Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

9 Şubat Cuma

9 Şubat Cuma
 

Bugünkü gazetelerin en ilginç yanı, neredeyse her gazetenin farklı konuyu manşet yapması. Bu bir anlamda üzerinde ittifak edilecek kadar önemli bir konunun olmamamsı anlamına da geliyor. Aman olmasın da... Hele suikast, cinayet, deprem, yangın, terör gibi kötü şeyler hiç yaşamayalım.

Gerçi haberlerin çoğu yine kötülük üzerine. İyi şeylerin haber olması gerçekten zor. Sözgelimi herkese 100 lira para dağıtılsa, düşünebiliyor musunuz, 7.000.000.000 liralık bir meblağ söz konusu. Ama 100 lira ne işe yarar ki diye çoğumuz burun kıvırıp, yapılan iyiliğe bir önem vermeyiz.

Gelelim bugünkü manşetlere...

ÜÇ YIL SONRA ÇÖL (Bugün)

Su, insan hayatında çok önemli yer tutan bir madde. Henüz kendimiz bunu imal edemiyoruz. Tanrı'nın bize bahşettiği yağmurlar, ya da tabiat ananın bulutları aracılığıyla göllerimiz, barajlarımız doluyor, sonra da biz onu hoyratça harcıyoruz. Bir elimizi yıkamak için, bir dişimizi fırçalamak için ne kadar su harcadığımızın farkında mıyız? Çoğumuz musluğu açıp öööyle akdığını farketmeyiz bile. Oysa su zor temin edilen, fakat çok ihtiyaç duyulan bir maddedir.

Londra Üniversitsi uydu verilerini izleyerek dünyanın bir aylık, üç aylık, altı aylık ve yıllık kuraklık haritasını çıkarmış. Türkiye'nin bu anlamda durumu hiç de iyi değil. Bu yaz müthiş bir kuraklığın yurdumuzu kavuracağı söyleniyor. Bitkilere, yemişlere vereceği zarar bir tarafa, susuzluk tehlikesi var dostlar.

İlle de barajlarımızın dibinin görünmesi, ondan sonra tedbir almamız gerekmiyor. Şimdiden ve her zaman, gereğinden fazla su tüketmemeye, aslında sadece su mu, zaman başta olmak üzere hiç bir varlığımızı boş yere harcamamaya özen gösterelim. Dini literatürde buna "israf" denir ki, her şeçidi haramdır, yani büyük günahtır, Allah bizden hesabını soracaktır.

TÜRKÇE'YE ASKER SAHİP ÇIKTI (Gözcü)

Kendine ait orijinal bir hayatı olmayanlar, kendine güven duymayanlar, birilerini taklit ederek, onlara özenerek hayata tutunmaya çalışırlar. Bu da giderek insanın kendini beğenmemesine ve neredeyse işe yaramaz bir yaratıkmış gibi hissetmesine yol açar.

Millet olarak ekonomik güçsüzlüğümüz yüzünden dünya klasmanında iyi bir yerde değiliz. Çalışıp çabalayarak kabiliyetimizi ortaya koyarak, hakettiğimiz yere gelmeye çalışmak yerine, çoğumuz tembelliği tercih ederek kolay yoldan bir şeyler elde etmenin hesapları peşine düşüyoruz.

Tarihimizle, dinimizle, dilimizle övünmek kimimizin ağırına gitti, kimimizi tatmin etmedi, kimimize istismar gibi geldi derken, yabancı kültürlerin baskısı altına kolayca girer olduk. Dilimize sahip çıkmayışımızı, hatta onu elimizden geldiğince hırpalayışımızı başka türlü adlandıramıyorum.

Yabancı hayranlığının katkısıyla, Türkçe kelimeleri rafa kaldırmaya çalışırken, bir de internet gençlerinin türettikleri anlamsız kısaltmalar ve yeni kelimelerle kirlendi Türkçemiz... Hepimize bu konuda önemli görevler düşmektedir.

