Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '10

 
Kategori
Anılar
 

7 Numaralı Loca

7 Numaralı Loca
 

Son yıllarda giderek hevesim azalsa da, çocukluk ve gençlik yıllarımın en büyük tutkularındandı sinema. Eğer bir gün önceden sinemaya gideceğimizi biliyorsam, bir çift kanat takmış gibi ayaklarım yerden kesik dolaşırdım akşama kadar.

Yemek yemek ve sinemaya gitmek en hoş ritüeliydi ailemizin. Anlatacağım dönem 60'lı yılların sonları. O yıllarda Antalya'da sadece tek taksi durağı vardı. Otobüs, minibüs gibi şehir içi ulaşımı sağlayan toplu taşım araçları da parmakla sayılacak azdı. Zaten şehrin nüfusu da şimdiki ilçelerin nüfusu kadar bile değildi ve şehrin neredeyse her yerine yürüyerek gitmek mümkündü. Gene de şu en sevdiğimiz ritüellerden olan sinemaya faytonla gitmenin tadı bambaşkaydı.

Akşam herkes evine kapanmış, iş yerlerinin kepenkleri indirilmiş, şehir hoş bir dinginliğe kavuşmuşken; faytona sürülü atların nallarından çıkan o âhenkli ses, şehrin yeni yüzü olarak yükselen beton binalara çarpıp hoş akisler yaratırdı sinemaya giden yolda. Düşünsenize; şehir ışıklarının yıldız ışıklarını henüz örtemediği, aylardan kış olmasına rağmen ılık bir Antalya akşamında, o nal sesleri arasında; rüzgâr yüzünüzü, saçlarınızı hafiften okşarken, birazdan seyredeceğiniz filmin heyecanının nasıl da artacağını. Bugün bir gençkız aynı şeyleri yaşasa kendisini masal prensesi sanırdı bence. Zaten bizim kuşağın gençleri masal güzelliğinde yaşamamış mıydı bütün sosyal olayları. Şehir kulübünde bir akşam yemeğine gidilecekse; annelerimiz en şık kıyafetlerini giyer, sabahtan bigudilerle sarılmış saçlarını özenle tarar, çelik topuklu ayakkabılarını arkası dikişli ipek çoraplarının üstüne geçirirlerdi.

Sinemaya girdiğimde kendimi Alice gibi hissederdim. Ne de olsa Harikalar Diyarı idi sinema, benim için. Lobide filmin başlamasını bekleyen, neredeyse herkes birbirini tanırdı. Sanki büyük bir aile oracıkta bir araya gelivermiş gibi, neşeli sohbetlerin kapısını aralayıverirdi. Ve filmin başlama saati, o büyülü an gelirdi sonunda.

Sinemadaki yerimiz hep aynıydı; 7 numaralı Loca.

Babam önceden ayırtmış olurdu yerimizi. Loca'da film seyretmenin zevki bambaşkaydı. O yıllarda televizyon yoktu. Şimdi oturma odanızda televizyon seyretmenin rahatlığı gibiydi diyebilirim o keyif için. 7 numaralı Loca'ya; annem, babam, Fikriye teyzem ve Hasan amcamla giderdik hep. Salonun en dibinde olduğumuz için tanıdık kimler var, hepsini görmek mümkündü oturduğumuz yerden. Benim yerim hep en önde, Loca'nın sağındaydı. Hasan amcamla babam arkada otururlardı.

O Loca'da ne kahkahalar attık Jerry Lewis, Doris Day filmlerinde, ne çok hüzünlendik Katherina Hepburn filmlerinde ve ne çok ağladık ayrılıkları anlatan filmleri gerçekmiş gibi algılayarak. Hele sinema klasiklerinden Aşk Hikâyesi'nde ( Love Story ) nasıl da paramparça olmuştu yüreklerimiz. Hasan amcam film bitip ışıklar yandığında ' Parmağıma baksanıza ' demişti, ki asla unutamam o anı. O, çocukluğumun en uzun boylu, cüsseli kahramanı Hasan amcam, hıçkırıkları duyulmasın diye parmağını ısırmış ve kanatmıştı. Dişlerinin izleri kalmıştı parmağında.

Aradan 40 yıl geçti; ne Hasan amcamın o duygu seliyle ısırdığı parmağının görüntüsü, ne şehrimizin o yıllardaki en güzel sineması olan Saray Sineması'nın 7 numaralı Loca'sı, ne babamın bize sürpriz olsun diye alıp, film ara verdiğinde pardesüsünün cebinden hınzırca gülümseyerek çıkardığı aile boyu Madlen çikolatanın tadı, ne de eve dönüş yolunda uğradığımız, şehrin o yıllardaki tek cafesi olan Solmaz Cafe'de içtiğimiz tarçınlı salepin kokusu çıktı aklımdan.

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..