- Kategori
- Güncel
31 Mart 2014, yeni bir yaşama doğru !
Ne zor günlerden geçiyor güzel ülkemiz! Aylar boyunca gözlerimizin önünde cereyan eden olayları şaşkınlıkla izledik. Kızdık, öfkelendik, inanamadık; kandırılmışlık duygusuyla içimize kapandık, hayata küstük; mutluluklarımızı, heyecanlarımızı dolaba kaldırdık; ev, araba alma planlarımızı öteledik; nişanı, nikahı seçim sonrasına bıraktık!
Ve dün gidip oyumuzu attık!
Kim ne derse desin; bu seçim İstanbul, Ankara sonuçlarıyla değerlendirilecek bir genel seçimdi sanki ve halkımız tercihini inandığı yönde kullandı. Her ne kadar -yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirinden ayrı olması gerektiğini savunan- Fransız düşünür Montesquieu’ya ait olsa da -zekası, mantığı ve siyasal yetenekleriyle 20. yüzyıla damgasını vuran liderlerden- Winston Churchill’e atfedilen şu söz geliyor aklıma: Her millet layık olduğu şekilde yönetilir. Hatta, “Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz.” gibi bir de hadis hatırlıyorum! Nietzsche’nin de günümüz Türkiyesi’ne uyan sözleri var; ama onları yazmayayım da ana fikri oluşturacak bir soru çıkarayım içlerinden: Seçim mi yaptık yoksa seçim yaptığımızı mı sandık?
Süngüler düştü! Derin bir sessizlik var sokaklarda! Ne slogan atan kaldı ne de tapelerden bahseden! Çorak bozkırlarda kaybolmuş kelebekler gibi bakınıyoruz etrafa!
Ben vatanını, milletini, laik cumhuriyeti seven, savunan bir Türk vatandaşıyım. Ve bu ülkenin 76 milyon sahibinden biriyim. Hissem kadar söz hakkım var, onu da dün söyledim! Rahat, vurdumduymaz biri değilim! İnsanı hedef alan olaylardan psikolojim çok etkileniyor ve yaşamdan kopuyorum! O nedenle siyaset-futbol-din konularında yazmıyorum, öylesi blogları da aslında okumuyorum; ama son aylarda kendimi -çirkinleşen siyaseti ve inanılmaz yolsuzlukları işleyen- siyasi blogları okurken buldum! Yetmezmiş gibi bir de internet’ten anlık haberleri takip etmeye, televizyondan haber programlarını izlemeye başladım! Çünkü her duyarlı vatandaş gibi ben de duyduklarımı, gördüklerimi anlayabiliyor, üzüntülere gark oluyordum:( Öyle ki son bir aydır tek kelime yazamadım! Böyle bir ortamda şiir mi yazılabilirdi, öykü mü!
Gerildim de gerildim, rahatlayamadım!! Oysa göreceksiniz ki şimdi beş on gün seçim manipülasyonları konuşulacak sonra da olanlar tarihin tozlu raflarına kaldırılıp Cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanılacak! Keskin dilli yazarlar da su içip sil baştan yapacak! Yine suçlamalar, hakaretler, tapeler, fotoğraflar uçuşacak; televizyonlar halkı provoke edecek; ama mutlak son değişmeyecek! Yani siz bir balonsunuz, şişirileceksiniz sonra da ağzınız açık şekilde havaya bırakılacaksınız! İiuvvv diye parendeler atarak düşerken söneceksiniz ve tekrar şişirileceksiniz!
Benden bu kadar! Yaşadığım kadar yaşayamayacağım kesin:( Kalan ömrümü de akıl ve ruh sağlığım yerinde olarak mutlu ve huzurlu geçirmek istiyorum. İranlıyla da, kutularla da zerre ilgilenmiyorum! O nedenle yeni yaşam planımı -Mutlak Huzur başlığı altında- olabildiğince sade ve asosyal formda şekillendirmeye başladım!
Macun Kaplıcalı ve avanesini hayatımdan çıkaralı neredeyse bir sene olacak! Ne görüyorum ne de duyuyorum! Benden huzurlusu yok:) O soap opera programları izleyen var mı? Eminim -ülke gerçeğinden bihaber; ama esemesçiklerden haberdar- Miami sahillerinde fink atıyorlardır!
Ne güncel haberleri dinlemek istiyorum ne de haber programlarını. Son üç aydır izlediğim tek bir haber kanalı vardı, artık onu da izlemeyeceğim! Televizyonu sadece iki program için açacağım: Çocuklar Duymasın ve Arkadaşım Hoş Geldin. Yüzüm gülmeye öyle hasret ki… Aylardır dizi film gibi neler izledik neler duyduk da ne oldu! Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Sen ne kadar konuşursan konuş, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır.”
İzlediğim haber kanalının web sayfası da bilgisayarımda giriş sayfamdı, kaldırdım; yeni sayfam 17 yıldır üyesi olduğum National Geographic.
Artık gazete okumayacağım.
Siyasi blogları da okumayacağım.
Ben boşuna “Riya Mavisi” demiyorum Antalya’ya! Oradaki pılımı ve pırtımı da derhal toplayacağım!
cİngÖzleri yazmaya devam eder miyim bilmiyorum!! Adamların çaldığı üç beş kuruş, beş on gram; kalkıp da biri kutuları hatırlatırsa verecek cevap bulamam! Sizin anlayacağınız, Lucifer da işsiz kaldı:(
İki ay önce günümüzün teknoloji harikası otomobilleriyle ilgili bir blog yazmıştım! Aracın arızalanması ya da bozulması durumunda uydudan yerinin tespit edilebildiğini belirtmiştim. Şu garipliğe bakın ki Malezya Hava Yolları’nın 65 mt boyundaki 300 tonluk B777’si içindeki 239 kişiyle 23 gündür bulunamıyor! “Ve insanoğlu uçağı yarattı” adlı bir blog yazamam artık da ilk günden beri yakından takip ettiğim “Uçuş MH370”in hikayesini -yüreğim elverirse- yazabilirim.
Siyaset yazan arkadaşlarımıza malzeme eskisinden de çok; ama bu huzursuzlukta şairlerin, öykücülerin işi zor:( Şiir yazmak artık okyanuslar kadar uzak bana!
Neyse, serde aşçılık da var nasıl olsa; sizlere İtalyan Mutfağından tarifler veririm. Nisan ayı menüsü: Dana Pikata ve Panna Cotta.