Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '12

 
Kategori
Özel Günler
 

30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun

30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun
 

Birinci Dünya Savaşı sonuydu. Bugün dost sandığımız o gün düşman olarak kabul ettiğimiz bazı ülkelerle imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla ülke toprakları tamamen elimizden alınıyordu. Vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza büyük ölçüde son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız topraklar düşman tarafından paylaşılıyordu. Çizilen haritalarla bu paylaşımı bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.

Tabii hazin tabloyu Türk milletinin kabul etmesi elbette mümkün değildi. Ülke elden gidiyordu. Askeri ve ekonomik gücü adeta yok olan işgal altındaki İstanbul’da Osmanlı Hükümeti çaresizce durumu kabulleniyordu. Ne denirse onu yapıyordu. İşgal ordularının gölgesi altındaki vatan topraklarımızda halkın tepkisini önlemek için ve karşı çıkmaları susturmak için din adamlarımızı kullanarak fetvalar bile çıkarılıyordu. Osmanlı teslim alınmıştı. Düşman tüm küstahlığı içinde hareket ederken İstanbul susuyor, Ali Kemaller kalemler ile hizmete devam ediyordu. Anadolu kan ağlıyordu. İşgal orduları ile birlikte hareket eden hainler şehirleri köyleri yağma ediyor. İnsanlarımızı katlediyorlardı.

İşgal günlerinin o kasvetli ve umutsuz günlerinde İstanbul hükümeti ve çevresi işgal orduları ile kucak kucağa renkli ve mutlu günlerine devam ederken, Mustafa Kemal ve arkadaşları düşman ile işbirliği yapmak, onların vaatleri ile şahsi menfaatlerini korumak yerine, tüm her şeyleri terk edip, Karadeniz’in azgın dalgaları arasında canlarını ortaya koyarak Bandırma vapuru ile yola çıktılar. 19 Mayıs 1919'da Samsun’a ayak bastılar.

Anadolu vatan topraklarının kurtarılmasından başka bir amacı olmayan lideri Mustafa Kemal ile işte o tarihte kucaklaştı. Onun önderliğinde Kurtuluş Savaşı başladı. Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu.  Mustafa Kemal ve arkadaşları güçlerini bir diktatör gibi korumak, kendine ve çevresine maddi ve manevi fırsatlar yaratmak yerine memleket yönetiminin halkın iradesine verilmesini sağladılar.

Hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezini Ankara yaptılar. Çünkü İstanbul Hükümeti ülkeyi adeta düşmana teslim etmiş, Yöneticiler kendini kurtarma çabası içine girmişti.  İşte o kimsenin gölgesinde olmayan, hiçbir gücün etkisi altında kalmayan, içinde bölücü temsilciler barındırmayan bağımsız TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve düşman işgalinden kurtuluşun çarelerini aradılar. Sonuçta Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşünden hareket ederek düşmanla mücadele kararı aldılar.

Bu doğrultuda hiçbir egemen gücün askeri desteğini hissetmeden, oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı o günün bölücü örgütü doğu'da ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Sonra Batı cephesinde Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılara büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bu günün dostu o günün düşmanı olan bazı ülkelerden oluşan işgal güçlerinin desteği ile hareket eden Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır emrini verdi. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz dedi.

Arkasında Anadolu insanının desteğini ve bağımsız meclisin gücünü alan Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Osmanlı’nın yıkılış dönemini hazırlayan en ağır anlaşma olan 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra ilk defa toprak kazanılmaya başlandı. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Ülkemizin makûs tarihini değiştiren bu zafer sonunda, TBMM, Mustafa Kemal'e "gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verdi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, TBMM tarafından büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı.

Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlığında ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.

İşte bu büyük taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline "dur" diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.

Bugünlerde 30 Ağustos Zafer bayramı hepimiz için daha büyük bir anlam taşıyor. Günümüzde Arap Baharı ile cehenneme çevrilen bölgemizde, 1919 dönemi öncesindeki senaryonlar uygulanmaya başlamıştır. Artık tüm ülke olanların farkındadır. Ülkemizin gidişi iyi değildir. Her ne kadar medya gücü ile iyi mesajlar verilmeye moraller yükseltilmeye çalışılsa da bunu yapanlar sadece kendilerini aldatmakta, oturdukları koltuktan gerçekleri görmede zorlandıkları görülmektedir. Gündemi değiştirme çabaları çökmüştür. Moraller oldukça kötüdür. Sinirler oldukça gergindir. Halkı korkutmaya yönelik demeçler ve uygulamalar gerçekte toplumda bölünmeyi ve tepkiyi artırmaktadır.

