Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

44 / Malatya

44 / Malatya
 

Malatya'nın simgesi


Malatyalıyım ben. Hem de yedi kuşak dedikleri cinsten. Anneme göre Selçuklu Türklerinden geliyoruz, babama göreyse hiçbir yerden gelmeyip (!) doğrudan Çırmıktılıyız. Bence ikisi de değil. Biz “Malat”ız!

Nedir bu Malat, hemen açılımını yapalım;

Almanya / Alman

Japonya / Japon

Malatya / Malat

Efendim biz Malatlar içgüdüsel olarak birbirimizi nerde görsek bulur ve tanırız. Bindiğim bir taksinin şoförüne durup dururken “Nerelisiniz?” diye sormuşluğum ve aldığım “Malatyalıyım” cevabıyla can ciğer ahbap olmuşluğum da, koluna girip karşıdan karşıya geçirdiğim yaşlı teyzeyle hemşeri çıkmışlığım da olmuştur.

Çoğu zaman sormadan da birinin Malat olduğunu anlamak mümkündür. Nerde plakasının sonu 44’le biten (34……44 gibi) bir otomobil varsa sahibi yüzde yüz Malattır. Plakanın baş tarafı ‘il’e göre değişebilir ama sonu kesinlikle 44’le biter.

44 sayısı biz Malatlar için bir tabudur!

Selçuklu Türkleri meselesini es geçerek doğrudan Çırmıktı’dan bahsedecek olursak önce adından başlamalıyız. Yeni adı Yeşilyurt olan Çırmıktı’nın bilindik bir yılan hikayesi vardır, biz de anlatmadan geçmeyelim;

Efendim günün birinde bir Çırmıktılı ile bir yılanı aynı çuvala koymuşlar (böyle bir saçmalığı niye yaptılar bilmiyorum). Ve yılan anında bağırmaya başlamış “İmdaaat, Çırmıktılı beni soktu, yardım edin…”

Bence Çırmıktılılar yakalarına yapışan bu hikayeden kurtulmak için adlarını değiştirmiş ve Yeşilyurt adını almış olabilirler.

Yeşilyurt, adından da anlaşılacağı gibi yemyeşil bir yer. İlçe meydanındaki parka amcam Ahmet Atılgan’ın adının verilmiş olması ise belediye başkanlığı yaptığı dönemde başardığı çok önemli hizmetlere teşekkürdür.

İstanbul’da ve diğer gezdiğim illerde sıkça rastladığım saraylardan (!) Malatya’da da mevcuttur, hatta Malatya bu konuda bir adım daha ileri gitmiştir. Saraylar derken simit sarayı, halı sarayı, ucuzluk sarayı cinsinden sarayları kastediyorum. Girişimci bir Malat, Fırat nehri kenarına iki katlı bir yapı inşa etmiş ve çevresinde ahalinin hafta sonları kuş cıvıltıları arasında keyifle piknik yapmasına imkan tanımıştır. İlginç olan ise kendi halindeki bu iki katlı beyaz binaya Beyaz Saray adının verilmesidir.

Malatya yemekleri (belki de benim damak tadıma uyduğu içindir bilemiyorum) çok özel ve güzeldir. Geçenlerde gittiğimde gördüm ki Antep yemekleri de muhteşem ama bu bir sonraki yazıma konu olacağından şimdilik “Antep’e selam yola devam” diyerek kaldığımız yerden yani yemeklerden bahsedelim.

Herkesin bildiği köfteye biz Malatlar “et köftesi” deriz. Bunun da nedeni yüzlerce köfte çeşidimizin olmasıdır. Hadi abartmayalım “onlarca” olsun.

—Sıkma küfte

—Yoğurtlu küfte

—İçli küfte

—Tiritli küfte

—Çig küfte (bazı yöreler çiğ köfteyi “bizim” diyerek sahiplense de aslı yoktur, çiğ köfte biz Malatlara aittir, bu konuda itiraz kabul edilmez)

—Balcanlı küfte

—Hırçikli küfte

—Yavandan küfte

—Tevek küftesi

—Heyva yaprağı küftesi (Ayva olarak da okuyabilirsiniz)

—Kiraz yaprağı küftesi

—Fasulye yaprağı küftesi (Her bulduğumuz yaprağa köfte sarmışız gibi görünse de bakınız yukarda sadece üç çeşit yaprak adı geçmekte. Asma yaprağına da sarıyoruz tabi ama onu başkaları da kullandığı için sahiplenmiyoruz efendim. Bu kadar da dürüstüz.)

