Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '19

 
Kategori
Siyaset
 

53 Yıl Önce Bugün

Türk İşçi Sınıfınınilk en büyük eylemlerinden biri olan "Ölüm Yürüyüşü" "Çıplak Ayaklıların Yürüyüşü diye de anılan ve Deniz Gezmiş'in ilk gözaltına alınma hikayesi...

53 Yıl Önce: Çıplak Ayaklı Yürüyüş Başlıyor:

METE AKYOL ANISINA

Usta Gazeteci rahmetli Mete Akyol, Ankara’dan İstanbul’a kadar temizlik işçileriyle adım adım yürüdü. Onlarla güldü, onlarla ağladı. Temizlik işçilerinin bu yürüyüşü başarıya ulaşıncaya kadar işçilerin haklı mücadelesini duyurmada en önemli rolü O, oynadı. İşçilerin işe geri dönmeleri için Başbakan Demirel ile Başkan Demirer arasında yalancıktan telefonculuk dahi oynadı. 2016 yılında Hakk’ın Rahmetine kavuşan bu usta gazeteci abimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

53 Yıl Önce Bugün:

1963 Seçimleri sonucunda Belediye Başkanı seçilen Kemal Demirer, 1966 yılı Mayıs ayında Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde bazı konularda sendika ile anlaşmazlığa düşer. Bu anlaşmazlık sonucunda greve gitmeye hazırlanan sendika ve işçiler grev başlamadan 3 saat önce Belediye ile anlaşmaya vardıklarını açıklar.

Sendika yetkilileri, “15 Mayıs 1966 Pazar günü Vali Nazım Başlamışlı ve bazı Çorum'un ileri gelenlerinin arabuluculuğu ile "Belediye ve Sendikamızın karşılıklı fedakârlık ve feragatı ile 1966 Haziran ayından itibaren yemek bedeline 75 kuruş zam isteğimizi işçilerimizin refahına her zaman çalışacağı ifadesiyle kabul eden ve böylelikle toplu sözleşme görüşmelerini grevsiz sonuçlandıran Belediye Başkanımıza teşekkür ederken, Çorum halkını rahatsız ettiğimiz için özür dileriz” diye bir açıklama yapar.

Böylece sorunların çözüldüğü sanılmaktadır. Ancak Belediye Başkanı Kemal Demirer Sendikanın bu tutumunu unutmayacaktır.

Daha sonra yapılan Meclis Toplantısında Başkan Kemal Demirer, Belediye Meclisinden kadro talebinde bulunur. Başkan Demirer, işçileri memur yaparak Genel-İş Sendikasını devre dışı bırakmak amacındadır. Sözleşme gereğince aylık 300-350 lira ücrete hak kazanan işçileri Emekli Sandığı kadrolarına devrederek 250 lira ücretle çalıştırmak istemiştir.

Dönemin Belediye Meclisi Üyesi ve Divan Kâtibi Kazım İlter, durumu Genel- İş Sendikası yöneticilerine bildirir.  İşçiler böyle bir durumu kabul etmeyince Başkan Demirer, 27 işçinin işine son verir, temizlik işlerinde çalışamaz raporu alan 10 işçiyi de işten atar. Emekli Sandığına geçen 10 işçinin ise toplu sözleşmeden doğan haklarını da ödemez. 

Belediye Başkanı Kemal Demirer, Danıştay’ın Yürütmeyi Durdurma Kararını uygulamayacağını açıklayınca Genel-İş Sendikası Genel Başkan Abdullah Baştürk, Genel Sekreter Hasan Okyar, Belediye Meclis Üyesi Kazım İlter 27 Temmuz 1966 tarihinde 54 belediye işçisi ile Çorum Belediye Başkanını kanunsuz ve keyfi uygulamalarından dolayı ve işten çıkarmaları protesto etmek amacıyla çıplak ayakla Ankara’ya yürüyüş başlatır. 

Yürüyüşe isimlerini tespit edebildiğim Ali Osman Kavas, Mustafa Ünüstü, Ahat Bağcı, Mehmet Tavral, Yaşar Altunkeser, Mehmet Kaya, Musa Sarıçam, Ali Pişkin, Ömer Kuşçu, Arif Türkoğlu, Aşır Düz, Hasan Akbulut, İsmail Ünsal, Mustafa Uygeçti ve Ali Balaban adlı işçilerle beraber toplam 54 işçi katılır.

Ayrıca Hukuk Fakültesi öğrencisi Faruk Haksal’da yürüyüş yapılacağını öğrenince işçilere destek amacıyla Çorum’a gelerek yürüyüşe katılır ve Temizlik İşçilerine destek olur. (Faruk Haksal, Didim’de halen avukat, aynı zamanda Mavi Didim Gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.)

Yalınayak yaklaşık 250 km yol kat ettikten sonra 2 Ağustos’ta Mamak’a giren işçiler burada bir gece dinlenirler. Mamak’ta bir açıklama yapan 54 işçiden Cuma Sarıçam, Ali Osman Kayas, Mustafa Ünüstü Belediye Başkanı Kemal Demirer’i zalim işveren diye niteleyerek “yedi gündür yoldayız. Yüzlerimizi, ayakkabılarımızı yıkayıp Ankara’ya gireceğiz. Çorum’da Belediye Başkanı’nın ayaklarına kapandık. Üçer beşer sendikadan habersiz. Olmadı. Sendikadan çıkın memur olacaksınız dedi. Biz de sendikadan çıktık mı bu adam hepten bizi işten atar diye çıkmadık. Ankara’ya bundan yürüdük. Ankara’ya neden mi geldik. Evvel Allah’tan sonra güvenimiz hükümetimizden. Çorum’un Saat Kulesi dibinde bu kadar işçinin aç, sefil kalmasına ne Allah razı olur, ne hükümetimiz diyerek yürüyoruz. Maksadımız o”  diyerek 3 Ağustos saat 09.00’da Mamak’tan önce Anıtkabir’e çıplak ayakla yürüyen işçilere  Türk İş Genel Başkanı Seyfi Demirsoy’da bir süre eşlik ederler.

Çıplak Ayaklılar Ankara’da

Mamak’tan “Ankara Ankara, Güzel Ankara / Seni Görmek İster / Her Bahtı Kara türküsünü çalarak yürüyüşe başlayan işçiler Anıtkabir’de mozoleye çelenk koyduktan sonra polis tarafından dağılmaları konusunda uyarılır, bunun üzerine sendika yöneticileri bir açıklama yaparak istekleri kabul edilmediği takdirde Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşün devam edeceğini açıklar.

Anıtkabir’den sonra Başbakanlığa geçen işçiler Başbakan Süleyman Demirel’le görüşemezler. İşçiler bunun üzerine “Çorum’dan Ankara’ya Yaya Olarak Gelen 56 İşçinin Selamlarıyla” yazılı bir buket çiçek ile ellerinde bulunan “İnsaf! Biz de bu Vatanın Çocuklarıyız” ‘Çorum-Ankara=250 km Reis İstifa” gibi çeşitli dövizleri Başbakanlık Binası önüne bırakırlar.

Daha sonra sendikadan bir grup yönetici Milliyet Gazetesine giderek usta gazeteci Mete Akyol’a seslerini kimselere duyuramadıklarını belirterek, bu konuda kendisinden yardım isterler. Yaşlı oldukları için çalışamayacakları ileri sürülen ve işten çıkarılan işçiler seslerini tüm Türkiye ve dünyaya duyurmak amacıyla 11 Ağustos 1966 tarihinde bir açıklama yaparak İstanbul’a kadar yürüyüşe devam edeceklerini açıklarlar.

Bu olayı usta gazeteci Mete Akyol Kanal B ekranlarından yayınlanan “Bir Başkadır Benim Mesleğim” programında şöyle anlatacaktır:

“Ben işçilerle bir anlaşma yaptım. Eğer İstanbul’a yürürlerse ben de onlarla yürüyecektim. Bu konuda anlaştık ve el sıkıştık. Daha sonra İstanbul’da bulunan rahmetli Abdi İpekçi’ye telefon açtım ve bu yürüyüşe izin vermesi durumunda katılacağımı, işçilere söz verdiğimi söyledim. O da kabul ederek İstanbul da görüşürüz dedi ve benim yürüyüşüm de böylece başlamış oldu.

ÖLÜM YÜRÜYÜŞÜ-ÖLÜM KERVANI

1966 yılı gazeteleri Türkiye’de hava sıcaklıklarının Temmuz ve Ağustos aylarında mevsim normallerinin çok üstünde seyretmekte olduğunu, İstanbul’da ısının güneşte 65 derece,  gölgede ise 41 derece olarak ölçüldüğü haberlerini yaparlar.

Bu nedenle işçiler İstanbul Yürüyüşüne “Ölüm Kervanı” “Ölüm Yürüyüşü” adını vereceklerdir. Kafilenin Başkanlığını Genel-İş Sendikası Genel Sekreteri Hasan Okyar yapar. Mete Akyol ile beraber işçilerin her adımı artık bir haber niteliğindedir. Ve yürüyüş anında olan biten bütün olaylar günü gününe tüm Türkiye’nin gündemine oturur.

15 Ağustos’ta yaklaşık 720 km’lik Ankara-İstanbul Ölüm Yürüyüşü başlar. Birkaç yerde mola verdikten sonra işçiler Kızılcahamam girişinde Kızılcahamam Belediye Başkanı Ahmet Özbek tarafından karşılanır. Başkan Kızılcahamam’da işçiler için hamamın birini boşaltmış ve akşama kadar yıkanmaları için işçilere tahsis etmiştir. 

