Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

"Şiir hikayeleri"

"Şiir hikayeleri"
 

Şairlerin mısralarında neyi anlattığını kim bilebilir? Ya da o mısraların doğum nedenini? Yıllarca kendimce anlamlar yüklediğim “Sen Benim Hiçbir şeyimsin” şiirini, Attila İlhan’ın aslında, duygularıma paralel olmayan bambaşka bir şey için yazdığını, yine onun dilinden dökülen anılarından öğrendim.

Şimdi elime tam da bu mevzuya uygun bir kitap geçti. Bir değil birçok eserin yazım nedenine dair ipuçları var içinde.

Eserin adı “Şiir Hikayeleri”, bu çalışmayı kitaplaştıran ise Haluk Oral.

Sayfaları uçarcasına okudum. Ele alınan her şiir bir döneme damgasını vurmuş, aşina oluğumuz şiirler.

* * *

LAVİNİA KİME YAZILDI

Lavinia” şiirini ütopik bir aşkın mısraya dönüşmesi gibi algılamıştım. Oysa bu kitapta Lavinia, Mevhibe Meziyet Beyat adıyla ete kemiğe bürünmüş halde çıkıyor karşımıza. Şiirden de anlaşıldığı gibi Özdemir Asaf bu aşkı kendi içinde yaşamış, dolayısıyla karşılık alamamış. Mevhibe Hanım’dan ilham alıp, onu eserlerine yansıtan tek şair Özdemir Asaf değil. Oktay Akbal da Hisya adıyla mısralarına yansıtmış bu alımlı kadını. Gilda, Rita Hayworth, Marilyn ise ona takılan diğer isimler. Takılan isimlerin sahipleri kadar Mevhibe Hanım’ın da güzel olduğunu kitaptaki resminden anlayabilirsiniz. Hatta resme bakınca ondan ilham alan sanatçılara hak vermemek elde değil. Yine Mevhibe’nin “ilk aşkım” dediği, Edip Hakkı Köseoğlu Fırçasını konuşturmuş tuvalinde Mevhibe için. İkinci aşkı olarak nitelediği isim yine tanıdık bir sima, İlhan Selçuk. Ayrıca ikinci evliliğini yaptığı Öztürk Serengil de bu aşka mağlup olanların listesinde yerini almış.

Edebiyata kendi eserleriyle değil ama ilham verdikleriyle girmeyi başarmış bir kadın Mevhibe Meziyet Beyat.

LAVİNİA

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin yine de sen bilirsin

* * *

KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI

Nazım Hikmet’in ünlü Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazma hikayesi de yer alıyor kitapta.

Şevket Süreyya Aydemir’in evinde, Nazım’ın İspanya iç savaşına dair bir şiir okuması üzerine, Şevket Süreyya şu cümleleri kurar.

“…Bu şiirde anlatılan halkın isyanıdır. Tıpkı bizim İstiklal Savaşımızda olduğu gibi. Ama ne yazık ki hiçbir Türk şairi bu destanı dile getirmedi. Yazık değil mi Nazım? Bizim halkımızın isyanı yanında İspanya İç Harbi çocuk oyuncağı kalır. Anadolu destanını yazsana Nazım sen. Anadolu destanını yaz….”

Nazım, dayısı Ali Fuat Cebesoy’dan , Milli Mücadeleye dair ayrıntılı bilgiler alır. Onun da desteğiyle bu şiiri üç yılda tamamlar. ( 1939-İstanbul Tevkifhanesi ; 1940-Çankırı Hapishanesi ; 1941 Bursa Hapishanesi )

* * *

ORHAN VELİ’NİN DUCHESSE’İ

Orhan Veli’nin platonik aşkı Bella’ya yazdığı şiirdir “Sere Serpe”. Bir arkadaş evinde, koltuğa uzanmış İngilizce çalışan Bella’yı uzaktan seyredip ünlü dizeleri bir kağıda döktürür ve Bella’ya uzatır. Yıllarca platonik olarak Orhan Veli’nin gönlüne misafir olur Bella. Ama bu aşka karşılık vermemiştir. Sanırım sanatçılar en karşılık görmedikleri aşklarla besleniyor ve kamçılanıyorlar.

Bella Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde İngilizce dersleri verir. En son Orhan Veli’nin cenazesinde bir köşe de ağlarken görülüyor şiirin esin kaynağı.

SERE SERPE

Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

************

KALDIRIMLAR

Necip Fazıl’ın söyleyiş gücünü kabul etmeyen yoktur sanıyorum. Sözcükleri bir araya getirme konusunda çok yetkin. Şiir dili vurucu. Tüm bu özellikler “Kaldırımlar”’da da kendini gösteriyor. Gelelim Hikayesine….

