Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '18

 
Kategori
Güncel
 

Arabesk ve Futbol Türk İnsanına Ne Kattı?

Arabesk ve Futbol Türk İnsanına Ne Kattı?
 

Halkın en fakir tabakasının futbol ve arabesk tutkunu olmalarının nedenini pek anlayamasam da özellikle Türkiye’de futbol ve arabesk sosyolojik açıdan üzerinde özellikle çalışma yapılması gereken iki önemli alan olmalıdır diye düşünmüşümdür. Belki de özellikle üzerinde düşünülüp uygulamaya konulan derli toplu sistematik bir düşüncenin vücut bulmuş hali olmalıdır.  Birisi sahnede bir şeyler söylüyor, onu izleyenler kendilerini kesiyorlar veya yine sahnede iki takım maç yapmak üzere ısınıyorlar, stadyum dışında taraftarlar birbirlerine döner bıçakları sallıyorlar. Bu sürece nasıl gelindi ve bu süreci hangi alt etmenler doğurdu ve büyüttü…

Hafta sonu özellikle statların çevresinden geçerken görülecek şeyler dikkatle bakılırsa; sırayla gruplar halinde takımlarını destekleyen ancak birçoğunun ekonomik sıkıntı da çeken insanlar olduğu ortaya çıkar.  Onlar golf veya tenis maçına gitmezler. Onların tutkusu futboldur. Babadan oğula miras olarak geçen takım tutma aşamasının ilk zamanlarında tutukları takımların hangi şehrin takımı veya hangi semtte olduğunu bilmenin bir önemi yoktur. Onlar bir ütopya yaratır ve o ütopyaya can verir hayat kazandırırlar. Hayat kazandırdıkları kimseler yine genellikle kendileri gibi bir çevreden gelmiş milyonlar içinden bir veya birkaç kişidir.

Çoğu seyirci ya da fanatik hayran biraz önce cebinde son kalan parasıyla simit veya ekmek arası bir şeyler almıştır. Diğer yandan takımların durumuna göre seyirci profilleri de değişiklik arz eder. Özellikle bir ilçe takımını desteklemeye gelen insanlar eğer takımın gücü varsa takım tarafından kiralanan midibüs veya otobüslerle yolculuk yaparlar ki, şehir dışına çıkan taraftarların görevi takımlarını sonuna kadar desteklemektir. Bütçeleri son derece az olan futbol taraftarlarını özellikle hafta sonlarında stat çevresinde paralarını birleştirip ekmek, peynir, zeytin alıp yiyeceklerini paylaşmak zorunda olan sevimli ve birbirleriyle tatlı dayanışmaları olan takdire değer insanlar olarak görürsünüz.  Az sonra maç başladığında hele ki birkaç tartışmalı kararın hemen biraz önce Anadolu insanı naifliğindeki simaları bir anda şekil değiştirir ve aynı insanların bir anda nasıl çileden çıkardıklarını görmek ise kesinlikle az önceki durumla tezat oluşturur. Az önce son derece masum karnını bir parça ekmek, zeytinle doyurmaya çalışan insanlar az sonra bambaşka kişiliklere bürünürler. Sayıları arttıkça ve içlerinde onlara liderlik yapan birileri olduğunda az önce ara sıra düşen yağmur damlaları bir anda önlerine gelen ne varsa silip süpürecek, yok edecek sellere dönüşürler.  Tezat kesinlikle korkunçtur. Kocaman bir insan seli kendi iradesi olmayan bir tufana dönüşür.

Arabesk dinleyen özel bir kesim de benzer özellikle sergiler. Tıpkı futbol seyircilerinde olduğu gibi arabesk severlerin de benzer özellikleri bakımından futbolseverlerle son derece benzer bir yapıya sahip hatta aynı kişiler olduğunu bilmek özellikle pek çok insanın farkında olmadığı bir durum olmasa gerek.

 Günler önce duyduğum ama izlemeye fırsat bulamadığım bir film olan Müslüm’ü izlemek üzere sinemaya gittik. Ciddi bir emekle çekilmiş bir film, son derece de güzel olduğuna inanıyorum. Neredeyse birkaç kez ağlamanın eşiğine gelmem dolayısıyla filmde emeği geçenlerin gerekli duygusal etkileşimi kurabildiklerini insanları etkisi altına alabildiğini de gösterir ki bende olan da belki de tam olarak buydu.