18 Ağustos’ta kafile Gerede’ye doğru yürürken 56 yaşındaki Ali Pişkin isimli işçi kriz geçirir ve Ankara'da hastaneye kaldırılır.  Ali Pişkin’in eşi ve çocukları da Çorum’dan Ankara’ya getirilir. Kafile Ölüm Yürüyüşüne devam ederek Gerede’ye yaklaşırken yürüyüşe katılan işçilerden Ömer Kuşçu da rahatsızlanır.

Başkan Kemal Demirer’in Açıklaması

Bu sırada Belediye Başkanı Kemal Demirer ise İstanbul’dan gelen gazetecileri kabul ederek bir açıklama yapar. Milliyet Gazetesinden Ünsal Oskay’ın haberine göre işçilerin konuyu yanlış aksettirdiğini anlatan Başkan Kemal Demirer “siz meseleyi yanlış yazıyorsunuz.  İşçiler 970 lira aylık istiyorlar. Belediye Reisi olarak bana inanmalısınız. Ankara’ya kadar yürüdüler. Halkın ve hükümetin dikkatini çektiler. Ben işçileri kovmadım. Sendikayı bırakın memur olun dedim.  Sendikalı olunca her yıl Toplu Sözleşme gereği zam yapmak zorundayım. Oysa Memurluğu kabul edip Emekli Sandığına mensup olsalar 3 yılda bir zam yapacağım. Ben işçi dostuyum.  Zaten yürüyenlerin içinde hakiki işçi 27 kişi. Diğerleri sendikacıların oradan buradan getirdikleri. Vali Beyle görüştüm. 12 tanesine Belediye’de iş bulacağım. Diğerleri ise Çimento Fabrikasında çalışacaklar. Hepsinin Belediyeye dönmesine imkân yok. Sonra bunların yerlerine aldığım adamları atarsam, onlar da bunlar gibi yürürse benim halim ne olur” diyecektir.

Başkanın bu açıklamaları işçiler arasında derin bir infiale neden olur. Kafile Başkanı Hasan Okyar, Belediye Başkanını sözlerini ispatlamak için ölüm kervanına davet eder. Hasan Okyar, “eğer ölüm yürüyüşü kafilesindeki işçilerden bir tanesine bile bu belediyemizin işçisi değil derse hemen yürüyüşe son vereceğim, aksi takdirde kendisini istifaya davet edeceğim” diyerek bir karşı açıklama yapar.

Bu arada Almanya’da çalışan işçilerin kurduğu TÜRKSAN şirketinin temsilcilerinden Necati Telger, Ölüm Kervanını ziyaret ederek Almanya’daki işçilerin gönderdiği 100’er liraları Kafile Başkanına teslim eder, Kafile Başkanı da bu paraları yürüyüşteki 54 işçiye dağıtır.

Batı Avrupa’daki Türk işçilerin tasarruflarını değerlendirmek amacı ile 1964 yılımda 10 milyon lira sermaye ile kurulan TÜRKSAN İşçi Emeği Sermaye ve Ticaret A.Ş., Almanya’nın Köln şehrinde çalışan Ömer Yılmaz, Necati Telger ve İrfan Argun adlarında üç müteşebbis ve idealist gencin buluş ve gayretleri sonucunda kurulmuştur.

Ölüm Kervanı Beklemede

İstanbul’a yaklaştıkça çeşitli kişi veya grupların siyasi emellerine alet olunabileceğini düşünen Ölüm Kervanı Kafile Başkanı ve Genel-İş Sendikası Genel Sekreteri Hasan Okyar, işçilere bir konuşma yaparak kimselere konuşma yapmamaları konusunda uyarır ve yürüyüşün bu bölümünde Türk-İş’in öncülüğünde yürüyüşe devam edileceğini söyler. Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç’a bir telgraf çeken Hasan Okyar, şimdiye kadar Türk-İş temsilcilerini yanlarında görememekten dolayı üzgün olduklarını belirterek,  Budaklar Köyünde Ölüm Kervanının mola verdiğini bundan sonra yürüyüşe Türk-İş temsilcilerinin katılmaması durumunda kafilenin hareket etmeyeceğini bildirir.

Bu nedenle Budaklar köyünde Türk-İş temsilcileri beklenirken Belediye Meclis Toplantılarına katılmak için Çorum’a dönen Meclis Üyesi Kazım İlter tekrar kafileye katılır. Ayrıca İsmail Çalışkan ve Saffet Uzunlar isimli Kayseri’deki sendikaların temsilcileri de Ölüm Kervanına dâhil olur. Ölüm Kervanını ziyaret eden Akyazı Belediye Başkanı Necati Temel eski arkadaşı Kemal Demirer’in yaptıkları karşısında ağlayarak işçilere destek olur.

Ölüm Yürüyüşü Tekrar Başlıyor

Beklenen Türk-İş temsilcisi Vahdet Avşar Ölüm Kervanına katılınca yürüyüş tekrar başlar.