Her konuda millete sahip çıkan TSK, herhalde tarihinde ilk kez kendisini Türkçe'ye sahip çıkmak zorunda hissetti. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, tüm birliklere talimat göndererek yabancı kelime kullanılmamasını istedi.

Dilimizdeki artan kirliliği önlemek için "düzgün Türkçe konuşma" emri veren Büyükanıt, yüzbaşıdan başlayarak alt rütbedeki subayların belli dönemlerde Türkçe sınavına girmelerini ve bunun da sicillerine işlenmesini emretti.

ÇANKAYA SÜRPRİZİ (Güneş)

Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru, bir sene öncesinden başlayan tartışmalar, giderek daha yoğun ve sıcak hale geliyor. Başbakanın aday olup olmayacağı bir polemik konusu olmaya devam ederken, Selçuk Üniversitesi'nden beş bilim adamının yaptığı ankette, "Erdoğan köşke çıksın mı? " sorusuna halkın % 39'unun evet, % 56'sının hayır dediği iddia edildi.

"Çankayaya kim çıksın? " sorusuna verilen cevaplarda ise Tayyip Erdoğan % 17.1'le birinci sırada. İkinci sırayı az farkla Bülent Arınç alıyor. Abdullah Gül ise % 5.6 ile üçüncü.

Recep Tayyip Erdoğan'a, "halk seni istemiyor" mesajı verilerek, aday olmasını engellemeyi amaçlayan bu anketler bakalım başbakanı etkileyebilecek mi?

İLTİCACI SEYİT HIRİSTİYAN OLDU (Sabah)

Bir topluluğun ileri gelen kişisi anlamına gelen seyyid kelimesi, Hz. Muhammed'in soyundan gelenlere verilen bir ünvan olarak da kullanılıyor günümüzde. Halk ağzınde seyit olarak söylenen kelimenin ifade ettiği anlamı, vatandaş biraz daha abartılı olarak algılayabilir.

Ancak dini bir özellik olarak insanın belli bir vasfa sahip olabilmesi için, herhangi bir soydan gelmesine ihtiyaç yok. Eğer kurallara uymayan bir hayat yaşanırsa, soyluluğun o kişiye sağlayacağı bir öncelik de sözkonusu değildir.

Haberin konusu 10 yıl önce Türkiye'den Almanya'ya kaçan, Kürt oldukları için kendilerine baskı uygulandığı iddiasıyla iltica talep eden bir ailenin dramıyla ilgili. Taleplerinin kabul görmemesi üzerine bu aile din değiştirip güya hristiyan oluyorlar. Bu da yetmezmiş gibi kendilerinin peygamber soyundan geldiklerini iddia ediyorlar.

Neden? Çünkü peygamber soyundan gelen bir müslümanın Türkiye'de din değiştirmesi çok tepki görürmüş de, o yüzden hayatları tehlikeye girermiş de, dolayısıyla iltica taleplerinin geri çevrilmemesi gerekirmiş.

Olayın bence abartılacak bir tarafı yok. Haber değeri bile yok. Yurt dışına kaçan her görüşten insanımız, maalesef oranın tabiiyetine geçebilmek için buna benzer yalanlara her zaman başvurabiliyorlar.

MİYOP SNIPER (Star)

Benim gibi sniperin ne olduğunu bilmeyenlere gazete kelimenin yanına yıldız koyarak ne anlama geldiğini yazmış. Nişancı demekmiş.

Rahip Santoro'ya 40 metre uzaktan hayalet silah glockla ateş edip iki kurşunla vurup öldüren genç, meğersem miyopmuş. Miyop bir nişancı da bu kadar mesafeden isabetli ateş edemezmiş.

Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast'la sekiz yıllık arkadaş olduğu belirtilen O.A.'nın olayla bağlantısı, ya da olyların kendi içindeki koordinasyonu açısından yeni bir ipucu ortaya çıkar, araştırmalarda farklı açılardan konu ele alınarak yeni bir sonuca varılabilir mi bilmem.

