Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '15

 
Kategori
Otomobil
 

Acıklı Bir Türkiye Komedisi

Acıklı Bir Türkiye Komedisi
 

Bu sene ehliyetimin kırkıncı yılını kutluyorum! Ne zordu o yıllarda ehliyet almak! Emniyet Müdürlüğü yapıyordu sınavları! Yanlış hatırlamıyorsam; üç kez direksiyon, iki kez de yazılı sınava girmiştim! Aptallığımdan değil, kılı kırk yarmalarından ve sınav heyecanından! Nasıl heyecanlanmasaydım, on sekiz yaşımdaydım ve arka koltuğa kurulan komiser amcaların çatık kaşlarından ürküyordum!

Hocam kaptan pilot babamdı. Önce üç vitesli Willys cipte geçtim direksiyon başına, sonra da -ilk arabamız- 73 model Renault 12’de. Sert adamdı vesselam, “Trafikte şaka olmaz! Gözün yolda, elin direksiyonda, ayağın frende; gidip de bir yere çarparsan alırım ehliyetini elinden!” derdi. Öyle bir öz güven pompalıyordu ki bana, -daha ehliyetim iki aylıkken- Ankara’dayız, - “Annenle kardeşini al, amcanlara (Eskişehir’e) git.” diyordu mesela!

Huzur içinde uyusun, onu hiç mahcup etmedim; gidip de bir araca, canlıya, duvara vurmadım; ama gelip bana çarpanlar oldu!

Sahip olduğumuz araçlar evimizin bir ferdidir. En az altı ay süren araştırmalardan (teknik, kalite, garanti, fiyat, test sürüşü) sonra ailemize katılırlar. Yola çıktığımızda canımız onlara emanettir. Direksiyon, gaz, fren kontrolü bizdedir; ama görmediğimiz bir noktadaki hata, bakımsızlık hayatımızı riske atar. O nedenle sağlıklarına kendimiz gibi çok önem veririz!

On gün kadar önce site güvenliği aradı, “Ata Bey, park halindeki aracınıza komşumuz Hercai Bey çarptı! Lütfen aracınızın başına gelir misiniz?” dedi.

Başımdan aşağı kazanla kızgın yağ döküldü sanki! Acaba nereden vurmuştu! Yandan mı, arkadan mı, önden mi! Moralim bozuk halde gittim ve uzaktan hasarı anlamaya çalıştım. Aracın yanına gelince komşumun ne kadar üzüldüğünü gördüm de hasarı görmekte zorlandım!

Söylemesine göre, arka park sensörleri arızalıydı ve geri manevra sırasında benim ön tamponuma çarpmıştı! Hangi süratle (!) sadece sol tarafa vurmayı başardığını soramadım! Tampon hafifçe içe kaymıştı, far oynuyordu ve ön paneldeki kromaj parça da yerinden çıkmıştı. Defalarca özür diledi, tutanak tuttuk ve hatanın tamamen kendisine ait olduğunu da beyan edip imzaladı. Bu durumda benim aracım kaskodan onarılacak, çarpan kişinin trafik sigortasına rücu edilecekti ve hasarsızlığım da yanmayacaktı.

Birlikte yetkili servise gittik çünkü araçlarımız aynı markaydı. Hasar tespiti yapıldı ve benim aracımın maliyeti çıktı: 1,090.63 TL

Servis müdürüyle yaptığımız konuşma aynen şöyleydi;

“Ata Bey, aracınızın tamponu yamulmuş! Far da arkadan kırılmış! Tampon sökülüp tamire gidecek ve komple boyanacak, farı da yenisiyle değiştireceğiz. Bu işler on gün kadar sürer!"

“İyi de ben araçsız yapamam ki. Sigortam bana geçici araç tahsis ediyor mu?”

“Poliçeniz 7 güne kadar diyor; ama o-bu-şu nedenlerden dolayı en fazla 4 gün veriyorlar!”

“Peki, işe ne zaman başlayabilirsiniz?”

“Bayram öncesi bir şey yapamayız. Bayramdan sonraki hafta da doluyuz. Biz size 5 Ekim'e randevu verelim."

Moralim bozuk halde döndüm eve! Olmadık bir kaza -küçücük de olsa- başıma ne işler açmıştı. Fotoğraf da çekmiş olsam, karşı taraf suçunu kabul de etmiş olsa aracım artık önden darbe almış ve tamponu boyanmış bir araç olarak yer alacaktı sigorta kayıtlarında!