“Ellerimizden Alınan Hakları, Ayaklarımızla Geri Alacağız” “Dünya Duydu Sesimizi, Kanunsuzlar Duymadı”  “Beyler Yaşar, Biz Yürürüz”  gibi dövizleri taşıyan Ölüm Kervanı İzmit’e doğru yola çıkar.

İzmit yakınlarında işçileri Senatör Fatma Hikmet İşmen karşılayarak kafileye Anayasa Kitapçığı dağıtır. İşçiler bu dağıtılan Anayasa Kitapçıklarından birini Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a, birini Başbakan Süleyman Demirel’e diğerini de Belediye Başkanı Kemal Demirer’e gönderirler.

İzmit’ten Hereke’ye hareket eden Ölüm Kervanı, Hereke’de konakladığı sırada Seka Kâğıt İşçilerinin Çorum’da bulunan ailelerine 100’er lira gönderdikleri haberini alır. Bu haber Ölüm Kervanında sevinç ve neşeyle karşılanır.

Yürüyüşte Fikret Hakan - Yavuzer Çetinkaya Detayı

Ölüm Kervanı İstanbul’a yaklaşırken kendi tanıtımlarını, reklamlarını yapmak isteyenler Ölüm Yürüyüşüne katılmak isterler. Bu olayı usta gazeteci Mete Akyol, Kanal B ekranlarından yayınlanan “Bir Başkadır Benim Mesleğim” programında şöyle anlatacaktır.

“Kendi reklamları için bu yürüyüşü istismar etmek isteyenler de oldu. Bunlara hiçbir zaman izin vermedik.  İşçilerle beraber yürüyüp fotoğraf çektirerek ve beni de kullanarak işte şu film yıldızı da işçilerle yürüdü dedirteceklerdi. Ben hepsine açıkça söyledim.

Bunlardan birisi de dostumuz Fikret Hakan’dı.  Fikret dostumuz gelmiş, Fikret, bir dakika dedim.  En az 10 km yürümezsen tek satır yazmam, fotoğrafını da çekmem ve çektirtmem. İşçileri kullanmak yok. Gerçekten dayanışma istiyorsan 10 km bizimle yürüyeceksin. Fikret Hakan yürüyüşü göze alamadı. Buna gözü tutanlar yürüdü, tutmayanlar yürümedi. 

Yürüyenleri içtenlikle, saygıyla ve rahmetle anmak istiyorum. Bunlardan biri Fatma İşmen’dir. Senatördür.  Fatma İşmen 15 km’ye yakın bizimle yürüdü ve İzmit’e O’nunla girdik.

Bir de çok rahmetle anıyorum. Okul abisiyim O’nun. (Talas Amerikan Ortaokulu) Yavuz (Yavuzer) Çetinkaya. Büyük tiyatro uzmanı. Ben yaşça büyük olduğum için O’nu tanımıyorum. Abi dedi ben filancayım.  Bak Yavuzcuğum dedim. En az 10 km yürüyeceksin. Abi ben 10 km değil İstanbul’a kadar yürüyeceğim dedi. Buyur o zaman dedim. Yollar senin. Yavuz bizimle yürüdü.”

Hereke’de Kayserili Sendikacıları temsilen Ölüm Kervanına Katılan Saffet Uzunlar ve İsmail Çalışkan, Başbakan Süleyman Demirel’e hitaben “Danıştay’ın Belediye İşçileri lehine verdiği kararın bir Belediye Reisi tarafından uygulanmamış olması ve Hükümetin Anayasaya aykırı olan bu davranışa bir tepki vermemesi üzüntü vericidir. Zatıâlinizden Memleket çapında önemi haiz bu meseleyi müspet bir şekilde sonuçlandırmanızı istemekteyiz” diyerek telgraf çekerler.

Yine aynı sendikacılar İsmet İnönü’ye de bir telgraf çekerek Ana Muhalefet Partisinden sorunun çözümü konusunda yardım talebinde bulunurlar.

Bu arada CHP Zonguldak Milletvekili ve eski Çalışma Bakanı Bülent Ecevit bir açıklama yaparak Çorum Belediye Başkanını Danıştay’ın aldığı kararı uygulamaya ikna etmeyen Başbakan Süleyman Demirel’in hukuk devleti anlayışından yoksun olduğunu belirterek “Çorumlu İşçilerin elleriyle, ayakları, nasırlanmıştır. Fakat Demirel’in hukuk devleti anlayışı kadar yüreği de nasırlanmıştır” diyecektir. Başından beri sessiz kalan CHP’nin yürüyüşle ilgili tek açıklaması da bu olur.

ÖLÜM KERVANI İSTANBUL’DA

31 Ağustos Çarşamba günü Ölüm Kervanı büyük destek ve alkışlarla, hiçbir kötü olay yaşamadan İstanbul’a ulaşır. İstanbul’a ulaşan Ölüm Kervanı Atatürk’e bir telgraf çeker. 

