Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

8 Mart Kadınlar Günü

Kadın, dünya nüfusunun yaklaşık olarak yarısını oluşturmaktadır. Doğurganlığıyla, yeryüzündeki ‘insan üretimini’ gerçekleştiren en önemli faktördür ve ortalama 9 ay boyunca insanı karnında taşır. Vücudunun tüm gereksinimlerini karşılayacak olan maddeleri onunla paylaşır. Pek çok kültürde kadın için özel ayrıcalıklar tanınmış olmasına karşılık kadına yönelik istatistikler, gerçek hayatta kadın olmanın ve kadın olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu ortaya koymaktadır.

 
2013 yılına geldiğimiz bu günleri ‘Akıl Çağı’ olarak adlandırmak pek de yanlış olmayacaktır. Teknolojinin ve iletişimin geçen zamana kıyasla inanılmaz bir şekilde yükselmesi, inanç ve ırk konusunda geçmişte yaşanan aşırılıkların yumuşaması; özellikle de bilgi dolaşımının yaygınlaşması ile birlikte günümüz insanı artık daha akılcı düşünmekte, hareket etmektedir. Akılcı hareket eden ve akıllı olan insanın, bu potansiyelini gerçeğe dönüştürebilmesi ise görünen odur ki zaman alacaktır. Kadına yönelik ayrımcılık, baskı ve şiddetin izleri, ne yazık ki bu Akıl Çağı’nda bile silinememiştir.
 
‘Tecavüz Mağduru Kadınlar’
 
Dünya üzerinde her yıl çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Bilimsel olarak hazırlanan bu verilerin çoğunluğu, gerçekleşen olaylardan sonra birebir yapılan görüşmeler ve yazılı olarak da devletlerin çeşitli birimlerinden alınan veriler ışığında hazırlanmaktadır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, dünya üzerindeki her 3 kadından 1’i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalmaktadır. Kuşkusuz bu oran, kayıtlı verilerden yola çıkılarak elde edilmiştir ve kayıt dışı olan kısmın da eklenmesi ile çok daha çarpıcı ve korkunç bir gerçek ortaya çıkacaktır. Yine yapılan araştırmalar, dünya üzerindeki her 5 kadından en az 1’inin yaşamının bir döneminde tecavüz tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını veya tecavüzü yaşadığını haber vermektedir.
 
ABD’de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğramaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün hazırladığı bir rapor ise Irak’ta 2003 yılından bugüne gelinceye değin en az 400 kadının tecavüze uğradığını bildirmektedir. Metropol yaşamı ve savaş durumu dışında kadınlar için önemli bir tehlike de inançtır. Kıta Afrika’sı başta olmak üzere dünya üzerinde her yıl 135 milyondan fazla kadının sünnet ettirildiği kayıtlara geçmektedir. İnanç gerekçesiyle kadınların cinsel uzvunda bulunan klitoris kesilmekte, bu sayede kadının ilişki sırasında herhangi bir his duymaması sağlanmaktadır. Bu ise her şeyden öte insan haklarına aykırı bir davranış olarak göze çarpmaktadır. 
 
Kadınların inanç gerekçesiyle ayrımcılığa uğraması Afrika ya da kabile gelenekleri ile sınırlı değildir. Bugün için 220 milyon kişiyi aşan Arap nüfusunda her iki kadından birisi okuma yazma bilmemektedir. Suudi Arabistan’da kadına oy vermek hakkı henüz iki yıl önce (2011)verilmiştir.
 
Yalnızca inanç ile sınırlı olmayan kadına yönelik ayrımcılık, kimi ülkelerde yasalarda yazılı olarak bulunmakta ve adeta ayrımcılık teminat altına alınmak istenmektedir. Dünyada 54 ülkedekadına yönelik ayrımcı yasalar gözlemlenirken; Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezzuella’nın ceza yasalarında ‘Namus Savunması’ yer almaktadır. İran’da ise boşanmada yalnızca erkeğin söz hakkı vardır; çok istisnai bir durum yok ise kadının boşanma hakkı yoktur.
 
‘Töre ve Namus gerekçeli cinayetler’
 
Gelişmekte olan kimi ülkelerde, ‘töre’ ve ‘namus’ gerekçeli cinayetler işlenebilmekte, bu ise yine gelişmemiş toplumlar tarafından ‘normal’ kabul edilebilmektedir. Namus cinayeti İslâmiyet ile özdeşleştirilse de bu yanlış bir tespittir: Arap ülkelerindeki bazı Dürzî veHıristiyan toplumlarında da ‘namus’ adı altında cinayetler işlenilebilmektedir. Özellikle Asya ve Ortadoğu ülkelerinde ve kabile hayatı süren toplumlarda, bu tür cinayetlerin sayısı oldukça yüksek ve bu anlayış çokça yaygındır. Namus cinayetleri başta zina nedeniyle işlenirken; evlenmeyi reddeden ya da boşanmayı isteyen kadınlar, aile bireyleri ya da akrabaları tarafından öldürülebilmektedir. Hatta tecavüze uğrayan kadının ‘masumiyetine’ inanılmamakta, namus gerekçesiyle sonu ölüme kadar gidecek olan bir dizi şiddet uygulamasına maruz kalabilmektedir.
 