Bayram zehir oldu resmen! Ben öyle rahat bir insan değilim ki takarım kafama! İçimden bir ses kesinlikle yaptırma diyordu! Belki de arabayı orijinal haliyle satmalıydım! Çünkü ön tamponu boyalı bir araç 2-3 bin lira değer kaybederdi. Acaba tamponu tamir ettirip boyatacağıma yeni tampon takın mı deseydim! Far da sağlam görünüyordu aslında, neden değiştiriyorlardı ki! Katı servis kurallarını aşamayacağımı biliyordum. 5 Ekim'e daha vardı ve Oto Sanayi'e gidip araştırma yapmaya karar verdim. Madem ki sigorta kayıtlarında hasarım görünecekti, bari -kasko anlaşması olan- bir tamirhanede benim istediğim şekilde yapılsındı. Fiyatlar konusunda bilgim olsun diye bir parçacının önünde durdum. Arabama bakan kişi, "Bunda bir şey yok ki abi. Ben seni Ali Usta'ya göndereyim, o bir baksın." dedi ve -yanıma bir elemanını da vererek- beni çocukluğumun tamirhanelerine uğurladı!

Ben yaşlardaki Ali Usta'nın tamirhanesinde 3 saat kaldım. Hayatımda içtiğim en güzel çayları içtim. Sabah herkesten önce gelip bizzat kendi demliyormuş. Böbürlenerek anlattı yöntemini. Çalışanlarıyla arasında inanılmaz bir sevgi bağı vardı! Çekmecesinden -tamirhanede çekilmiş- eski resimler çıkartıp “bak şu çocuk var ya, karşıdaki Opel'in başındaki ak saçlı usta işte.” diyordu! İnanılır gibi değildi, personelin en yenisi 12 yıllıktı ve 25 yıldır onunla çalışanlar vardı! Hepsinin çocukluk resimlerini gördüm. Yanımıza gelenleri tanıştırdı. Çay keyfinden sonra daha dün kendi bahçesinden topladığı cevizlerin yeşil kabuklarını soyup kırmaya geldi sıra. Böyle bir lezzet olamazdı. Dur, sana geçen senenin kurumuş cevizlerinden de tattırayım dedi ve ben iyice şımardım! Elime tutuşturduğu yemyeşil limonlar da bahçesindenmiş! Kasımda bekliyor, kendi portakalımı kendim toplayacakmışım ve keçi sütünden tattıracakmış!

Ara ara odadan çıkıp geliyordu! Bense sohbetin güzelliğine kapılmış, arabamı unutmuştum!

“Ya usta, insanlığına, sohbetine doyamadım! Tamirat bahane, dostluk şahane de benim araç ne âlemde? Yoksa tamponu tamire mi gönderdiniz, yeni far mı takıyorsunuz; eksper geldi mi ki?”

Öyle bir kahkaha attı ki ceviz boğazına kaçacak diye korktum! “Ne eksperi, senin arabanın işi çoktan bitti. Bulmuşum senin gibi bir arkadaş, hemen gitmeyesin diye söylemedim!” Ustayı çağırdı, “Anlat yaptıklarını Ata Abi’ne.” dedi!

“Arabanda önemli bir şey yoktu abi! Tampon yerinden çıkmıştı, oturttum. Far da sağlamdı; ama tamponun itmesiyle gevşemişti, sıkıştırdım. Krom parçayı yerine taktım. Tampondaki küçük izleri de orijinal boyasıyla rötuşladım.”

Aklıma Yetkili Servis geldi ve kendimi kandırılmış hissettim! Hangi kelimelerle ifade edebilirdim ki duygularımı! Yüksek sesle neler dersem rahatlardım! Boşu boşuna tamponumu boyayacak, arabamı önden hasarlı yapacaklardı! Sapasağlam farı kenara koyup 590 liraya yeni far takacaklardı. Belki de takmayacak, taktık diyeceklerdi! Sigortanın eksperi de olan biteni (!) anlamayacak, şirketini 1,090 TL ödemek zorunda bırakacaktı!

“Ali Usta valla beni çok mutlu ettin, teşekkür ederim. Misafirperverliğini her yerde anlatacağım. Bu arada, borcum ne kadar?”

“Ne borcu, ne yaptık ki! Yerinden çıkanı yerine oturttuk. İki rötuş yaptık diye paranı mı alacağız! Ama kendini iyi hissetmek istiyorsan, at yere bir siftah!”

50 TL attım. “Oo çok bu, 20 TL yok mu?” dedi.

Sıktım elini gönlü zengin mert insanın! Neden en yeni elemanı 12 yıllık, anladım!

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..