“Aziz Atamız, Çorum Belediyesince sefaletin kucağına atılan işçi evlatlarınızın durumu malumdur. Anayasamıza riayet etmeyen bugünkü hükümet edenleri size şikâyet ediyoruz.  Saygılarımızla;

İşçiler aynı zamanda Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a da bir telgraf çekerek “Atatürk ilkelerinin bekçisi, Anayasa’nın koruyucusu olmanız hasebiyle işçi haklarının bir an evvel teslim edilmesi için ilgililere emir vermenizi arz ederiz” derler.

Geceyi İçerenköy’de geçiren Ölüm Kervanı, sabah yürüyüşüne devam ederek Ankara yolundan Kadıköy’e girer, bu arada kendileriyle birlikte yürümek isteyen çeşitli parti temsilcilerini Kervan’a almayarak yürüyüşe siyasi bir anlam katılmasına da izin vermezler.

Yollarda büyük ilgi gören ve alkışlarla desteklenen işçiler Haydarpaşa’dan motorla karşıya geçerek (o zaman Boğaz Köprüsü henüz yapılmamıştı) Galata Rıhtımı, Kabataş ve Gümüşsuyu yoluyla Taksim Meydanına ulaşırlar.

Deniz Gezmiş’in Gözaltına Alınması:

Bu arada Haydarpaşa Lisesi ile Harem İskelesine inen köprü üzerinde bulunan gençler Haydarpaşa Lisesi yemekhanesinden aldıkları bakır sürahiler ile Ölüm Kervanı yürüyüşündeki işçilere su verirler ve Taksim’e kadar onlara eşlik ederler.  Haydarpaşa Lisesinden bakır sürahileri alıp işçilere arkadaşları ile su götüren kişi Deniz Gezmiş’ten başkası değildir.

İşçiler yürürken İTÜ önünde toplanan bir grup genç yürüyüş sırasında Türk-İş’in aktif rol almadığını ifade ederek Ölüm Kervanı’nın Pazar günü değil de hafta içerisinde İstanbul’a getirilmesini ve miting yapılmamasını sloganlarla protesto ederler. Protestolara Taksim Meydanında da devam eden Kemal Ulus, Şevket Caymaz, Sıtkı Eser ve Deniz Gezmiş isimli gençler tahrikçilik yaptığı iddiasıyla gözaltına alınırlar. İşte bu gözaltı Deniz Gezmiş’in ilk gözaltına alınması olacaktır. Liseyi yeni bitiren Deniz Gezmiş 1966 yılında henüz 19 yaşındadır. O dönemde kefaletle serbest bırakılma olduğu için Deniz Gezmiş Mahkemeye çıkarılmadan arkadaşının ailesinin kefil olması sonucunda serbest bırakılır.

Taksim Meydanında Atatürk Anıtına çelenk koyan işçiler Mithatpaşa Stadının arkasında çadırlarda dinlenmeye çekilirler. Ankara’da hükümet ile temaslarını artıran Türk-İş ise işçilere 4 gün dinlenmeleri için zaman verir. İşçiler bu süre içersinde göreve alınmamaları durumunda İzmir’e yürüyüş yapacaklarını ilan ederler.

Sendika ve Hükümet Yetkilileri Görüşmeleri:

Birinci Demirel Hükümetinin Devlet Bakanı Nevzat Cihat Bilgehan Belediye Başkanı Kemal Demirer’i 1 Eylül de konuyla ilgili görüşmelerde bulunmak üzere Ankara’ya çağırır.

Başkan Kemal Demirer “Çorum’da yapılacak işlerim var, bugünlerde yoğun bir çalışma içerisindeyim” diye bu teklifi reddeder. 

Bu arada sorunun çözülememesi durumunda İzmir’e yürüyüşe geçilmesi halinde Çorum’daki işçi aileleri de yürüyüşe katılmak için Türk-İş’e başvuruda bulunurlar. İşin çözümsüzlüğe doğru sürüklenmesi nedeniyle büyük üzüntü duyan usta gazeteci Mete Akyol, kendi kafasından bir plan yapar.

O dönemde konu ile ilgili haber yapan Akis Dergisinden aynen aktarıyorum:

Johnson Kemal’in ve hükümetin bu meseledeki rollerini, davranış tarzlarını ortaya koyan bir olay, geçen haftanın sonunda Cumartesi günü cereyan etti, hem de bir komedi havası içinde… O gün Milliyet Gazetesinde bir haber yayınlanmıştı. Buna göre, Çorumlu işçiler meselesini halletmek için Türk-İş temaslarına devam etmiş ve Hükümetin ağırlığını koymasını istemişti.

