Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '17

 
Kategori
Güncel
 

80 sonrası kurulan düzenin eleştirisi

80 sonrası kurulan düzenin eleştirisi
 

12 Eylül sonrası aslında toplumda çok hızlı değişiklikler oldu. Adeta yeni bir ülkenin, yeni bir binanın temelleri atıldı. 1960 sonrası Almanya’ya göç gidenlerin yaptığına benzer toplu göç hareketleri, yeni hayat tarzları, yeni yaşantılar, hızla keşfedildi. Köyler hızla elektrikle, elektrikle beraber de televizyonla tanıştı. İlk özel kanal Özal’ın oğlu Ahmet Özal ve Cem Uzan ortaklığıyla kurulan Star veya İnterstar adlı televizyon kanalıydı. Aynı zamanda arabesk de özel kanalların keşfiyle hızlandı. Televizyon ve film sektörü yeniden şahlandı. Millet adeta yıllardır uyuşukluğundan sıyrılmış yeni bir geleceğe doğru hızla ilerliyordu. Gerçekte belki de yeni bir toplumun temelleri atılıyordu.
 
Temelleri atılan arabesk kültür, komedi filmleri, yabancı diziler Türkiye toplumunu bir şeylere hazırlıyordu kimse bunun ne olduğunu anlamadı, anlamak da istemedi. Temeli atılan şey aslında toplumsal bir projeydi. Batakhane kültürü denilen pavyon, arabesk kültür topluma hızla egemen oluyor, herhangi bir eğitim ve kültürel altyapıya sahip olmayan bir sürü çocuk yaşta kişiler bir anda “ayağında kundura” diye başlıyor ve kısa zamanda ünlü ediliyor ve topluma baş tacı yapılıyordu. Tabi böyle kültürel altyapıya sahip olmayan gruplarda kadınlar erkeğin elinin kiri olabilirdi. Kadınlar sürekli gerçekten de dayak yiyor ve dayak yiyen, köyden İstanbul’a gelen hemen her kadın mutlaka ya pavyona düşürülüyor ya da gazozuna ilaç konuluyor ve bir anda acıların kadınına çevriliyordu. Küçük yaşta hemen hergün bir çocuk ünlü oluveriyor ve sonrasında bir arabesk filmi ile çocuk acıların çocuğu oluyor çok acılar çekiyordu. Baba ya ölmüş, ya da öldürülmüş oluyor kadın hizmetçilik yaparken genellikle hizmetçilik yaptığı evin oğlu tarafından tecavüze uğruyordu. Tecavüz, taciz toplumun içinde hem bu durumu içselleştirirken, kendini toplumdan intikam almaya yemin etmiş bir nesil yetiştirilmesine vesile olunuyordu. İntikam alma aracı da genellikle zengin olmakla mümkündü ve de bu yolda yapılacak her şey meşhurdu.  O yılların en dürüst insanının Manukyan her yıl vergi rekortmeni lanse edilmesi de alması gerekenlere de ayrıca çok önemli mesajlar veriliyordu. Tecavüz ve uyuşturucu bu zamanlarda gençlere ve kadınlara kurulan en büyük tuzaklardı. Nedense bu konular hep bu şekilde işleniyordu. Diğer taraftan Kemal Sunal filmleri ile toplumsal konular işleniyor, acımasız ve cahil ağalar, kötü din adamları, şehir kabadayıları, sahtekâr politikacılar, adeta içselleştirilirken okul ve eğitim denince adeta Türk Eğitim Sisteminin için bomba konan” hababam sınıfı” ile öğretmenlerle dalga geçilirken, gerçek hayata yansımaları da birebir kopya şeklinde cereyan ediyordu. Her öğrencinin “hababam sınıfında” olması adeta özendiriliyordu. Öğretmenler öğrencilerine kızarken “sınıfı hababam sınıfına çevirdiniz” şeklinde şikâyetçi olurken, farkında olmadan Türk Eğitim Sistemini de amaçsızlaştırıyor ve boşa geçirilen, hay huyla eğlenceyle geçen zamana dönüştürülüyor, kopya çekmek normalleştiriliyor bir toplumun temeli atılıyordu. Sonuçta ne mi oldu? Şu günlerin temeli o günlerde atıldı. O günler; bu günleri doğurdu. Bir günde zenginleşen kişiler, sadece zenginleşmeyi düşünen ve bu şekilde her şeye sahip olabileceğini hayal eden gafillere dönüştü toplum. Zenginleşme için her aracı kullanan insanlarımız her değeri de alenen satışa çıkardılar. Diploma sahtekârlıklarından tutun da şifacı hocacılar, sahte şeyhler, cennetten arsa satan sahtekârları bir anda topluma baş tacı etti. Eşkıya ve mafya bir anda topluma egemen oldu. Ne iş yaptığı herkesçe bilinen ancak bilinmeyen kişiler bir anda toplumun en önemli zenginleri oluverdiler. Toplum bu kişilerce korkutuldu, ürkütüldü. Onlar cinayet işlediler, garibanlar üstlendiler, onlar her türlü kötülüğü yaptılar, garibanlar günah keçisi ilan edildiler.  Bazıları eğitimin gereksiz olduğunu düşünebilirler, doğrudur. Uzaya uydu bilimle gider, matematikle fizikle, kimyayla taçlanır. Toplum edebiyatla düşünür. Edebiyat ve sanatla topluma yeni şekiller verilir. Tarihle geçmişini öğrenir. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Kökü olmayan bir ağaç; ağaç olma vasfını kaybeder ve ota dönüşür. Otların ömrü asrlık çınarlarla boy ölçüşemez, her yıl kurur ya inek yer, ya da üzerine köpek pisler.
 
Toplum devletin temelidir. Temeli sağlam atılmayan; bilimle, sanatla, adaletle tarihle, ahlakla birleşmeyen her toplum toplum olma vasıflarını kaybeder. Sağlıklı toplum olma vasfını kazanan topluluklarda hâkim olmadan adalet, polis olmadan güvenlik, asker olmadan sınırlar korunabilirken,  iç çatışmaların körüklendiği toplumların ortamları samanlığa ateş düşmüş haldedirler. Toplumsal temelleri sağlıklı bir noktaya getirmek akılla, adaletle, hoşgörüyle mümkün olabilir. Bilim temelleri sağlamlaştırır. Toplumsal çekişme ve iç rekabet toplumda huzursuzluğu artırır. Halk tabakalarını birbirine düşman eder. Temellerinde çatırdama, çöküş belirtileri olan bir binanın çatısında yaşamak isteyen her akıl sahibi temel güçlendirmesi yapar ki aksi felaket demektir. Belki çatıdaki kuş misali havalanıp uçar kurtulursa da en fazla temel zarar görür. Deprem bir doğa olayıdır ve depremde en fazla temeldekiler zarar görür. Altta kalanın canı çıksa da üsttekiler de binalarından mahrum kalırlar. Bina temelsiz olmaz, çatı ile taçlanır. Sağlam temeller için bilimin öncülüğüne ihtiyaç vardır. Aksi takdirde Gölcükte "göçer evler" ve "günah keçileri"  örneği bize önemli derstir.
 
 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..