Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '08

 
Kategori
Anılar
 

40'ında Liseli...

40'ında Liseli...
 

Tarihi binasında, Kabataş Ticaret Meslek Lisesi


Tam 23 yıl olmuş mezun olalı. İlk yıllarda bir iki ziyaretin dışında nerden baksanız 20 yıldır sokağına bile uğramamışım tam 3 yılımı geçirdiğim okulumun. Dernek kuruldu, pilav günleri yapılıyor dedi de kardeşim “Amaaan, gidip de kendime ‘teyze’ mi dedirttireceğim, dünkü yetmelere, diye hep itiraz ettim, gitmedim.

Bu yıl da, yine pilav günü filan diyordu da, aldırış etmedim, benim devrelerim gelmez, kimbilir kaçının haberi var, ben de pinpon pinpon otururum bir köşede, gelip elimi öper ufaklar, sinir olurum şimdi, boşver dedim. Yok, dedi… Bu kez katılımda patlama bekliyoruz, göreceksin, senin devrenden de onlarca arkadaşın gelecek. Facebook sayesinde bir çok insanın haberi olmuş. Şimdiden haberleşmeler başlamış, yıllardır bir araya gelmek isteyip de gelemeyenler bu sayede yeniden buluşacakmış, mışmış da mışmış…

Israrlara dayanamayaraktan, ilk defa, mezuniyetten 23 yıl sonra gittim. O koskoca tarihi binanın kocaman demir kapısından içeri girdiğimde ilk önce kendimi ürkek bir tavşan gibi hissettim. Ve, fakat kapıda genç güler yüzlü hanımlar ve beylerin neredeyse evlerine misafir kabul eder tarzda kibarlıkla bizi içeri davet etmeleri, yine aynı nezaketle kayıt masalarına alıp, kaydımızı yaptıktan sonra bayram yeri gibi süslenmiş o kocaman bahçeye kadar bize refakat etmeleri… Aman tanrım ben nereye geldim. Nasıl bir kalabalık, her yaştan bay, bayan, genç kız ve delikanlılar ve hatta çocuklar…

Neyse ki yalnız değildim, kardeşim ve onun eşi, kızları ve benim kızım bir masaya iliştikten sonra şaşkın gözlerle, bir tanıdık görür müyüm edasıyla bakınırken, kardeşim, kendi yaşlarında bir arkadaşı ve ben yaşlarda bir hanımefendiyle masamıza yaklaşmaz mı? Güneş gözlüğümü çıkarıp, biraz dikkatle bakınca, üç yıl boyunca aynı sıraları, bir sürü heyecanı, bir dolu sırrı paylaştığım en son on yıl önce kendi nikahımda karşılaştığım, canım arkadaşım Zekiye ve kardeşi olduğunu anladım. Anlamamla kalp atışlarımın hızlandığını, kendimi birden bire 17 yaşında hissettiğimi itiraf etmeliyim. Sanki o okulun bahçesinde, 23 yıl önce buluşmuş, yine kimbilir ne muzurluklar düşünen iki genç kızdık. Yılların hasretini bir saate sığdırmak ister gibiydik.

Biz böylesine kenetlenmişken, çok geçmeden, bize bakan birkaç göze takıldı gözlerimiz. Evet bize bakıyorlardı, ne heyecandı, sanki gerçekten biz genç kızdık, onlarsa utangaç çekingen delikanlılardı. Birinin yanında eşi ve kızı, diğeri yalnızdı. Bir anda bir sevgi yumağı haline gelmiştik, sanki bir zaman makinesine binmiş, 23 yıl öncesine gitmiştik. Masamız gittikçe büyüyordu. Timur ve Ahmet’in katılmasından sonra en son Selma, o da kızıyla katılmıştı aramızda. Peki ya, diğerleri… İşte bu kadar 23 yıl aradan sonra 40 küsür kişilik sınıftan ancak 5 kişi bir araya gelebilmiştik. Ama bütün arkadaşlarımızı anarken, zaman zaman gülmekten, zaman zaman da hüzünden gözlerimizden yaşlar süzülürken, ne kadar yaşlanmış olduğumuz gerçeğini de hiç unutmadık.
Okulumuzun içini gezerken, sanki tarihi bir film izliyor gibiydik. Oturduğumuz sıraları, koşuşturduğumuz koridorları, buluşup belki dedikodu, belki sır, ama mutlaka bir şeyler paylaştığımız köşeleri, fazla da değişen bir şey olmadığını görmek nasıl bir duyguydu, anlatılamaz. Yaşamak lazım.

Daha sonra hep birlikte protokol masasını ziyaret ettik. Çoğu bizden genç öğretmenler ve aralarında serpme şekilde oturan tanıdık ama, yüzlerindeki çizgileri hayli derinleşen orta yaşlı öğretmenler… Onlar da bizi gördüklerinde ‘nihayet, yaşı bize yakın bir iki kişi’ diye düşünmüşlerdir eminim. Canım, Burhan hocam, ilerlemiş yaşına rağmen, hala sportmen ve karizmatik tavırlarıyla, her yaştan öğrenci kitlesinin odağı olmuş, yine etrafına neşe saçıyordu. Sıdıka hocam, lise hayatım boyunca beni ikmale bırakmış yegane hocam. O zamanlar kızsam da, yüzü öyle sevimli ve sıcak geldi ki gözüme, boynuna sarılmaktan alıkoyamadım kendimi. Huricihan hocam, bizi gördüğüne çok sevindiği yüzünden belli oluyordu ama, nedense yerinden kımıldayamıyordu, belli ki bir sağlık sorunu vardı. Olsun, biz onun dizine eğilir, elini öperiz. Öyle de yaptık, bizi evine çaya davet etti.
Ölüm haberini aldığımız, Murat Deligöz ve Murat Yılmaz hocalarımız için hepimiz çok üzüldük. Onlara tekrar Allah’tan rahmet diliyoruz.

Ve tekrar, daha kalabalık olarak bir araya gelmek için sözleşerek, istemeye istemeye ayrıldık.

Not: Bu vesile ile uzun süre ara verdiğim MB'de tekrar yazmaktan çok mutluyum. Umarım bir daha bu kadar uzun ayrılıklar girmez araya... Hiç kimse ile hiç bir konuda...

 
Toplam blog
: 14
: 1516
Kayıt tarihi
: 02.05.07
 
 

Otuzlu yaşlara veda etmek üzere, bir kız çocuk annesi, 22 yıllık iş hayatından sonra ev hanımlığına ..