Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '17

 
Kategori
Kitap
 

Akarsular Medeniyetlere de Hayat Verir

Akarsular Medeniyetlere de Hayat Verir
 



-Bende bir güneş olan dostum Yasemin'e ithafımdır-

Akarsular pek çok şeye hayat verir. Doğaya, bitkiye, hayvana, insana ve medeniyete...

İnsanlık tarihine şöyle bir baktığımızda akarsu çevresinde yaşayan insanların eşsiz medeniyetler inşa ettiğini görürüz. Fırat'la Dicle nehirlerinin Mezopotamyası gibi, Mısır'a hayat veren Nil nehri gibi, Hindistan'a hayat veren Ganj nehri gibi... Bu nehirler çevresine yerleşen insanlar, ilk medeniyetleri inşa etmişlerdir.

Akarsu insanın yaşamını kolaylaştır. Ektiği üründen bereketli mahsül almasını sağlar. Karnının doymasına sebep olur dolayısıyla. Yani medeniyet için en temel unsur, karnın tok, sırtın pek olmasıdır Modern dünyada bunun adı insan refahıdır. Günümüz için bakalım, misal Türkiye ekonomik olarak dünyanın 17'nci büyük ülkesidir, ama insani gelişim, yani insan refahı bakımından 75-80'nci sıralardadır. Bizde medeniyet neden gelişmiyor? sorunun cevabı budur işte.

*

Mısır... Nil nehrinin hayat verdiği, eşsiz bir medeniyetin doğduğu ülke...

Dünyanın yedi harikasından biri: Piramitler... Firavunlar... Tıp, anatomi... Hiyeroglif, resimli yazı... Kahire... Büyük İskender'in kurduğu şehir İskenderiyye...

Züleyha'nın aşkı, erkek güzeli Juzarsif(Yusuf)... Musa... Boğulan Ramses... İlk yazılı antlaşma: Kadeş... Kleopatra... Hypatia...

Hypatia... Mısır'ın son güneşi... Düşünceye kement vuran ortadoğu dinleri, o güneşi batırdı. Mısır'a güneş bir daha doğmadı. Payına binlerce yıllık bir karanlık düştü Mısır'ın... (Lütfen, Agora adlı filmi izleyin.)

*

Züleyha, Jusarsif falan dedim de, dört yıl önce ikinci sevgilime yazdığım bir şiir aklıma geldi, müsaadeniz olursa yazıya almak isterim, şöyle:

Yusuf'un olayım

Yusuf’un olayım;
hem yüreği hem de kendi güzel Yusuf’un.
Sende benim Züleyha’m ol, sahibim.
Mısır’ın güzel prensesi Züleyha…
Emrindeki Yusuf’un yüreğine ve fiziğine baktıkça
kendini sunmak iste ona…
Ama Yusuf gibi kaçarsam ne olayım!
Bağrıma basar, yüreğime örter, gül yüzünü öperim senin.
Tanrıya, Firavuna, Mısır’a, Nil’e kafa tutar yine severim seni sevgilim.

*

Bazı orta Anadolu'daki köylerde hindiye 'Mısır' denilir. Mısır bitkisine de 'Mekke'. Bizim köyde onlardan biridir. Hindiye mısır, mısıra mekke der. Türkiye de hindi diyerek, Hindistan'ı kasteder. Halbuki, hindi, Meksika kökenli bir kuştur. Coğrafi keşiflerden sonra tanımıştır Eski Dünya'yı. İşin ironisine bakın ki, İngilizler ve ABD'liler hindiye 'Turkey' der. Herhalde hindi kadar çok uluslu bir kuş yoktur.

*

Mısır'ın sanat güneşini bilir misiniz? O, Ümmü Gülsüm'den başkası değildir. Peki, Ümmü Gülsüm'ü bilir misiniz? Çoğunuz nereden bilsin! Müziğin evrensel olduğuna inanan biriyseniz, bilme ihtimaliniz yüksektir. Ama o, Mısır'ın canıdır, cananıdır, can damarıdır... Müziğini, sesini, şarkılarını taparcasına ve severek dinler Mısırlı'lar. 20'nci yüzyılda yaşamıştır. Şarkıları hâlâ severek dinlenir.

4 yıl önce askeri bir darbeyle devrilen İslamcı Mursi'nin iktidarı, 9-10 ay süren iktidarında, Mısır için taparcasına sevilen Ümmü Gülsüm'ü dinlemeyi yasakladığını duymuştum.

