Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '15

 
Kategori
Beslenme / Diyet
 

Alkole bağlı olmayan Karaciğer Yağlanması'nda Vitamin ve Minerallerin önemi

Alkole bağlı olmayan Karaciğer Yağlanması'nda Vitamin ve Minerallerin önemi
 

Oksidatif stres, NASH’te kabul görmüş bir karaciğer hasarı nedenidir.


E ve C vitamini

Antioksidan vitaminler oksidatif stresi ve inflamasyonu (iltihaplanmayı)önleme yeteneklerinden dolayı özellikle steatohepatit ve fibrozis patogenezinde yararlı etkilere sahiptir. Bu hipotezi destekler nitelikte NASH’li (alkol dışı karaciğer yağlanması) obez hastalar obez kontrollerle kıyaslandığında daha az E ve C vitamini tüketimine sahip bulunmuşlardır.

Ayrıca, NASH’e ek tedavi olarak E vitamini suplementasyonu karaciğer yağ içeriğini azaltır. Antioksidanlar iki yıl uygulandığında veya iyi bir ağırlık kaybı gerçekleştirildiğinde histolojik hasarda ve karaciğer histolojisinde iyileşme gibi sonuçlara sebep olmuştur.

Oksidatif stres, NASH’te kabul görmüş bir karaciğer hasarı nedenidir. E vitamini NAYKH tedavisi için kanıtlanmış en iyi antioksidandır. E vitamini suplementasyonu NASH’li hastalarda fibrozis ve inflamasyonu iyileştirir, oksidatif stres ve lipid peroksidasyonunu baskılar. Bazı çalışmalar, günde 800-1000 IU E vitamini alımının hepatik steatozda belirgin ölçüde iyileşme meydana getirdiğini göstermiştir. Günümüze kadar yapılmış olan büyük çaplı randomize kontrollü çalışmalardan birinde Sanyal ve arkadaşları NASH’li 247 hastada E vitamininin etkinliğini değerlendirmiştir. 96 haftalık tedavinin ardından E vitamini (800 IU/gün) plasebo ile karşılaştırıldğında karaciğer histolojisini düzeltmiştir.

Diğer çalışmalar E ve C vitamini kombinasyonuna bakmışlardır. Harrison ve arkadaşları 45 NASH’li hastaya 6 ay boyunca günlük 1000 mg C vitamini ve 1000 IU E vitamini vermişlerdir. E ve C vitaminiyle tedavi bu kişilerde fibrozis derecesini belirgin ölçüde iyileştirmiştir.

E ve C vitamini suplementasyonu ile inflamasyon/nekrozis skorunda veya ALT düzeyinde bir iyileşme olmamıştır. Bazı çalışmalar E vitamininin sağlıklı bireylerde kastaki egzersiz kaynaklı hücresel adaptasyonları engelleyerek egzersizin insülini duyarlı hale getiren etkilerini önlediğini bulmuşlardır.
E vitamini suplementasyonu egzersiz kaynaklı peroksizom proliferatör aktive edilmiş reseptör gamma (PPAR-?), PPAR-? koaktivatörleri ve koaktivatör 1 beta ve antioksidan enzimler olan süperoksit dismutaz ve glutatyon peroksidaz üretimini önlemiştir.

D vitamini

D vitamininin T2DM (insüline bağımlı olmayan diyabet), hipertansiyon ve kardiyovasküler rahatsızlıkları içeren kardiyometabolik sonuçları modifiye etmede önemli role sahip olabileceğine dair artan kanıtlar bulunmuştur.
Serum 25(OH)D düzeyinin T2DM riskine sahip bireylerde hem beta hücre fonksiyonu ve insülin duyarlılığı ile bağımsız olarak ilişkili olduğu gösterilmiştir. Son zamanlarda, serum 25(OH)D vitamini konsantrasyonlarının NAYKH (Non alkolik yağlı karaciğer hastalığı) ile ilişkili olduğu da gösterilmiştir.

60 sağlıklı ve 60 biyopsi ile NAYKH tanısı almış hasta kişilerde dolaşımdaki 25(OH)D3 düzeyine bakılmış ve NAYKH’na sahip olanlarda azalmış 25(OH)D3 düzeyi bulunmuştur.
Ayrıca, NAYK hastaları arasında azalmış 25(OH)D konsantrasyonları ile hepatik steatozun histolojik şiddeti, nekroinflamasyon ve fibrozis arasında yakından ilişki bulunmuştur.

