Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '07

 
Kategori
Blog
 

50. Blog... Heyooo!!!

50. Blog... Heyooo!!!
 

Başlığı attım. Aslında bununla 52. blog oldu. E! yazmışım durmadan... 50. blog şerefine bir yazı yazmak istiyordum. Hay Allah kaçırmışım! Neyse ki erken farkettim.

Evet, gelelim Milliyet blogla tanışma hikayeme... Ya aslında hikayesi yok, bir arkadaşım tavsiye etti, baktım, sevdim, yazdım. Nasıl bir işe bulaştırmıştı beni zamanla anlayacaktım tabii ki... Sevgili arkadaşım, blog yazarı 'Foryou'. Tanımalısınız, eşsiz bir insan... Bu vesileyle kendisine tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. (Zamanla bu fikrim değişir mi bilmem:))

Yazma merakım okuma merakından geliyor. Öğretmen bir babanın kızıysanız hele o baba kitapları hazine olarak tanıtıp, binlerce hazine hediye etmişse, okumaktan arta kalan zamanda işlerini yapan biri olur çıkarsınız.

İlk kitabımı hiç unutmam. İlkokul birinci sınıfın ilk yarısıydı, babamın karne hediyesi bir kitaptı. Öyle Cin Ali, Ayşegül Tatilde kitapları sanmayın, işkence mi etmeye çalıştı, ceza mı verdi (matematiğim kırıktı biraz da) bilmem, kalın, küçücük yazıları olan resimsiz bir kitap. Orhan Kemal'in 'Sokaklardan Bir Kız' romanı. Ne ağlamıştım, ne ağlamıştım.

Yazmaya beş yaşında başlamışım (piyano öğrendim sanki, hani küçük yaşta başlamak iyiymiş gibi:) sözün gelişi işte). Babamın okuldan getirdiği tebeşirlerle yazardım önceleri, sonra annem kızdı, uzun süre küstüm, bıraktım yazmayı. Şöyle ki; komşular kapı ve duvarlara adımı, soyadımı ve Ali Gel, Ayşe Topu Tut vs. gibi yazılar yazmamdan hiç memnun değillermiş, şikayet etmişler. Annem çığlık çığlığa;" adını yazıyosuuun bari soyadını yazmaaa yahu ne biçim çocuksun sen" diyerek yazma hevesimi kırmıştı. E pek tabii bu ileriki yaşlarımda beni derinden etkileyecek, yazılarımı hep bir rumuzla yazacaktım. O zamanlar bunu bilemezdi tabii.(Tedavisi var mıdır acaba? Çocuklukta yaşanan bir travma işte).

Sonra, nasıl olduysa deftere yazmayı keşfettim. Şiir yazardım. Mesela ilk şiirim hala ezberimdedir, hemen paylaşayım;' Herşeyi var eden sevgidir/Sevgi herşeye rağmen sevmektir/Sevginin olduğu her yer cennettir..' Kafiyeli bir şiirmiş...

Çok konuşan ve soru soran bir çocukmuşum. Öyle ki bazı aile dostları çocuklarını ismini ÖZLEM koymaya çekinmişler. Allah korusun benzeyiverirse... Tabii çok konuşmanın dışında başka nedenler de var benzeme korkusunu yaratan... Küçük bir örnek; dört yaşını müteakip inatçılığım da nam salmış. Bir aile dostumuza yemeğe davet edilmişiz, ev sahibinin tecrübesizliği pilav yapmamış. Masada kıyamet koparıp istediğimi yaptırmışım fakat, o da ne pirinç pilavı yapmışlar. Ben bulgur pilavı istermişim. Pilavı kaşık kaşık savurmuşum. Kadıncağız hamileymiş. Eşiyle konuşup doğacak hiç bir çocuk ve torunlarına isimimi koymama kararı almışlar. (konumuzla alakası neyse, durup dururken pilav vakaası geldi aklıma. Sanırım çok onur kırıcıydı, hiç unutamadım!?)

Kısaca her duyguyu tatma heveslisi biriydim. Yani her meyvanın tadına bakmak gibi birşey bu. Yani empati kurmada benim üstüme yoktur desem yeridir.(abartıtım mı?! öyle öyle...)

Herneyse, çalışma odamı milli kütüphaneye benzetenler var. E benzer, hazinem benim onlar.

Bilgisayarda yazmayı sevmezdim. Sanki parmaklarım düşünüyormuş gibi geliyordu. El yazısı öyle mi ya, kalbine yakındır, kalbinle düşünürsün.

Milliyet Blog ile burada da yazmayı sevdim işte. İyi ki varsın Milliyet Blog... (çocukluğumda Milliyet Çocuk dergisini de okurdum bu arada belirtmeden geçmeyeyim)

Ve iyi ki varsınız beni okuyan, yorumlar yapan, yazan, yazdıran, paylaşan yeni arkadaşlarım. İyi ki varsınız.
 
Toplam blog
: 90
: 875
Kayıt tarihi
: 19.05.07
 
 

 Ama hayatın farkındayım. Hem güzel, hem acı. İyi midir farkında olmak? Yoksa iyi midir farkında ol..