştır. (1922 yaz aylarında Büyük Millet Meclisi'nde Mustafa Kemal aleyhine başlatılan muhalefet hareketinin zaferden sonra etkinliği kalmamış, Mustafa Kemal Paşa tüm ülkede "kurtarıcı" olarak benimsenmiş; liderliği pekişmiştir).

4.Zafer, Yunan işgaline son vererek Kurtuluş Savaşının kesin bir askeri sonuca ulaşmasını sağlamış, barış yolunu açmıştır. Böylece Türk tarafı Lozan'a önemli bir diplomatik avantajla katılmış, askeri durumun barış görüşmelerinde aleyhte pazarlık kozu olarak kullanılması önlemiştir

5.Zaferle Anadolu düşmandan temizlenmiş; Türklük yok olmaktan kurtulmuş, varlığını kanıtlamıştır.29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’yle yeni bir dönem başlamış; padişahlık tarihe karışmış, Cumhuriyet çağdaş dünyadaki yerini almıştır. Cumhuriyet’le laik, sosyal bir hukuk devleti kurulmuş; bu çerçevede devrimler başlatılış; bu devrimler toplumun büyük bir kesimince benimsenerek yaşama geçirilmiş; ancak şeriat, tarikat yanlıları karşı devrim için çalışmalarını sürdürmüşler, Mustafa Kemal’in aydınlık yolunu kapamaya, karartmaya çalışmışlardır

6.Ezilen, sömürülen ülkeler, Zafer’den örnek alarak bağımsızlık savaşlarını başlatmışlardır.

“Eğer sosyal olayları durdurma olanağı bulunsaydı, Atatürk’ün Milli Mücadele girişimi durdurulurdu. O zaman ya Orta Anadolu’nun birkaç ili üzerinde bir Osmanlı hanlığı-yarı sömürge olarak-can çekişmesini sürdürür ya da Türkiye’miz bağımlı bir devlet olurdu”. (Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Yol Kesen Irmak, s.159)

30 Ağustos 1922  Türkiye’de yaşayan her bireyin kıvanç duyduğu bir zaferdir. Tüm ulusu ilgilendirir. Özellikle bu ulusun oylarıyla seçilenler,”30 Ağustos Zafer Bayramı’nın kutlamasına özen göstermeleri, ülkemizin geleceği açısından önemlidir.

30 Ağustos 1922’den sonra adım adım Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yol açılmış; ulus   olma bilincine ulaşılmış; Türkiye, bilim ve uygarlık alanında gelişmeye başlamıştır.

Türk’ün olağanüstü gayret ve gücünü tüm dünyaya göstermiş olması açısından büyük bir öneme sahip olan 30 Ağustos Zaferi, ulusal bir bayram olarak her yıl büyük bir coşkuyla kutlanmaktaydı; ne yazık ki son yıllarda gurur ve övünç kaynağımız olan bu bayramlar unutturulmaya çalışılarak ulusal bilinç köreltilmektedir.

 

  •             Kaynakça:
  • 1. Andrew Mango, Atatürk, İstanbul,2000.
  • 2.Atatürkçülük Nedir? Varlık Yayınevi, İstanbul: 1963.
  • 3.Falih Rıfkı Atay, Çankaya I,Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, İstanbul:1999 
  • 4.Hıfzı Veladet Velidedeoğlu, Yol Kesen Irmak, İstanbul,1983
  • 5.İsmet İnönü, İsmet İnönü’nün Hatıraları, Lozan Antlaşması I-II, Cumhuriyet Gazetesi   Yayınları, İstanbul:199
  • 6.Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara:1994
  • 7.Sabahattin Selek, Milli Mücadele I-II, Milliyet Yayınları, İstanbul:2011.
  • 8.Turgut Özakman, Cumhuriyet, Ankara,2010.
  • 9.   Şu Çılgın Türkler, Ankara,2005. 
  • 10.Kaya Bozterpe,1.Ağustos 2017,Bütün Dünya)

Hüseyin Başdoğan,25.08.2019

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..