Türkiye'de neredeyse hiçbir işin kurallarına göre yapılmadığını bilen bir insan olarak, bir şeylerin açığa çıkmasından, gerçeklerin öğrenilmesinden ve bu bilginin halka aktarılmasından pek ümidim yok da, malesef onun için mişli mışlı yazmak zorunda kaldım.

SİLAH ÜZERİNE ÇETE YEMİNİ (Yeni Şafak)

Özel bir haberi manşet yapan Yeni Şafak'taki bilgiler dehşet verici. Emekli bir kurmay albay, çeşitli şehirlerde yandaşlarına silah üzerine "Bu uğurda ölmek de var, öldürmek de" diyerek yemin ettiriyormuş.

Hangi uğurda diye sorarsanız, albayın kurduğu bir Kuvayı Milliye derneği var. Derneğe üye olanlar işte bu yemini yapmak zorunda kalıyorlarmış.

Çocukların da izlediği törende üyelerin Kur'an ve silah üzerine el basarak ettikleri yemin, Türk anadan Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türkoğlu Türküm ben, diye başlıyormuş.

Hem dindarlığı hem milliyetçiliği bir çatı altında toplamak gibi güya iyiniyetli vatansever bir girişim mi, yoksa, insanları dininden millliyetinden soğutmak için Kur'an'la silahı yanyana getirerek, İslâm'ı terörist bir din, milliyetçiliği bağnaz bir faşizm gibi algılayanların ekmeğine yağ sürmeye yönelik bir tuzak mı?

Aman dikkat, her şeye dikkat....

PADİŞAH GİBİ (Posta)

Artvin valisi Cengiz Aydoğdu, yemek için Polisevine gider. O gün aşçı izinlidir. Ama Vali yemeğe geldiği için evinden çağırılır. Vali beyin canı folyoda sucuklu pastırmalı yumurta istemektedir.

Aşçı kendisinin bu yemeği yapmayı bilmediğini söyleyince Vali ona tarif eder. Ama tarife göre pişen yemek, valinin damak zevkine uygun düşmez. Beğenmez yemeği yani vali. Aşçıyı çağırıp herhalde fırça atmak ister. Aşçı korkusundan valinin karşısına çıkamaz. Ama Valinin kızgınlığı daha da artar ve Emniyet müdürüne, bu adamı bir daha burada görmek istemiyorum, der.

Emniyet müdürü hem aşçının hem de aynı yerde çalışan eşinin işine son verir. Aşçı her şeyi anlamıştır da, eşinin hangi suçtan dolayı işten atıldığını anlamamıştır bir türlü... Herkes onu valinin işten çıkardığını bildiği için şimdi ona korkusundan kimse iş de vermemektedir.

Vali ise olayın abartıldığını, vur deyince Emniyet müdürünün öldürdüğünü söyler.. Şaka gibi, fıkra gibi bir olay. Vali de padişah gibi gerçekten....

EN AĞIR FATURA (Takvim)

Faturalarınızı, kredi kartlarınızı takip etmede, ödemede zorluk çekiyor musunuz? Kuyrukta beklemekten sıkıldığınız oldu mu hiç? Olmuştur elbette... Uyanık müteşebbisler, her işe bir kolaylık bulup insanların parasını cebinden nasıl alırız diye düşündükleri için buna da bir çare bulmuşlar.

Belki siz de görmüşsünüzdür, Fatura merkezleri var şimdi, daha doğrusu her faturayı tahsil eden şirketler. İnsanlara kolaylık sağladıkları kesin. Ama bazan bu kolaylık çok da pahalıya mâlolabiliyor.

Mantar gibi biten bu ödeme merkezlerinde 3-4 ay tahsilat yapan, hatta günü geçmiş faturaları bile alıyoruz diyerek halkı kandıran bazı şube görevlileri, bunları gerekli makamlara yatırmadan, ortadan kapbolup gidebiliyorlarmış.

İnsanların maddi manevi her türlü ihtiyacı, kendisini açıkgöz zanneden birtakım kötü niyetli kişiler tarafından kolayca istismar edilebiliyor.