—Yeşil mercimekli küfte

—Yumru küfte

“Bu ne böyle, sizin hiç mi sebze yemeğiniz yok, karnabahar, pırasa falan pişirmez misiniz hiç?” diye soracak olursanız; Var tabi efendim, çeşit çeşit yemeğimiz var da biz sadece köfte çeşitlerimizden bahsedelim demiştik. Yoksa en az Antep kadar biz de sebze severiz. “Aklına kıyaslayacak başka şehir gelmiyor mu?” diye düşünenler için “ara not” olarak şunu söyleyebilirim; Gelmiyor efendim, Antep’e gidip yemeklerini tattıktan sonra başka nedeydim (ne yapsaydım şeklinde de okuyabilirsiniz)

Malatya sokaklarında bembeyaz kıyafeti ve sırtındaki bidonu ile dolaşan meyan kökü şerbeti satıcısına rastladığınızda mutlaka bir bardak içmelisiniz. Meyan kökü şifadır. İki ay önce gittiğimde ben de denedim. Önce bir yudum alıp tadına baktım (daha önce içmemiştim) Keskin bir tat ve koku alıp durakladığımı gören satıcı “öyle içilmez, hepsini kafana dikeceksin” dedi. Vardır bir bildiği deyip bardaktaki meyan kökü şerbetini bir dikişte bitirdim. Ayıptır söylemesi 15 dakika kavruldum. Şifa niyetine de olsa bir daha içmemeye karar verdim ama siz bana bakmayın, deneyin, belki de seversiniz.

Şifa demişken kayısıdan bahsetmemek olmaz. Hanımlar bu bilgi sizin için; Her gün yiyeceğiniz üç kayısı cildinizi güzelleştirir. Mümkünse gün kurusu olanını tercih edin. Ağaç silkelenip yerdeki örtüye dökülen olmuş kayısılar toplandığında kasalara doldurularak islime gönderilir ve bildiğiniz kuru kayısı olarak tüketime hazırlanır.

Gün kurusu ise islime (kükürt) girmemiş kayısıdır. Hazırlanışını ise bir Malat muhtemelen şöyle açıklayacaktır;

“Üç gün torpağa seriyik, dördüncü gün pırtlatıyık”

Meali “Kayısılar toprağa serilen bir örtünün üzerine yayılarak güneşte kurutulur ve çekirdekleri çıkarılarak tüketime hazırlanır.” şeklindedir.

Kayısının yararları saymakla bitmez ama siz yine de fazla tüketmeyin yoksa ötürük olursunuz. (Ötürük kelimesinin mealini yazmayı düşünmüyorum, lütfen ısrarcı olmayınız)

Malatya denince akla ilk gelenler, Battal Gazi (eski Malatya), Kervansaray, Selçuklu döneminden kalma Ulu Cami, Mişmiş fuar alanı, İnek pınarı (Milli pınar), şehrin ortasında geçen ve trafiğe kapalı gezinti alanı olarak düzenlenmiş olan Kanal Boyu, Kernek parkı, Sümer parkı ve Pınarbaşı’dır.

En son 35 yıl önce gördüğüm Malatya’ya iki ay önceki gidişim hayırlı bir iş içindi. Artık bir de kız evlat sahibiyim. Canlarım Ardahan ve Kadriye’ye ömür boyu sağlıklı ve mutlu bir birliktelik diliyorum. Allah her şeyi gönlünüze göre versin.

“Malatya ile dalga geçersen seni evlatlıktan reddederim” diyen fanatik anneme özel not: Kızmaca yok, Malatya belgeseli okumak isteyen için internette yığınla site mevcut. Bende anlatım böyle.

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..