Yeni bir çalışmada, yaş ve cinsiyet bakımından eşleştirilmiş 30 sağlıklı kontrol grubu ve 60 NAYK hastası karşılaştırılmış aralarındaki D vitamini konsantrasyonu, yağlı karaciğer ve koroner arter hastalığı arasındaki ilişki test edilmiştir.

NAYKH’na sahip kişilerde daha düşük D vitamini konsantrasyonu ve şiddetli D vitamini eksikliği görülmüştür.

A vitamini

Retinoidle ilgili klinik deneyimler retinoidlerin trigliserid metabolizmasını ve insülin yanıtını etkilediğini göstermişlerdir. İnsan popülasyonu çalışmaları NAYKH gelişimi ve diyetle retinoid ve karotenoid alımı arasında ilişki bulmuşlardır.

Retinoidlerin antifibrotik, antisteatotik, antioksidan moleküler temeli ß-karotenin antioksidan radikal temizleme aktivitesi ve retinoidlerin nükleer reseptör ligantları olarak fonksiyonu tarafından sağlanmaktadır. Karaciğer; retinoid X reseptör alfa, glutatyon homeostazı ve SYA ß-oksidasyonunun regülasyonunda anahtar rol oynar. Ayrıca, retinoidler tümör büyüme faktörü beta 1 (TGF-ß1) kaynaklı hepatik proliferasyon ve hepatik kupffer hücreleri migrasyonunu baskılayabilir.

Tutarlı bir şekilde, RXR- ? agonistleri lipid peroksidasyonunu azaltır ve insan iskelet kasında lipid ve glikoz oksidasyonunu arttırır. Yapılmış bir vaka-kontrol çalışmasında, çalışmaya dahil edilen 138 bireyden NAYKH’na sahip olanlarda diyetle düşük A vitamini alımı kontrol grubu ile arasında tek farklı olan özellik olarak görülmüştür.

Yapılmış bir kesitsel çalışmada, 91 çocuktan NAYKH hastalığı gelişim riskine sahip olanlarda serum A vitamini seviyesinde yetersizliğe bir eğilim vardır. Yapılmış başka bir çalışmada, 145 obez bireyden NAYKH’na sahip olanların hasta olmayanlara göre belirgin ölçüde düşük serum ß-karoten düzeyine sahip olduğu ve bu bireylerde insülin direnci, retinol ve ß-karoten yetersizliği arasında belirgin pozitif bir ilişki var olduğu tespit edilmiştir.

Likopen

Likopen non-provitamin A karotenoididir, domates ve ürünlerine, bazı meyve ve sebzelere karakteristik koyu kırmızı rengini veren temel pigmenttir.

Likopen’in doğal olarak antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri dolayısıyla insanlardaki oksidatif stres ve inflamasyonla ilgili rahatsızlıklar üzerindeki koruyucu etkisi dikkat çekmiştir.

Çalışmalar, likopenin kardiyovasküler hastalık ve kanser gibi kronik rahatsızlıkları azaltmakla sorumlu en önemli biyoaktif bileşenlerden biri olduğunu göstermiştir.

Bu ilişki yakın zamanda karaciğer kanseri ile likopen arasında da keşfedilmiştir. NASH hastalarının belirgin ölçüde düşük plazma likopenine sahip olduğu görülmüştür ki bu durum da likopen ve karaciğer hastalıklarının gelişimi arasında olası etkileşimleri gösteren önemli bir kanıttır. Önceden yapılmış çalışmalar, domates ve ürünleri tüketiminin insanlarda lipid peroksidasyonunu önlediğini ve antioksidan sistemi güçlendirdiğini göstermiştir.

Yüksek yağlı diyetle NASH oluşturulmuş ratlarda likopenin hastalığı önleyici etkisini araştırmak için yapılmış bir çalışmada ratlar 4 gruba ayrılmışlardır.
Standart diyet, yüksek yağlı diyet, yüksek yağlı diyet + 2 mg//kg başına likopen ve yüksek yağlı diyet + 4 mg/kg başına likopen ile ayrı ayrı 6 hafta boyunca beslenmiştir. İnflamasyon, steatoz, ?-düz kas aktini (?-SMA) ve sitokrom P450 2E1 (CYP 2E1) ekspresyonu yüksek yağlı diyetle beslenen ratlarda artarken likopen eklenmiş ratlarda azalmıştır. Likopen ile suplementasyon malondialdehit (MDA) ve TNF-? düzeyini düşürmüş glutatyon düzeyini arttırmıştır.