Son korsanlık Ankara Tuzluçayır'da meydana gelmiş. Üniversite harcından SSK primlerine kadar her şeyi, her faturayı tahsil eden bir firma, beş ayda milyonları toplayıp kaçmış. Faturaları zor ödeyenlerin bir de böyle ağır bir faturayla karşılaşmaları, doğrusu çok zor bur durum.

CİNAYETTE 22. GÜN

Bugünkü gazetelerden bir kısmı da Hrant cinayetiyle ilgili konuların ayrıntıları üzerine manşet atmışlardı.

Soruşturmada yeni sayfa (BirGün)

Yasin Hayal'in ifadesini değiştirip Erhan Tuncel'i suçlamasının ardından, soruşturmanın seyrinde bir değişiklik oldu. Ancak Erhan Tuncel'in durumuna henüz bir açıklık getirilmiş değil. Kendisi hâlâ muhbir mi, değil mi, kovulmuş mu, görevden mi alınmış, ne olmuş belli değil. Üstelik şapkalı bir resmi dışında fotoğrafı da yok.

Öte yandan olayın bu şekilde yeniden ele alınması elbette gerekiyor. Fakat Yasin Hayal'in bir önceki ifadesiyle yüzde yüz zıt olan bu yeni ifadenin doğruyu yansıttığı nereden belli? Zaten kendisi Erhan Tuncel'in muhbir olduğunu öğrenmesi üzerine ben sana gösteririm mantığıyla ifadesini değiştirmemiş miydi?

Bu durumda Erhan Tuncel de konuşur mu, konuşabilir mi, bakalım göreceğiz.

İşte 2. kaset (Hürriyet)

Hürriyet gazetesinin manşetini oluşturan ve hatta bütün sayfasını kaplayan haberde, sadece Ogün Samast'la ilgili çekilen diğer bir kasetin görüntülerinden söz ediliyor. Ancak bu görüntülerde olayı çözecek bir ipucu yok. Daha çok Ogün Samast'a polis ve askerin davranışlarıyla ilgili ayrıntılar var bu kasette...

Hapisteyken BBP bana para verdi (Radikal)

Konuyla ilgili bir iddia da Radikal'den. Yasin Hayal McDonald's olayıyla ilgili hapiste yatarken, iddiasına göre kendisine BBPli olduğu söylenen bazı kişiler maddî yardımda bulunmuşlar.

Olaya bir siyasi partinin adının karışmış olması oldukça tehlikeli bir durum. Ancak burada dikkatli olmak, bu paranın parti kanalıyla mı, yoksa kişisel bir duyguyla mı Yasin Hayal'e verildiği iyi tesbit edilmelidir.

Tabii burada gözden kaçırılmaması gereken bir konu daha var. Olayda yer alan Erhan Tuncel ve onun da yer aldığı iddia edilen bir parti. Dikkatli ve soğukkanlı şekilde izlenmesi gereken bir olay.

Baykal'dan önemli iddia (Milliyet) Baykal: Sorumlu hükümet (Cumhuriyet)

Asıl önemli iddia ise, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinin manşetinde yer alan haber. Ana muhalefet lideri Baykal'ın böyle bir iddiayı ortaya atabilmesi için elinde birtakım belge ve bilgiler olması lazım.

Sayın Baykal, Samast - Hayal ve Tuncel bağlantısından ve Erhan Tuncel'in muhbir olmasından yola çıkarak böyle bir sonuca varmak istiyor olabilir. Ancak bu ifadeler henüz teyit edilmemiş, suçlular tarafından verilen bilgilerdir. Doğru olmaları kadar olmamaları ihtimali de vardır.

Baykal'ın cinayette, resmi bağlantı olduğu kuşkusunu artıran işaretler gördüğünü syöleyerek böyle bir beyanat vermesi, şu aşamada gerçeğin böyle olduğu anlamına da gelmez.

