Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

90' larda çocukluk

Salıncaklar boş, park bomboş. Rüzgarda gıcırdayan hüzünlü parklar, çocuklar neredeler? Yıl 2007, çağ 21 y.y. Büyülü kutularında önündeler değil mi? Olmayan hayatların içinde akıp giden küçücük yürekler, içine şimdiden kapanan minicik kalpler...

Kendi çocukluğum aklıma geldi. Biz çocukken salıncağa binmek için parkta kuyruklar olurdu. Uzun kuyruklar... salıncak için tartışmalar bile olurdu. Tahterevallinin keyfi bambaşkaydı. Kaydırakta oynan yakalamaçlar... Kumdan yapılan pastalar… yeşil çimler, açık hava, bol kahkahalar vardı o zamanlar. Kızlar grubu çimlerin üstüne yayılmış evcilik takımları, bebekleriyle annelerine özenen küçük anneler, erkekler top sahasında kan ter içinde bıkmadan oynadıkları topun peşindeler ya da hayal ürünü oyunların. Taşlarla oynananlar… sek sek, beş taş... Arada küçük kalplerde masum filizlenen sevgilerin göz göze gelişleri… Sahadaki çocuğun gözlerinin çimlere kayıp onun o masum halini görmesi, ilk aşkını görebilmek için kızın arada top sahasına kayan gözleri... Akşam ezanının okunuşu, güneşin grupta yüzlere vurduğunda daha bir güzelleştirmesi... Yaz ayları, benim çocukluğum… Annelerin birer ikişer balkona çıkıp yemeğe çocuklarını çağırışları vardı. Eşyalar toplanır, evlere çıkılırdı. 'Doğru banyoya' der anne mutfaktan. Küvete girilir el ayak yıkanır, 'İyice akıt kumu iyice' der anne küçük kızına bakarak. Sonra sofrada yerini alır küçük kız. Kızartma kokuları, çatal bıçak sesleri, kahkahalar, akşam haberleri duyulurdu evlerden. Ziller çalar, babalar gelirdi işten. Kapıyı çocuklar açardı. Sofrada ilk soğuk karpuza bir çatal batırılıp, koca bir dilim alınır, yemekten önce mideye indirilirdi. Oh! Anne ' Isıtıp ye ağzında, dolaptan yeni çıkardım hastalanacaksın' derdi. Baba kız göz kırpışırlardı. Yemekten sonra ziller tekrar çalmaya başlar çocuklar oyuna çağırırlardı birbirlerini. Eller yıkanır. ' Uzun kollu giyin, geç kalma düşüp etme' nasihatları arasında aşağı tekrar oyuna gidilirdi. Aileler yemek sofrası topladıktan sonra bir çay içmeye komşulara giderlerdi. Biz çoktan soluğu sokakta alırdık. Bu sefer kızlı erkekli oluşturulurdu oyunlar. En güzel akşam oyunu saklambaçtı. Ebe seçilir arkasını döndüğü gibi saklanılacak yer arayan gruplar, saklanırken birbirini gören göz kırpanlar, hep belli yerleri olanlar, başkasını yerinde görünce burası benimdi ama diye yakınanlar , saklanırken kimse görmediği için ilk öpücükler el ele tutuşmalar, masum sevgiler, en hızlı koşup sobe yapanlar… ‘Elma dersem çık armut dersem çıkma.’

Sonra oyun biter ve sohbetler başlardı. Yerlere çömelenler, banklara oturanlar... Korkunç hikayeler erkeklerin dillerinde kızlar ise korkamadım edasında olsalar da benim gibi çok korkanlar… Gecenin sonunda birbirini eve bırakmalar... Bizim günlerimiz böle geçerdi. Çocukken anneler çocuklarını salmaya sokağa korkamazlardı çünkü sevginin, kardeşliği, güvenin, dostluğun ve en önemlisi çocukluğun içi boşaltılmamıştı.

Sonra televizyonun karşısında mutlu uyuyup kalırdı tüm çocukluklar o dönemlerde.

Babalar yatağa taşırdı çocuklarını, anneler öperdi uyumadan önce çocuklarını, üstlerini açık mı diye kontrol ederlerdi, gene çok yorulmuş diye bakarlardı sevgi dolu masum uyuyan bebeklerine. Hiç büyümeyecek olan bu bebeklere... Çocuk olmak çok güzeldi bizim zamanımızda. Televizyondan önce oyun gelirdi bilgisayar sayılı evlerde vardı ama pek de sevilemezdi Bisikletin yerini alamazdı ne de olsa...

Bisiklet sokak keşifleri için grup halince ondan çok daha değerliydi.

Sevgiler, arkadaşlıklar, dostluklar, oyunlar ölmemişti parklar böle bomboş değildi işte boş parklar bana bunları hatırlattı, yazdırdı.

2007

 
Toplam blog
: 45
: 1108
Kayıt tarihi
: 07.01.08
 
 

1986 doğumlu.  ..