Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '10

 
Kategori
Spor
 

90 Dakika, Maraton, Toroğlu, Ahmet Çakar, Leo Franco, Bobo, Murat Şahin...

90 Dakika, Maraton, Toroğlu, Ahmet Çakar, Leo Franco, Bobo, Murat Şahin...
 

Önceki akşam tesadüfen Ahmet Çakar – Murat Şahin konuşmasına rast geldim. Aynı gün sabahında da Milliyet Gazetesi’ndeki Ahmet Çakar’ın iddiasıyla ilgili haberi okumuş; açıkçası çok da sıkılmıştım.

Yayın ihalesinin hemen peşinden Maraton programının yayından kaldırılmasından sonra Erman Toroğlu’nun görevine son verilmesiyle televizyon yayıncılığında yepyeni bir dönemin başlayacağını konuşmuştuk. Bunun ne kadar doğru bir gelişme olduğunun sinyallerini Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşması sonrasında gördük. Sn. Erman Toroğlu Pazar günü Vatan Gazetesi’ne verdiği röportajında yine benzer şeyler söyleyerek gündemde kalma çabası göstermeye devam ediyordu. Yirmi, otuz yıl öncesinden örnekler vererek.

Mesele aslında tam da bu noktada düğümleniyor.

Bu sezon yayından kaldırılan Kenan Onuk mirası 90 Dakika aslında televizyon yayıncılığının çok önemli köşe taşlarından biri olmaya adaydı. Hatta 1997 ile 2000 yılları arasında müthiş bir performans gösterdi. Bu dönem Galatasaray’ın Türkiye’de fırtına gibi estiği, Avrupa’da da kupa kazandığı döneme denk gelir ve programın baş aktörleri sadece futbol konuşurdu. Ancak ne zaman Galatasaray düşüşe geçti; Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe gündeme oturmaya başladı futbolumuzun geleneksel gazeteciliği ve yorumculuğu tekrardan hortlayıverdi.

Bu tarih diliminde yazdığım yazılar o yıllarda paylaşım aracı olarak kullandığım bloğumda hala durmaktadır.

90 Dakika kısa bir süre sonra şaibe üreten ve konuşulan bir merkez haline geldi. Önceki sene izlememe kararı aldım.

90 Dakika’nın farklı kimliğini kaybetmesiyle birlikte izlenirliği de azaldı. Çünkü belirli bir kesime hitap ediyordu. Ancak bu programın yayından kaldırılması da tek bir isim üzerine atıldı.

90 Dakika’nın yayından kaldırılması,

Maraton’un yayından kaldırılması,

Leo Franco’nun yediği hatalı gol,

Bobo’nun kaçırdığı penaltı,

Murat Şahin’in 12 yan top aldığı karşılaşmada bir hatalı çıkış yaparak yediği gol,

İki hafta sonra oynanacak Ankaragücü – Fenerbahçe karşılaşmasının hakemi meselesi veya Melih Gökçek’in Fenerbahçeli olması,

Bütün bunların birleştiği tek bir adresi işaret ediyor.

Futbolumuzun tek bir merkezden yönetildiği iddia edilmektedir. Bütün olup bitenler de bu kişinin sorumluluğundadır.

Üstelik bütün bunları konuşup, ortaya atanlar “yazılarımı iyi okusunlar orada bir şaibe iddiası yok” diyerek tam bir mikser işi görüyorlar.

Hani derler ya şuyuu, vukuundan beter diye...

Futbolumuzun geldiği ekonomik düzey ve ulaşmaya çalıştığı kalite işte bu şaibe üreten zihniyetleri artık istemiyor.

Geçen hafta Galatasaray ve Beşiktaş’ın, Bursaspor’un şampiyonluğunu neden istemeyeceklerini ekonomik sebeplerini ortaya koyarak açıklamaya çalıştım. Galatasaray ve Beşiktaş için Fenerbahçe’nin şampiyonluğu katlanılmazdır ancak bir hafta sürer; ancak Bursaspor’un şampiyonluğu bundan sonraki gelirlerinin azalması bakımından yıllara sari olur. Bu nedenle Galatasaray’ın Bursaspor karşısındaki mücadale azmi anlaşılırdır.

Aynı futbolu Beşiktaş da oynayacaktır ve Bursaspor’u Bursa’da yenecek, belki aralarındaki husumetin bir kat daha artmasına neden olacaktır.

2006 yılında Denizli’de 90+14. dakikada Appiah golü kaçırdı diye futbolumuzun namusu kurtulmuştur şeklinde yorum yapan zihniyetlerin bugün futbolumuza vereceği bir şey kalmamıştır.

Her sene aynı şaibeleri farklı kanallardan ortaya sürerek gündemde kalmaya çalışmanın tek bir nedeni vardır; futbolun kendi yarattığı ve her dönem biraz daha artan ekonomik değerin içinden daha genişçe bir dilim alma derdidir.

Endüstri, geleneksel üretim ilişkilerini değiştirme çabası içindedir. Bunun kolay olmayacağı da ortadadır.

“Geleneksel üretim ilişkilerinden kaynaklanan ürünün alıcısı yok mudur?”

Olmaz mı, belki sayısal olarak çok daha fazladır; ancak belirleyici düşünce değişmeye başlamıştır. Çünkü bu zihniyetle gelebildiğimiz yegane yer burasıdır. 50 yıldır futbolumuzun içinde olanların görebildikleri tek başarı neredeyse tekrarının olmayacağına inanacağımız UEFA Şampiyonluğudur.

Yüz yıllık bir geleneği ve bu endüstrinin ana gücü olan üç büyük kulübümüzün tarihlerini, başarılarını şaibelere bağlamaya çalışanların o endüstrinin içinden beslendiklerini asla unutmamaları gerekiyor.

Sporumuz da bir çok aşamadan geçmiştir; belki fazlasıyla karanlık sayfası da olabilir. Hatta bu karanlık sayfanın içinde yeralmış olanlar hala bu ilişkilerin devam ediyor olduğunu da sanıyor olabilirler; bu ilişkiler bütünüyle ortadan kalkmamış da olabilir.

Ancak mesele yarın sabah nasıl uyanacağımız ve davranacağımızla ilgilidir.

Yeni nesil sporcuların altyapısal gelişimlerini bu zihniyetlerle dolduramayız.

Sporun bütün teknik yönlerini onlara verebilmeli bunun için de bütün yaklaşımlarımızı değiştirmeliyiz.

Öyle olunca da bütün maçları aynı saatte başlatmak gibi garip bir uygulama zorunluluğu da duymamış oluruz.

Şöyle bir görüntü güzel olmaz mıydı?

Şampiyonluğunu ilan etmiş Bursaspor, çift sıra dizilmiş Beşiktaşlı futbolcuların alkışları arasında sahaya çıkarlar...

Ya da...

Bunu bile yazamıyoruz.

Uzay Gökerman

Sn. Hıncal Uluç'un söylemediği şey...

Futbolumuzda sona eren paradigma; Erman Toroğlu

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..