Devlet Bakanı Bilgehan meseleyi halletmekte direnen Belediye Başkanını Ankara’ya çağırmış, fakat Johnson Kemal, işinin çokluğunu bahane ederek, daveti AP’li bir Belediye Başkanından beklenmeyen bir cüretle reddetmişti.

Cumartesi sabahı da Başbakan, Johnson Kemal’i Ankara’ya çağıracaktı. Diğer gazetelerde de buna benzer haberler vardı. Fakat Cumartesi sabahından itibaren Demirel’den Çorum’a hiçbir haber gönderilmedi. Çorum’dan gelen haberlerde Belediye Başkanının makamından kımıldamaya niyetli olmadığını gösteriyordu. Bu işe en çok canı sıkılanlardan biri, işçilerle birlikte İstanbul’a kadar yürüyen ve bu meseleyi hala izleyen Milliyet muhabiri Mete Akyol’du.

Mete Akyol Devreye Giriyor…

Mete Akyol, hem meselenin hallinin gecikmesine üzülüyor, hem de Hükümet çevrelerinin kendisine verdikleri haberin doğru çıkmamasına kızıyordu; işte Demirel’in Johnson Kemal’i çağıracağını söylediği halde böyle bir şey de olmamıştı.Nihayet Mete kararını verdi ve saat 11.00 sıralarında, Başbakanlığa yakın bir yerdeki Milliyet bürosundan Çorum Belediye Başkanına telefon etti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti; 

— Kemal bey, ben Ankara’dan, Başbakanlık civarından- bu son kelime biraz çabuk söylendi – telefon ediyorum. Lütfen, saat kaçta Ankara’da olacağınızı haber verir misiniz? 

— Şey… Efendim… Anlayamadım! Başbakanlıktan mı telefon ediyorsunuz? Ama bana Başbakandan bir işar vuku bulmamıştır? 

— Efendim, ben orasını bilmem. Önümüzdeki notta, saat kaçtaA nkara’da olacağınızın öğrenilmesi isteniyor…

— Şey… Allah, Allah… Efendim şey… Beyefendi, siz kimsiniz? 

— Ben, Muammer! (Süleyman Demirel’in Özel Kalem Müdürü Muammer Ekonom’ un adını kullanmaktadır) 

—Şey… Muammer beyefendi! O halde bu bir emir mi? 

— Nasıl kabul ederseniz beyefendi…

— Ama Muammer beyciğim, vakit öğleye yaklaştı, ben neyle geleyim oraya.Bir araçla

— Yalnız, Sayın Başbakanım müsaade ederse, bir yemek yiyebilir miyim? … Saat 14’te hareket eder, 18’de orada olurum.  Beyefendiciğim, Sayın Başbakanıma Te’yiden hürmetlerimi bildirir misiniz? … Tabii Muammer beyciğim, elbet de Saat 18’i geçirmem efendim… Şerefle beyefendi!

Aradan saatler geçti. Johnson Kemal, gerçekten Ankara’ya Başbakanlığa geldi. Başbakanla, sonra Çalışma Bakanı ve Türk-İş Genel Sekreteri ile görüştü. Bu görüşmelerden sonra Başbakanlıktan ayrılan Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem, bir gazeteci ile karşılaştı. Gazeteci sordu;

— Beyefendi, Çorum Belediye Başkanını Ankara’ya kim çağırdı? Başbakan mı?

Ali Naili Erdem, Ferdi Tayfur’unkini andıran sesiyle, kasılarak cevap verdi;

— Evet, Sayın Başbakanımız çağırdı! Onun için geldi.

Ali Naili Erdem’in arkasından bakakalan, gülmemek için dudaklarını ısıran ve yukarıdaki soruyu sormuş olan gazetecinin ismi, Mete Akyol’du!

Mete Akyol’un anlattığı gibi Başkan Kemal Demirer Ankara’ya gelir.

Başkan Demirer, Başbakan Demirel Görüşmesi:

Saat 19.50 gibi Başbakan tarafından kabul edilen Çorum Belediye Başkanı Kemal Demirer, Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç ve Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem 10 dakika süren görüşmeden bir sonuç alamazlar.

Görüşmede Başkan Kemal Demirer, yine 432 lira alan işçilerin çeşitli zamlarla 977 lira istediklerini, kendisinin mevcut kanunlara ve Belediye Meclis kararlarına uyması gerektiğini ileri sürmüştür.  Bu arada Belediye Başkanı Kemal Demirer istifasını Başbakan’a verir. Ancak Başbakan Demirel bu istifanın mercii ben değilim diyerek dilekçeyi kabul etmez. Başbakan’ın odasından çıktıktan sonra Ali Naili Erdem, Halil Tunç ve Kemal Demirer Özel Kalem Müdürü’nün odasında 2 saate yakın görüşürler.

