Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

42; bugün doğum günüm; ve elbet gençliğim benimdir..

42; bugün doğum günüm; ve elbet gençliğim benimdir..
 

Tahmin ettiğiniz gibi, bir zamanlar ben de sizin gibi 15 yaşındaydım. O yaştaki günlerimin birinde evde salondayım; annemin çeşitli ev tekstili malzemelerini içine doldurduğu kanepeye uzanmışım. Bu enstantaneyi hiç unutamam. Yılların bana neler getireceğini uzun uzadıya tahmin etmeye çalıştığım o anda, her türlü alternatiflerin yaşamın içinde var olduğunu, acı veya tatlı anların olabileceğini biliyordum. Hatta, hiç yaşayamama riskinin olasılıklar içinde olduğunun da farkındaydım. Yaşamım, gelecekte bir noktada aniden bitebilirdi ancak bunu göz ardı etmek, geçiştirmek zorundaydım. Hala da öyle!

15 yaşındayken, 18 yaşını nedense bir dönüm noktası olarak kabul etmişim. Ama 18 yaş bana uzak geliyordu. 3 yıl gibi uzun mu uzun, devasa yılların geçmesi gerekiyordu. Bekleye durayım o yaştayken, 30 yaşında birinin benim için ne ifade ettiğini de anımsıyorum. Kocaman olmuşlar, yaşlanmışlar ve ömürleri azalmış. Onların bu hallerini gözlemlerken, kendimi oldukça şanslı buluyor, o kişilerin yaşlarına gelebilmem için bir ömürden daha uzun yılların geçmesi gerektiğini düşünüyordum. Ne de olsa onların yaşı benim yaşımın 2 katıydı. “Amca” veya “teyze” diye sıfatlandıracağım o yaş grubunun, aslında kendi yaşamlarını daha yeni yeni şekillendirdiklerini ancak o yaşa ulaştığımda anlayabilmiştim.

Bu durumda, dışımda bulunan, oralarda bir yerlerde yaşamını sürdüren öteki kişilerin kendi benliklerinde duyumsadıkları, kendi içlerinde yaşadıkları yaşlılık-gençlik kıstaslarını hiç sorgulamamış, merak bile etmemiş, hatta umursamamış bile olabilirim. Ardından onları, kendimce uydurduğum yöntemlerle yargılamış da olabilirim.

O yaş grubuna geldiğimde, içimde var olan benliğimin, 15 yaşındayken zaten var olduğunu, o yaşımdaki benliğimden pek de farklı olmadığını ayrımsadım. Zaman döngüsünün yıl çemberini durmaksızın çevirmesiyle, yavaş bir seyirde, çaktırmadan gelişen bu fark edişlilik, her yılın ardından güçlenerek çoğalmış, zaman geçtikçe perçinlenmiş, derinliklerimde duyumsayacağım garip bir duyguyla belirginleşmiştir.

Bedenim yaşlanıyorken, yıllar boyu saçlarıma eklenen beyaz çentikler ile alnımda ve göz kenarlarımda açılan çizikler de bu ayrımsamayı değiştirememiştir. Hep aynı benimle kalmışımdır.

Şu anın zamanında, 30 yaş grubu insanlarına baktığımda, vardığım sonuç ile, 15 yaşında düşündüğüm sonuç birbirleriyle tam bir zıtlık oluşturuyor. 15 yaşındayken, 30 yaş gurubu insanları için, “kocaman olmuşlar”, “yaşlanmışlar” ve “ömürleri azalmış” diyebiliyorken, şimdiki yaşımda, onlar, “yaşamlarına yeni başlamışlar” diyebiliyorum.

Işığı görüp çığlık attığımız, dünyaya gelişimizi ağlayarak sevinçle haber verdiğimiz o andan şu ana kadar geçen sürede, kendi derinliklerimizde bir yerlerde hissettiğimiz “benlik” duygusunun hiç mi hiç değişmediğini, o duyguyu “genç kalmanın çabası” olarak tanımladığımı, kendi var oluş mücadelemizi de bir güzel desteklediğini ve bu gücü asla göz ardı edemeyeceğimizi de biliyorum.

Bedenimiz bunu kabul etmese de “yaşlılık” diye tanımladığım kavram bir vazgeçmişlik duygusudur ve görecelidir. "Gençlik" olarak tanımladığım kavram ise hiç bir insanda azalmaz, yitmez ve asla yok olmaz. O, sadece yaşamın içinde bir yerde gizlenir, bırakılır ya da terk edilir.

-
Bu yazıyı Şubat 2009'da yayımlamıştım... Bugün doğum günüm ve şu anın akışında, yazımda ifade etmeye çalıştım tüm olası duygularımı, hala yoğun mu yoğun olarak hissediyorum. Sanırım kendi yazımı ikinci kez yayımlayama hakkım var. Hakkım olmadığını düşünenler olursa bu konuda beni mazur görsünler. Ne de olsa bugün doğum günüm...

 
Toplam blog
: 136
: 1494
Kayıt tarihi
: 16.02.07
 
 

Yaşam ışığını 1968 yılında Bafra’da gördü. İnşaat Mühendisi ve aynı sektörde yazılım geliştiren bir ..