Halkevlerinde tamamen müzik yapan eğitimci, bilge bir öğretmenin himayesine büyük şansıyla düşen Müslüm doğru, hatta bir bilgeyle temas etmese yolu muhtemelen çok farklı olabilirdi. Orada müziği sanat için yapan ve örf adetlerine, âşık geleneğine vurgu yapan ve bir sanatın derin bir felsefe üzerine kurulu olduğu Âşık Veysel’in meşhur “uzun ince bir yoldayım”  türküsünün Türk ve Anadolu erenlerinin devamı olan bir şaheserle yola revan olması şanstır. Filmde Aşık Veysel, Yunus Emre vurgusu bir türküden çok felsefe ve geleneği temsil etmesi bakımından önemli bir vurgu olmakla birlikte birbirini tamamlayan yapılardır. O yapılara bir anda tezat oluşturan kadına bakış ise ideal olmayan, kadının çaresizlik karşısında şu anda da sıkça yaşanan dramlardan sadece birini konu alması bakımından yıllarca erkek ve kötü baba rollerinin aradan uzunca yıllar geçmesine rağmen hemen hemen hiç değişmediğini göstermesi bakımından ilginç tutarlılıkta devamlılık sergilemesi açısından ilginç bir yol çiziyor. Aynı zamanda acıları olanların acıyı bastırmaları için çizilen yolun aynı şekilde daha fazla alkolün yerini daha fazla alkole ilave olarak ilkokullara kadar giren uyuşturucu ile tutarlılıkta devamlılığımızı sergilemesi açısından başka bir gerçekliği hayatımızın gerçeği yapıyor.

Halk ozanları, deyişler söyleyen halk ozanları da içlerinden gelen duyguları gördüklerini bildiklerini halka anlatır bir tarih olmayı becerir dersler verir olaylar anlatırken özellikle Türklerde yazma geleneği pek olmadığından sözlü anlatıcıların temsilcileri, destancılar olabilmişken elbette onların diğerlerine öncü oldukları bilinir. Ancak halk ozanlarının esas görevi olayları, gördükleri tezatları, acıları, başkalarına da göstermeyi ilke edindikleri için sevilir ve sayılırlar. Yunus Emre felsefesi gereği milletin diline tercüman olduğu için günümüzde de değerini artırarak devam ettirir. Birçok halk ozanı da aynı şekilde ancak onlar yaşantılarıyla da halka örnek olmayı becerebilirken arabesk dünyası ve sporun arabesk arenası olan futbolda da aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Futbolda zirveye ulaşınca tepe takla aşağı inen, birden çok babasız çocuğun dramı olan bu yıldızlara ben halka ne tür bir rolle model olduklarını ve o hastalıklı rol modellerin insanları bir adım öteye taşımaktan çok, insanları bir an önce güce paraya ve kötü alışkanlıkların devamlılığını teşvik etmeye yönelik örneklerde süper ego yarattıkları tartışmasız gerçeklerden biri. Hemen her arabesk sanatçısından yaşantı, nikâhsız birliktelikler, içki ve uyuşturucu partileri ve daha nice toplum ve aile hayatını felç etmeye yönelik birçok kötü örnekler izler ve gözleriz.

Korkarım ben filmi güzel bulmama rağmen özellikle yetmişlerde ortaya çıkan söz konusu sanatın özellikle köyden kente göçlerin başladığı zamanlarda başlayan süreçte köy ve kenti birbirinden ayıran kesin çizgiler çizen bir ayıraç görevini yerine getirdiğini, toplumsal bütünleşmeyi, Anadolu bilgeliği ile büyük şehirlere göç eden, göç etmek zorunda köylülerin stabil durumlarını devam ettirmekle kalmayıp, içki, fuhuş ve aile yaşantısında da beliren örnekler bakımından hiç de iyi örnekler olmadıklarını düşünüyorum. Düşünsenize televizyonlardan hemen her gün evlere sokulan kadın ve adamlara dikkatlice baktığınızda söz konusu örneklerin ne derece doğru örnekler olduğu tartışma götürür mü?

Zenginleşmenin birden çok yönü olduğu aşikâr. Bunlardan en basiti olması gereken mal mülk zenginliği bir anda en önemli şey, amaç haline geliveriyor. Bir yangın, sel, deprem, doğal afet bütün zenginliği bir anda silip atabilecek güce sahiptir bilecek ve ona inanacak, diğer yandan dünya malı dünyada kalır diyeceksin ama toplumda maddi açıdan zor durumda olanlara hissettireceğin tek şey çaresizlik, çaresizliğin meydana çıkardığı şiddet, alkol ve suç. İyi de kültürel zenginlik, bilimsel düşünce, üretim zenginliği, ahlaki zenginlik ve maddi zenginliğin dışındaki diğer zenginlikler hiç mi bir anlam ifade etmiyor. Hayır! Acıların çocuğusun! O halde iç…

Türk milleti acilen futbol ve arabeskten uzaklaşmalı kendine daha ince zevkler oluşturmalı ve kendine çekidüzen vermek istiyorsa bu iki alanı doğru uğraşlarla doldurmalıdır. Türkiye’de futbol ve arabesk insanların üzerine çöken iki önemli kâbustur. Toplumumuz kendine has, kendi ihtiyaçlarını en iyi şekilde tanımlayan ve çözümler üreten bir bilim inşa edemediği sürece  söz konusu kâbus uzun süre sis perdesi gibi duracağa benzer.

"Futbol ve arabesk Türk insanına var oldukları zamandan beri ne kattı?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum ki yetmişli yıllarda sağ-sol nasıl ki köksüz bir yapıya hizmet ederek boş yere enerji kaybına neden olduysa söz konusu faaliyetlerin de şahlandığı, doğduğu yılların aynı zamanlar olması sebebiyle seçilen "diğer yol ve yöntemlerle" başlangıç seviyesinde benzerliğe vurgu yapmak isterim. 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..