Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '10

 
Kategori
Güncel
 

31 Mart olayı…

31 Mart olayı…
 

31 Mart olayı…

Efendim bu gün 31 Mart. Aslında 12–13 Nisan 1909'da patlak veren, ama bu tarih Rumî takvime göre 31 Mart'a denk geldiği için "31 Mart Olayı" diye adlandırılan ayaklanmanın yıl dönümü. Tarihimizin ibret verici olaylarından biri olduğu için bir hatırlayalım istedim. Tabii eğer bu yazı bu gün yayınlanırsa. Çünkü son dönemde yazılar nedense bir gün geç bile yayınlanabiliyor.

İkinci meşrutiyet ilan edilmiştir. Ülke üzerindeki baskısını giderek arttıran batı, geleneksel padişah yönetimine çok fazla güvenmediği, isteklerini anında elde etmede bazı sıkıntılar doğacağı düşüncesi ile kendine bağlı sivil bir iktidarın(??) yönetimde olmasını istediğinden İkinci meşrutiyeti desteklemiş, bir anlamda kurulmasına öncülük etmişti.

Padişahçı yapının, yani tek adam iktidarının yönetimin her zerresine kadar sinmiş olması, ülke yönetiminin büyük bir başıbozukluk içinde bulunması, İkinci meşrutiyetin siyasal kanadı olan İttihat ve Terakkinin hâkimiyeti tam olarak ele geçirmesine engel olmuştur. Üstelik İttihat ve Terakki içindeki bir çok unsurlar, milliyetçi ve bağımsızlıkçı davranışlar içindedirler. Bundan, o dönemin emperyalizimininin silahlı gücü İngiltere’de sıkıntıya düşmüş, ülkedeki gericileri destekleyip hükümete karşı ayaklanmalarını sağlamıştır.

Deviş Vahdeti'nin yayımladığı İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer yer Prens Sabeheddin'in âdemimerkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan gazetesi, İttehad-ı Muhammedi cemiyeti 'nin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle din adamları ve İttahat ve Terakki'nin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu.

12 Nisan’ı 13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim kışlasındaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Millet meclisi’nin önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek tek istifa etti. İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngizler tarafından desteklendi.

Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde mebus Emir Şekib Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagandalarının etkisiyle katılmıştı.

Daha sonra Selanik’te konuşlu bulunan 3. ordu harekete geçti. İstanbul’a geldiğinde şeriatçılar orduya karşı kısa bir direniş gösterdilerse de teslim olup Divan-ı harp’te yargılandılar.

Bu olaydan günümüzde alınacak çok dersler vardır. Emperyalizm, her devirde aynıdır. Bu gün hareket üssü olarak ABD yi kullanıyor, dün İngiltere’yi kullanıyordu. Bu güç, siz ekonomik olarak zayıf düştüğünüz anda sizi sömürmek, iliğinizi emmek için dişlerini bilemiş beklemektedir.

Diğer bir husus, “alaylı” konusudur. Alaylı, bir konuda eğitim almamış, oraya birileri tarafından getirilip konuyu pratikte öğrenmiş kişilere denir. Osmanlının son dönemlerinde bir çok konuda olduğu gibi, orduya da hiçbir eğitim ve öğrenimi olmayan kişiler getirilip, padişahın buyruğu ile subay hatta paşa yapılmışlardır. Bunlar ordunun iç disiplininin bozulmasındaki sebeplerden beklide en önemlilerindendir. Padişahlık özlemcileri bir ara basın organlarında terörist başının paşa yapılmasını bile önermişlerdi. Ciddi, bilgi ve deneyim isteyen devlet kurumlarına alaylıların getirilmesi, bir anlamda acz içine düşmüş padişahın, o kurumun içine sokacağı bu kendine bağlı kişiler ile denetimi sağlama düşüncesinden kaynaklanır ki, çok tehlikelidir. Günümüzde, beyinlerinin bir tarafında hala o günlere özlemler yatanların ellerine fırsat geçtiğinde aynı uygulamaları yaptığını üzülerek görüyoruz. En son anayasa değişikliği paketinde, “Yargının üst kurullarına mesleği hukuk olmayanların atanma teklifi” aynı mantığın ürünüdür.

İttihat ve Terakki, doğruları ve yanlışları ile koyu bir mutlakıyet olan padişahlık rejiminden cumhuriyete geçişte bir ara durak olmuştur. Pek tabiidir ki ne birdenbire tam özgürlük isteyenlerin hayallerini gerçekleştirebilmiş, ne de mutlakıyet döneminin çıkar erbabını memnun edebilmiştir. Günümüzde, beyinlerinin bir tarafında hala o koyu mutlakıyet ve bunun idamesi için uygulanan din bezirganlığı yatanlar, genç cumhuriyetimizin ilk siyasi partisini “İttihatçı uzantısı” diyerek eleştirir. Bu durumu, o kafa yapısında olmayanların anlaması da mümkün değildir.

31/03/10

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..