Akis Dergisinde yer alan habere göre bu görüşme sırasında Başkan Kemal Demirer Halil Tunç’a bir itirafta bulunur. Başkan Demirer Halil Tunç’a aslında işten çıkarmaları kendisinin yapmadığını, Danıştay kararlarını uygulamamasını ve işçileri geri işe almamasının nedeninin Adalet Partisi İl İdare Kurulunun aldığı bir karar olduğunu belirterek AP İl İdare Kurulu kararını değiştirirse işçileri geri alacağını itiraf eder. Bu itirafla beraber olayın seyri tamamen değişecektir.

Yine Akis Dergisinde yer alan habere göre Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem, Çorum Adalet Partisi İl Başkanına telefon eder ve İl Başkanından da “Hayır, AP İl İdare Kurulu olarak kararımızı değiştirmeyiz” haberini aldığını iddia eder.

Başbakan Demirel’de Çorum Teşkilatına bir uyarıda bulunmayarak sessiz kalmayı tercih eder.  Başbakan Demirel, Türk-İş’in genel grev başta olmak üzere hiçbir yaptırım yapamayacağını düşünmekte, bu nedenle de soruna kayıtsız kalmaktadır.

Belediye Başkanı Kemal Demirer ise Çorum’a geldiğinde gazetecilere, görüşme sonunda temizlik işlerine alınan arazöz sonucunda işten çıkarılan 10 işçi için yapılan işlemin kanuna uygun olduğunun taraflarca onaylandığını söylemiştir. Sağlık Kurulu raporuna göre işten çıkarılan 9 işçinin emeklik işlemlerinin tamamlanması konusunda Başbakan Demirel ve Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem ile mutabık kaldıklarını açıklamıştır.  Ayrıca Belediye Başkanı geçici işçi kadrosunda çalışan işçiler için ise yeni bir işlem yapılamayacağı konusunda görüş birliğine vardıklarını ifade etmiştir.

İşçilerin yürüyüşü konusu TBMM gündemine de gelir. Millet Partisi Manisa Milletvekili Sami Binicioğlu, 5 Eylül’de Başbakan Demirel’in cevaplaması istemiyle soru önergesi verir.

Soru önergesine Başbakan Demirel “Türkiye’deki mesele şudur. Türkiye’de merciler vardır. Bu mercilerin mesuliyetleri ve salahiyetleri vardır. İhtilaflar meydana geliyor, ihtilafların nasıl çözüleceği kanunlarda yazılıdır. Hükümetin de mesuliyetleri ve salahiyetleri vardır.  Bir iş hukuku mevzuunda Hükümetin üzerine düşen vazifeler vardır. Bizim, hükümet olarak üzerinde durduğumuz, meselenin bir hal şekline bağlanması için tavassutta, ricada bulunmak olur. Biz bunları yaptık. Ümit ederim ki bir neticeye bağlanır ve bu mesele ortadan kalkar” diyerek cevap verir.

Halil Tunç Milli Güvenlik Kurulunu ve Kuvvet Komutanlarını Göreve Davet Ediyor:

Bütün girişimlerin sonuçsuz kalması sonucunda Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç 6 Eylül 1966 tarihinde Türk-İş’in Selanik Caddesindeki Genel Merkezinde bir basın toplantısı düzenler.

Basın Toplantısında “…karşılaşılan kanunsuzluklar, yargı organları kararlarının hiçe sayılması, yurdumuzda mutlaka bir rejim münakaşası açılması gerektiğini göstermiştir. Bu münakaşa açılmalı, demokrasi adı altında oynanan oyun kamuoyunun gözleri önüne serilmeli ve rejimimizi kurtaracak tedbirler derhal alınmalıdır. …Kanunları ve kuralları uygulatacak merciler nerededir? Eğer bu organlar görevlerini yapamıyorlarsa veya yapamayacak duruma getirilmişlerse bu hukuk devletinin sonu demektir” diyecektir.

Halil Tunç, bir gazetecinin “Hükümet bunları uygulamıyor, başka ne mercii olabilir” sorusuna ise, “Kuvvet Komutanları olabilir, Milli Güvenlik Kurulu olabilir, baskı grupları olabilir” diye cevap verir. Ayrıca Halil Tunç işçilerin işlerine geri alınmaması durumunda İstanbul ve Ankara’da büyük eylemler yapacaklarını, yine sonuç alınamaması durumunda ise kanun yasağına rağmen Genel Grev’e gidecekleri uyarısında bulunur.

Böylece, Ölüm Yürüyüşünün başından beri sessiz ve pasif kalmakla eleştirilerin odağında olan Türk-İş hiç beklenmeyen çok sert bir bildiriye imza atarak olayların seyrini değiştirecektir,

Halil Tunç’un sözleri Ankara’da geniş yankı uyandırır. Danıştay gibi yüksek yargının verdiği kararların uygulanmaması ve kamuoyu baskısı Türk-İş’i böyle bir açıklama yapmaya zorunlu kılmıştır. 27 Mayıs İhtilalinin izlerinin silinmediği Ülkede böyle bir söylem Ankara’da buz gibi bir hava esmesine yol açar

Ertesi gün gazeteler Tunç, “Güvenlik Kurulu ve Komutanlardan” yardım istedi başlığı ile çıkar. 8 Eylül tarihinde Milliyet Gazetesi Çorum Belediye Başkanı “Danıştay’dan Haber Bekliyor” diye bir haber yapar.