Ümmü Gülsüm'ün 'Enta Omri' şarkısını severek dinlerim. Dinlemek isteyen olabilir linkini vereyim: (https://www.youtube.com/watch?v=ISuLBlbHlcg)
Sözleri müthiştir. Türkçe çevirisini alıntılamak isterim:

"Sen benim hayatımsın(Enta Omri)

gözlerin beni kaybettiğim günlerime döndürdü
bana geçmişten ve yaralarından pişman olmayı öğrettiler
gözlerini görmeden önce yaşadığım
ne kadar boşa gitmiş bir hayatmış

sen benim hayatımsın, gün senin ışığınla başladı
hayatımın ne kadarı sensiz geçti ve kayboldu
sevgilim, hayatımın ne kadarı geçti
kalbim senden önce hiç zevk almadı hayattan
ve yaranın tadından başka bir tad almadı
hayatımı sevmeye henüz başladım
hayatımdan giden süre için endişelenmeye şimdi başladım
daha önce hep acı çekerdim
gözlerim ve aklım mutluluğu gözlerindeki ışıkta buldu
ey kalbimin hayatı, sen hayatımdan daha değerlisin
neden senin aşkınla tanışamadım, aşkım, daha erken?

bu güzel geceler, bu arzu ve aşk
uzun zamandır kalbüm onları senin için taşıdı
aşkı benimle tat
aşkı benimle tat
kalbim senin kalbinin hislerini özlüyor
bana gözlerini ver, gözlerim onların dünyasında yansısın
bana ellerini ver, ellerimi ısıtsınlar
ey sevgilim gel, unut geçmişte kaçırdıklarımızı

sen günlerimden daha değerlisin
sen hayallerimden daha sıcaksın
beni arzuna çek
beni evrenin dışına sürükle
sen ve ben çok uzaklara
aşk, günlerimizi uyandırdı
özlem, gecelerimizde uyuyacak
günlerimle senin sayende barıştım
seninle zamanla barıştım
seninle acılarımı unuttum
ve seninle sefilliğimi unuttum

gözlerin beni geçmişteki günlere çağırdı
bana geçmişten ve yaralarından pişman olmayı öğrettiler
gözlerini görmeden önce yaşadığım
ne kadar boşa gitmiş bir hayatmış"
*

Her ay iki tane Nobel Edebiyat Ödülü almış yazardan birer kitap okurum. 8-9 aydır uyguladığım bir plandır. Ve çok memnunum. Gerçekten güzel kitaplar okuyorum.100 küsür tane Nobel Edebiyat Ödüllü yazar var, herhangi bir sıra gözetmeden okuyorum. Örneğin bu ay, 2010 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Mario Vargas Llosa'dan ve 1988 yılı Nobel Edebiyat Ödülü Necip Mahfuz'dan okudum.

Bu yazı Necip Mahfuz'un kitabı için. Necip Mahfuz Mısırlı. Mısır'a dair uzun bir giriş yapma sebebim Necip Mahfuz'dur.

Necip Mahfuz'un en önemli eseri 'Kahire Üçlemesi' adlı romanlarıymış. Bu üçlemesini okuyarak başlayacaktım Necip Mahfuz'a, ama üçlemenin ilk kitabını bulamadım. Bulamadığım için üçlemeyi erteleyip, sıradan bir başka kitabını alıp, onla başladım Necip Mahfuz'a. O kitap, 'Aşk Zamanı' adlı kitabıydı. Sıradan seçtim ama, nefis bir kitap seçmişim. Üçlemeyi artık daha çok merak ediyorum.

*

Necip Mahfuz 'Aşk Zamanı'nı 1980 yılında yazmış.

2010 yılında Kırmızı Kedi Yayınları'ndan çıkmış. Türkçe'ye Dilek Şendil çevirmiş. Türü, roman. Sayfa sayısı, 133.

*

Kitabın arka kapağından:

"Yirminci yüzyılın ilk yarısında, Kahire; varlıklı, dul bir kadın: Ain hanım. Şımartarak büyüttüğü oğlu İzzet, arkadaşı Hamdun, ikisinin de âşık olduğu güzel Bedriye ve bahtsız Seyyide; bütün bir mahalle ve o mahallede Mısır'ın saklı yüzü. Necip Mahfuz, Aşk Zamanı'nda okurunu umutsuz bir aşkın çevresinde ördüğü entrikalara, yeraltı örgütlerine, örtünmeye mahkûm kadınların cesaretle adım attığı tiyatro ve gösteri dünyasına götürüyor. Gerçekleşmeyecek hayallerin peşinde koşan, yolunu tesadüflerle ören ve kendi tercihi olan yalnızlığın içinde avunmaya çalışan amaçsız ve hedefsiz İzzet, en yakınlarının kaderini değiştirecek adımı attığında bu seçimin yalnız onlara değil kendine de ihanet olduğunu çok sonra anlayacaktır."

*

Kısa bir romandı, ama ben severek okudum. Gözüm kapalı öneririm.

-Mustafa Yıldırım - 24.09.2017

 

 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..