Yasin Hayal'in "olay faili meçhul kalacaktı" şeklindeki ifadesi de ayrıca ilginç bir durum ortaya çıkarmaya yetiyor.

KÖTÜ HABER (Vatan)

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Washington'daki temaslarına dünkü yazımızda değinmiştik. Ermeni tasarısını bu sefer Amerikan Kongre'sinde engellemenin zor göründüğünden de söz etmiştik. Vatan gazetesi bu konuyu bugün manşete taşıyarak, ABD'den gelen bütün sinyallerin sanki bu sefer tasarının Kongreden geçeceği şeklinde olduğuna dikkat çekiyor.

ABD Dışişleri bakan yardımcılarından Dan Fried, Türkiye'yi tarihiyle yüzleşmeye çağırdı. Aslında bu bir anlamda, soykırımı kabul edin, demenin kibarcası. Kendilerinin kölelik, Kızılderililer ve II. Dünya savaşında Japon asıllı Amerikalılar'a karşı bu yüzleşmeyi yaptıklarını hatırlatarak, siz de büyük ulussunuz, bunu başarabilirsiniz diyerek sanki bize yağ çekti.

Öte yandan ABD'de Ermeni tasarısı ile ilgili girişimlerde bulunan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, alt komite başkanına, soykırımın olduğu iddia edilen yıllarda Osmanlı'nın dışişleri ve maliye bakanlarının Ermeni olduğuna dikkat çekerek, soykırım olsa bunların bu makamlarda ne işi vardı diye sordu.

Fransa TİKKO'yu da çembere aldı (Zaman)

Bunu kötü haberin ardından iyi bir haber olarak kabul edebiliriz. Terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonlarını artıran Fransa, TİKKO'yu da çembere aldı. Örgütün kendi içinde düştüğü bir çelişki, Fransız polisinin işini kolaylaştırdı.

Soruşturma PKK operasyonunu da yürüten terörle mücadele hakimi Jean Louis Brugulere denetiminde devam ediyor.

İŞLER YOLUNDA (Türkiye)

En iyi haberi sona saklamış olduk. Aslında gerçekten Türkiye'de işlerin iyi gitmesi, bütün milletin arzusu. Ancak bu güzelliğin meydana gelmesini istemeyen bazı odaklar da var.

Bu haberin gerçek olma şansı biraz az gibi. Neticede bu başbakanın siyasî bir söylemi. İnşaallah tahmin ettiği gibi her şey yolunda gider de, milletin yüzü bu kez olsun güler. Ancak dediğim gibi iyilik kendini belli etmeli ki, insanlar bunu hissedebilsinler, anlayabilsinler ve iyi bir ortamda yaşayabilsinler.

Zaten o zaman işler yolunda demeye bile gerek kalmayacaktır.

ÇÖLAŞAN'A BASKI AHLAKSIZ TEKLİF (Akşam)

Son olarak Akşam gazetesinin manşetinde yer alan Deniz Baykal'ın bir söylemi var. Hürriyet gazetesinin yazar Emin Çölaşan'ı iktidara yönelik tenkit edici yazılar yazmaması konusunda uyardığı söylentileri, muhalefet lideri Baykal'ı kızdırmış.

Manşete ilk bakıldığında sanki hükümetin baskı yaptığı gibi bir izlenim var. Elbette bu, böyle de anlaşılabilsin diye yazılmış olabilir. Ancak gazetenin böyle bir baskısı var mı, yok mu, ya da buna benzer baskılar gazetelerde oluyor mu, olmuyor mu, diye bir soru sorulursa, işin içinden çıkmak biraz imkânsız hale gelir.

Bazı muhalefet gazeteleri de, her dönemde sırf bu mantıkla, hükümetin yaptığı iyi ve doğru işleri görmezden gelerek, okuyucularına dolaylı şekilde maalesef yanlış ve eksik bilgi verebilmektedirler.

Basın, bir ülkenin hayatında bu yüzden önemlidir ve bu yüzden dördüncü kuvvet diye anılır.

Yarın yeniden buluşabilmek umuduyla...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..