Ülkemiz kökü dışarıda bir terör tuzağının içinde çatışırken birde sahte dostlarımızın zorlaması ile Suriye ile anlamsız bir çatışma ortamının içine çekilmiştir. En kötüsü de halkımız çevre ülkelerle olası bir savaşa karşıdır. Halkımızın sorunu Suriye değildir. Suriyeli muhalif denen insanlarda gerek görüntüleri gerekse tavırları ile asla dostumuz değildir. Belki çoğu da Suriyeli bile değildir. İçine düştüğümüz tuzakta uluslararası oyunun maşaları ülkemizde egemenlik haklarımızı çiğnercesine davranmaktadırlar.

Bugün halkımızın sorunu bölücüler ve onu destekleyen dost görünümlü düşman ülkelerdir. İnsanların içi kan ağlamaktadır. Meclisteki terör destekçilerinin küstah tavırları, sanki demokrasi havarisi havası takınmaları ve verdikleri demeçler ve ülkenin sokaklarındaki kışkırtmalar insanları bir patlamanın eşiğine getirmiştir. Kaldı ki bir bakan bile kurtarılmış bölge denen yerlerde gezememekte, askerimiz kalleşçe tuzaklara düşmektedir.  Şehit olan kahraman asker ve polisimizin cenazelerindeki görüntü her ne kadar sakin ve üzüntülü bir tablo gibi gösterilse de, gerçekte olan tepkiler çok fazladır. Yanan yürekler, yükselen feryatlar saklanamaz boyuttadır. Meclis Bakanı Sayın Cemil Çiçeğin teröre karşı hazırlattığı “Milli Mutabakat” metni yerinde ve olması gereken bir girişimdir.  

Bu 30 Ağustos gününde son bir defa daha düşünülmeli, bu oyunun sonu iyi görülmelidir. Bu ülkenin insanlarının yeni 30 Ağustosları kazanacak ruh ve güce sahip olduğu bilinmelidir. Tarihin her döneminde yaşamış Hasan Tahsinlerin, Sütçü İmamların ve nice kahraman büyüklerimizin ruhlarının hala bu ülke topraklarında yaşadığı gözardı edilmemelidir. 30 Ağustosların gerçek kahramanı ve göz bebeğimiz askerlerimizi yıpratacak ve zarar verecek davranış ve uygulamalardan kaçınılmalıdır. Zaferi güçlü ve morali yüksek orduların kazandığı hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Askerlerimizi, gazetecilerimizi ve aydınlarımızı yıpratmaya yönelik ve inandırıcılığını yitiren davalara son verilmelidir. Hapiste suçsuz yere yatanların milletin gönlündeki yerinin yıpranmayacağı, buna sebep olanların tarih önünde sorumlu olacağı unutulmamalıdır.  

Eğer bir düşman bir suçlu aranacaksa, eğer bu ülkedeki demokrasi ve insan haklarına darbe yapanlar aranacaksa, meclisteki bölücü örgütü destekleyenlere, askerimizi, polisimizi şehit edenlere, asker sivil insanlarımızı kaçırarak hala serbest bırakmayanlara, beslediğimiz ve dikkate aldığımız İmralı canavarına,  Antep’te küçük yavrularımıza kıyan bombacılara, yalan haber yaparak halkı aldatanlara, düşmanın dezenformasyonuna hizmet edenlere, her geçen gün bizim olmaktan çıkan Suriye sınırına bakmalıdırlar. Dünün Levranslarının bugün aramızda bizden biri gibi bize akıl vererek yeni tuzaklar hazırladıkları dikkate alınmalıdır. Ötelere gitmeden bugün bile batı gazetelerinde yer alan yorumlardaki sahte dostlarla düştürüldüğümüz tuzağın değerlendirmeleri çok iyi okunmalıdır. http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=72083

Gün birlik ve beraberlik günüdür. Gün kardeşliğin güçlendirilmesi günüdür. Gün kinleşmeye ve cepheleşmeye son verme, kucaklaşma günüdür. Gün aklımızı başımıza alıp geçmiş ve geleceğin hesabını yapma günüdür. Sen ben kavgasına son verme günüdür. Gün 30 Ağustos ruhunu yeniden oluşturma günüdür. Gün bir insanımızı bile feda etmeden sosyal ve ekonomik zaferlere koşma günüdür.  

30 Ağustos Zafer bayramınız kutlu olsun. Tarihte bu topraklar için can veren ve bize bu toprakları vatan yapan ve emanet eden tüm şehitlerimiz ve vatana hizmet eden atalarımız huzur içinde uyusun.  

http://www.meb.gov.tr/belirligunler/30agustos/yazilar/anlam.htm

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..