Bu veriler likopen suplementasyonunun yüksek yağlı diyet kaynaklı hücrelerdeki oksidatif stresi azaltabileceğini göstermiştir.

Niasin

Niasin plazma trigliserid’ini azaltır, fakat hepatik steatoz üzerindeki etkileri belirli değildir. Niasinin steatoz üzerindeki etkilerini araştırmak için, ratlar 4 hafta boyunca normal bir yemek, yüksek yağ içeren bir yemek ve %0.5 veya %1 niasin içeren yemekle beslenmişlerdir. Regresyon çalışmaları için, ratlar hepatik steatoz geliştirilmek üzere önce 6 hafta boyunca yüksek yağlı diyetle beslenmişlerdir ve ardından 6 hafta boyunca yüksek yağlı diyette niasin ile tedavi edilmiştir.
Bulgular %0.5 ve %1 niasin içeren yüksek yağlı diyet sonucunda karaciğer yağ içeriği, karaciğer ağırlığı, hepatik oksidatif ürünlerde belirgin ölçüde azalma olduğunu ve hepatik steatozu önlediğini göstermiştir. Önceden yüksek yağlı diyet sonucu hepatik steatoza sahip olmuş ratlarda niasin tedavisi belirgin ölçüde steatozu geriletmiştir.

Niasinin yağ asidi sentezinin veya oksidasyon genlerinin (SREBP-1, asetil-CoA karboksilaz 1, yağ asidi sentaz ve karnitin palmitoiltransferaz 1 gibi) mRNA ekspresyonu üzerinde etkisi bulunmamıştır; fakat trigliserid sentezinde anahtar enzim diaçilgliserol açiltransferaz aktivitesi, protein ekspresyonunu belirgin ölçüde engellemiş ve mRNA düzeylerini düşürmüştür.
Bu yeni bulgular göstermiştir ki niasin deneysel hepatik steatozun gerilemesine neden olmuş ve etkili bir şekilde önlemiştir.

Folik asit / B12 vitamini

Folik asit; fosfatidilkolinin (lesitin) oluşumunda ve homosisteinin metiyonine dönüşümünde metil donörü olarak hizmet eden sebze ve meyvelerde doğal olarak bulunan bir vitamindir. Folat eksikliği hepatik metiyonin metabolizmasını bozar ve sistationin, glutatyon ve S-adenozilmetiyonin sentezini azaltarak, homosistein remetilasyonunu engelleyerek, S-adenozilhomosisteini arttırarak, karaciğer hasarına neden olan hepatik kolin ve öncüllerini azaltarak diğer dokular ve karaciğerde homosistein katabolizmasının bozulmasına neden olur.

Düşük metil grubu varlığı karaciğerde yağ birikimine bağlı steatoza neden olan VLDL-kolesterolün karaciğerden dışarı salınması için gerekli ana fosfolipid olan fosfatidilkolinin sentezini azaltır.

Folat eksikliği antioksidan savunma sisteminde zararlı etkilere bağlı olarak ratların karaciğerinde oksidatif stresin oluşumunu tetikler. Glutatyon sentezi bozulur ve Cu-Zn süperoksit dismutaz (Cu-ZnSOD) ve glutatyon peroksidaz aktiviteleri azalır.

Ayrıca, lipid peroksidasyon ürünlerinde belirgin ölçüde artış meydana gelir. B12 vitamini ise homosisteinden tetra hidro folik asit (THFA) aracılığıyla metionin sentezini sağlayan enzim sistemi için gereklidir. Eksikliğinde yine homosistein miktarında artış meydana gelir.

Obez kadınlar üzerinde yapılmış bir çalışmada serum folat konsantrasyonları normal karaciğer veya minimal değişim olan gruba göre belirgin ölçüde düşük bulunmuştur.

57 obez kadında folat alımını değerlendirmiştir ve ALT düzeyiyle negatif ilişkili olduğunu bulmuştur. Fakat, 6 aylık pilot bir çalışma NASH’li yetişkinlerde folat suplementasyonunun serolojik iyileşmeye katkısını gösterememiştir. Benzer yaş ve BKİ değerindeki 45 NAYK hastası ve 30 sağlıklı kontrol grubuyla yapılmış bir çalışmada, açlık serum ALT, AST, ALP, folik asit ve B12 vitamini düzeyi ölçülmüştür.

B12 vitamini ve folat düzeyi kontrol grubuyla kıyaslandığında NAYK hastalarında istatistiksel olarak düşük bulunmuştur. Düşük B12 vitamini düzeyi özellikle hepatosteatoz derecesi 2 den 3’e doğru geçerken daha fazla görülmüştür.

Kolin

Kolin; başlıca karaciğerde depolanan ve metabolize edilen gerekli bir bileşendir. Kolin eksikliği anormal fosfolipid sentezine neden olarak, lipoprotein sekresyonunu engelleyerek, mitokondriyal disfonksiyon ve endoplazmik retikulum (ER) stresine bağlı oksidatif hasara neden olarak NAYKH patofizyolojisini etkileyebilir.

Yakın zamanda karaciğer disfonksiyonunu önlemek için bireysel kolin ihtiyacının genetik çeşitlilik ve östrojen durumuna bağlı olduğu keşfedilmiştir.

Ayrıca, barsak mikroflorası konağın diyet kolin biyoyararlılığını etkileyebilir ve NAYKH gelişimine katkıda bulunabilir.

Kalsiyum

NAYK hastalarında düşük 25(OH)D vitamini ve artmış paratiroid hormon (PTH) düzeyi gözlenmiştir. PTH düzeyinin yüksek olması serum kalsiyum miktarının bu bireylerde yüksek olmasına neden olmuştur. Artmış serum kalsiyum düzeyinin ise metabolik sendrom ile ilişkili olduğu belirtilmiştir.

Yapılmış bir çalışmada, 1311 Koreli bireye ultrasonografi ile NAYKH tanısı konmuş ve NAYKH ile serum kalsiyum arasındaki ilişkiyi araştırmak için, ortalama serum kalsiyum seviyesi hastalığa sahip olmayanlarla kıyaslanmış ve belirgin ölçüde yüksek bulunmuştur.
Serum kalsiyum düzeyleri en düşükten en yükseğe kadar kartillere ayrıldığında NAKYH erkeklerde %40.2’den %47.4’e, kadınlarda %17.2’den %27.3’e yükselmiştir.

Bu sonuçlara göre, serum kalsiyum düzeyinin bilinen metabolik risk faktörlerinden bağımsız olarak NAYKH ile ilişkili olduğu ve NAYKH gelişiminde rol oynayabileceği ortaya çıkmıştır.

Magnezyum

Magnezyum vücutta 4.sırada en çok bulunan ve intrasellüler sıvıda 2.sırada en çok bulunan katyondur. 300’den fazla enzim reaksiyonunda özellikle ATP’nin oluşumu ve kullanımında rol oynar. Ayrıca önemli bir endokrin fonksiyona sahiptir ve protein sentezi için gereklidir. Etkili olduğu enzimlerin içinde glikoz metabolizması, yağ asidi sentezi ve yıkımı, DNA ve protein metabolizması vardır.

Normal hücrelerdeki magnezyum eksikliği hücresel insülin direnci yaratır.

Magnezyum seviyeleri T1 diyabet, T2 diyabet ve diyabetik olmayanlardaki insülin direnci ile bağlantılıdır. T1 Diyabet’lilerde düşük serum ve plazma mangezyum düzeyleri olduğu bazı çalışmalarla da kanıtlanmıştır ve bu çalışmalarda T2DM’li bireylerin %25-48’inin düşük kan magnezyum seviyesine sahip olduğu görülmüştür.
Düşük plazma magnezyumu T1 ve T2DM’lilerde azalmış glikoz kullanımı ile belirgin ölçüde ilişkilidir. Magnezyumun aynı zamanda bir antioksidan olarak görev aldığına dair kanıtlar mevcuttur.
Magnezyum serbest radikalleri ortadan kaldırmaya yardımcı olan süperoksit dismutaz enzimi üretim oranını arttırırken, eksikliği oksidatif hasara karşı hücresel duyarlılığı arttırır.
Yapılmış bir çalışmada, 25’i nonalkolik, 19’u alkolik hepatik steatozlu 44 ve 57 sağlıklı kontrol grubu çalışmaya dahil edilmiş, hem alkolik hem de nonalkolik karaciğer yağlanması olanlarda belirgin ölçüde düşük magnezyum düzeyleri bulunmuştur.

Plazma triaçilgliserolleri yine her iki grupta da artmıştır. Bu çalışmanın sonunda, hipomagnezemianın yalnızca yağlı karaciğer sürecinde bir laboratuvar bulgusu olmadığı aynı zamanda yağlı karaciğerden steatohepatite geçişte oksidatif stresi arttıran bir faktör olabileceği görülmüştür.

Bakır

Bakır; antioksidan savunma, lipid peroksidasyonu ve mitokondriyal fonksiyonda role sahiptir. Bakır eksikliği aterojenik dislipidemi ile bağlantılı bulunmuştur. Bir çalışmada, NAYKH’na sahip 124 kişide, kronik hepatit C, hemokromatozis, alkolik karaciğer yağlanması, otoimmün hepatit gibi diğer karaciğer rahatsızlıklarına sahip olan bireylerde ve kontrol grubunda karaciğer histolojisinde diyet bakırının etkisi incelenmiştir. NAYK ve diğer karaciğer hastalarında hepatik bakır konsantrasyonları kontrol grubuna göre daha düşük bulunmuştur.

NAYK’li hastalarda, düşük karaciğer bakırı daha çok hepatik steatoz, açlık glikozu ve metabolik sendrom bileşenleri ile ilişkilidir.
Ratlarla yapılmış bir çalışmada, diyet bakırının kısıtlanması hepatik steatoz ve insülin direncine neden olmuştur. Bu çalışmada, hepatik steatoz ve insülin direncinin gelişmesi, bakırın yeterli miktarda bulunmasının NAYKH üzerinde rol oynadığını göstermiştir.

Selenyum

Hepatik rahatsızlıklarda kan ve karaciğer selenyum düzeyini araştırmak için yapılmış bir çalışmada, hasta bireylerde ortalama selenyum konsantrasyonunun kontrol grubuyla karşılaştırıldığında hasta bireylerde %35 daha düşük olduğu tespit edilmiştir.

Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında karaciğer selenyum içeriği de %13 azalmış bulunmuştur. Sonuç olarak, bu çalışma karaciğer rahatsızlığı olanlarda selenyum düzeyinin sadece kanda değil karaciğer dokusunda da düşük olduğunu göstermiştir.

Bu durum hepatik glutatyon peroksidaz aktivitesinin azaldığını ve oksidatif hücre hasarının artma ihtimalinin yüksek olduğunu kanıtlamıştır.

Hepatik steatoz ve NASH’li bireylerde saçtaki selenyum düzeyini değerlendiren bir başka çalışmada, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında NASH’li hastalarda saçtaki selenyum konsantrasyonları arasında belirgin ölçüde farklılık meydana geldiği görülmüştür.

Koenzim Q10

51 NAYKH’na sahip erkek hasta ve 30 erkek kontrol grubuyla yapılmış bir çalışmada, yağlı karaciğere sahip bireylerde artmış malondialdehit, azalmış koenzim Q10, Cu-ZnSOD ve katalaz aktivitesi saptanmıştır. Koenzim Q10 ve Cu-ZnSOD artan nekroinflamatuar aktivite ve fibrozis ile negatif olarak ilişkilidir.

Vücut yağı plazma koenzim Q10 düzeyiyle negatif ilişkiliyken, plazma katalaz ve trigliserid düzeyi arasında ters bir ilişki bulunmuştur.
Fakat, LDL-kolesterol ise plazma malondialdehit düzeyiyle pozitif ilişkili bulunmuştur.

Hepinize sağlıklı günler diliyorum...

Harun Kelebekoğlu

 
Toplam blog
: 18
: 6165
Kayıt tarihi
: 04.10.13
 
 

Üniversite'den itibaren sokakları incelemeye başladım. İnsan tanımak, hikayeleri paylaşmak başl..