Danıştay Kararını Kendi Anlayışıma Göre Uygulamaya Başladım:

Bütün bu gelişmeler karşısında Belediye Başkanı Kemal Demirer ise bir açıklama yaparak “Türk-İş Genel Sekreteri Danıştay kararını uygulamadığımızı, bu nedenle hukuk devleti anlayışını zedelediğimizi ileri sürmektedir. Bu doğru değildir. Danıştay tarafından verilen yürütmenin durdurulması kararını tebellüğ ettiğim günden itibaren kendi anlayışıma göre uygulamaya başladım. Danıştay kararını alır almaz, işçileri emeklilik statüsüne bağlayan kararı derhal kaldırdım. Ayrıca Danıştay kararında, yürüyüşe çıkan işçilerin eski işlerine alınıp alınmayacağı açıklanmadığından, bu hususun bir tavzih kararı ile açıklanmasını istedim. Ortada kanunsuz, hukuk dışı, Anayasaya uymayan bir karar ve tasarruf, gerçeğe uygun olmayan bir iddia olmaktadır.

Türk Ordusu’nun kanun çerçevesinde tasarrufta bulunanlara hiçbir şey yapmadığı bilinen bir gerçektir. Türk-İş kendi çıkarlarına Çorum Belediye Başkanını ve Çorumlu işçileri alet etmemelidir” diye cevap verir.

MUTLU SON

Birinci kararın açıklanması için Danıştay’a başvuran Başkan Kemal Demirer, Danıştay’ın “tavzihe lüzum yok kararımız açıktır. İşçilerin işlerinden çıkarılmaları kararı durdurulmalıdır” diye alınan ikinci karardan sonra işçilerin tekrar işe alınacakları müjdesini verir.

Alınan ikinci Danıştay kararına itiraz etmeyen Başkan Kemal Demirer, gerekli formalitelerin yerine getirilmesi için Encümen’i toplantıya çağıracağını, 9 işçi için Devlet Hastanesi tarafından verilen çalışamaz raporlarını iptal edeceğini ve işçileri SSK Hastanesine sevk edeceğini beyan eder.

Belediye Başkanı ile Genel-İş Sendikasının anlaşmaya varması sonucunda 15 Eylül’de İstanbul’da bulunan işçiler otobüslerle Çorum’a dönmek için hareket ederler. Tam 51 gündür yollarda olan işçiler sonunda haklarına kavuşurlar. 

27 işçi Belediye’deki eski işlerine geri dönerler. Kalan 27 işçiden 9’unun da SSK hastanesi tarafından çalışamaz raporu verilmesi durumunda yasal hakları ile birlikte emekli edilmesi kararı alınır.

Kalan 18 işçi ile ilgili bir açıklama yapan Başkan Kemal Demirer “sendika yetkilileri ile anlaşmaya vardık. Bu işçilerin tazminat durumlarını tetkik edeceğiz. Tazminatları ödeme gücümüz içindeyse, bu ödemeyi derhal yapacağız. Tazminatları ödeyemez durumda isek bu işçileri de işe alacağız. Bu işlerinbu kadar uzaması benim de sağlığımı bozdu. Şurada Belediye Başkanı olarak yaklaşık bir senem kaldı. Tövbe olsun bir daha bu işlere burnumu sokmayacağım” diye dursun büyük halk ozanı Âşık İhsanî;

Ey sen Johnson Kemal,

Çorum’lu Ağa,

Medeni Kanunu kaldırdın dağa,

Sendika var,

Tek işçiyi sokağa,

Keyfin için atamaz, atamazsın

Diyerek güzel bir türkü yakar.

27 Temmuz 1966’da Çorum’dan Ankara’ya ve oradan da İstanbul’a yürüyen “Çıplak Ayaklıların Yürüyüşü” ve “Ölüm Yürüyüşü” 15 Eylül de işçilerin İstanbul’dan Çorum’a dönmesi ile son bulmuştur.

Çorum Belediyesi Temizlik İşçilerinin bu yürüyüşü ise, niteliği açısından bir ilk olması ve sadece Türkiye’de değil, Uluslararası İşçi Sendikaları arasında da yankı bulması açısından dikkat çekici bir eylem olarak Türkiye tarihine adını yazdırmıştır.

 

 
Toplam blog
: 7
: 564
Kayıt tarihi
: 15.07.19
 
 

1982-88 yılları arasında Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulunda okudum. Mezun olduktan son..