Başta Bangladeş olmak üzere Hindistan, Pakistan, Afganistan, Kamboçya gibi Güney Asya ülkelerinde, erkeklerin kadınlardan ‘öç almak’ adına yüzlerine asit atma suçunu çok sık işledikleri kayda geçmektedir. Bangladeş’te bulunan Asit Kazazedeleri Derneği verilerine göre, asit saldırısına uğrayanların yüzde 70’i kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Ayrıca bu oranın yüzde 30’unu 18 yaş altı genç kızların oluşturduğu bilinmektedir. Ucuza elde edilebilinen asit, kurbanlarda ağır yanıklara yol açmakta ve derin izler bırakabilmektedir. Suçluların tümü erkeklerden oluşmakta ve yalnızca yüzde 10’u mahkemelere çıkartılabilmektedir.
 
‘Çalışan Kadın’
 
İş dünyası açısında kadına yönelik ayrımcılık, yalnızca gelişmemiş olan ülkelerin bir sorunu değildir. Tüm dünyadaki sağlık çalışanlarının yüzde 75’i kadın iken, siyaset ve özellikle iş dünyasındaki erkeğe karşılık kadın oranı, gelişmiş ülkelerde bile düşüktür. ABD’deki mucitlerinyüzde 10’u kadındır. Haber ve röportaja konu olan kadınların oranı ise yalnızca yüzde 21’dir. İnternet kullanıcılarının da yalnızca yüzde 43’ünü kadınlar oluşturabilmektedir.
İş kuran kadın sayısının fazla olduğu iki ülke vardır: Japonya ve Peru. Öte yandan Asya veGüney Amerika ile ilgili bir başka çarpıcı gerçek, bu veriye karşı iyimser bir tavır takınmayı zorlaştırmaktadır. Bu bölgedeki kadınlar, ancak iş güvencesi bulunmayan yerlerde çalışabilmektedirler. Kırsal alandan kente gelen kadınlara, aynı işi yapan erkeklerden daha az para verilmektedir. Böyle olmasına karşın, kentte yaşamlarını devam ettirmeye çalışan kadınlar, aldıkları bu düşük ücretle geçimlerini sağlamaya çalışmaktadır.
 
Dünya üzerindeki arazi sahipliği düşünüldüğünde, kadına yönelik ayrım ve kadına bakışta inanılması güç bir gerçekle karşı karşıya gelinir: Arazi sahibi olan kadınların oranı yalnızcayüzde 1'dir. Aynı oran, bir başka konuda daha karşımıza çıkmaktadır. Dünyadaki gazetecilerin 3'te 1'i kadın olmasına karşın; bölüm şefi, editör ya da gazete patronu olanların yalnızca yüzde 1'i kadındır.
 
Ekonomik krizlerin bedelini de kadınlar ödemektedir. Küresel ekonomik durgunluk sonrası yaşanan işten çıkartmalarda öncelik kadına verilmiştir.
 
Her yıl Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanan 8 Mart, bundan tam 156 yıl önce, 1857’de bir grup dokuma işçisi kadının erkekler karşısındaki ayrımcılığa son vermek adına eyleme başladıkları gündür. İnsanlık dışı çalışma koşullarına maruz kaldıklarını savunan işçi kadınlar, ABD’de ve daha sonrasında da dünyada ses getirecek bir haklı davayı başlatmışlardır. 150 yılı aşkın bir zamandır dünyanın pek çok yerinde kutlanan 8 Mart gününü, Birleşmiş Milletler, 1977 yılında ‘Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü’ olarak ilân etmiştir. 19. Yüzyıl’da kadın mücadelesinin başlangıcı olarak görülen 8 Mart günü, 21. Yüzyıla girilen şu yıllarda artık bir ‘sembol’ bir ‘bayrak’ olarak algılanmaya başlamıştır.
 
 ‘Sonuç olarak…’
 
Kadınlara yönelik verilerin erkekler ile eşit seviyeye gelebilmesini beklemek yeterli olmayacaktır. Bu yöndeki hayaller ve fikirler mutlaka kayda geçen rasyonel adımlar atıldıktan sonra anlam kazanacaktır. İş dünyasında ve aile içinde kadının ‘daha az şiddet görmesini’ ummak, bu sorunu kabul etmekle birlikte asla biteceğine inanmamak demektir. Şiddetin artık ‘azlık’ ya da‘çokluk’ gibi kavramlardan, miktardan arınması gerekmektedir. Gerçek ideanın, ‘kadına yönelik şiddetin tamamen ortadan kalkması’ olarak belirlenmesi, soruna yönelik kabullenmişliğin de ortadan kalkmasını sağlamak adına atılacak önemli bir adım olarak görünmektedir.
 
Şiddetten uzakta, akılcı ve önyargısız, ayrımsız bir dünyayı hep birlikte paylaşabilmek dileğiyle…
 
Aklınız Bol Olsun…
 
Ferdi Güngör
Dost Beykoz Gazetesi Haber Müdürü
www.dostbeykoz.com
 
Toplam blog
: 5
: 122
Kayıt tarihi
: 16.03.13
 
 

Gaziantep Üniversitesi MYO Radyo TV ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm..