Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '17

 
Kategori
Öykü
 

Anılar İçinden

Anılar İçinden
 

Ekim ayının sıcak günleri sayılı olsa da, o sayılı günlerden birini yaşıyordum. Sakarya ilinin elli beş kilometre uzağında kuzeyin rüzgarlarına göğüs geren küçücük bir ilçe Karasu. Sakın buraya kadar demeyin, daha yeni başlıyor yolculuk.

Nereye bu yolculuk? Evet nereye? Sağa sola soruyorum Kelköy’ü, bilen çıkıyor. Karşıda sigara dumanına boğulan kalabalık kahveyi gösteriyor elimden tutup çekiştiren.“İşte sana Kelköylü!” deyip “Yeni atanan öğretmen.” diye tanıttı beni. Kelköy’ün kooperatif memuru olduğunu söyleyince nasıl da sevindim birden, yoksa ortalıkta kalacaktım. Sevincimi duyururcasına elini sıktım. Nasıl gideceğimizi anlattı.

Köprüsü olmayan Sakarya günleriydi. Taşıtları, insanları bot geçiriyordu karşıya. Sakarya’yı kesen demir halat üzerinde makara dönünce bot yol alıyordu gideceği kıyıya. Yarım saat yolculuk sonunda taşıtlar, yolcular iniyordu bottan.

Öğleyin geçmişti botun indirdiği karşı kıyıda yolculuk yeniden başladı. Uzak yerlerden gelmiştim. Mesleğimin ilk yılı, askerlik dönüşü yaşanacaktı. Bindiğim minübüs kumlu yolda hızlanmaya başlarken  “Karadeniz, dalgalı deniz!” diye mırıldandım.Kooperatifçi arkadaş “Karadeniz, azgın deniz!” diye bana katıldı.

Ön koltukta oturan iki köylü yurttaş arkaya dönüp: “Hoş geldiniz, ben Kelköy muhtarı Samet.” diye tanıttı kendini. Yavaş yavaş ısınıyordum, garipliğim giderek uzaklaşıyordu benden.Muhtarın yanında oturan, “Ben karadenizliyim, o kadar kıyma Karadeniz’e; sen nerelisin?” deyince “Karadenizliyim ben de.” “Oo hemşerim madem Karadenizlisin Karadeniz’e laf yok.” deyip kahkahaya boğdu minübüsü.

Yolumuz dağ, tepe yamaçlarından geçerek devam ediyordu. Kumlu yol geride kalmıştı. Çamuru bol olacak, üzerine basınca ayakkabını çekip alacak toprak yolda minübüs zorlanmadan yol alıyordu.Artık minübüstekiler tek tek “Hoş geldin hoca” deyip sahipleniyorlardı.Öğretmen demelerini beklerken “Bizim buralarda hoca deriz, öyle alışmışız.” diye eklediler.

Unutulmayan anılar içinde okul yılları duruyordu yakın yakın.Trabzon Öğretmen Okulu, öğretmenlerimiz Sait Bey, Ahmet Gürsoy, Faruk Demirel, Aysel Savaş, Aydın Özyar, Mehmet Yapar, Nail Türeli…. unutulmadınız. Ya arkadaşlarım 6-D sınıfı Ekim 1966 öğretmenliğe başladığım yıl .Eyvah uzaklaşmış her güzellik elli yıl sonra.

Yokuş yukarı taşlı, kokulu yoldan köyün yukarısında kalan okula okul müdürü Ertuğrul Büyüklü ile birlikte yürüdük.Okul lojmanında bana da bir yatak açtı, o gün yemeğine ortak olunca sürdü birlikteliğimiz.

Ahşap evleri aşağıda bırakıp tepeye ulaşmıştık.Okul düz tepeye kurulmuş üsten bakıyordu köye.Beyaz duvarları, kırmızı çatısı, açık maviye boyalı pencereleri aydınlatıyordu Kelköy’ü! Kelköy, susukunluğunu bozmadan aşağılarda duran bahçeli ahşap evlerdi.

Yeşilliğini kaybetmeyen okul yolu, Kelköy akşamın karanlığıyla köpek ulumalarına bırakmıştı susukunluğunu.Töme köyünden Fahrettin Serdar öğretmen, kooperatifçi Mustafa, okul müdürdü Ertuğrul Büyüklü “Sen erken yat, yorgunsun.” diyerek akşamı geceye taşıdılar.

O gece deliksiz  bir uyku çektim.

 

 

           

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..