Kaldırımlar ilk duyulduğunda hak ettiği ilgiyi görür. Tüm alkışları toplar. Ama bu beğeni Necip Fazıl’ı mutlu etmez. Çünkü Necip Fazıl anlaşılamadığını hatta yanlış anlaşıldığını söyler. O “yirminci yüzyılın ruhunu, amacını yitirmiş, toplumunda bunalım yaşayanların” şiirini yazmıştır. Oysa şiiri okuyanlar “kaldırımlarda geceleyen, evsiz barksız birisinin” anlatıldığını sanırlar.

Felsefe Profesörü Mustafa Şekip “ Yalnız bu şiir, bir sanatkara yeter.” övgüsünü dile getirmiştir.

* * *

Orhan Kemal’i düzyazılarıyla tanırız daha çok. Ama çok güzel mısraların mimarlığını da yapmıştır. Nazım Hikmet’le aynı hapishanede (Bursa) üç buçuk yıl kalır. Bu süre zarfında Nazım’dan genel kültür ve Fransızca dersleri alır. Dostlukları ilerleyince Orhan Kemal yazdığı şiirleri Nazım’a gösterir. Fakat şiirleri pek beğenilmez. Nazım’ın yönlendirmeleriyle şiiri çok iyi düzeye ulaşır. Bunun kanıtı da “Bir Beyrut Hikayesi” adlı şiiridir. Çünkü bu şiirde Orhan Kemal tüm içtenliğiyle Lübnan’da geçirdiği çocukluğuna, gençliğine dair günleri dillendirir. Kısacası kendini anlatır. (Başarının doğallıkta olduğunu bir kez daha görüyoruz.)

Şiirde başarıyı bulmasına karşın Orhan Kemal düzyazı yazma yolunda ilerler.

BİR BEYRUT HİKAYESİ

Beyrut’ta

“Yeni İstanbul lokantasında”

Bulaşıkların başındayım.

On sekiz yaşındayım.

Saçlarım taralı ve parlak

Aklımda litografta çalışan

Beyaz Eleni var.

Eleni

Görseydi beni bulaşık yıkarken…….

************

OĞUZ ATAY VE TUTUNAMAYANLAR

Yazar Haluk Oral kitabın finalini Oğuz Atay’la yapıyor.

Oğuz Atay’ı en çok satanlar listesinde yıllardır tutmayı başaran bir kitaptır Tutunamayanlar. Atay, 1970’te TRT’nin roman ödülünü kazanınca kitabının hemen yayınlanması için bu ödülün vize olacağını düşünür. Fakat yanıldığını anlaması zaman almaz. Çünkü Bilgi, Remzi gibi yayınevleri kitabı basmak istemez.

Sinan Yayınları kitabın önemini kavrar ve basımına karar verir. Kitabın kopyasını ilk okuduğunda Oğuz Atay’ı modern romanın öncüsü olarak nitelendirir. Yayınevi sahibi Hayati Asılyazıcı, Atay’la ilk buluşmalarında aynı beğeni çizgisinde olduklarını anlar.

Kitabın oluşumundaki isim Oğuz Atay’ın yaşamındaki en önemli kadın olan Sevin Seydi’dir. Sevin Seydi güçlü birikimiyle yazara büyük destek olmuştur.

* * *

AHMET ARİF VE MELİH CEVDET’E DAİR

Bu şiirin hikayesinde dikkatimi çeken nokta, Ahmet Arif’in “Hasretinden prangalar çürüttüm” dizesi üzerine yoğunlaşıp, onu “Hasretinden prangalar eskittim” şeklinde değiştirmesi. Kendisi şu cümleyle anlatıyor bunu. “Çürüttüm kelimesindeki “ü” ler önce kulağımı sonra gönlümü tırmaladı.”

Kitap Melih Cevdet Anday’ın “Tohum” şiirini de alıyor. Şiir, Garip Şiirinin bittiğinin bir göstergesi sayılıyor. Şiirde yağmur bekleyen bir tohumun serencamını ele alan Anday’ın, bu şiirden biraz başı ağrır. Zira şiirdeki bazı kelimeler polisi kuşkulandırır ve şiirin yayınlandığı Meydan Dergisinin Yazı Müdürü Mehmet Kemal sorguya çekilir.

***********

Kitapta elbette başka eserlerin hikayeleri de yer alıyor.

Ahmet Haşim’in “O Belde” şiirinin sadeleştirilmesine dair hikayeye; Yahya Kemal’in, (pek çok sanatçının edebiyat öğretmeni) Salim Rıza’ya atfettiği şiirin hikayesine de rastlayacaksınız.

“Sevdaya bila hudud meydan verdik

Dünya gibi bir saha-i cevlan verdik

Kam almak için sabah-i mahşerde bile

Rindan ile peymaneye peyman verdik”

 
Toplam blog
: 19
: 3619
Kayıt tarihi
: 16.01.09
 
 

..