Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '14

 
Kategori
Blog
 

Alıştıysan eğer, yazmadan olmuyor!

Alıştıysan eğer, yazmadan olmuyor!
 

Görsel kayanak. www.hakikatdamlaları.net


Yazmayayım bir süre, son büyük acımı olgun bir suskunlukla yaşayıp geçiştireyim istedim kendi kendime... Fakat olmuyor!
 
Çok özel bir yakının yitimi, bir aşkın bitimi, bir mevsimin hele de baharın ve yazın gidişi gibi hayat da hem soğur hem küçülür ve daralır bazen, ellerimizde ve zihinlerimizde... Onu tekrar ısıtmak, büyütmek ve genişletebilmek için oturur yazarız bazen. 
 
Güle oynaya, ayıla bayıla bilet aldığımız ama içeride sıkılıp bitse de kalkıp gitsem dediğimiz sıkıcı bir filme dönebilir bazı anlarda hayat. Tesadüfen geldik, mecburen yaşıyor, seyrediyoruz dediğimiz bir filme… Sıkıcı bir işe, birlikteliğe ya da oyuna zoraki katlanış gibi... İşte öylesi (zam)anlarda çek(il)ip kurtulmak isteriz hayatın o sıkıcı geleneksel bağlarından, gereksiz tüketim ve gösterişlere dayalı -çoğu sahte- oyun alan(lar)ından... Kaçıp kurtulmak için oturup yazmak isteriz...
 
Kendi yüksek tepelerimize çıkıp orada bir süre sakince durup düşünmek isteriz! (Gerçi, çekip getirirler yine bizi sahne ortasına dostlar, akrabalar ve yakın çevre. Tıpkı sıkıcı düğünlerde oyuna kalkmak istemeyenlere yaptıkları gibi. Bildiğin ama çok da haz almadığın bir oyuna... Bazen ite-kaka, tuta-sürükleye). Walter Benjamin’e bir göndermeyle; "başkalarının oluşturucu temelleri üzerine kurulmuş bir hayatın ve bu hayatı sürekli kılan bir yaşama biçiminin” içine girmeden, “yaşamın estetize edilmesine” göz yummak yerine, yaşamı değiştirmek gerektiğini düşünürüz hep ve bu değişikliği en azından ak kağıtlar üzerinde yapmak için oturur yazarız.
 
Yaşam mücadelesinde çoğunu hak etmediğimizi düşündüğümüz oklar saplanır sırtımıza. Çok özel yakınların ani ve beklenmedik yitimi ise onların en acıtanlarındandır. İşte o okları saplandıkları yerden alır, bir yayla uzağa fırlatmak için de yazarız. O oklar hedefe ulaştılar mı, ulaşmadılar mı diye gözetmeksizin... Amaç acımızdan kurtulmaktır. Ama birkaçından kurtulurken çoğu kez yenilerini saplar hayat sırtımıza...
 
İşte bu hayat
 
Uzun ve büyük, onunla ve bize sunduklarıyla bağlarımız ise eski ve derindir. Anılar, özlemler ve kader derken kalış süremiz de uzadıkça uzar... Şans, duygular ve aklın o rastlantıları çok seven düşeşleri de yengi ve yenilgiler(imiz)de birden fazla kez denk düşebilir bazen hayatın bu uzun, derin ve eski tavla masasında... Ama bu tavla seanslarından kalkıp aklın o soğuk, katmanlı ve kuru satranç tahtasına geçiş evresi ise hep sancılı olur! İşte öylesi anlarda -yaşın başın ne olursa olsun- hayat, acemi bir öğrenci gibi sınıfta çakıp her seferinde bütünlemeye kalınan bir ders halini alabilir. Acemi, bütünlemeye kalmış bir öğrenci sınıfını geçmek için nasıl hırsla çalışırsa oturur öyle yazarız bazen...
 
Bazen de kibrinden feragat etmiş bir sevgiyi, tenin gizemli mucizelerini, sevinçleri ve neşeyi gizlice birleştirip sürekli bir barış ve huzur hali olarak önce zihnimizde, sonrasında da gözümüzde canlandırıp umut adına insanlarla paylaşmak için oturur yazarız.
 
Bu engebeli rastlantı ve zorunluluklar patikasında, zaman içinde hayata birkaç kez yenik düşebilir insan! Sabırlı, onurlu, yılmayan ve tekil bir yalnızlıkla dayanma süreci ve direnci artsın diye de yazabilir insan bazen...
 
Yaşanan yazma süreci nadiren de olsa, nitelikli ve özgür çoğulluklarla ölümlü yaşamın doğasından gelen büyük acı ve tezatlarla el ele, duygu ve aklın imbiğinden geçip damla, damla akıp iyice damıtılana kadar sürüp uzayabilir...
 
Gün gelir bazen,
 
"Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır" diyen bir Andre Gide sözüne takılır, yaşamını kayıt altına almak için de yazabilirsin. Tümüyle olmasa da ak sayfalara ondan, öz yaşamından tutam tutam baharatlar dökerek... Çoğu acı baharatlar...
 
Bu yüzden,
 
Uzun bir hayatın, ona göre her seferinde kısa kalan yoğun yaşanmışlıkları, tez-antitez sarmalında sentezlene sentezlene nihai noktasına taşınana dek yazılar yazılır çoğu kez!  Zamanın görünmez değirmeni bu şekilde  -tüm bu yaşanmışlıkları öğüterek-  hiç durmaksızın döner durur...
 
Yorulan bedenlerin yardımına anılarla yüklü zihin ve yürek birlikte yetişebilir. O ikili, gün gelir, yaşanan her deneyimi kendi içinde ayıklayıp arıtabilir. Hüzünlü, acı yanlarını atar, seni geliştiren, neşeli ve güzel yanlarını ise saklar. Bazen zihinde kalan kekremsi bir burukluk da bir iz değeri gibi o saklananlara eşlik edebilir. İşte o "iz değerleri" de yazılıp kayda geçirilebilir.
 
Gün(ü) gelir, sağlığın ve şansın da yaver giderse, yaşam binasının bin bir güçlükle ulaşılan o güzel teras katında, anılarla örülü mazi manzarasına karşı bol köpüklü keyif kahveleri de içilebilir. İşte o an, hayatta insanın tüm yenilgileri birer galibiyet, ulaştığı her yeni paylaşım ve sevgi eşiği de önceki basamaklara teşekkürü borç bilen birer kardeş olabilir.  
.
İ. Ersin KABAOĞLU,
 
13 Nisan 2014, Ankara
 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..